Gazeteci yazar. Gazeteci Rasim
Ozan Kütahyalı eşidir. Babası Rüştü Alçı'dır. 13 Nisan 1977 tarihinde
İstanbul'da doğdu. İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra Boğaziçi
Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu.
Gazeteciliğe Hürriyet gazetesinin dış haberler servisinde yaptığı stajla
başladı. Sonraki yıllarda Mehmet Ali Birand yönetimindeki 32. Gün programı ve
Avusturya'daki bir televizyonda stajlarına devam etti.
Stajını tamamladıktan sonra çalışma
hayatına Hürriyet gazetesinde, Show TV Haber merkezinin dış haberler
departmanında ve Akşam gazetesinde çalıştı. Bu gazetenin hafta sonu ekleri için
yerli ve yabancı ünlülerle röportajlar ve haberler yaptı. Bir süre de Show Tv
dış haberler departmanında çalıştıktan sonra Akşam gazetesine geçen Alçı,
buradan da Milliyet'e geçti.
Alçı, Show TV dış haberler
bölümünde çalıştı. Irak Savaşı sırasında simultane çeviriler yaptı, sonra 2007
yılında Akşam gazetesine geçerek burada köşe yazarlığı yapmıştır.
SkyTürk TV'de Akşam Gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Serdar Turgut ile 'Sosyal Bilgiler' adlı bazı belgeseller
hazırladı.
Aynı zamanda Kanaltürk'te Kısa bir
süre Pelin Batu ile birlikte 'Sınırsız' adlı programda yorumculuk, daha sonra
Kanal 24'te 'Nerede Kalmıştık' programında sunuculuk ve yorumculuk yaptı.
2011 yılından itibaren Beyaz TV'de
'Medcezir' programında ve CNN TÜRK'te 'Dört Bir Taraf' programında yorumculuk
yapmaya başladı.
2013'ün Ekim ayında Kanal D'de
Bırakın Konuşalım adlı bir programın sunuculuğunu yapmaya başladı.
Hafta içi her gün ekrana gelen bu
program, son olarak 1 Kasım 2013 günü yayınlandıktan sonra FOX'a transfer oldu.
Ancak bu kanaldaki bir haftalık yayın hayatının ardından program sona erdi.
Şu an Habertürk'te köşe yazılarına
devam etmektedir. İngilizce, Almanca, İspanyolca biliyor, Fransızca anlaşıyor.
Nagehan Alçı ile eşi Rasim Ozan
Kütahyalı 2010 yılında evlendiler. Nagehan Alçı ve eşinin bu evlilikten Ayşe
Ela ve Betül Yasemin adlarında ikiz çocukları oldu.
ESERLERİ:
Kader Birliği -1933 Sonrası Türkiye'ye Göç Eden Alman Bilim Adamları (Philip
Schwartz’dan çeviri, 2003), Özü Sözü
Yirmibir (Dünya ve Türkiye Siyasetinden Röportajlar, 2008), Darbenin Ayak Sesleri (2017).
KAYNAKÇA:Alçı'dan babasına son veda - Nagehan Alçı kaybettiği babasının son anlarını paylaştı.. (ensonhaber.com, 11.01.2011), Rasim Ozan Kütahyalı'nın eşi Nagehan alçı kimdir? (haber7.com, 06.12.2017), Nagehan Alçı kitapları (internet kitapçıları, 16.01.2018), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2018).
Fatih Portakal’ın istifası ile
ilgili herkes bir yorum yaptı. Ben de o konudaki fikirlerimi anlatacağım ancak
bugün istifa sürecinde dikkatimi çeken başka bir detayın üzerinde durmak
isterim. Dün Orhan Uğuroğlu Yeniçağ’da bir yazı yazdı. İlginç bulduğum noktalar
vardı o yazıda.
Uğuroğlu daha önce Portakal’ın
istifasının tamamen asparagas olduğunu ileri sürmüş ve bunu FOX TV Türkiye
Yönetim Kurulu Başkanı Engin Güner’e dayandırmıştı.
Uğuroğlu’nun bu haberi çok kısa
zamanda yalanlandı. Dünkü yazıda o yanlış haberin hikayesini de anlatıyor.
Bu haberi yazınca kendisini ilk
arayan Osman Gökçek olmuş ve kesin olarak Portakal’ın ayrıldığını yerine Selçuk
Tepeli’nin geleceğini ifade etmiş. Hatta yemeğine iddiaya girmişler.
