Yazar,
yayıncı (Ö. 9 Kasım 1924, Antakya – Ö. 25 Ağustos 2015, İstanbul). Öykü yazarı
Bekir Sıtkı Kunt’un amcası, dönemin bağımsız Hatay devletinde Millî Eğitim ve
Sağlık Bakanlığı yapan Ahmet Faik Türkmen’in dayısının oğlu, Hatay’ın son aruz
şairi Nafi Miskioğlu’nun oğludur. Antakya Erkek Lisesi, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Fransız Filolojisi
Bölümünden sertifika aldı. Bitlis, Tekirdağ ve İskenderun liselerinde edebiyat
öğretmeni (1956-63); Konya Selçuk (1963-64), Balıkesir Necati Bey (1964-69),
Bursa (1969-73) ve İstanbul Atatürk (1974-83) Eğitim Enstitülerinde öğretim
üyesi ve Türkçe Bölümü başkanı olarak görev yaptı. 1987 yılından itibaren Türk
Dili Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Çalışmalarını bu derginin sorumlu
yönetmeni ve başyazarı olarak sürdürdü.
İlk yazısı
“Arkadaşlık”, 21 Nisan 1944’te Antakya’da Atayolu gazetesinde
çıkmıştı. Bu gazetede Nevzat Ovalı takma adını da kullanarak 1948’e kadar yazı
ve şiirleri yayımlandı. Ayrıca Varlık (1951), Yula (1957),
İskenderun’da kendi çıkardığı Gökçeyazın (sahibi, yazı işleri müdürü,
1964, 10 sayı), Alkım (Bursa), Cumhuriyet (1978) ve Türk Dili
Dergisi’nde (1987-) şiir ve yazılarını yayımladı. 1964’te Türk Dil Kurumu
Ödülünü kazandı. Gökçeyazın dergisini çıkardığı için aynı yıl MEB
tarafından hakkında soruşturma açıldı. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Dil
Derneği üyesiydi.
Son
İstanbul beyefendilerinden, Türk Dili Dergisi’ni yıllardır büyük bir sabır ve
özveriyle yayımlayarak edebiyatımıza unutulmaz katkılarda bulunan, ayrıca
“Perşembe Toplantıları”yla da edebiyatta “mahfil-matine” geleneğinin sürdürücüsü
olan Ahmet Miskioğlu, 25 Ağustos 2015 günü İstanbul’da vefat etti.
Ahmet
Miskioğlu, 26 Ağustos 2015 Çarşamba günü saat 12.00’de Kadıköy’de Türk Dili
dergisinin önünde yapılan törenin ardından Karacaahmet Şakirin Camisi’nde
kılınan öğle namazından sonra memleketi Antakya’ya uğurlandı; 27 Ağustos
Perşembe günü Antakya Mezarlıklar Kompleksi’ndeki ikindi namazından sonra
Antakya Asri Mezarlık’ta toprağa verildi.
Kitapları:
Ana Temleriyle Sait Faik ve Yeni Türk Edebiyatı (1979),
Sait Faik / Yaşamı - Kişiliği – Sanatı – Yapıtları - Değerlendirmeler -
Şiirler (1991),
Dost Yazarlar Yazar Dostlar (1996),
Dilimiz-Yazınımız (1999).
Ahmet Miskioğlu İçin Ne Dediler?
"Güzel
bir insandı Ahmet Miskioğlu. Biraz geç geldiğim için eski İstanbul Efendilerini
yüz yüze tanıma şansını bulamamıştım. Bu açığı güzel insan, kibarlık ve
nezakette eşine az rastlanır Ahmet Miskioğlu Ağabey kapattı. Moda'daki Türk
Dili Dergisi bürosunda, Bostancı Hatay Restaurant'taki Perşembe Buluşmaları'nda
defalarca görüşme fırsatını bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Sevgisiyle herkesi kucaklar, çevresinde bir sevgi halesi oluştururdu. Siyasi
görüşü ne olursa olsun bu sevgi bağını, güler yüzü ve tatlı sözleriyle kimseden
esirgemezdi.
