Eğitimci, yazar (D.1897, Silistre /
Bulgaristan - Ö. 1960). Köy Enstitülerinin kurucusudur. İstanbul Öğretmen Okulu
(1918) mezunu. Öğretmen Okulunu bitirdiği yıl eğitim için Almanya’ya
gönderildi. Yurda dönüşünde çeşitli okullarda resim öğretmenliği yaptı, 1926’da
Levazım ve Ders Araçları Müzesi Müdürü oldu. 1930’da Gazi Eğitim Enstitüsü
öğretmenliğine atandı ve 1933’te Resim-İş Bölümünü kurdu. 3 Ağustos 1935’te
İlköğretim Genel Müdürlüğüne vekâleten, 1940 yılında asaleten atandı ve bu görevini
1948 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde ve Hasan Âli Yücel’in Millî Eğitim
Bakanlığı altında Köy Enstitülerini kurdu.
“Kanımızı ve iliklerimizi istiyerek köyün
içine akıtmadıkça, kırkbin köyün kenarına münevver insanın mezartaşı
dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlıyamayız.” sözleriyle eğitimin önemine
olan inancını dile getirdi. Daha sonra MEB Talim ve Terbiye Kurulu üyesi olarak
görev yaptı. Demokrat Parti iktidara geçtikten sonra Ankara Atatürk Lisesi
resim öğretmenliğine atandı. 1954 yılında bu görevinden emekliye ayrıldı.
“Hakkı Tonguç, hiçbir hayal ve demagojiye
kapılmadan, köy davasını ilk defa realist bir gözle ele alan, ona çareler
düşünen ve bulan büyük bir millet terbiyecisidir. Kitabının başında: ‘Bir
cemiyet için en büyük felâketlerden biri, o cemiyetin fertleri arasında
müminsiz putların türemesi, cemiyetin ekseriyetini teşkil eden insanların, iş
yapma ve başarabilme kabiliyetlerini ve şahsiyetlerini kaybederek
sürüleşmesidir.’ demektedir.
“Evet ‘Canlandırılacak Köy’ün samimî
muharririnin dediği gibi, her inkılâba engel olan ve her yeniyi menfaatlerine
göre ayarlıyarak müdafaa veya zem eden bu ikiyüzlü, yel değirmeni tabiatlı
insanların millet davası saflarına hulûl edebilmek fırsatlarını bulabilmesi
bizim için hakikaten büyük bir talihsizliktir.
“Bugün, bu kitabın kenarında duyduğum heyecan
ve içimde muharririne karşı yükselen şükran, köyü, menfaatsiz düşünen, hakikî,
müsbet dimağların artık gençliğe yol gösterdiğine ve onların meşaleleri altında,
hür hayat şarkıları söyliyerek, her sahada sür’atle zafere ulaşılacağına
inanabilmek saadetinden ileri geldi.” (Cahit Tanyol)
ESERLERİ:
Elişleri Rehberi (1927, Arap harfleriyle), Mürebbinin Ruhu (1931),
Resim-Elişleri ve Sanat Terbiyesi (1932), İş ve Meslek Terbiyesi (1933),
Köyde Eğitim (1938), Canlandırılacak Köy (1939, Eğitim Yoluyla
Canlandırılacak Köy adıyla, 1947), İlköğretim Kavramı (1947).
KAYNAK: Cahit Tanyol / Aramak (Mart 1940), Bir
Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç 2 Cilt (Yaşamı, Öğretisi, Eylemi)
(1997), Mehmet Başaran / Ölümünün 38. Yıldönümünde İ. Hakkı Tonguç (Cumhuriyet
Kitap, 9.7.1998), Mehmet Başaran / Dağ Başlarında Dimdik Durur Meşeler (Türk
Dili Dergisi, Mayıs - Haziran 2003), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar
ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
Bizde
en çok suiistimale uğrıyan ve ukalâsı bol olan fikir şubelerinden biri de
pedagojidir. Senelerden beri bizimle, ilgisi, beşeri müşareket hududu haricine
çıkamıyan yabancı terbiye cereyanları, Almanca, İngilizce hissiyat ile tekellüm
ederek, topraklarımıza akıp durdu. Yapılan tecrübelerle, bunların içtimaî
bünyemizde, zarardan başka bir şey tevlit etmediği anlaşıldı. Fikirlerin
modasını nazarı itibara alarak, herhangi bir milletin köy tetkikini hemen terceme
etmekle bu işin oluvereceğini zannedenlerin vehmi de boşa çıktı. Ömründe köyü
görmemiş ve onun hakkındaki intibaları, yemiş olduğu tereyağı, peynir, yumurta
gibi gıdaların tedaisine bağlı olan kimselerin, köy maarifinden, köy
kalkınmasından dem vuran can sıkıcı eserlerini göre göre, terbiye meselelerine
karşı bende bir nefret, lâkaydî ve itimatsızlık uyandı. Pedagoji mevzuile alâkadar her eser karşısında beni, ya
samimiyetinden şüphelendiğim bir his yakalar; veyahut toprağımızın havasından
bîhaber, nazariyat ile meşgul safdil çehrelerin cehdini gördükçe, merhamet
hislerim harekete gelirdi.
Fakat geçenlerde elime geçen bir kitap,
hemcinslerinin manasızlığı ortasında ruhumu, ümit, ışık, hayat ve heyecanla
doldurdu: " Canlandırılacak Köy”
Sıcak
ve susuz geçen bir günün sonunda, kayalıklar arasında birdenbire rastlanan bir
pınar gibi, ruhumun bütün susuzluğunu doyuran bu kitabı, spontané bir alâkanın
cazibesi içinde, zamanın kesafetini hissetmiyerek okudum. Ve bu kitabın kaderini,
tesadüfün eline
Bırakan
matbuatın, uyuşuk alâkasına bütün kalbimle müteessir oldum.
