Şair. 24 Eylül 1949, Prizren (Kosova) / Yugoslavya doğumlu. Tam
adı Altay Suroy Recepoğlu. Hukuk Fakültesi (1971) mezunu. Bir süre Tan
gazetesinde (1969-72) çalıştı. Prizren Tarım ve Endüstri Kombinası Hukuk İşleri
Bölümünde yönetici (1972-77), Prizren Belediye Mahkemesinde yargıç (1977-90) ve serbest avukat
(1990-2000) olarak çalıştı. Çalışmalarını 2000 yılından itibaren Prizren’de
savcı olarak sürdürdü.
İlk şiiri “Kırlangıçlar”, 1964’te Birlik gazetesinde
(Üsküp) çıktı. Yugoslavya’da Sırpça, Arnavutça, Romence yayımlanan birçok
gazete ve dergide yazdı. 1964’ten bu yana ürünlerini yayımladığı dergi ve
gazeteler: Birlik, Sevinç, Tomurcuk, Sesler, İzler (Üsküp), Tan, Kuş,
Çevren, Çığ, Priştine, Doğru Yol, Esin, Filiz, Bay, Rumeliden Sesler, Sesimiz;
Türkiye’de Yedi İklim, Tarla, Güney’de Kültür, Balkanlarda Türk Kültürü, Ozan,
Yeni Dönem, Türk Edebiyatı. 1968’den itibaren her yıl Türkiye’ye geldi.
Kosova Türk Yazarlar Derneği Başkanıdır.
ESERLERİ:
ŞİİR: Yaya 73 (1974), Köprü (1983), Dünden Yarına (1987).
DÜŞÜNCE-ARAŞTIRMA-İNCELEME: Masal Gibi Bir Hayat (1998),
Kosova’da Türk Olmak (2000), Prizrenli Suzi’nin 500 Yılı (2000),
Kosova’da Türkçe (2000), Prizren Çeşmeleri (2000), Kosova’da Türk
Kültürü veya Türkçe Düşünmek (2001).
Ayrıca eski dönemde yazılmış beş ders kitabı vardır.
KAYNAK: Hasan Mercan / Balkanlarda Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi
(2000), İhsan
Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
Prizren'de Alaeddin'e Alayko
denir, Mehmet'e Memo, Şanı'ya Şanko, Yaşar'a Yaşko dendiği gibi. Hepsi aynı
kaderin kurbanları oluyorlar. İşsizlik yüzünden ıstırap çekiyorlar. Özdeş
haksızlığı yaşıyorlar. Alayko'nun başına gelenler özdeş kafadan düşünüldüğü
için aynı senaryo ile yapılıyorlar. Alayko'nun öyküsü, birkaç yüz kişinin de
gerçek öyküsüdür.
Alayko Prizrenlilerin çoğu gibi kendinden
önce üç neslini biliyor. Babasının dedesini biliyor. Daha gerilere gidemiyor.
Aile şeceresi büyük atadan daha geri gidemiyor. Ama hep Prizren'de yaşadıkları,
ailede sadece Türkçe konuşulduğu kesin. Alayko 53 yıl önce Prizren'de dünyaya
geldi. Türkçe eğitim gördü. Yüksek okul mezunudur. Anadili ve yörede konuşulan
dillerden başka Fransızca ve İngilizce biliyor. Almanca'sı da az çok var. Ama
25 yıl iş bulamadı. 200'den çok duyuruya katıldı. İşe alınmadı. Aile kurdu.
Aileye bakıyor diye yararı olmadı iş bulmakta. İşportacılık yaptı bir marketin
saçak altında. Sağlık sigortası, emeklilik sigortası için ticaret yapıyor diye
kayıt olmaya başvurdu. Dilekçesine yanıt bile verilmedi. 1994 yılında işçi
alınacak diye açılan bir duyuruya dilekçesini verdi. Sınavı kazandı. Yaşı 47,
yüksek okul mezunu, bir gün bile iş emeği yok. Kuşku yarattı. İkinci oğlunun
yaşında olan Kurum yönetmeni Alaykoyla ayrıca görüştü. Haksızlığın yapıldığını
gördü ve işe alındığım söyledi. Alayko bir iş yerinden başka bir işyerine
atıldı ve hep böyle sürdü. Ama Alayko hep insanlara yardımcı oldu. Hiç kimse işini
tamamlamadan Alayko'dan ayrılamadı. Görevi insanların başvurularına yanıt vermekti.
Kurumda 44 işçi vardı. Sadece Alayko Türk'tü. Ondan önce de bir Türk çalışırmış
Kurumda. Ama kalp hastası olduğu için emekliye ayrılmış. Alayko bu işçinin
yerine alınmıştı. Ne tesadüf Emekliğe ayrılan Türk işçinin yerine yine bir Türk
işe alınmıştı. Alayko aldığı ilk maaşıyla çanak anten satın aldı. Komşuları
Türkçe konuşmuyorlardı ama Türkiye televizyonlarını seyrediyorlardı. İşte bu onu
rahatsız ediyordu. Anavatanının televizyon programlarını evinde seyretmek ve çocuklarına
seyrettirmek istiyordu. Sonra derin soğutucu, elektrikli süpürge satın aldı. Şoför
ehliyeti için sınavı kazandı ama araba satın almak için gereken parası henüz yoktu.