Bu
nezaketiyle örtmeye çalışsa da Ahmet Miskioğlu, aynı zamanda son derece kültürlü ve bilgili
bir insandı. Bunu o konuştukça çok iyi anlardık.
Miskioğlu,
benim için ve yüzlerce edebiyatçı için unutulmaz bir isim olmuştur. Rahmetle, sevgiyle,
şükranla anıyorum." (İhsan Işık)
***
“Miskioğlu, dağ suları gibi arı duru bir dille, konuları irdeliyor.
Bilgilendirici, okuyanı aydırıcı, söyleşi tadında yazılar bunlar. Sürükleyici.” (Mehmet Başaran)
KAYNAK: Behzat Ay / Eleştiri Dergisi (Ağustos 1979), Mehmet Tekin
/ Hatay Basın Tarihi (1985), Muzaffer Uyguner / Miskioğlu’nun Yazınımız ve
Dilimiz Konusundaki Yazıları (Çağdaş Türk Dili, Şubat 2000), Şükran Kurdakul /
Bir Derginin Düşündürdükleri (Cumhuriyet, 15.7.1996) - Şairler ve Yazarlar
Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), İhsan
Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (Tek cilt, 2001, 3 cilt, 2004) - Resimli
ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (10
cilt, 2006, 2009), TBE Ansiklopedisi
(2001), Osman Bolulu / Ahmet Miskioğlu Kitabı (2004), Mustafa Şerif Onaran
(Cumhuriyet Kitap, 7.2.2005).
Merkez
Kıraathanesi kapanmış, Elif kahvesi yıkılmış, Vagon'la kötü anlaşmazlıklar
var... Bir yığın yazar sanki yersiz yurtsuz...
Çarşıda,
sokakta, kıyı gezi yerlerinde soruyoruz birbirimize: Nerede buluşacağız;
nerede oturup söyleşeceğiz?
Bir
şuraya gidiyoruz, bir buraya; olmuyor, olmuyor...
Salah
Birsel, Sabahattin Kudret, Alp Kuran, Ahmet Miskioğlu, Halim Uğurlu, Behzat
Ay...
Yürü,
diyoruz, şu Çağlayan'a girelim.
1960'lı
yıllarda sinema olarak kullanılmış, geniş mi geniş, büyük mü büyük bir yer
burası. Kapısında "Çağlayan Oyun Salonu" yazıyor.
Yeşil
örtülü büyük oyun masalarının birine oturuyoruz.
Ne içeceğiz?
Birer çay... Çay da, kahve de bahane... Amacımız, rahat bir yerde erinç içinde
söyleşebilmek.
Anılar,
öyküler, geçmiş günler, yeni günlerin olayları... Sözü birimiz bırakıyoruz,
öbürümüz alıyoruz. Dergiler, gazeteler, kitaplar seriliyor masanın üzerine...
Şu yazı şöyle yazılmış, bu böyle, ya ötekinin içeriği ne biçim? Kahveler çaylar
gelip gittikçe söyleşiler koyulaşıyor...
Koca
salonun da ortasındayız. Çepeçevre çevrili olduğumuz öbür masalarda oyun
oynayanlar merakla bakıyor bize. Kim bu kimseye benzemeyen, kitaplar, gazeteler,
dergilerle kucaklaşmış arı-duru giyimli tuhaf adamlar diye soran gözlerle bakıyorlar...
Biz;
biz bize, kâğıtlar, kalemler, kitaplar, defterler, dergiler, gazeteler arasındayız...
Günler
geçiyor; bir oyun masası daha çekerek iki koca masayı birleştirip oturmaya
başlıyoruz. Gittikçe sayımız artmaktadır.
*
Bir gün yanımıza
Hatay Restaurant'ın yöneticisi Mehmet Ali Işık ile "Emre Kültür
Merkezi" yöneticisi olduğunu Mehmet Ali'nin tanıtması ile öğrendiğimiz
Haluk Esin geldi. Çağlayan'da rahat olmadığımızı düşünüyorlarmış. Bize çok rahat
edeceğimiz bir kültür salonu
göstermek istiyorlarmış. Beğenirsek hep oraya gelmemizi diliyorlarmış. Nerede bu "Kültür Salonu"? ... İdeâl Tepe'deymiş.
