Hakan Cem

Viyolonselist, Müzisyen, Şair

Doğum
08 Ağustos, 1961
Eğitim
Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Viyolonsel Bölümü
Burç

Şair, müzisyen, viyolonsel sanatçısı. 8 Ağustos 1961 Lefkoşe / Kıbrıs doğumlu. Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı Viyolonsel Bölümü’nü bitirdi. 1985 yılından itibaren İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda viyolonsel sanatçısı olarak çalışmalarını sürdürdü; 2004 yılında, TRT İzmir Radyosu 3’te “Viyolonsel Diyor ki”  Programının Danışmanlığını yaptı. Onur ve Tuna adlarında iki oğul babasıdır.

“Klasik Orkestra İçin Senfonik Şiir” başlıklı ilk şiiri 2002 yılında “S’imge” edebiyat dergisinde yayımlanmıştı. Daha sonra; Kitap-lık, YasakmeyveÖzgür Edebiyat, Şiirden, E, AkatalpaKidonyaPapirüs, Son Kişot, Pitoresk, Şiiri Özlüyorum, Kurşun Kalem, Deliler Teknesi, No Edebiyat, Akköy Edebiyat edebiyat-sanat dergileri ile “Artfulliving Edebiyat Portalı”nda şiirleri yayımlandı. Bazı şiirleri Fransızcaya çevrilmiştir.

Susmanın Ötesi dosyası 2003 Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması’nda “Anılmaya Değer Dosya” olarak değerlendirildi. Ölüler İçin Kılavuz adlı eseriyle  2014 M. S. Arısoy Şiir Ödülü'nü aldı. Kimi şiirleri Fransızcaya çevrildi. Dil Derneği ile Cumalı-Seferis Gökyüzü Kültür Sanat Derneği’nin üyesidir.

…İlk yapıtla unutulmaz bir şiir şöleni. Bir şair: “karıncaya bahçe kapısını araladım” derse Susmanın Ötesi’ndeki şiirleriyle Hakan Cem’e kulak verelim, derim. Güneşin gürültüsü sabah sabah, deniz fenerinin yolunu gözlediği yolcu, yaşlı balıkçının yüreğindeki deniz, balıkçının kedisinin kurduğu sofra, yaprağın ardında bıraktığı boşluk… oya gibi işleniyor şiirin açık bağrına. İnce bir hüzün, sıkı süzgeçten geçmiş bir duyarlık, doğayı bir projektör gibi tarayan bir çift göz nurunun emeği Susmanın Ötesi. (…) Dünyada ne olup bitene kulak veren bir şairle tanıştırdı beni “Susmanın Ötesi”ndeki şiirler.” (Gültekin Emre)

ESERLERİ:

ŞİİR: Susmanın Ötesi (Haiku, 2003), Öpücük Damlası (2007), Ölüler İçin Kılavuz (2014).

ANLATI: Çınarın Gururu Gölgesidir (2013).

KAYNAKÇA: Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi (2004), Sina Akyol / Susmanın Ötesi (E Edebiyat, Ocak 2004), Ahmet Günbaş / Susmanın Ötesi (Ünlem, Sayı: 5, 2004), Gültekin Emra / Susmanın Ötesi (Ünlem, Sayı: 6, 2004), Bülent Yardımcı / Susmanın Ötesi (Kül Edebiyat, Sayı: 44, 2004), Ersan Erçelik / Susmanın Ötesi (Kül Edebiyat, Sayı: 46, 2004), Hüseyin Peker T Öpücük Damlası (Sayı: 18, 2008), Mehmet Sadık Krımlı / Öpücük Damlası (Sayı: 24, 2008)., Bilgi Formu (Kendisinden alınan bilgiler, 2013), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2018).

 

CENAZE TÖRENİ İÇİN İPİNCE DÖRT SIZI

                                   -Babama: Ahmet Cem’e-

 

I

ağız birliği edip ölümü bağışladık. ah! kemiren kurdun fısıltısıyla. yanağımızı yanağına dayar gibi omuz verdik

tahtanın çıtırtısına…

 

(…)

 

ölümü bir yıldız gibi düşleyerek çırpınan sessizlik

taşları…

 

II

çığlığa sarılan ipince beyaz. toprağın eline ses ettim

böceğin yakınına. kuşlar! kuşlar dönüyor mavinin göğsünde.

                                     

an dediğimiz başucunda ölüm

gözlerden dökülüyor.

 

III

ölüm çiçekleri! say say bitmiyor bu bahar.

bir  yanımız iyilik, diyerek uyandık.