Oysa Türkiye'ye gidip İstanbul'u görmek, Erdek'te yaz tatilini geçirmek
istiyordu ailece. Bunu yıllardır hep hayal ediyordu. Kosova'da savaş patlak
verdi. 24 Mart 1999 gecesi NATO güçleri hava saldırısına başladı. Askeri kışla,
Svilen tepesindeki televizyon vericisi, fabrikalar bombalandı. Sokağa çıkmak
güvenceli değildi. İşe gitti. Kapıda polis içeri sokmadı. Geri döndü ve
Kosova'ya barış gelinceye kadar evden dışarı çıkmadı. Çıksa diğerleri gibi esir
alınıp Arnavutluk sınırına yakın bir yerde Sırp askeri için siper kazıyacaktı.
Prizren'den çıkıp Türkiye'ye kaçmak istedi. Ama arabası ve parası yoktu.
Arnavutluğa gitmeyi hiç aklına koymadı bile.
NATO güçlerinin kara kuvvetleri
kentine girince Alayko çalıştığı kuruma gitti. Hırsızlar Kurum binasını soymak
istediler. Hayatını tehlikeye atarak karşı koydu. Yara aldı, ama Kurumu
hırsızlardan korudu. Oğlu da babasına yardım etti. Sonra kaçanlar kamplardan geri
dönmeye başladılar. Kurum'da çalışan ve 1992 yılında işlerine son verilen
işçilerin bir bölümü geldi. Eski yönetmen koltuğuna oturdu. Alayko kutlamaya
geldi yönetmenin yeniden koltuğa geçmesini. Yönetmen teşekkür demedi “Siz
Türkler Sırplarla işbirliği yaptınız. Seni Sırplar işe aldı. Yarından itibaren
işe gelme. Lazımsan çağırırım” dedi.
Bir ara sonra Alayko gitti Kurum
yönetmenine. “Size iş yok” dedi yönetmen. Kendini belediye başkanı yapan
beyefendiye gitti. “Tek bir Türk işinden alınmayacak, Seni Kurum yönetmeni iş
başına çağıracak” dedi. Günler geçti, vaat edilen çağrı gelmedi. UNMİK denenen
Sivil Yönetim yönetmeninden kabul aradı. Durumunu anlattı derdine yardımcı olması
için getirilen yabancıya. “Kayıtlara aldım” dedi yabancı. Durum değişmeyince Alman
KFOR komutanından görüşme talep etti. Durumunu kısa ama çok açık bir şekilde anlattı
“Sizin denetim bölgenizde insan haklarını ihlal edildiği için bana ve aileme
Almanya'ya irtica hakkı tanıyın” dedi. “Niye Türkiye'ye gitmiyorsunuz” diye
sordu komutan “Türkiye iltica hakkı vermiyor, sadece bir aylık oturma vizesi
veriyor. Benim param yok. Almanya barınma yeri, yatacak, yiyecek ve elbise
temin ediyor hem de harçlık para veriyor, benim bunlara ihtiyacım var.” Diyor
Alayko. Komutan Alayko'nun yerel dillerden başka Fransızca, İngilizce ve az çok
Almanca bildiğine hayret ediyor. Ama yaşı ilerlediği için iş teklifinde
bulunmuyor. Bırakın çok uluslu, çok dilli, çok kültürlü, çok dinli bir ülkenin
olması için temel imkanların olmayışını, hoşgörülü (toleranslı) bir ortamın
yaratılması bile zor Kosova'da.
Karısının evlilikten kalma son
yüzüğünü satarak aldığı para da harcandı. Evine çok yakında Türkiye'nin bir
yardım kuruluşunun deposu vardı. Yardım için mal geldiği zaman ücret almadan eşyaları
indirip depoya taşımıştı. Yardım kuruluşunun yetkilisi ile muhabbeti vardı ama
evde yiyeceği bulunmadığını söyleyemiyordu. Oysa Alayko herkesin Onu anlamasını
istiyordu.
Alaykoları, Memoları, Şankoları,
Yaşkoları açlıktan, ıstıraptan kurtarmak için onlara çalışma imkanı
yaratılmalı. Başka çeşit onları teselli etmek zor.
(Yeni Dönem, 4 Mayıs 2000, Prizren)
Tan ağartısı
Yıkandığından mı
Bulanık akarsın
Siri Derya
Ya sen zerefşan
Ne zamandan küskünsün
Yoksa Hisar Dağları mı yol vermiyor
Gidersin yılan kavi
Pamir eteklerinden
Tanrı Dağları serinliğiyle
Amu Derya sinirlidir
Uğultusudur sanki akışının
Ürpertir beni Semerkant’ta
Bilmem
ki niye bu nehirler
Bu
sular
Öyle
özlemli
Derya üç olmuş
Zerefşan paylaşmış dağlarla
Aral Gölü gök olmuş
Balkaş Gölü kaş
Ve Gök taşa oturup
Taç giyenler
Gökleri indirmek isterlermiş
Kızıl kum
Kara kum
Çöllüklerine
Kırgız Bozkırlarına