Üstbostancı'nın minibüs yolunda, Eski Bağdat Caddesi'nde. Nasıl gideceğiz de
göreceğiz?
Mehmet Ali ile Halûk Esin, bizi götürmeye
kararlı. Kapıda iki araba beklettiklerini
bizi hemen götüreceklerini söylüyorlar.
Olur mu, olur!
O gün, o erken
saatte Çağlayan'da bulunanlar, Cumhuriyetten kalkıp Sabahattin Kudret'le
birlikte gelen Sami Karaören'den başka Salâh Birsel, Ahmet Miskioğlu, Halim
Uğurlu, Barlas Özarıkça, Müslim Çelik, Behzat Ay, Alp Kuran'dı. Hep birlikte
doluştuk arabalara. Ver elini Emre Kültür Merkezi.
Doğrusu çok
beğendik. O gün karar verdik. Artık Emre Kültür Merkezi'nde buluşulacak. Akşamları
da Hatay Restaurant'a gidilecek. Emre'ye uğramadan Hatay'a doğrudan doğruya
gelinebilir kuşkusuz, eskiden olduğu gibi...
Artık
perşembelerimiz dopdolu geçiyordu. Katılan arkadaşlarımız çoğalıyordu: Salâh Birsel,
Sabahattin Kudret, Ahmet Miskioğlu, Behzat Ay, Alp Kuran, Ercüment Uçarı, Barlas
Özarıkça, Halim Uğurlu, Ahmet Köksal, Muzaffer Uyguner, Naim Tirali, Sami Karaören,
Sabahattin Batur, Etem Ütük, Müslim Çelik, Turhan Selen, Necati Tosuner, Ercan Özgür, Melisa Gürpınar,
Halil İbrahim Bahar, Celal Algan, Mehrizat Poyraz, Nevhiz Tanyeli, Mustafa Öneş,
Nevzat Odyakmaz, Osman Şahin, Mahir Ünlü,
Mehmet Başaran, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Osman Numan Baranus, Nuri Ertem, Haluk
Esin, Nezihi ve Mesude Gülcüoğlu, Hakkı Özkan. Kimisi Emre'de, kimisi doğrudan Hatay'da buluştuğumuz dostlar...
Hiç beklemediğimiz
bir gün, Haluk Esin, Emre Kültür Merkezi'nin kapanacağını duyurdu. Yeni bir
yer bulmalıydık kendimize...
*
Nuri Ertem; Ahmet
Rasim'in 1924 ile 1929 yılları arasında Akşam, Cumhuriyet, Resimli Ay, vb. dergi ve gazetelerinde
yayımlanan kitaplarına girmemiş yazılarından seçmeler
yaparak ve güncel Türkçe ile "Anılar ve söyleşiler" adlı bir kitapta
toplamıştır. Kitap Çağdaş Yayınları'nca yayımlamıştır. Bu arkadaş, böyle
mürekkkep yalayan bir kişi olduğu
gibi, Bostancı Kasaplar Çarşısı'nda tanınan, sevilen bir kişilik. Çağlayan
kahvesi sahibinin de çok yakın arkadaşı. İşte, bu aşamada Nuri Ertem girişim
yaptı. Eski dostu Çağlayan’ın iyesi Kenan Okan'la konuştu. Ve bize Çağlayan'da
özel yer ayırdılar. Daha doğrusu,
bizim istediğimiz yeri bize özel olarak ayırdılar ve orada toplanmaya
başladık. Garsonlar Necdet, Kenan, Dursun, Fikret; hepsi bizi sevindirmek, rahat ettirmek için ellerinden gelen çabayı
gösterdiler. Ne iyi bir olay idi bu, yazarların oturacak söyleşecek güzel bir
yeri olmuştu artık. (…)
Türk Dili Dergisi, sayı: 57, Kasım-Aralık 1996)