Ali Şir Nevai

Dil Bilimci, Şair

Doğum
00 Şubat, 1441
Ölüm
03 Ocak, 1501
-
Burç

Dilbilimci, şair (D. Şubat 1441, Herat / Afganistan- Ö. 3 Ocak 1501). Çağatay Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerindendir. Babası, Uygur Türklerinden Gıyaseddin Kiçkine’nin ölümü üzerine onun da hizmetinde bulunduğu Ebu’l Gazi Babür’ün himayesine girdi. Öğrenimini Meşhed, Semerkant gibi dönemin bilim merkezlerinde tamamladı. Hayatı, çocukluk arkadaşı Horasan hükümdarı Sultan Hüseyin Baykara’nın yanında ve onun hizmetinde geçti. Ailesi çok zengin olduğu için hizmetlerinin karşılığını almadı ve hayır işlerine bağışladı. Nevaî, Herat sarayında mühürdarlık mevkiine getirildi, kendisine vezirlik ve bir süre sonra da Emir unvanı verildi. Kısa zamanda sarayın önemli siyasî ve idarî şahsiyeti olarak, saltanatın yükselişine, hem bir ilim ve sanat adamı olarak hem de iktidarda bulunarak hizmet etti. Ali Şir Nevaî, arkadaşı Hükümdar Hüseyin Baykara ile işbirliği yaparak kendi çağında ve kendi çevresindeki Türk ilim ve edebiyatına parlak ve uzun tesirli bir edebî deönem yaşattı.

Şiire Farsça ile başlayan Ali Şir Nevaî, daha on beş yaşlarındayken kendini şair olarak tanıtmayı başardı. Sonraları Türkçe de yazmaya başladı ve “zü’l-lisaneyn” (iki lisan sahibi) diye tanındı. Türkçe eserlerinde Nevaî, Farsça şiirlerinde Fânî olmak üzere iki mahlas kullandı. Arap ve Fars dillerini ana dili gibi bilen şair, bu dillerin edebiyatlarını da öğrendi. Türk dilini ve edebiyatını bu örnek edebiyatlardan aldığı mukayeseli fikir ve ilhamla bulunduğu seviyeden daha yükseğe çıkarmak için gayret gösterdi. Kullandığı dili, ortak İslam medeniyetinin kelimeleriyle zenginleştirdi. Nevaî, klasik livan şiirinin bütün şekillerini, bütün klasik unsurlarını işlerken bir yandan da bu şiire kendi eliyle klasikleşen yeni konular ve yeni şekiller getirdi. Nevaî’nin divan şiirinde bir tekâmül seviyesine ulaştırdığı millî nazım şekilleri arasında “tuyuğ” da vardır. Türkçe kök ve eklerin Arap ve Fars kelimeleriyle de birleşerek meydana getirdikleri yeni cinaslı kafiyeler, redifler ve aliterasyonlar, Nevaî’nin dilinde Türkçeyi zenginleştiren bir sanat unsuru seviyesine ulaştı. Ayrıca Nevaî, gazellerinde divan şiirinin kendine özgü gazel üslubuna uymakla beraber Orta Asya Türkçesinin de birçok inceliklerini işledi.

Nevaî, Arapçanın zengin bir dil olduğunu kabul ederek Kur’an ve hadis diline saygı gösterdi. Bu dilin güzelliğini Kuran’dan ve hadisten örneklerle belirtti. Buna karşılık, Türk ve Acem dillerini tarafsız sayılabilecek bir bakışla mukayese etti; Türkçenin üstün ve ağır basan taraflarını ayrı ayrı belirterek bunları Muhakemetü’l-Lugateyn (1498) adlı kitabıyla ispata çalıştı. Türkçe ile Farsçanın karşılaştırılması konusunda Nevaî,  Türkçenin ve Türklerin hangi bakımlardan Acemlerden üstün olduğunu ortaya koymak istedi. Arapçada ve Türkçede bulunup Farsçada bulunmayan bazı gramer inceliklerine de dikkati çeken Nevaî, Türkçede böyle nice incelikler ve zenginlikler olduğunu söyleyerek şöyle der:

Türk dilinin zenginliği ve genişliği bunca delillerle sabit olduktan sonra da lazımdır ki bu halk arasında yetişen sanat adamları, öz dilleri dururken öz dilleriyle, özge dilleriyle söylediklerinden daha çok söyleyip yazmalıdırlar.”

Nevaî, Türkçeyi yalnız Muhakemetü’l-Lugateyn’de övmekle kalmadı, bizzat çok sayıda Türkçe eser yazarak bu dili bilfiil yükseltti. Şair, şiirde olduğu kadar tarih, tetkik, tenkid, biyografi, hikâye ve özellikle mesnevi sahalarında da başarı gösterdi. Eserlerinin Doğu ve Batı kütüphanelerinde çok sayıda yazmaları bulunması onun asırlarca çok okunduğunu gösterir. Başta Hüseyin Baykara, Devletşah ve diğer çağdaşları olmak üzere XV. asırdan bu yana Orta Asya şairleri tarafından takip edildi. Nazireler yazılan eserleri Türkistan’dan başka, Azerî ve Anadolu sahasında da okunan Ali Şir Nevaî’yi Osmanlı şairleri de üstad tanıdılar. Böylece divan şiirine Türk kültüründen gelen millî ve mahallî unsurları kazandıran Nevaî’nin şöhreti Tanzimat’tan sonra da devam etti. Şiirleri Ziya Paşa’nın Harabat antolojisinde de yer aldı.

Ali Şir Nevaî’ye tesir edenlerin başında gelen İran’ın büyük mutasavvıflarından Abdurrahman-ı Camî’ye olan hayranlığı onun mensup olduğu Nakşibendiyye tarikatına girmesine sebep oldu. Bunların dışında Feridüddün-i Attâr, Hüsrev-i Dihlevî ve Nizamî ona tesir eden belli başlı şairler arasında sayılmaktadır.

Türk edebiyatında beş mesnevi yazmak suretiyle bir hamse vücuda getiren ilk şair olan Nevaî, klasik hamse hudutlarını aşarak beş mesnevi ile yetinmeyip altıncı bir mesnevi daha yazdı. En önemli eserlerinden biri olan Mecalisü’n-Nefais (Güzellerin Toplantıları) adlı eseri (1491) ise Türkçe yazılmış ilk şairler tezkiresidir. Ahlâkla ilgili eseri Mahbûbu’l-Kulûb’da ise Ali Şir, devrinin tiplerini ele alarak insan karakteri ve devlet yönetimi hakkında bilgi vermektedir. Türk sofileri hakkında bilgi verip menkıbeler anlatan bir evliyalar tezkiresi olan Nesamiü’l-Mahabbe ise Câmî’nin Nefahütü’l-üns adlı kitabında yer alan Arap ve Fars sofilerine Türk ve Hind sofilerinin yaşamlarını katmak suretiyle hazırlanmış bir tercümedir. Ayrıca Nevai, Feridüddin-i Attar’ın meşhur Mantıku’t-Tayr adlı eserine nazire olarak Lisanü’t-Tayr’ı yazmıştır.

 “Nevaî’nin o devirlerde, ana diline bu denli sarılması, biz zamane insanlarının hem politik hem kültürel bir kuşatma altında olduğu bir dönemde, bize ne tesirli bir derstir. Onu da varın siz takdir edin. Devrimizde hâlâ, Türkçenin bekasını kelime türetmekle sağlamaya çalışan bir zihniyetin varlığını, Ali Şir şimdi yaşasaydı sorgulamaz mıydı acaba? Dil şuurunu vermekten uzak bir eğitim anlayışımızın hala basit gramer kurallarını ezberletmekten başka bir işlev görememesi sizce Nevaî tarafından nasıl karşılanırdı?”  (Akif Aytaç)

ESERLERİ:

DİVAN: Hazâinü’l-Maâni (Türkçe dört divan: Garaibü’l Sigar, Nevadirü’ş Şebâb, Bedâgiü’l Vesât, Fevaidü’l- Kiber, ayrıca bir Farsça Divan)

MESNEVİ: Hayretü’l-Ebrar, Ferhad ü Şirin, Leylî vü Mecnun, Seb’a-i Seyyare, Sedd-i İskenderî, Lisanü’t-Tayr.

ARAŞTIRMA-İNCELEME: Muhakemetü’l-Lugateyn, Mecalisü’n-Nefais, Mizanü’l-Evzan, Nesaimü’l-Mahabbe, Hamsetü’l Mütehayyirin, Hayat-ı Pehlevan Muhammed, Hâlât-ı Hasan Erdeşir Big , Risale-i Muamma, Münşeat, Nazmü’l Cevahir, Tarih-i Enbiya, Hükemâ, Tarih-i Müluk-i Acem, Zübdetü’l-Tevarih, Vakfıyye, Çihil Hadis, Mahbubu’l Kulub, Lisanü’t-Tayr.

  KAYNAKÇA: Fuad Köprülü / Ali Şir Nevaî (1941), Ali Nihat Tarlan / Ali Şir Nevaî  (1942), Zeki Velidî Togan / Ali Şir (İslam Ansiklopedisi, c. 1), Abdülkadir İnan / Ali Şir Nevaî ve Folklor (Türk Folklor Araştırmaları, sayı: 182, 1964), Ahmed Caferoğlu, Türk Dili Tarihi (c. 2, 1964), Vahap Kabahasanoğlu / Ali Şir Nevaî (1984), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 

