Mehmet Şamil Baş

Şair

Doğum
24 Ekim, 1977
Eğitim
Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize İlahiyat Fakültesi
Burç

Şair, akademisyen. 24 Ekim 1977, Trabzon doğumlu. Atatürk İlkokulu (1988), Trabzon İmam-Hatip Lisesi (1995), KTÜ Rize İlâhiyat Fakültesi (2001) mezunu. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk İslâm Edebiyatı alanında akademisyen. Yüksek Lisansını “Aşkî Mustafa Efendi’nin Vahdetnâme Mesnevîsi” üzerine (DEÜ-2007); doktorasını “Ömer Hulûsî ve Dîvânı” üzerine İzmir’de yaptı (DEÜ-2013). Emanet ve Kertenkele dergilerinde çalıştı. Bayrak Fm’de beş yıl şiir programı hazırlayıp sundu. Pek çok şiiri ödüllendirildi. İLESAM ve TYB üyesidir.

Şiir ve yazıları Yedi İklim, Kırağı, Şehrengiz, Düş Çınarı, Kırklar, Kırknar, Sühan, Ardıç, Kertenkele, Lika, Kum Yazıları, Okuntu, Tekne, Hayal, Tasfiye, İstanbul Bir Nokta, Gerçek Hayat, Cümle, Sonsuzluk ve Birgün, Aralık, Kafdağı, Tasavvur, Taşra Edebiyat, Reyhan, Yol Düşleri, Lacivert Sanat, Ay Vakti, Zemheri Edebiyat, Ada, Dil ve Edebiyat, Aşkın e-Hali, Buruciye Edebiyat, Mağrib, Az Edebiyat, Yolcu, Diyanet, Keşke, Mor Taka, Şiâr ve İtibar dergilerinde yer aldı.

ESERLERİ:

Şiir: Gönülden Gelen Seda (1995), Kırk Kanatlı Bahçe (2012), Beni Merak Et Çünkü İyiyim (2014), Sesimin Avlusunda (2017).

Mektup: Posta Kodu AŞK (2008, 2013), Posta Kodu AŞK Osmanlı Türkçesiyle (2015).

Araştırma: Aydınlı Bir Uşşâkî Şeyhi Ömer Hulûsî ve Dîvân'ı (2014), Osmanlı Türkçesi Okuma-Yazma Kılavuzu (2016).

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007), Mehmet Şamil Baş (Bilgi teyidi, Kasım 2017),www.mehmetsamil.com

 

DERVİŞİN SON ÖLÜMÜ


 

sadece küllerimi bağışlayabilirim mansur

döndüğüm yolculuğa çarpıyor asâ

ve güvercin

ene’l hak diyenlerin yaprak dökümü

 

marifet şükür taşır sızlayan pervâneye[1]

/ vuslatıma sığmayan erenlerin bezmine

başlasın tecellî

erken aşındı ayakizimde devleşen zerre

 

dergâhımdır kuruyan şadırvanda su

hırkamız ağır

sakalımda o zamirsiz kelebek

beni meleklerin oynadığı aynaya çağır

sükûtumuz şem

 

sensiz bütün gün ışığa koşuyorum

/ rüzgara

tam yedi kere bağışla beni

kahır sicilimde uyuya kalıyorum her akşam

 

elveda rahlemde bağdaş kuran dervişân

merhaba yüreğimin vecdine susayan aşk

/ dile örülen cezbe[2]

nef(e)sim ömrüme bedel

 

çölün sırrıdır kuma gömülmek

dönmeye niyet etsem

bir mâni olmalı gemiyi yakmak için

 

kaderin elindeydi zor kullanan eşkâlim

miskinlik ırmağıydı girdabı sızıların

ne okundu ne görüldü acısı ademliğin

nefis krallığımda yerle bir oldu ölü/m

 



[1]

neredeyse baharın orda solsun çiçeğin

şükrile geçilirmiş cennete masivâdan

düşlerinin çölüne daldırma bedenini

 

[2]

hoyrat davranan yetin kayıptı

melek yaptıydı devinen zamanı benefşe

gel zaman git zaman çöl buluta ağlardı

bilmezdik öldüğünü

gel diye kaç bülbül güllere dadandıydı

 

 (Reyhan, sayı: 1, Kış-2005)

AŞK TUTULMASI

AŞK TUTULMASI

 

MEHMET ŞÂMİL

 

 

Aşka sığınan kalem karanfile benzermiş

süzülüp dağılırken saçlarından bir dua

yarım kalırmış şarkım umut iskelesinde

 

sesinin resmini çizebilseydim

böyle olmayacaktı aynaların gülüşü

ah muhacir kalbimin kilitlenen odası

uçuk bir uykunun yurdundan kaçan sevda

ürkek bir yaprak gibi hep kürdili hicazkar

 

Şehlâ bakışlarında titreyen ıslık mıyım

kelime tavafında müsveddeler meneviş

boynumuzda bahane / evhamlı zaman

teyellenen gömlekte işaretler sarrafı 

 

yani ben diyorum harflerin gölgesinde

esirin olmuşum mürekkep kurudukça

yitik gamzesi miydi pamuk yanaklarının

özlemin terkisinde dudaklarımı kesen

 

Kaç fesleğen kuruttum yine de gelmiyorsun

beni büyüt! beni sev! beni inandır aşka

vedâmı bırakarak kırıyorum sesimi

nasıl mukayyet olsun / aklım aşkın elinde

bu kaçıncı şiir hüzünle dokuduğum

 

bu bir aşk tutulması / dinlensin şamdan

aşka mahkum aşkımı bağışlıyorum aşka

nereye dönsem bir sarmaşık içimde

 

 

 

 

GEÇTİ ZAMAN

GEÇTİ ZAMAN

 

MEHMET ŞÂMİL

 

evâil

 

erken göçmedik dünyadan bizi yazmaz şu takvimler

                        / evdeki hesapla uyuşmayan çarşı bu /

gül görmüş bir günahtan bakar gibi hepimiz

kırkı çıkmadan daha tövbe edenlerdeniz

 

her birimiz mihmândır / müstesnâ geldik aşktan

panikleyen bir yarayız analar kucağında

ve babalar dağlarıdır çocuklarının

 

ey yaptıklarımızdan haberdâr

ey elif meşkinde sonsuzluğa dokunan

ne sağlam bir kulpa tutunuyoruz

lokma değil bir söz doyurur bizi

ki yatıyor kıbleye karşı er kişiler de

 

duymuş olun benden bunu

vazgeçebilseydik tokları doyurma açlığından

ölmeden önce ölebilseydik

yaşayacaktık

            geçti zaman

 

evâsıt

 

haydi ayrılan öğelerini toplayalım cümlenin

yolumuzu gülle kesen ateşin uzletinde

ve sarığı kefen dervişlerin izinde

ve tesbihin dağılan tanelerinde

                        alışsın acıya kalbimiz biraz

 

tashih edilmek için el açalım Allah’a

öyle duralım kıyâma terk ederek dünyayı

henüz selâm almışken omuzdaki melekten

toprağın bin tozuna hicr/et yürek kirinden

 

rabıtahânemiz akan kandil

                        / huşu ürkek bir çocuk

kırkbirinci rekât için tazelenen ışığı

dinlesin ilahiler usulca / kurulsun mahyâmız

ibret almayı Hak'tan öğrenen

ve harflere sesini öğreten şairlerin dilinden

 

adını vermek istemeyen izleyici bilir bunu meselâ

bereketli ölümlerle anılan ecdâdım bunu bilir

düşmanıyla yüz yüze konuşanlar da

bir yetimle ağlamadan nasıl da geçti zaman

 

evâhir

 

şimdi gök atlas / altında bir kıyâmet borusu

dudağımız sabır âyetleridir

bayram namazına yetişen kuşların söylediği

o dalgın muhâlefet bu muğlak devâda kumpas

 

kulağınız ilk bunu işitmiştir

ezân sesiyle kavga etmeyin çocuklar

kırık kalblerde bulduğumuzdur Allah

 

raf ömrü kaç yıldır sizde masûmiyetin

küçük çöl nasıl sığar şimdi büyük zerreye

mümin ayna değilse nedir söyle mümine

nedir öldüren ömür sıcak yatağımızda

vasfını arıtmadan bulamazsın saflığı

köpüğüne aldandığın denizin katresi olmalısın

kuşların çığlığı bir çağrıydı / hatırla

 

kader ki başı sonu ortası her dem ay tazesidir

geçti zaman! göğsümde pas tutmadan

 

 

HAM KOŞU

HAM KOŞU


MEHMET ŞAMİL

 

 

henüz hastalıktı ten / gönül aşınmasıydı

tenha bahçelerin meyvesine aşeren

boğazda demirleyen gemi yutkunamazdı

düşünmek ölmek olurdu bazen

 

en derin yaramızı kesen rüzgardı

çitlere takılan güneşimiz

papatya sayfaları ve hep entrika
simsiyah bir resme bakıyorduk hepimiz 1

 

çamurlu paçasıyla konuk edilen
yolcular gibi. geçtik mum ışığından
yorgundu pişmanlığımız / yakıyordu

bütün ırmaklar

sonsuzluğa atıyordu kendini

 

ayaklarımız neden böyle ağır ve âsi

kırık davul ritmi midir yoksulluğumuz

koştukça gerileyen o dar patika 2

uzak köy yeşili gecelerde mi kaldı

 

heva atına mı binip gelmiştik

uyanAmadık. gafletin uykusundan

korkudan belâdan ve boğuşmadan
çıkmadı önümüze dünkü ölüler bile
unuttuk geleceği ardımıza bakmadan

 

geç kaldınız diye dövünüyordu salâ

soluksuz kalıyorduk. saksıda

bir çiçek cüzamlı aşkına bakıyordu
yağmuru pencerede kurutuyorduk yazık

 

_______________

 

1

kör ressamlar yarışması mı hayat

ne çok renkle sınanıyor aklımız

cüretkâr yanılgı ve bulanık hevesle

 

2

nasıl olur da bir göz hissetmez aşktan öte
yükünü taşıyamaz kalbimiz neden
imkan yerleşik düzen yol alırken safında

niçin geç kalıyor koşturdukça ömrümüz

 

 

PİYADE ASKER ŞİİRİ

PİYADE ASKER ŞİİRİ

 

MEHMET ŞAMİL

 

 

 

I.

ben soğuk ve ıslak

ben esas duruşta bir hudut taşı

kimseler görmese de

çaprazımda durur sabır ve sükut

sis dolu göğsümde derman çatlatır

kimseler bilmese de

mataramı bir seraptan doldurur günışığı

 

şimdi pusuda kalbim bir mayın tarlasıdır

haritada yön korkusu

/ parola ve işaretle büyüyen

rütbesiz olsam ne çıkar

aşk en ağır kimlikti yanımda getirmişim

yıldızlar buna şahittir / miğferim bana şahit

 

II.

hayalleri sınırı ihlal eden askerim

güneş kadar özgür hep postalımda parlayan

can tetikte beklerim

                        / geçen her gün şafaktan

 

ben korkuyu o dalgın ve çıplak dağlara sordum

bir çığlığa esir düşen yalnızlıktı

                                               / ben ördüm

karabulutlardı ictimâyı ense kökümde alan

ve üşüyen geceler

karanlıkla dolu şarjörün gölgesiydi

paslı demirde eskiyen çizikler gibi

                                   / kıdemli ve uzman

uğurlu dağlarda erdemli filizlerdik

/ ben gördüm

 

III.

tozu güneşe banardı alnımdaki ter

yağmur düştü sonra

/ boran vurdu

/ buz tuttu

balçık yuttu her devriye zamanı

kör kurşuna adres soran hangi takvimdi

mıntıkada kuruyan yapraklar sürünürdü

ve düdük sesleriydi vadileri birbirinden Kayıran

 

mehmetçiğim dinç adımla hudut boyu gezerim

akşam gazi yatar sabah şehit kalkarım

yer yeşil gök mavi

başka tek renk tanırım

/ o da kırmızı

kan gibi mesela ve bayrak gibi

sonsuza akan ve selam duran

 

 

RH POZİTİF KAHIR

RH POZİTİF KAHIR

 

MEHMET ŞAMİL

 

bu yağmur bu nazenîn melâlden akıp gelen

o benim tek varlığım ben onun yokluğuyum

şifâsı mahremiyet berrak söz uçlarında

bir ruh atına binmiş uğuldayan seslerden

akşamın dehlizidir hicrâna mahkûmluğum

 

huysuz bir aydınlığım şüphelerim medenî

yöneldim günbozumu doğumun eşiğine

vurgun yemiş yüreğe teslim olurken tâlih

yokladıkça hârını dağlanır gülün teni

koklamayı bilmezsen bahçelerde işin ne

 

kâğıdın menzilinde mürekkebimiz zaman

kapısı dehşetine açılmamış çağımdır

yola çıkan süvârî gibi geçer yalnızlık

ezberlenen şarkının nakaratında duran

bir cümleye can veren seslerde ırmağımdır

 

heybeden hesabını soruyorlar yolcunun

saraylı hançerlerin pas tutmadan çığlığı

unutmak büyük nimet dünya alır yükümü

çâresiz ve mahzûndur hırpalanmış ve yorgun

ufkumu terk edince günlerin ağırlığı

 

hâfıza aynasında kaybettiğimiz neydi

avutur mu kendini aşka düşen her âşık

hitâma ermek için dağılmış sayfalarla

gövdemin hikâyesi hayâlden de öteydi

savaşmayı bana da öğretseydi ayrılık

 

uyutuyor perdeler boş duvarda takvimi

dalgın bir yenilgiyim derman bilmiyor hatır

mahsûs mendil düşürür şarkılardan şimdi aşk

ısrarla tek başına ışığın müdâvimi

âhın imgesidir bu: rh pozitif kahır

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör