Orhan Çetinbilek

Roman Yazarı, Çevirmen, Yazar, Şair

Doğum
17 Şubat, 1963
Eğitim
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Burç

Yazar, romancı, şair, çevirmen. 17 Şubat 1963, İzmir doğumlu. 1983 yılında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nde öğrenim görürken edebiyat ve tiyatro ile ilgilenmeye başladı. 1987 yılında başladığı Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi ve 1993 yılında İzmir’de avukat olarak çalışmaya başladı. Amatör olarak astronomi ve tiyatro ile ilgilendi.

Hukuk Fakültesi öğrenciliği yıllarında “Edebiyat Dostları” dergisinin yazarlarıyla tanıştı. İlk yazılı ürünü 2006 yılında, edebiyat ve felsefe dergisi “Sınırda”da yayımlandı. 2000’li yıllarda aynı dergisinde siyaset felsefesi ve edebiyat üzerine makaleler ile kısa öyküler yazdı. Çeşitli dergilerde öyküleri, makaleleri, Internet dergilerinde şiirleri yayımlandı. Şiir çevirileri yaptı.

Çetinbilek, edebiyatın yanı sıra, tiyatro, müzik ve astronomi ile de ilgilenmektedir ve halen İzmir’de avukatlık yapmaktadır.

ESERLERİ (Roman):

Poyraz (2008), Rosa ile Ejder (2013), Jena (2017), Poyraz (2017).

KAYNAKÇA: Bilgi Formu (2014), Orhan Çelikbilek kitapları (İnternet kitapçıları, 20.03.2018), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2018).

BİR SÜRÜ AD (*)

pazartesiler salılara karışır

ve haftalar bütün bir yıla

senin yorgun makasın

kesemez zamanı

ve yitiktir gecenin sularında

günlerin tüm adları

 

kimse Pedro’nun adına sahip çıkamaz

bir tek kişi yoktur Rosa ya da Maria olan

hepimiz toz ya da topraktan ibaretiz

hepimiz yağmuruz yağmurun altında yağan.

onlardı Venezuella, Şili, Paraguay ağzıyla konuşan

ne söylediklerini hiç bilmedim

bildiğim dünyanın tek bir teni olduğu

ve onun adı yoktu.

 

köklerin arasında yaşarken

çiçeklerle olduğundan daha hoşnuttum

ve çan gibi çınladı

konuştuğum taş

 

çok uzundur ilkbaharın bütün bir kış sürmesi

zaman ayakkabılarını çıkardığında

bir yılın dört yüz yıl devam etmesi

 

her gece uyuduğumda

kim olduğumu sorarım ya da kim olmadığımı

 

ve uyurken ben değilsem

uyandığımda kimim ben?

 

bu, yeni doğmuş gibi olmaktan çok

dünyaya güçlükle geldik anlamını taşır;

bırak da doldurmayalım ağzımızı

pek çok mütereddit isimle

pek çok üzücü işlemle

pek çok gösterişli mektupla

seninki ve benimkiyle pek çok

kağıtlardaki pek çok imzayla

 

kafamı şaşırtıcı şeylere yorarım

onları birleştiririm, yeni yaşamlar kurarım

birbirine karıştırırım, soyarım

ta ki dünyanın tüm ışıkları

okyanus tekliğinde birleşinceye dek.

bir cömertlik, geniş bir bütünlük

bir çıtırdayış, yaşamın hoş kokusu.

                                                              

(*) Pablo Neruda (İng.Çev.Orhan Çetinbilek)

DELİNİN ŞİİRİ

1.

Kapsikumlu yakı yapıştırdım,

belime.

Ayy ne fena!

 

2.

Şu adamı gördün mü?

Bakmayı bil, salak!

Kimin eli cebimde?

 

3.

Ahh! Neydi o şarkının adı?

İmleyen nağmeler.

Sabah yıldızı gibi.

 

4.

Ben tayyare mektebini bitirdim.

Kaçak yaşıyorum.

Bahçemde güller.

 

5.

Kafam kızarsa

tasa kafa atarım.

Suyumu iç,

cam sürahiden.

 

6.

Kel’ime kelime sürdüm,

ama yara derinde.

 

7.

Süt güğümleri

çarpınca birbirine,

sıçrama yerinden.

 

8.

Güvenlik çemberi kırıldı.

Evine dön.

Tanrı tembel.

 

9.

Bak!

Bok attılar yine.

 

10.

Pencereyi aç.

İflah ol.

Lütfen!

EFTELYA’NIN EN GERÇEK TARİHİ

ve kadırga çatladı.

Yüzlerce maymun suratlı küçük adam

bir köpekle iki maymun

bir de kaptanın yosması

kırmızılı süslü püslü bir hatun

şahlanıp geminin ruhuyla birlikte

hoppa denize

 

yeşil ve karanlıktı deniz

gri gökyüzünün altında

dalgalar beş adam boyunu aşınca

seslendi yosma, pişmanlıkla

canım, korkuyorum, dönelim.

Acıyla güldü kaptan

yine de doladı kolunu kadının boynuna

bak dedi, sonra

her yanımız deniz

dönemeyiz

 

dev gibi bir dalgaya tırmandı gemi

yüzlerce kürekçinin yüreği hop etti

ve ansızın deniz kayboldu altlarında

süzüldüler serin havada

yüzlerinde tuz ve rüzgarla

tüh dedi, kaptan

of dedi, yosma

 

İskenderiye’den çıkmışlardı yola.

Şehzade kaptanın metresiydi ya yosma

ille de dedi, gitmek isterim Roma’ya

böyle güzel havalarda.

Görünüşe aldanma dedi, kaptan

iki yüz adam var ama

hepimize bir tek kadırga

 

gideceğiz diye diretti yosma

hem nişanlınla gitmemiş miydin geçen yıl temmuzda

ve bu defa ne köpeğini alacaksın

ne kadın hizmetkarlarını.

Kadınlar kalabilir dedi, şehzade

ama köpeğim asla.

Hıh dedi, yosma

almaz mıyım ben de maymunlarımı

 

yolculuğun ilk sabahlarında

deniz kurşuni bir tahta

hava sakin mi sakin .

Geceleri yıldızlar yağardı

varlığı ezen coşkunlukla

lakin, uyumak zordu

köpek ve maymunlar arasında.

Arada öfkelenince Şehzade Ahmet

yavaşça uyanırdı yosma, zil zurna

amanbebağırıpdurmaöylebana

şu köpeğini bağlayıver bir zahmet

 

Kıbrıs’a vardıklarında

yosma Eftelya’nın canı taze et istedi

ve dedi ki, gemide hiç bitmesin şarap.

Yüklediler gemiyi güneş karası adamlar

yorgunluktan dizleri titredi

bu yük taşınmaz dediler, halimiz harap.

Şu kadın olmasa şehzade bizi anlar

o anlayışlı adamdı bir zamanlar

 

o kadın

o kaptan

o yük

ve onca kara adam

o kadırga için fazlaydı zaten.

Bir de batıda hava puslu iken

yola çıkmak istemez mi Eftelya

bir an önce varacak ya Roma’ya.

Olmaz dediler, dinler mi

bu hava patlar dediler, anlar mı.

Almış yükünü şaraptan

denize boş boş bakaraktan

cık dedi, ben deniz kızıyım

 

 

20.09.2003

Orhan Çetinbilek

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör