Hadis bilgini (D. 21 Temmuz 810, Buhara /
Özbekistan – Ö. 31 Ağustos 869, Semerkant). Tam adı Ebu Abdullah Muhammed bin İsmail
bin İbrahim bin el-Mugîre bin Merdezbeh el’Cufî el-Buhârî’dir. Buhara Valisi Yemân el-Cûfi’nin aracılığıyla
Müslüman olmuştur. Buharî’nin babası ve soyu hakkında pek bir bilgimiz yoktur.
Henüz bebekken babası öldüğünden, annesinin terbiyesi altında büyüdü. Küçük
yaşlarda Kuran’ı ezberlemiş ve Arapça
öğrenmişti. Babasından kalan servet onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim
öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis (Hz. Muhammed’in sözleri)
öğrenmeye başladı. On altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmet’le birlikte hacca
gitti. Annesi ve kardeşi Buhara’ya dönerken, kendisi bilgisini ilerletmek için
Mekke’de kaldı (825).
Yazdığı
ve “Sahih-i Buhari” diye bilinen eser, sonradan “Kütüb-i Sitte” diye anılan dizinin ilk
kitabını oluşturur. 300.000’den fazla hadisi senetleriyle birlikte ezbere bilen
bir bilgin olduğu için “İmâm”, Buharalı olduğu için de kendisine “Buharî”
denilmiş, “İmâm-ı Buharî” adıyla ün yapmıştır. Buharî, İslam dininin en büyük muhaddisi (hadis yorumcusu,
hadis bilgini) sayılır.
Hz.
Muhammed’in (sav) vefatından 178 yıl sonra dünyaya gelen Buharî, hadisleri halk içinden duyduğu
ve kendi araştırmaları ile toplamıştır. Oluşturduğu hadis eserleri sayesinde
İslam içerisinde Kuran-ı Kerim’in
yanında, hadis düsturunu (kuralını, kaidesini) oluşturan kişi olarak bilinir. Buharî’nin kendi ifadesine göre hadis bilgisi
aldığı hocalarının sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait
senetleri de bildiğini, senedi zayıf rivayetlere itibar etmediğini belirtmiştir.
Buharî, on
sekiz yaşına kadar sahabe ve tabiinin fetvalarını topladı. “Tarîhü’l-Kebîr” adlı eserini
Peygamberimizin mezarının başında yazdı. Mekke ve Medine’den başka Bağdat,
Basra, Kûfe, Kahire, Nişabur, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey gibi o
dönemin bilim merkezlerini dolaşarak binden fazla hadis bilgininden hadis ve başka
dini bilgileri öğrendi. On sekiz
yaşında “Kitâbu Kadâya’s-Sahabe
ve’t-Tâbiin” ile “et-Târîhü’l-Kebîr”
adlı eserlerini yazdı.
Bilgilerini ilerletmek için Şam’a, Mısır’a,
Basra’ya, Bağdat’a gitti. Bu amaçla altı yıl da Hicaz’da kaldı. Hadis öğrenmek
ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Keskin
bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. İnce yapılı, uzun boyluydu.
Yaşlandığında çok halim selim görünüşlü olmuştu. İlim konusunda çok dikkatliydi
ve dayanaksız konuşmak istemezdi. Başkaları hakkında gayet yumuşak bir dil
kullanırdı. “Hiçbir kimseyi gıybet etmemiş
olarak Allah’a kavuşmayı arzu ediyorum.” derdi. Din büyükleri hakkındaki
bilgisi herkesten çok olmasına karşın, zayıflığını ortaya koyduğu raviler
(söylenti anlatanlar) hakkında bile aşağılayıcı sözler kullanmazdı. Yalancılığı
bilinen birisinin sözü için bile, “Bunda
ihtilaf vardır” derdi. Onun birisi hakkında en ağır sözü “hadisi alınmaz” terimidir.
Buharî, kendisinden
ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine karşın,
devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren
bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.
Horasan Valisi Hâlid b. Ahmed ez-Zühlî ona bir adamını göndererek “el-Câmi’us-sahîh”, “et-Târihu’l-kebîr” ve
diğer eserlerini kendisinden dinlemeyi arzu ettiğini bildirince, bu isteği geri
çevirdi. İlmi küçük düşüremeyeceğini, onu başkalarının ayağına
götüremeyeceğini, gerçekten arzu ediyorsa hadis okuttuğu mescide ya da evine
gelmesini, bunu da istemiyorsa hadis okutmasını yasaklayabileceğini söyledi.
Hz. Muhammed’in, “Kendisine sorulan şeyi
öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden
hadis-i şerifi nedeniyle, ilmi kimseden esirgemediğini de haber verdi. Buhara
valisinin sadece kendi çocuklarına ders vermesi yolundaki isteğini de bilgiyi
belli insanlara tahsis edemeyeceği gerekçesiyle reddetti. Bunun üzerine vali,
yakın adamlarından kimilerinin Buharî’nin ehl-i sünnet (Hz. Peygamber’in sünnetine uyma) görüşüyle
bağdaşmayan fikirlere sahip olduğunu iddia etmelerini sağladı. Sonra da bu
iddiaya dayanarak onu kendi memleketinden sürdü. Buharî, oradan Semerkant’a
gitmek üzere yola çıktı. Semerkant yolu üzerinde bulunan Hartenk kasabasındaki
akrabalarını ziyaret etti. Fakat orada hastalandı ve Semerkant’a gidemedi. Bir
Ramazan Bayramı gecesi vefat etti, ertesi gün (1 Eylül 870 Cuma) orada toprağa
verildi.
Buhârî'nin oğlu
gibi sevip ilgilendiği kâtibi Muhammed b. Ebû Hatim, onun ok atmayı çok
sevdiğini, yanında bulunduğu uzun yıllar boyunca attığı oklardan sadece
ikisinin hedefe isabet etmediğini ve bu konuda kimsenin onunla boy
ölçüşemeyeceğini söylemektedir. Bazı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri ise
onun şiir zevkini yansıtmaktadır.
Buharî’yi yakından
tanıyan bilginlerin takdirkâr ifadeleri, onun ilmî kişiliği ve otoritesi
hakkında fikir vermektedir. Hocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Yakûb b.
İbrahim ed-Devraki; “Buharî bu ümmetin
fakihidir” derlerdi. Basralı hocalarından Bündâr diye tanınan Muhammed b.
Beşşâr, Buharî gibi bir bilgin görmediğini ifade eder ve Buharî Basra’ya
gelince onunla iftihar ettiğini söylerdi. Hadis ve fıkıh (İslam hukuku)
konularındaki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, “Bu gençten hadis yazınız” diye öneride
bulunduktan sonra, eğer Buharî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve
fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi.
Yine Basralı hocalarından ve “emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs” lakabını
almış nâdir muhaddislerden biri olan Ali b. Medinî'ye, “Buharî sadece senin yanında tevazu gösteriyor” dediler.
İbnü’l-Medinî de, “Siz ona bakmayın, onun
gözleri kendi gibi birini daha görmemiştir” karşılığını verdi. Diğer bir
hocası olan Amr b. Ali el-Fellâs ise onun bilmediği hadise hadis denilemeyeceğini
söylerdi. İmam Müslim, Buharî’ye hitaben, “Sana
ancak seni çekemeyenler kızabilir. Dünyada senin bir benzerinin bulunmadığına
şahadet ederim” diyerek ona duyduğu derin sevgiyi dile getirmiştir. İbn
Huzeyme ise, “Şu gök kubbenin altında
Resûlullah’ın hadislerini Buharî’den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan
birini görmedim” derdi. Hocalarından Muhammed b. Selâm el-Bikendî ile
Abdullah b. Yûsuf et-Tinnisî hadis kitaplarını ona tashih ettirmişlerdi.
Humeydî de hadise dair bir konuda muhaddislerden biriyle anlaşmazlığa düşünce
henüz on sekiz yaşında olan öğrencisi Buharî’yi hakem tayin etmişti.
ESERLERİ:
Câmiu’s-Sahih (“Sahîh-i Buharî “,
Müslümanlar tarafından Kurân-ı Kerîm’den sonra dünyânın en kıymetli kitabı
olarak kabul edilir), Tarihu’l Kebir (Haydarabad’ta
1941-54 yıllarında dört cilt,1959-63 yıllarında üç cilt olarak basıldı), Târihu’l-Evsât, Tarihu's-Sagîr (Tarihu’l Kebir’in bir özetidir.), Et-Tarihu fi Ma’rifeti Ruvati’l-Hadîs ve
Nükâti’l Âsâr ve’s Sünen ve Temyizü Sikatihim min Züafâihim ve Târihu Vefâtihim,
Eet-Tevârîhu'l Ensâb, Kitâbu’l Künâ, Edebü’l-Müfred, Refu’l-Yedeyn
fi’s-Salati, Kitâbu’l-Kiraati
Halfe’l-imam, Hayrü’l Kelâm fi
Kiraati Halfi’l (“İmam” adıyla Orduca çevirisi ile birlikte1299’da
Delhi’de, ayrıca 1320’de Kahire’de basıldı.), Halku’l-Ef’ali’l-ibâd ve’r-Redd Ale’l Cehmiyye (1306’da Delhi’de
basıldı), El-Akîde yahut et-Tevhîd, Abarü’s Sifat (Hadisle ilgili bir
eserdir.)
KAYNAKÇA: Hüseyin K. Ece / Buharî (1985), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (1998), Dinler Tarihi Ansiklopedisi (1999) İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2017).