Aynı gece Osman Gökçek beni de
aradı ve aynı bilgiyi verdi. Zaten ilk olarak Osman duyurdu Selçuk’un
geleceğini. Ama başta kimseyi inandıramadı. Oysa aldığı kulis bilgisi doğruydu.
Fakat Orhan Uğuroğlu’nun yazısında
benim ilgimi çeken taraf bu değil.
Esas tuhaf olan FOX TV Yönetim
Kurulu Başkanı Engin Güner’in Uğuroğlu’na söyledikleri.
Doğan Şentürk 2 hafta önce Selçuk
ile anlaşmış olmasına rağmen Engin Bey son dakikaya kadar hiçbir şey
bilmiyormuş. Portakal’ın ikna edileceğine inanıyormuş.
Hadi bunu da geçtik…
Güner kendisinin ODTÜ’lü
yıllarından beri Atatürk ilkelerine ve devrimlerine ne kadar bağlı, Kemalist
bir insan olduğunu da Orhan Uğuroğlu’na anlatma gereği duymuş.
HEM ÖZAL HEM BESİM TİBUK’A YAKIN
İSİM
Zannediyorum özellikle Atatürkçü
muhalif taban üzerlerine çok geliyor ve o yüzden FOX’çular bu sözleri iman
tazeler gibi sürekli söylemek zorunda kalıyorlar.
Okurlarımızın büyük çoğunluğu ve
özellikle 40 yaş altı kamuoyu Engin Güner ismini herhalde ilk kez duymuştur ama
ben FOX Başkanı Güner’in siyasal geçmişini bilirim.
Engin Güner Turgut Özal’a çok
yakın bir insandı. Rahmetli’nin özel kalem müdürüydü. Çok koyu bir Özal hayranı
ve adeta Özalist denecek bir çizgideydi. Mehmet Barlas’ın da yakın dostuydu.
Hatta Güner’in Türkiye gazetesi
yazarı Rahim Er’in sahibi olduğu yayınevinden çıkmış ‘Özallı yıllar’ diye bir
hatıra kitabı vardır. Bu kitap adeta Özal hacıyografisidir.
Engin Güner Özal ve ANAP
deneyiminden sonra da Besim Tibuk’un en yakınındaki isim olmuş ve Liberal
Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcılığı yapmıştır.
Engin Bey o zaman LDP’nin Besim
Tibuk’tan sonra en etkili ikinci siyasi figürüydü. Tibuk’un fikirlerine de en
az Özal’a bağlı olduğu kadar bağlıydı.
Arşivlere girin… Besim Tibuk’un
tüm basın toplantılarında kendisini hemen Tibuk’un yanında görmediğiniz tek bir
fotoğraf yoktur.
Engin Güner özellikle ekonomik liberalizmi
en uç sınırlarına kadar savunan bir siyasetçiydi. LDP’nin yurtdışı ile
ilişkilerini de o yürütürdü.
Özellikle iktisadi ve finansal
alandaki fikirleri Amerikan Cumhuriyetçileriyle bire bir aynı olduğu için
Cumhuriyetçi Parti elitleriyle yakınlığı vardı. LDP de ekonomik olarak
Cumhuriyetçi Reagan çizgisindeydi.
Dolayısıyla ben Güner’in
Cumhuriyetçi Parti’ye yakınlığı bilinen FOX TV’de yönetim kurulu başkanı
olmasını hiç yadırgamadım. Hatta belki de en doğru isim bu anlamda.
Geçmiş siyasi çizgisiyle son
derece uyumlu. Cumhuriyetçi Murdoch Ailesi’nin Güner’e güvenmesini de doğal
karşıladım.
DOĞAL KARŞILAMADIĞIM KONU…
Doğal karşılamadığım konu bu kadar
Özalist ve Besim Tibuk’çu olduğunu çok iyi bildiğim Engin Güner’in kendisini
nasıl olup da aynı zamanda ‘ODTÜ’lü yıllarından beri Kemalist’ olarak
tanımlayabildiği…
Türk siyasal tarihinin en
anti-Kemalist siyasetçisi hiç tartışmasız Besim Tibuk’tur. En anti-Kemalist
partisi de Tibuk’un LDP’sidir.
Genelde anti-Kemalizm deyince akla
YDH ve Cem Boyner gelir ama Tibuk’un Kemalizme hatta doğrudan Atatürk’e yönelik
tenkitlerinin yanında Boyner’inkiler çok hafif kalır.
Üstelik iyi tanıdığım Besim Bey bu
konuda bir zerre de sözünü sakınmaz, her yerde hiç çekinmeden Kemalist
ideolojinin aleyhine konuşur. Eskiden de ekranlarda çok iddialı konuşurdu bu
konularda.