“Canlandırılacak Köy”ün bazı sayfaları bana
iman ve nikbinlik verdi; bazı sayfaları, heyecandan gözlerimi yaşarttı. Bir
eseri ebdî yapan “öz”ün, fikir ve söz cambazlığından ziyade, samimiyet olduğuna
tamamen kani olmak istiyorsanız, tekellüften uzak, çırıl çıplak bir ifadede,
duygu ve düşüncelerini yüreğinin bütün sıcaklığı ile içimize boşaltan Hakkı
Tonguç'un bu şaheserini okumanızı tavsiye ederim. Gerçi muharrir bu eseri
yazarken, san'at yapmak gibi bir endişeden ziyade, büyük ve millî bir yaranın
teşrihine çalışıyor ve ona tedavi imkânları gösteriyor. Fakat ifadesine vermiş
olduğu saf lirizim, yıllarca, san'at namına, zevkimizi bozan san'atkârlara da
salim bir duyuş verir kanaatindeyim.
Anadolu
ve köy davası için yazılan, roman, şiir, makale etüd, manâsız bir yığın gibi
sayfalarda uyuklamakta. Hakkı Tonguç'un bu eserinde ise, içimizin dileklerini,
cazip bir şiir heyecanile karışmış buluyoruz. Kendimi, yer yer, "Beyaz
zambaklar memleketi”nin büyük ve kahraman yapıcısı ile başbaşa hissettim:
Gözlerime yeni ışıklar, kulağıma gür sesler gelmiye başladı. Uyuz bir satır,
hasta bir mısra için sütunlar yazan Babıâli efendileri, memleket davasını
kökünden kavrıyan bu mübarek esere âşinâ çıkmıyacakları gayet tabiîdir. Çünkü
bu memleket, istikbalini nasıl Anadolu'nun bağrına, onun çetin ve sert
iradesine borçlu ise, bu yurdun ıstırabını, bu yurdun derdini giderecek fikir ve
hayat kahramanları da Anadoludan, Bozkır'ın yüreğinden doğacak. Ve Bozkır
hararetile yanmıyan her fikir, ruhumuzu ısıtmaktan uzak ve yabancı kalacak.
Bir
memlekette millî şuurun, millî imanın teşekkülü, kanunlara, kitaplara girmekle,
akıl ve mantıkımızı ikna ile değil, velî ruhlu mütefekkir ve kahramanların, dinî
istiğraka benzer, coşkun vaizlerile kökleşir; ve nesillerin heyecanlarını gizli
bir alev gibi besler. Her millet, bu fikir ve hayat kahramanlarını, kudsî duygularla
canlandırmadıkça benliğine kavuşamaz. Uzun yılların çalışması neticesi,
memleket ve millet davası, milliyet şuuru, prensip olarak akıl ve mantıkımızı
istilâ ve hâkimiyeti altına aldı. (…)
Hakkı
Tonguç, hiçbir hayal ve demagojiye kapılmadan, köy davasını ilk defa realist
bir gözle ele alan, ona çareler düşünen ve bulan büyük bir millet terbiyecisidir.
Kitabının başında: " Bir cemiyet için en büyük felâketlerden biri, o
cemiyetin fertleri arasında müminsiz putların türemesi, cemiyetin ekseriyetini
teşkil eden insanların, iş yapma ve başarabilme kabiliyetlerini ve
şahsiyetlerini kaybederek sürüleşmesidir. (…)
Evet
“Canlandırılacak Köy”ün samimî muharririnin dediği gibi, her inkılâba engel
olan ve her yeniyi menfaatlerine göre ayarlıyarak müdafaa veya zem eden bu ikiyüzlü,
yel değirmeni tabiatlı insanların millet davası saflarına hulûl edebilmek fırsatlarını
bulabilmesi bizim için hakikaten büyük bir talihsizliktir.
Bugün,
bu kitabın kenarında duyduğum heyecan ve içimde muharririne karşı yükselen
şükran, köyü, menfaatsiz düşünen, hakikî, müsbet dimağların artık gençliğe yol
gösterdiğine ve onların meşaleleri altında, hür hayat şarkıları söyliyerek, her
sahada sür'atle zafere ulaşılacağına
inanabilmek saadetinden ileri geldi.
Hakkı
Tonguç, kitabında münevverlerimizin köy telâkkilerini esaslı hatlarla tebarüz
ettirdikten ve hatalarını gösterdikten sonra bizi, hakikî köy çehresile başbaşa
bırakıyor. (…)
“Canlandırılacak Köy„ ön müteakip parçaları,
pratik çarelerden ve bu iş için alınan tedbirlerin verimlerinden bahsetmekte.
İnsan, bunları okurken, müşkül bir muadele haline sokulan köy davâsının, aslında
ne kadar kolay ve her münevver için ne kadar mümkün olduğunu görmekten
mütevellit bir hayret içinde kalıyor.
Her
Türk için bir ilham ve iman kaynağı olan Hakkı Tonguç'un bu kitabını okurken,
kulağıma, köy ocağının başında, sırtında abasile duvara dayanarak köylüye vaaz
eden eski Türk velileri sesleniyor sandım. Ve kendimi bu saman ve kerpiç kokan
sesler arasında kaybettim.
(Aramak, sayı:11, Mart 1940), s. 9-13)