 

ey ölüm! ey çıplağı saran maskenin hüznü!

el ele verip üşüdük…                     

 

IV

toprağın kokusu…

                   

ölüm yaklaştıkça!

HİÇ’İN VESVESELİ UZUN ŞİİRİ

I

   al götür sözlerimi, yazıya dökülenlerin adıyla oku! kuru otların şarkısını söylüyorum, derindekileri. ölüm efendisidir ben’in, itiraf ediyorum: yoruldum denize bakan yaşlı sandalyede. uysal gözlerim ve sabırlı bekleyişim daha çok bir orman gibi sessiz. burada, yalnızın ocağında sana tutuştum: yoksun!

 

II

   bırak kırılsın bakıp durduğun ayna ey haberci ey ses! böyle böyle ulaşacaksın içindeki derine. uyuduğun kuşluk vaktinde dilleri yakıyor çığlığa okunan ahlar. taşın çıplağına sarılmış ölmekte olanın şarkısı. ölüm! yolcunun gölgesi ve gözlere kazınan mezar. yalnızı paylaştığı toprağın evi.

 

III

   ey dualarda sustuğumuz ölüm! kuru bir ağaç gibi gövdemi yırtıp atıyorum. yolunu şaşıranların evinde kalanlar, tozun toprağın ve sözün sancısıymış. kucaklıyorum, unutalım  ses vaktindeki yorgunluğu: taptazecik bir kanla başlamıştı her şey.

 

IV

   ölümlü gövdemi iyilik bildim. kötülük biziz. apar topar hiçliğe yuvarlanacak ah, zaman, efendimiz. eriyen zaman! içini çekip sustu dalından sapsarı düşen yaprak. 

 

V

   iki adım ötede çok uzaklardaydı. iyilik biziz. hiç’in vesveseli uzun şiiri ânın üzerine kapanmış savruluyordu ki duyduğu kuşkuyla bilinçlenmeye yüz tuttu. dahası, düşüncenin, ruhu saran düşünmenin âdemde bıraktığı hazla kanayan dilini susturdu. kuru bir dal gibi uzandı toprağa.

 

VI

   her varış yüreğinde bir köy, bir şenlik. uyanacak koynunda uyuyakalan ölüm. sesinde sokaklar, açlığın soluk yüzleri… gölgesini usulca ağacın gölgesine bıraktı; yer altı sularıymış kayıkçının yol aldığı huzur! ölüm biziz.

HİÇ’İN VESVESELİ UZUN ŞİİRİ

                 I

                 al götür sözlerimi, yazıya dökülenlerin adıyla oku! kuru otların şarkısını söylüyorum, derindekileri. ölüm efendisidir ben’in, itiraf ediyorum: yoruldum denize bakan yaşlı sandalyede. uysal gözlerim ve sabırlı bekleyişim daha çok bir orman gibi sessiz. burada, yalnızın ocağında sana tutuştum: yoksun!

 

     II

        bırak kırılsın bakıp durduğun ayna ey haberci ey ses! böyle böyle ulaşacaksın içindeki derine. uyuduğun kuşluk vaktinde dilleri yakıyor çığlığa okunan ahlar. taşın çıplağına sarılmış ölmekte olanın şarkısı. ölüm! yolcunun gölgesi ve gözlere kazınan mezar. yalnızı paylaştığı toprağın evi.

 

III

ey dualarda sustuğumuz ölüm! kuru bir ağaç gibi gövdemi yırtıp atıyorum. yolunu şaşıranların evinde kalanlar, tozun toprağın ve sözün sancısıymış. kucaklıyorum, unutalım  ses vaktindeki yorgunluğu: taptazecik bir kanla başlamıştı her şey.

 

IV

ölümlü gövdemi iyilik bildim. kötülük biziz. apar topar hiçliğe yuvarlanacak ah, zaman, efendimiz. eriyen zaman! içini çekip sustu dalından sapsarı düşen yaprak. 

 

V

iki adım ötede çok uzaklardaydı. iyilik biziz. hiç’in vesveseli uzun şiiri ânın üzerine kapanmış savruluyordu ki duyduğu kuşkuyla bilinçlenmeye yüz tuttu. dahası, düşüncenin, ruhu saran düşünmenin âdemde bıraktığı hazla kanayan dilini susturdu. kuru bir dal gibi uzandı toprağa.

 

VI

her varış yüreğinde bir köy, bir şenlik. uyanacak koynunda uyuyakalan ölüm. sesinde sokaklar, açlığın soluk yüzleri… gölgesini usulca ağacın gölgesine bıraktı; yer altı sularıymış kayıkçının yol aldığı huzur! ölüm biziz.