Atatürk dönemine aykırı bakış ve
bunları ifade ediş bağlamında Besim Tibuk’un bir benzeri yoktur Türk siyasal
yaşamında.
Engin Güner eğer söylediği gibi
ODTÜ’lü yıllarından beri Kemalist ise Besim Tibuk’un en yakını ve LDP’nin iki
numarası olamaz hatta Tibuk’un tespitlerine ve fikirlerine katlanamazdı.
Çünkü gerçekten Tibuk’un
Atatürkçülük ve Mustafa Kemal noktasındaki eleştirilerine mümkün değil bir
Kemalist dayanamaz. Mutedil bir Atatürkçü de tahammül edemez. Masadan öfkeyle
kalkar gider.
Ben Cumhuriyetimizin kurucusu
Atatürk’ü gönülden severim. Ailemden aldığım terbiye bu yönde. Atatürk’ü çok
seven bir ailenin çocuğuyum. Öte yandan bildiğiniz gibi Kemalist bir yazar asla
değilim.
Fakat itiraf edeyim ben bile Besim
Bey bu mevzularda konuştuğunda hafiften gerilirim. Bana da abartılı gelir
düşünceleri. Öyle ki o tenkitleri burada ifade etmeye dahi korkarım.
Fakat Besim Bey’in bana da aşırı
gelen bu fikirlerini ve aynı zamanda mevcut hükümete yönelik en sert
eleştirilerini de söyleme hakkını yani ifade özgürlüğünü de sonuna kadar
savunurum.
Netice itibariyle FOX Yönetim
Kurulu Başkanı Engin Güner nasıl aynı anda hem Özalcı hem Tibukçu hem Atatürkçü
oluyor anlayabilmiş değilim.
Abdullah Gül’ün meşhur ettiği bir
söz ile bitireyim… İnsan gerçekten bazen hayret ediyor.
30 Ağustos tartışmalarına dair
Son günlerde 30 Ağustos
kutlamaları üzerinden bir tartışma sürdürülüyor.
Ben, 30 Ağustos Zafer Bayramının
çok coşkulu kutlanmasından yanayım. AK Parti 1071 Malazgirt ile ilgili ne kadar
duyarlıysa 1922 Dumlupınar ile ilgili de o kadar duyarlı olmalı.
Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak
üzere AK Parti’nin üst düzey yetkilileri de Dumlupınar’a muhakkak gitmeli diye
düşünüyorum.
Aksi bir tavır toplumda lüzumsuz
bir bölünme yaratıyor. Malazgirt de Dumlupınar da bu milletin eseri. Tarih
üzerinden kavga etme hadisesini artık aşmalıyız.
KAYNAK: Nagehan Alçı / Fox Tv,
Atatürkçülük ve Engin Güner (haberturk.com, 28.08.2020).
Akşam gazetesi yazarı Nagehan Alçı,
geçtiğimiz cuma günü kanser tedavisi gören babasını kaybetmişti.. Alçı bugünkü
köşesinde babasının son günlerini kaleme aldı.. Ve çok sevdiği biricik babasına
nasıl veda ettiğini zor da olsa kelimelere döktü...
'HER AN KAYBEDEBİLİRİZ'
Perşembe günü, bir haftadır yoğun
bakımda uyutulan babamı hastanede bırakıp Kanal 24'teki programıma yetişmek
için yola çıktım. Sert bir rüzgar esiyordu. Doktorların bir gün önce 'her an
kaybedebiliriz' demelerine rağmen tuhaf bir mucize beklentisi vardı içimde.
Ağaçlarla sarılı yolda titreye titreye yürürken telefonum çaldı. Kardeşimin
sesi. 'Kötü haber galiba' dedi. 'Babama kalp masajı yapıyorlarmış...'
BAŞIMIZ SAĞ OLSUN
Biraz önce çıktığım hastaneye nasıl
döndüğümü, yoğun bakımın kapısına hangi kuvvetle gittiğimi hatırlamıyorum.
Hatırladığım o kapıda yığılmış şekilde kardeşimle otururken bu zor süreçte her
an yanımda olan kocam Rasim Ozan'ın içeri girişi ve beş dakika sonra çıkıp
'Başımız sağ olsun' deyişi...
FELLİNİ FİLMİ SANKİ
Sonra... Sonra tuhaf bir şey oldu. Bir
ışık kümesi geldi ve ne kadar gözyaşım varsa hepsini kuruttu. Gerisi benim
izlediğim bir Fellini filmi sanki...
Nagehan Alçı Hastanede evlendi - izle
HAYATIMIN EN BÜYÜK KORKUSUNUN
GERÇEKLEŞMESİ
Yoğun bakımın kapısından yukarı çıkış.
Annemi arkadaşlarıyla oturduğu hastanenin kafeteryasında bulduğumuz an. Bizi
gördüğünde yüzünde beliren bulutlar. 'Gitti mi, söyleyin gitti mi?' diye hıçkırarak
ağlamaya başlaması. Bunu duyunca fenalaşan aile dostlarımız. Etraftaki
bakışlar, garsonlar, telaş. Eve geliş. Bir anda art arda çalan zil. Eve gelen
onlarca insan. Gözyaşları. Kahveler. Çaylar. Yine gözyaşları. Yine annem. Yine
kardeşim. Uykusuz bir gece. Sabah erkenden çalmaya başlayan kapı. Kalabalıklar.
Hiç bitmeyen kalabalıklar. Hiç susmayan telefonlar. Dualar, dualar. Uykusuz bir
gece daha. Cami avlusu. Babamın naaşı. Sarılmalar, kucaklaşmalar. Babamla
ilgili anlatılan anılar. Beni yalnız bırakmamak için gelen dostların karşısında
duyduğum mahcubiyet. Mezarlığa gidiş. Babamı kefeniyle görmek. Onun toprağa
verilişi. Yıllardır kabuslarımda gördüğüm, uykularımdan uyandığım anı başka
biriymişim gibi izleme. Annemin sarsıla sarsıla ağlaması. Onu 'burada ağlanmaz'
hurafeleriyle durdurmaya çalışanlar. Babamın mezarının üzerine düşen güneş.
Hayatımın en büyük korkusunun gerçekleşmesi karşısında hissettiğim boşluk...
Benim babam 13 yaş büyüktü annemden.
Belki de bu yüzden çocukluğumdan beri 'ölüm' denince hep o geldi aklıma.
Yıllarca kabuslarıma aynı sahne girdi de kimselere anlatamadım. Gecenin
ortasında telefon çalıyor ve annem ağlayarak 'Kızım babanı kaybettik' diyor...
BUNUN HAZIRLIĞI YAPILAMIYORMUŞ
Ama öyle olmadı. Gece çalmadı telefon.
Böyle bir korkumun olduğunu bilircesine üç buçuk ay yattığı hasta yatağında
ölümüne hazırlamaya çalıştı babam bizleri. Ancak tutkuyla bağlı olduğun bir
baba için bunun hazırlığı yapılamıyormuş...
Şimdi dönüp o üç buçuk aya bakıyorum
da... Güzel vedalaştık galiba babamla. Önce yıllar içinde yazdığı kitapçıkları
Mavi Ağaç gibi ciddi bir yayınevinden çıkardık. Sonra Rasim Ozan'la hastanede
nişanlandık. Annemlerin evinde evlenmeyi planladık. Babam kemoterapi arasında
eve çıkacaktı ve biz evde küçük bir nikah organize edecektik ama olmadı. Eve
gelecek kadar düzelemedi babacığım. Biz de hastanede attık imzayı. Babamın
hasta yatağının başında evlendik.
MEĞER BİZİM İÇİN DAYANIRMIŞ
Meğer bizi görmek için dayanırmış.
Nikahtan sonraki gün hızla kötüleşti. Sesi çıkmaz oldu. Beş gün sonra yoğun
bakıma aldılar ve yılbaşında da uyuttular. O uyumadan önce son kez girdik
odasına. Annemin 'Rüştü bugün yılbaşı, lütfen dayan' dedikten sonra babamın o
mavi gözlerini açıp 'Sahi bugün yılbaşı mı?' diye soruşunu hayatımın sonuna
kadar unutmayacağım. O an benim babamı son uyanık gördüğüm andı.
HER ÇOCUK BABASINI SEVER AMA...
Ona elveda demeyi kendime hala
yediremiyorum. Onun yerine kitapta yazdığım önsözün sonundaki notla bitiriyorum
bu yazıyı: 'Babalık kazanılan değil, doğal olarak elde edilen bir mertebe. Her
çocuk babasını sever. Ama aynı şekilde değil... Bazıları sadece 'baba'sı olduğu
için sever. Bazıları ise bunun üzerine 'ben bu adamı babam olmasa da çok
severdim' der. Ben şanslıyım, çünkü ikinci gruptanım...'
KAYNAK: Alçı'dan babasına son veda -
Nagehan Alçı kaybettiği babasının son anlarını paylaştı.. (ensonhaber.com,
11.01.2011).