Şair, yazar, çevirmen. 13 Mart
1972, İstanbul doğumlu. Kadıköy Anadolu Lisesi (1991), İstanbul Üniversitesi
Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü (1998) mezunu.
İstanbul Belediyesi Eğitim ve
Kültür İşleri Dairesi ve Gendaş Yayınlarında çalıştı. Ürünleri Kaşgar ve
Edebiyat dergilerinde yayımlandı.
Moskova’da bir kıza aşık oldu.
Belki de ondan sonra hiç kendine gelemedi. Yabancı dilden birçok kitap çevirdi,
birçok kitap kaleme aldı. Ama görseniz sanki bütün bunları Alper Çeker değil de
bir başkası yapmış. Halen 6.45 Yayınları’nda editörlük, çevirmenlik ve Kaan
Çaydamlı’ya arkadaşlık yapıyor. İzdiham dergisinde yazdıklarıyla bizi
şaşırtmaya devam ediyor.
ESERLERİ:
Şiir: Gece Şehre Dedi ki (1995), Gece Şehre Dedi ki ve Öteki Şiirler
(1995’te aynı isimle çıkan kitabının yeni şiirlerle yeni baskısı, 2000).
Biyografi: Kan Kardeşi Tarantino (1996).
Derleme: Çağdaş Türk Edebiyatından Kedi Hikâyeleri (1995,
2003), Kurt Cobain ve Seattle Olayı
(1997), Aramızdaki Muhbir: Dil
(2002), İstanbul Surları, The Walls of Istanbul (2009).
Deneme-Araştırma-İnceleme: Dil /
Aramızdaki Muhbir (2002), Türk Kitap Medeniyeti (2009), Reziller (2012), Miniaturk
Eserleri (Türkçe) (2012), Dış Politika Yazıları (2017), Edebi Teknikler ve 72
Yaratıcı Yazarlık Deneyi (2018).
Yayına
Hazırlama:
İttihat ve Terakki (yazarlar: İlber Ortaylı, Erol Şadi Erdinç, 2016),
Çeviri: Nirvana Şarkı Sözleri (1995), İhtiyar Denizcinin Ezgisi (S. T.
Coleridge’den, 1996), Ucuz Roman
(Q. Tarantino’dan, 1996), Red Hot Chili Peppers (1996), Ac/Dc (1997), Lape
Hastanesi - La Paix Hospital Osmanlı Hoşgörüsünün Tanığı (Rinaldo Marmara’dan, 2009),
SPRAWL Üçlemesi (Kutulu Özel Baskı, William Gibson’dan, 2016), Felsefe-i Ferd /Anarşizmin
Osmanlıcası (Baha Tevfik’ten, 2017), Modern Kurgu Tekniğinin İcadı Don Kişot
Nasıl Yapıldı (Viktor Şklovski’den, 2017), Mona Lisa - Aşırı Yükleme (William
Gibson’dan, 2018), Komünist Beyanname (Doktor Şefik Hüsnü’den,
2018), Şiir
Nasıl Yapılır? (Viladimir Mayakovski’den, 2018).
KAYNAKÇA:
Korkut Soylu / İki Yeni Kitap (Hece dergisi, Aralık 2000), Süreyya Evren / Genç
Şairler ve Yazarlar Kitabı (1995), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Türkiye
Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007), Mehmet
Çetin / Tanzimattan Günümüze Türk Şiiri Antolojisi (c.4, 2002), Alper Çeker’le
Şaşırtıcı Sorular (izdiham.com, 18 Aralık 2017), Alper Çeker kitaplar (dr.com.tr,
idefix.com, kitapyurdu.com, 15.03.2019).
ALPER ÇEKER
RÖPORTAJI
Neobeat
Alper
Çeker şiirlerini 90’lı yıllarda yayımlamaya başladı ve “Gece Şehre Dedi ki”
adlı şiir kitabının ilk baskısı 1995 yılında çıktı. Altıkırkbeş okurları onu
Reziller adlı romanından ve çevirilerinden tanıyor. Şair Türk romanı üzerine de
“Cumhuriyet Dönemi Muhalif Türk Romanı” adında bir çalışmaya imza attı. beatkusagi.com,
Alper Çeker’le Heidegger’den 3.Dünya Savaşı’na, Kadıköy sokaklarından 80
Kuşağı’na dek uzanan bir söyleşi gerçekleştirdi.
Heidegger,
felsefenin en üst formuna şiir aracılığıyla ulaştığını savunmaktaydı. Şiire bu
açıdan metafiziksel bir işlev yükleyebilir miyiz?
Heidegger’in
Hölderlin’e ve şiire özel bir ilgisi vardı. Bu, onun dil ile uğraşmasından
kaynaklanıyor. Dil bizim varlığımızın imkânıdır. İmkânı en geniş olan dil, şiir
dilidir. Şiir felsefenin bir formu olamaz çünkü felsefi olarak şiir saçmadır.
Biz okuduğumuz şiirleri yorumlarken Gadamer’in dediği gibi aslında kendimizi
anlarız. Şiirin etkileyiciliği burada işte. Hatta yaşamının farklı bir
evresinde aynı şiirden farklı şeyler anlayabilirsin çünkü sen artık o eski sen
değilsin.
Kadıköy
sokaklarının yazdıklarınız üzerinde etkisi var mı? Türkiye’deki kültürel
birikimin geldiği son noktaya baktığımızda Kadıköy’ün söyleyeceği yeni şeyler
var mıdır?
Çocukluğumu
Küçükçekmece’de, Rumeli göçmeni bir ailenin bireyi olarak yaşadım. Kadıköy Anadolu
Lisesi’nde de yatılı okudum, ergenliğim bu semtte geçti. 80’lerin sonları,
90’ların başları; Türkiye’nin dönüştüğü bir dönemdi, gençlerin siyaset yerine
başka şeylere yönelmesi amaçlanıyordu. Okulda babası zengin olan öğrenci
arkadaşlarımız Adnan Hocacı, hocalarımız Fethullahçıydı. Uğur Dündar’dan bali
koklamayı öğrendik, maçlardaki tribün kavgaları da o dönemde ortaya çıktı.
Benim
ergenliğim sıkıntılı geçti. Mafya bitirimhanelerinde kumarbazlarla,
kabadayılarla düşüp kalktım. Aynı anda Cağaloğlu’nda bugün 80 Kuşağı olarak
bilinen şairlerin çıkardığı dergilere de devam ettim. Benim şiirlerimi
dergilerinde yayınladılar, ilk kitabımı bastılar. Ece Ayhan o şiirleri 16-17
yaşlarında yazdığımı öğrenince beni çok övmüştü. Demek ki yaşadığım çağ bana
rahatsızlık vermiş. Altıkırkbeş’in yazıhanesinin Kadıköy’de olduğu günlerde
zaman zaman pencereden, Kadife Sokak’tan geçen gençleri seyrederdim. Ne yazık
ki zamane gençliğinde bir ışık görmüyorum. Kadıköy durduk yere bir şey
söylemez, onu sen konuşturacaksın.
Sinema, müzik ve
edebiyatın geleceğine bakarsak, önümüzdeki yüzyıllarda da bu sanatlar önemini
koruyacak mıdır. Yeni anlatım teknikleri ve formlar zaman içinde oluşabilir mi?
Yeni
sanatçılar, zorunlu olarak kendilerine ait yeni anlatım tekniklerini de
beraberlerinde getirecekler. Yoksa yaptıkları şey eskinin tekrarı olur.
Sanatlar devam edecektir tabii ki ama teknolojiyle birlikte mecralar değişecek.
“Rus Avangard
Manifestoları”nın önsözünde “Avangardlar için “doğuştan kaybeden” diyebiliriz.”
şeklinde bir ifade yer alıyor. Sizce 90 Kuşağı’nı bir Kaybedenler Kuşağı olarak
görebilir miyiz. Kaybetmek ya da kaybetmeyi seçmek, varoluşçu bir duruş mudur
aynı zamanda?
“90’
Kuşağı” laftan ibaret, 80 Kuşağına duyulan kompleksten uydurdular. Ben o
yılları yaşadım; böyle bir şairler, yazarlar nesli görmedim. Kaybedenler
Kulübü’ne gelince… Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk’un yaptığı program radyo
döneminin fenomeni oldu. Filimle de geniş kitleler arasında yaygınlaştı. Bana
filmi defalarca seyretttiğini söyleyen insanların bir tane Altıkırkbeş kitabı
okumadığını gördüm. Demek ki kitleleri birbiriyle karıştırmamak gerek. Kaan ve
Mete o yıllarda sansürle uğraştılar, tehditler aldılar vs. Çile çektiler yani.
Eski solcular Beat yazarlarıyla ilgilenmeyi züppelik olarak görüyordu. 90’larda
Allen Ginsberg okuyan, hatta bir kısmı İslamcı birkaç kişi vardı. Bugün için
tuhaf kaçan bir biçimde hepsi Levent Erseven’in Stüdyo İmge yayınlarında bir
araya gelebiliyordu. Ortak noktamız sanırım kolejli çocuklar olmaktı çünkü Beat
yazarları henüz çevrilmemişti ve onları okumak iyi derecede İngilizce bilmeyi
gerektiriyordu. Grunge müziği dinliyorduk ve William Burroughs, Kurt Cobain’e
Lead Belly’yi öğreten kişiydi.
90’lı
yıllardan hatırladığım bu birkaç kişiden Kaan hâlâ aynı Kaan, hayal peşinde bir
servet batırdı. Sözünü ettiğim İslamcı çocuklarsa iktidarın nimetlerinden
yararlanmayı seçtiler. Bugün Türkiye’de Beat edebiyatı üzerinden bir yerlere
gelmeye çalışanlar Amerika’nın dilini, tarihini ve kültürünü bilmiyorlar yani
anlamadıkları bir şeyle uğraşıyorlar. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’da
site hayatının yaşanabileceği mekanların yaratılması bir Yahudi’nin icadıydı
ama bu sitelerde zencilerle birlikte Yahudilerin de oturması yasaktı. Beat
edebiyatını bu dışlanmış ailelerin çocukları üretti. Örneğin Bob Dylan’ı
Türkiye’de hiç kimse anlayarak dinlemez, o Amerika’nın türkücüsüdür. Like a
Rolling Stone adlı şarkısını ilk çaldığında country müziğine ihanet ettiği için
protesto edildi.
Ben
modern dönemin şairlerinden çok etkilendim, onlara ilgi duydum. Devrimden sonra
hepsi harcanmış. 95’te Rusya’ya gittiğimde dünyanın geri kalanında çok ünlü
olan Rus şairlerinin Rusya’da hiç bilinmediğini gördüm. Eski rejim okunmalarına
izin vermemiş. Yaşamalarına da izin vermemişti zaten.
Son zamanlarda
Kadıköy’de duvarlarda “Alper Aga” yazılamaları görüyoruz. Bu konudaki
gözlemleriniz nelerdir. Duvar yazılamaları, edebiyatın sokağa taşınmasında
sizce nasıl bir işleve sahiptir?
Duvar
yazısı bana internet paylaşımından daha sıcak geliyor. Bir ara “Şiir Sokakta”
hareketini Türkiye’de de yaymaya çalıştılar, fena olmadı bence.
Konuyla biraz
ilgisiz ama içinde bulunduğumuz paradigmadan yola çıkarsak, bir 3. Dünya Savaşı
sizce çıkar mı? Çıkarsa bunun edebiyata yansımaları ne ölçüde olur? Bir
umutsuzluk döneminde olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Fütürizm,
Dadaizm gibi modernist akımlar savaş travmasının ürünüdür. Hatta J.R.R. Tolkien
de I. Dünya Savaşı’na katıldı ve yaşadıklarından çok etkilendi. Dünyada
ilerlemeye, aydınlanmaya, bilime inanılan bir dönemde artık her şeyin iyiye
gideceği sanılırken insanlar iki dünya savaşı yaşadılar. Kitlesel ölümler oldu.
Endorfin salgılamak yaratıcılığı tetikler, keyifli kitaplar okursunuz ama
onların yazarları hep harcanmış isimlerdir. Ernest Hemingway 61 yaşında intihar
etti, demek ki teselliyi bir türlü bulamamış.
Şu
anda savaştayız zaten. Bizim adımıza vekaleten yoksullar savaşıyor. Gelecekte
yoksulların yerini makinelerin alması için bilim adamları uğraşıyor. Bilim
kurgu yazarlarının öngörüsüne göre de daha sonra bu makinelerle insanoğlu
arasında bir savaş gerçekleşecek. Tabi uzaylılar gelip hepimizi köle yapmazsa…
Venüs’ten gelenler ayrı yalnız, onların başımın üstünde yeri var. Bana
istediklerini yapabilirler.
KAYNAK:
Alper Çeker Röportajı (beatkusagi.com, erişim 15.03.2019).
ALPER ÇEKER’LE
ŞAŞIRTICI SORULAR
Çok
iyiyim.
2.
Daha önce hiç hayatın anlamını aradığınız oldu mu?
Yaklaşık
12 yıl bunu aradım.
3.
Birinci önceliğiniz okumak mıdır, yoksa yazmak mı?
Okumak.
4.
Yazmasaydım yaşayamazdım diyenlerden misiniz?
Hayır.
5.
Kıskandığınız bir yazar var mı?
Metin
Kaçan.
6.
Nerede ölmek isterdiniz?
İstanbul’da.
7.
Mottolara inanır mısınız?
Hayır.
8.
Sizden belediye başkanı olur mu?
Hayır.
9.
Herhangi bir şeyden nefret ediyor musunuz?
Gazeteciler,
doktorlar, avukatlar ve milletvekilleri.
10.
Yalnızlığı sever misiniz?
Evet.
11.
Kalemlerle aranız nasıldır?
Kalem
takıntım yoktur.
12.
Dünyanın rengi hangisidir?
Mavi.
13.
Eğer bir şeyden vazgeçmek isteseydiniz, bu ne olurdu?
Sarı
hırkam.
14.
Dinlediğinizde sizi bir duvarın dibine çökertebilecek olan türkü hangisidir?
Çalın
davulları.
15.
Uzun bir yolculuğa çıksaydınız yanınıza hangi kitabı alırdınız?
Risale-i
Gavsiye’nin Terzi Baba şerhli nüshası.
16.
İnsanlara yol göstermek mümkün müdür?
Evet.
17.
Hiç kaybolmak istediniz mi?
Sık
yaptığım bir şey.
18.
Kahrolsun diyebileceğiniz bir şey var mı?
Düzen.
19.
Mutlu olmak için en çok neye ihtiyacımız var?
Birinin
bizi anlamasına.
20.Arzu
ettiğiniz bir hayat yaşıyor musunuz?
Kısmen.
KAYNAK: Alper
Çeker’le Şaşırtıcı Sorular (izdiham.com, 18 Aralık 2017).