MÜBADİLLER KOROSU İÇİN HÜZÜN FASLI

I

ey rüzgârın adıyla karşı kıyıda bekleyen seyir defteri!

demir almak çekilecek çileymiş… kendine vuruyor tül ışığı tedirgin fenerin. gözyaşı, diyor ve yürüyor denizin ahşap gövdesine…

 

elleriyle bembeyaz bir sessizliği köpürtüyor!

 

II

kayıkçının ırmağında güleç yüzlü bir kucaklaşmaydı ayrılık. ölümden say! sonrası biz. orda, eylül’ün çıplak dallarında incecik bir sızı.

 

kalanlar…  eksilenler…

 

III

dudaklara fısıldanan geçmişin fener alayı!

uzun bir konuşmaya kalıyor bakışlar…

 

kuşların sevincine ve dağlara

 

o vazgeçilmez çocukluğa!

 

IV

uzaklık yara gibi duruyor yüzlerde! gözyaşı odalarında

kendine yabancı bir ev. ve bir sokak, dövünerek zamanı eriten tanık!

 

ağızlarda büyüyor: gönüller bir olsun telâşı!

 

 

V

taşlıkta bir süpürge.

yapayalnız!

 

(…)

 

VI

kadim toprak! adın hoşça kal. yıldızlar tanıdık yüzler gibi

ve kısık gözleri fotoğrafın arka yüzüne sinmiş

gece.

 

gece: apansız suya inen kurt!

 

VII

bir dal gibi kırılıyor zaman.

SUSMANIN ÖTESİ İÇİN

“Sevgili Hakan Cem, ‘Susmanın Ötesi’ için düşüncelerimi şöyle özetleyebilirim:

Kitapta hoşuma giden epeyce ‘üçlük’ler gördüm. Kısa sürede şiirinizin geliştiğini söylemeliyim.

Örneğin: 63. üçlük, 65.üçlük, 45, 95, 98, 99 (...) Şiirin kendisinin sizden istediğiyle yetinin. 0 sesi (şiirin) dinleyin. Kendiliğinlik ağır bassın. İçtenlikle selamlar...

(İlhan Berk mektubu, Mektup 4 Aralık 2004) 

Yazar: İLHAN BERK

SUSMANIN ÖTESİ İÇİN

“... çoğalmaya devamla Hakan Cem’in yirmi küsur yıldır viyolonsel arşesi de tutan sağ elini muhabbetle sıkıyor, kendisine “hoş geldin” diyorum. (...) Parmak izleri, gen haritaları, vb.leri şüphesiz farklı olan iki insan; hayata, dünyaya, şiire... hayrettir, ama çok da benzer bakıyor.” (sina Akyol, E Edebiyat Ocak 2004/Sayı 58)

Kitap arkası Sina Akyol yazısından:

“. . .besbelli, lüzumsuz sözü kaldırıp atmış. Atmış olduğu fazlalık, öntinü açıyor. İşte o geniş açıklığa ‘dınk’ diye indiriyor sözünü. Sonra da, “Yahu bütün söyleyeceğim buydu” deyip yoluna gidiyor. İyi ediyor. Güzel ediyor.”

Yazar: SİNA AKYOL

SUSMANIN ÖTESİ İÇİN

“Susmanın Ötesinde Sina Akyol’un da dediği gibi ‘… düşünce, şiirin ürpertici diline yoğunlukla dönüşüyor. Güzel buluşların çoğunlukta olduğu bir ilk kitap, bazı şiirler unutmamak üzere dile takılıveriyor…”

(Radikal Kitap eki)

Yazar: HAYDAR ERGÜLEN

SUSMANIN ÖTESİ İÇİN

“…ilk yapıtla unutulmaz bir şiir şöleni. Bir şair: “karıncaya bahçe kapısını araladım” derse Susmanın Ötesi’ndeki şiirleriyle Hakan Cem’e kulak verelim, derim. Güneşin gürültüsü sabah sabah, deniz fenerinin yolunu gözlediği yolcu, yaşlı balıkçının yüreğindeki deniz, balıkçının kedisinin kurduğu sofra, yaprağın ardında bıraktığı boşluk… oya gibi işleniyor şiirin açık bağrına. İnce bir hüzün, sıkı süzgeçten geçmiş bir duyarlık, doğayı bir projektör gibi tarayan bir çift göz nurunun emeği Susmanın Ötesi. (…) Dünyada ne olup bitene kulak veren bir şairle tanıştırdı beni “Susmanın Ötesi”ndeki şiirler.” 

(Ünlem Sanat Dergisi, Temmuz-Ağustos 2004/Sayı 6)            

Yazar: GÜLTEKİN EMRE

SUSMANIN ÖTESİ İÇİN

“…şiirin hamurundaki genel temaya bakınca Cem’in, dünyayı ‘bahçe’ gibi algıladığını anladım. O doğal bir gezgin. Belli bir coğrafyası yok. Yüreğini bahçesinin tam merkezine almış, oradan her türlü eylemi kuşbakışı görebiliyor. İnsanlara, barıştan, dupduru yaşamaktan, emeğin, aşkın ve paylaşımın erdeminden söz eder. (…) Sonsuz bir yaşam sevdalısıdır Cem. İnsanla doğa arasına giren her engel viyolonsel kuşunun akordunu bozar, geleceğini tarumar eder. Bu yüzden Cem’in şiirleri birazcık yergiseldir, ‘biz’ kokuludur.”

(Ünlem Sanat Dergisi, Mayıs-Haziran 2004/Sayı 5)    

Yazar: AHMET GÜNBAŞ

SUSMANIN ÖTESİ İÇİN

“Hakan Cem, Bir Uzakdoğu geleneğini biçimsel olarak kullanıp, içeriğini Anadolu kültürüyle yoğunlaştırıyor, ‘biz’ kılıyor. Sözcük bağlamında sınırlandırılmış bir biçim anlayışıyla anlam-yoğunluklar yaratmak kolay iş değildir. (…) Onun –biçim arayışlarını da sürdürerek- şiirimize yenilikler getireceğini umuyorum. Cem bir viyolonsel sanatçısı, bir müzik insanı. Yetkin bir müzik bilincinin, şiirsel bir dil bilinciyle sentezleştiğini düşünmek, beni şimdiden şiir adına heyecanlandırıyor. Yepyeni şiirsel güzelliklere tanık olabiliriz.”

(Kül Edebiyat, Ocak 2004/Sayı 44)

Yazar: E. BÜLENT YARDIMCI

SUSMANIN ÖTESİ İÇİN

“Hakan Cem’in önce derinlikli, okuması keyifli yazılarıyla tanıştım S’imge dergisinde. Yazdığı yazılarda şiirsel bir anlatımı, felsefi bir metinle kucaklaşması ilgimi çekti. Her kavrama, nesneye, genelde doğaya sesleniyor… Susmanın Ötesi’ndeki ‘haiku’ tadındaki şiirleri, doğanın özne’ye alındığı, merkezindeyse kısacık kelimelerle uzun masal’ların anlatıldığı bir poetikanın ürünleri!.. Bu şiirler, doğaya yeniden keşfeden gözlerle bakmanın gerekli inceliğini hatırlatıyor bize. Kent karmaşası ve hayat koşuşturması arasından unuttuğumuz güzellikleri!.. Şiir dilini, anlatımsal zenginliğini: ‘az sözcükle yoğun anlatım’a dayandırıyor. Okuyucu, Susmanın Ötesi’ndeki sessizlikle olduğu kadar, sesin içindeki sessizlikle de karşılaşıyor!”

(Kül Edebiyat, Mart 2004/Sayı 46)

Yazar: ERSAN ERÇELİK

ÖPÜCÜK DAMLASI İÇİN

“…duyarlığı sonsuz kıvrımlar ve yükseltiler gösteren Hakan Cem, duru, yalın fakat içerisine daldığınızda orkestra gibi zengin ses çığlıkları çıkartan bir ses zembereği. Atak ve etkili. Bazen keman kadar tiz bir telden yaralıyor. Bazen piyano kadar içimize tuştan nağmeler bırakır biçimde birikimli. Hakan Cem, seyreltilmiş, yalınlık kokusu fazla olan dizelerdense yoğun ve dolgun dizelerde daha doğru göründü bana. ‘Öpücük Damlası’nı bir senfonik şiir olarak dinlemek de işin cabası…”

(Bireylikler, Ocak-şubat 2008/Sayı 18)

Yazar: HÜSEYİN PEKER

ÖPÜCÜK DAMLASI İÇİN

Sevincim şu ki, bir “kardeş” daha tanıdım… ve bu yüzden, yazmak, hiç de yük değil şimdi. Evet, yazmak, hiç de yük değil şimdi (ya da böyle-benzer durumlarda, yazmanın, hem de ne biçim bir yük olduğunu herhalde en iyi bilenlerden biri de benim), çünkü bana pek güzel dilli

bir kardeş getirdiniz… ki güzel’i paylaşmak, her zaman için çok daha güzel, kolay.

Şiirinizi, hem de sevinçle paylaştığımı bilmenizi isterim; pek çok dize (kimi zaman şiir) işaretledim… ama bana canevimde çiçekler açtıran, ille de: “Duyduğunuz: ‘BİZ’ sesimizdir!” oldu…

(Mektup/e-posta, 29/7/2007)  

Yazar: BEDİRHAN TOPRAK

ÖPÜCÜK DAMLASI İÇİN

“Öpücük Damlası, içsel yolculuğumuzun öteki adı olabilir! Cem’in şiiri ya dingin bir ortamda geziniyor, ya da gezindiği ortamı dinginliğe ulaştırıyor. Sözcüklerin değerini biliyor, okşuyor adeta onları. Sonuç ne olursa olsun, her biçemde olgun bir şiiri koşturuyor şair, anlamı derinleştiriyor. Salt doğayla değil, gezegensel bir barışıklığı var. Her şeyi sevgi taşkınlığıyla yorumluyor. (…) Şiir kulağı ile müzik kulağını ustaca çakıştırmış; sözcük ile ritim arasındaki ilişkiyi iyi kavramış. Cem, elbette ‘şiir olsun’ diye değil, insana değsin çalışıyor dersine. Şiirle insanın kesiştiği yerde arıyor benliğini. Öpücük Damlası’yla duyumsanır bir sıçrama içinde buldum Cem’i!”

(Denizsuyukasesi, Nisan-Mayıs 2008/sayı 32) 

Yazar: AHMET GÜNBAŞ

ÖPÜCÜK DAMLASI İÇİN

“…bir sevgi insanı olan Cem, Öpücük Damlası’nda, içinde yaşadığı toplumun sevgisizliğinden ve duyarsızlığından yola çıkıyor. Onun kurguladığı şiir dünyası, tanımadığımız başka bir dünya değil aslında.  Yaşadığımız dünyanın, daha iyiye varabilme ereğine ancak sevgiyle varılabileceğine inanan bir şair olduğunu anımsatıyor her dizesi bize. Oysa bugün, sevgisizliğin varoluşu, şairi derinden üzüyor; acı çekmenin insanı nasıl derinden yaraladığını anlatmaya çalışıyor. Cem’in şiirlerinde, gerek dize yapısı gerekse şiirlerinin tümüyle kurulumunda insana çok şeyler söyleyebilen etkin bir anlatım var sanki… (…) Şair, kısa ama etkileyici dizeler kurmanın peşinde. Onun şiirlerinde her dize başlı başına bir şiir. Behçet Necatigil: ”Bazen bir şair, kısa ve tek şiiriyle, bir başka şairin yüzlerce şiirini yok edebilecek kadar güzel şiir yazabilir” demiştir. Anlaşılan Hakan Cem’de Necatigil’in izinden yürüyen şairlerimizden biri…”

(Şiiri Özlüyorum, Şubat-Mart 2008/Sayı 24)

Yazar: MEHMET SADIK KIRIMLI

ÖPÜCÜK DAMLASI İÇİN

“…Öpücük Damlası’nda yer alan şiirlerin tema’sı genellikle anne, ölüm, çocuk, aşk, ulaşılmazlık vb. gibi çokça kullanılan temalar. Tabi ki Hakan Cem’e özgü söylemlerle daha bir keyif veriyor okuyucuya. Ölüm imgesi, çokça bir hesaplaşmanın odağında duran ve sürekli sataşılan; sanki –neden varsın?- gibi sorgulanan istenilmeyen gerçek, bir çift göz gibi bakıyor dizelerinin satır aralarından: ‘değil mi ki yüzünde masum bir çocuk taşır/ ve kendini ele verir vaktinden önce ölen’  Hakan Cem, yaşamı dizeleriyle sobeliyor.”

(İlle Edebiyat, Ocak-Şubat 2008/Sayı 14)        

Yazar: ATİLA ER

ÇINARIN GURURU GÖLGESİDİR İÇİN

“Sevgili Cem, İTALİKLER'le vurguladığınız bölümlerde, açılıp uçmayı bekleyen epeyce bir ŞİİR var; âcizâne, iş edinmenizi dilerim, ki su kadar yumuşak olmak, size bahşedilen güçtür cümlenizde epeyce bir kaldım; kezâ, "biz"in sesidir, "biz"i bulursunuz kavramlaştırmalarında da. Güzel sularda, güzel balıklar avlıyorsunuz ve bölüşüyorsunuz... ne güzel!.. Sevgiyle, kolay gelsin!.”

(Bedirhan Toprak, Mektup, Nisan 2013)

Yazar: BEDİRHAN TOPRAK
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör