Şair,
akademisyen. 24 Ekim 1977, Trabzon doğumlu. Atatürk İlkokulu (1988), Trabzon
İmam-Hatip Lisesi (1995), KTÜ Rize İlâhiyat Fakültesi (2001) mezunu. Recep
Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk İslâm Edebiyatı alanında
akademisyen. Yüksek Lisansını “Aşkî
Mustafa Efendi’nin Vahdetnâme Mesnevîsi” üzerine (DEÜ-2007); doktorasını “Ömer Hulûsî ve Dîvânı” üzerine İzmir’de
yaptı (DEÜ-2013). Emanet ve Kertenkele dergilerinde çalıştı. Bayrak Fm’de beş
yıl şiir programı hazırlayıp sundu. Pek çok şiiri ödüllendirildi. İLESAM ve TYB
üyesidir.
Şiir
ve yazıları Yedi İklim, Kırağı,
Şehrengiz, Düş Çınarı, Kırklar, Kırknar, Sühan, Ardıç, Kertenkele, Lika, Kum
Yazıları, Okuntu, Tekne, Hayal, Tasfiye, İstanbul Bir Nokta, Gerçek Hayat,
Cümle, Sonsuzluk ve Birgün, Aralık, Kafdağı, Tasavvur, Taşra Edebiyat, Reyhan,
Yol Düşleri, Lacivert Sanat, Ay Vakti, Zemheri Edebiyat, Ada, Dil ve Edebiyat,
Aşkın e-Hali, Buruciye Edebiyat, Mağrib, Az Edebiyat, Yolcu, Diyanet, Keşke,
Mor Taka, Şiâr ve İtibar dergilerinde yer aldı.
ESERLERİ:
Şiir: Gönülden Gelen Seda (1995), Kırk Kanatlı Bahçe (2012), Beni Merak Et Çünkü İyiyim (2014), Sesimin Avlusunda (2017).
Mektup: Posta Kodu AŞK (2008, 2013), Posta Kodu AŞK Osmanlı Türkçesiyle (2015).
Araştırma: Aydınlı Bir Uşşâkî Şeyhi Ömer Hulûsî ve
Dîvân'ı (2014), Osmanlı Türkçesi
Okuma-Yazma Kılavuzu (2016).
KAYNAKÇA:
İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2006, 2007), Mehmet Şamil Baş (Bilgi teyidi, Kasım 2017),
sadece küllerimi
bağışlayabilirim mansur
döndüğüm
yolculuğa çarpıyor asâ
ve güvercin
ene’l hak diyenlerin yaprak dökümü
marifet şükür
taşır sızlayan pervâneye[1]
/ vuslatıma sığmayan erenlerin bezmine
başlasın tecellî
erken aşındı
ayakizimde devleşen zerre
dergâhımdır
kuruyan şadırvanda su
hırkamız ağır
sakalımda o
zamirsiz kelebek
beni meleklerin
oynadığı aynaya çağır
sükûtumuz şem
sensiz bütün gün
ışığa koşuyorum
/ rüzgara
tam yedi kere
bağışla beni
kahır sicilimde
uyuya kalıyorum her akşam
elveda rahlemde
bağdaş kuran dervişân
merhaba yüreğimin
vecdine susayan aşk
/ dile örülen cezbe[2]
nef(e)sim ömrüme bedel
çölün sırrıdır
kuma gömülmek
dönmeye niyet
etsem
bir mâni olmalı
gemiyi yakmak için
kaderin elindeydi
zor kullanan eşkâlim
miskinlik
ırmağıydı girdabı sızıların
ne okundu ne
görüldü acısı ademliğin
nefis krallığımda
yerle bir oldu ölü/m
neredeyse baharın orda solsun çiçeğin
şükrile geçilirmiş cennete masivâdan
düşlerinin çölüne daldırma bedenini
hoyrat davranan yetin kayıptı
melek yaptıydı devinen zamanı benefşe
gel zaman git zaman çöl buluta ağlardı
bilmezdik öldüğünü
gel diye kaç bülbül güllere dadandıydı
(Reyhan, sayı:
1, Kış-2005)
AŞK TUTULMASI
MEHMET ŞÂMİL
Aşka sığınan kalem karanfile benzermiş
süzülüp dağılırken
saçlarından bir dua
yarım kalırmış şarkım umut iskelesinde
sesinin resmini çizebilseydim
böyle olmayacaktı aynaların
gülüşü
ah muhacir kalbimin
kilitlenen odası
uçuk bir uykunun yurdundan
kaçan sevda
ürkek bir yaprak gibi hep
kürdili hicazkar
Şehlâ bakışlarında titreyen ıslık mıyım
kelime tavafında müsveddeler
meneviş
boynumuzda bahane / evhamlı
zaman
teyellenen gömlekte işaretler
sarrafı
yani ben diyorum harflerin
gölgesinde
esirin olmuşum mürekkep
kurudukça
yitik gamzesi miydi pamuk
yanaklarının
özlemin terkisinde
dudaklarımı kesen
Kaç fesleğen kuruttum yine de gelmiyorsun
beni büyüt! beni sev! beni
inandır aşka
vedâmı bırakarak kırıyorum
sesimi
nasıl mukayyet olsun / aklım
aşkın elinde
bu kaçıncı şiir hüzünle
dokuduğum
bu bir aşk tutulması /
dinlensin şamdan
aşka mahkum aşkımı
bağışlıyorum aşka
nereye dönsem bir sarmaşık içimde
GEÇTİ ZAMAN
MEHMET ŞÂMİL
evâil
erken göçmedik dünyadan bizi yazmaz şu
takvimler
/
evdeki hesapla uyuşmayan çarşı bu /
gül görmüş bir günahtan bakar gibi
hepimiz
kırkı çıkmadan daha tövbe edenlerdeniz
her birimiz mihmândır / müstesnâ geldik aşktan
panikleyen bir yarayız analar kucağında
ve babalar dağlarıdır çocuklarının
ey
yaptıklarımızdan haberdâr
ey
elif meşkinde sonsuzluğa dokunan
ne
sağlam bir kulpa tutunuyoruz
lokma değil bir söz doyurur bizi
ki yatıyor kıbleye karşı er kişiler de
duymuş olun benden bunu
vazgeçebilseydik tokları doyurma
açlığından
ölmeden önce ölebilseydik
yaşayacaktık
geçti
zaman
evâsıt
haydi ayrılan öğelerini toplayalım
cümlenin
yolumuzu gülle kesen ateşin uzletinde
ve sarığı kefen dervişlerin izinde
ve tesbihin dağılan tanelerinde
alışsın acıya kalbimiz biraz
tashih edilmek için el açalım Allah’a
öyle duralım kıyâma terk ederek dünyayı
henüz selâm almışken omuzdaki melekten
toprağın bin tozuna hicr/et yürek
kirinden
rabıtahânemiz akan kandil
/ huşu ürkek bir çocuk
kırkbirinci rekât için tazelenen ışığı
dinlesin ilahiler usulca / kurulsun
mahyâmız
ibret almayı Hak'tan öğrenen
ve harflere sesini öğreten şairlerin dilinden
adını
vermek istemeyen izleyici bilir bunu meselâ
bereketli ölümlerle anılan ecdâdım bunu
bilir
düşmanıyla yüz yüze konuşanlar da
bir yetimle ağlamadan nasıl da geçti zaman
evâhir
şimdi gök atlas / altında bir kıyâmet
borusu
dudağımız sabır âyetleridir
bayram namazına yetişen kuşların
söylediği
o
dalgın muhâlefet bu muğlak devâda kumpas
kulağınız ilk bunu işitmiştir
ezân sesiyle kavga etmeyin çocuklar
kırık kalblerde bulduğumuzdur Allah
raf ömrü kaç yıldır sizde masûmiyetin
küçük çöl nasıl sığar şimdi büyük
zerreye
mümin ayna değilse nedir söyle mümine
nedir öldüren ömür sıcak yatağımızda
vasfını arıtmadan bulamazsın saflığı
köpüğüne aldandığın denizin katresi olmalısın
kuşların çığlığı bir çağrıydı / hatırla
kader
ki başı sonu ortası her dem ay tazesidir
geçti
zaman! göğsümde pas tutmadan
HAM KOŞU
MEHMET ŞAMİL
henüz hastalıktı ten / gönül aşınmasıydı
tenha bahçelerin meyvesine aşeren
boğazda demirleyen gemi yutkunamazdı
düşünmek ölmek olurdu bazen
en derin yaramızı kesen rüzgardı
çitlere takılan güneşimiz
papatya sayfaları ve hep entrika
simsiyah bir resme bakıyorduk hepimiz 1
çamurlu paçasıyla konuk edilen
yolcular gibi. geçtik mum ışığından
yorgundu pişmanlığımız / yakıyordu
bütün ırmaklar
sonsuzluğa atıyordu kendini
ayaklarımız neden böyle ağır ve âsi
kırık davul ritmi midir yoksulluğumuz
koştukça gerileyen o dar patika 2
uzak köy yeşili gecelerde mi kaldı
heva atına mı binip gelmiştik
uyanAmadık. gafletin uykusundan
korkudan belâdan ve boğuşmadan
çıkmadı önümüze dünkü ölüler bile
unuttuk geleceği ardımıza bakmadan
geç kaldınız diye dövünüyordu salâ
soluksuz kalıyorduk. saksıda
bir çiçek cüzamlı aşkına bakıyordu
yağmuru pencerede kurutuyorduk yazık
_______________
1
kör ressamlar yarışması mı hayat
ne çok renkle sınanıyor aklımız
cüretkâr yanılgı ve bulanık hevesle
2
nasıl olur da bir göz hissetmez aşktan öte
yükünü taşıyamaz kalbimiz neden
imkan yerleşik düzen yol alırken safında
niçin geç kalıyor koşturdukça ömrümüz
PİYADE ASKER ŞİİRİ
MEHMET ŞAMİL
I.
ben soğuk ve ıslak
ben esas duruşta bir hudut taşı
kimseler
görmese de
çaprazımda durur sabır ve sükut
sis dolu göğsümde derman çatlatır
kimseler
bilmese de
mataramı bir seraptan doldurur günışığı
şimdi pusuda kalbim bir mayın tarlasıdır
haritada yön korkusu
/ parola ve
işaretle büyüyen
rütbesiz olsam ne çıkar
aşk en ağır kimlikti yanımda getirmişim
yıldızlar buna şahittir / miğferim bana şahit
II.
hayalleri sınırı ihlal eden askerim
güneş kadar özgür hep postalımda parlayan
can tetikte beklerim
/
geçen her gün şafaktan
ben korkuyu o dalgın ve çıplak dağlara sordum
bir çığlığa esir düşen yalnızlıktı
/
ben ördüm
karabulutlardı ictimâyı ense kökümde alan
ve üşüyen geceler
karanlıkla dolu şarjörün gölgesiydi
paslı demirde eskiyen çizikler gibi
/
kıdemli ve uzman
uğurlu dağlarda erdemli filizlerdik
/ ben gördüm
III.
tozu güneşe banardı alnımdaki ter
yağmur düştü sonra
/ boran vurdu
/ buz tuttu
balçık yuttu her devriye zamanı
kör kurşuna adres soran hangi takvimdi
mıntıkada kuruyan yapraklar sürünürdü
ve düdük sesleriydi vadileri birbirinden Kayıran
mehmetçiğim dinç adımla hudut boyu gezerim
akşam gazi yatar sabah şehit kalkarım
yer yeşil gök mavi
başka tek renk tanırım
/ o da kırmızı
kan gibi mesela ve bayrak gibi
sonsuza akan ve selam duran
RH
POZİTİF KAHIR
MEHMET ŞAMİL
bu yağmur bu nazenîn melâlden akıp gelen
o benim tek varlığım ben onun yokluğuyum
şifâsı mahremiyet berrak söz uçlarında
bir ruh atına binmiş uğuldayan seslerden
akşamın dehlizidir hicrâna mahkûmluğum
huysuz bir aydınlığım şüphelerim medenî
yöneldim günbozumu doğumun eşiğine
vurgun yemiş yüreğe teslim olurken tâlih
yokladıkça hârını dağlanır gülün teni
koklamayı bilmezsen bahçelerde işin ne
kâğıdın menzilinde mürekkebimiz zaman
kapısı dehşetine açılmamış çağımdır
yola çıkan süvârî gibi geçer yalnızlık
ezberlenen şarkının nakaratında duran
bir cümleye can veren seslerde ırmağımdır
heybeden hesabını soruyorlar yolcunun
saraylı hançerlerin pas tutmadan çığlığı
unutmak büyük nimet dünya alır yükümü
çâresiz ve mahzûndur hırpalanmış ve yorgun
ufkumu terk edince günlerin ağırlığı
hâfıza aynasında kaybettiğimiz neydi
avutur mu kendini aşka düşen her âşık
hitâma ermek için dağılmış sayfalarla
gövdemin hikâyesi hayâlden de öteydi
savaşmayı bana da öğretseydi ayrılık
uyutuyor perdeler boş duvarda takvimi
dalgın bir yenilgiyim derman bilmiyor hatır
mahsûs mendil düşürür şarkılardan şimdi aşk
ısrarla tek başına ışığın müdâvimi
âhın imgesidir bu: rh pozitif kahır