MUHÂKEMET-ÜL-LUGATEYN’den

 Söz bir incidir ki onun denizi gönüldür ve gönül bütün anlamları kendisinde toplar. Nitekim denizden cevherleri dalgıçlar çıkarır ve onlara mücevherciler katında değer biçilir. Gönülden söz incileri çıkarma şerefine erenler de (dalgıçlar da) bu işin mütehassısıdırlar. O inciler bu mütehassıslar ağzında canlanır, nisbetlerine göre yayılır ve ün kazanırlar. İnciler değer bakımından çok farklı olurlar. Bir tümenden yüz tümene kadar (bir liradan binlerce liraya kadar) olanları vardır. Elden ele geçen ucuz incilerle, sultanların kulaklarına küpe olan incilerin değerleri bir mi? (…)

Şöyle bilinir ki, Türk Fars’tan daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, daha pek yaratılışlıdır. Fars ise ilimde ve gayret sarfıyla elde edilen bir anlayışta daha olgun ve derin görünüyor. Bu hal Türklerin doğru, dürüst, temiz niyetinden, Farsların da fen ve hikmetinden belli oluyor... Ve lakin, Türk ve Fars dilleri arasındaki kusursuzluk veya noksanlık bakımından çok büyük farklar vardır. Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında, Türk Fars’tan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki inşallah yeri gelince gösterilecektir... (…)

Türkün Fars’tan daha üstün, daha kabiliyetli, daha açık ve parlak olduğunun şundan kuvvetli delili olur mu: Bu iki milletin gençleri, ihtiyarları, büyükleri, küçükleri arasında kaynaşma aynı derecededir. Alış-verişleri, işleri, güçleri, düşüp kalkmaları, oturup durmaları, birbirinden hiç farklı değildir. Aynı hayat şartları içinde yaşarlar... Böyle olduğu halde Türklerin hepsi Farsça’yı kolayca öğrenir ve konuşur. Oysa Farsların hiç biri Türkçe konuşamaz. Yüzde, belki binde biri Türkçe öğrenir ve konuşursa da, onun Türk olmadığı daha ilk sözünden belli olur... Türkün Fars’tan kabiliyetli olduğuna bundan daha kuvvetli tanık olamaz ve hiçbir Fars bunun aksini iddia edemez... (…)

Fars dili yüksek ve derin konuları anlatmada yetersizdir. Çünkü Türkçe’nin oluşumumda ve konularında pek çok incelik, özgünlük vardır. İnce farklar, en uçucu kavramlar için bile kelimeler yaratılmıştır ki bilgili kimseler tarafından açıklanmazsa kolay anlaşılamaz.  (…)

Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri güzel sanarak, Farsça şiirler söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar... 

GAZEL

Tükenmes mihri yok hecrim tüni şerhin sevâd eylep

Varâk eflâk olup oltün. sevâdın ok midâd eylep

 

Ulusnı akızur eşkim felekni küydürür ahım

Çikip ün yığlasam gam şamı ol meh-veşni yâd eylep

 

Murâdı  nâmurâd olmakdın artugrak imes mümkin

Murâdın ger tapar ol şûh bizni nâmurâd eylep

 

İnanıp  yaşlığa hecrin  unuttun»  ey  köngül  lîkin

Kutulgay mu ölümdin ömriga il i'timâd  eylep

 

Mini hod ol peri hecri kılıp sahrada sergerdân

Çikip bîçâre Leyli ah Mecnûn i'tikâd eylep

 

Savurgil 'akl öyin gerdûn min-i mecnûn eğer ölsem

Tenim, tofragı vü ahım yilidin gird-bad eylep

 

Ayag yalıng barıp kıldng  'imâret  ka'beni gûyâ

Ayagıng öpmeği birle bozug künglümni şâd eylep

 

Başım hem zühd uyatıdın koyı tüşmîş hem'andın kim

Barurmın  deyr  sarı  hânkahga  hayr-bâd  eylep

 

Nevâyî könglini köp mühr ile aldı ol ay andak

Ki algay müşteri kallâşlar mâlın mezâd eylep

 

-

Nevaî, Türk Bilge Kağan ve Kâşgarlı Mahmud'tan sonra tanıdığımız en şuurlu Türk milliyetçisidir. Milliyet anlayışı, öncekilerden daha derin ve geniştir. Bu milliyetçiliğin amacı :

Bir kültür ve edebiyat dili vasıtasiyle büyük Türklüğü birleştirmek, tek bir ruh bayrağı altında toplamak, diye özetlenebilir. Bunu sağlamak için Türklerin «bir tek dil» ile konuşmasını, Türkün «dil»e sahip büyük millet (nation) olmasını ister. Türklük, gerçi, «tabii» ve «fi'li» olarak vardır ama Ali Şîr, bunun «sosyal bir öz» kazanmasını da ister. Z. Fahri Fındıkoğlu'nun deyişi ile: «Tabiat halkı yerine kültür halkı yaratmak» emelindedir.

Nevaî, kendi şiirleriyle bu Türk dili birliğim kurduğuna inanır ve bununla öğünür: Onun türlü eserlerinde şu sözleri görürüz :

«Cihanda Türk edebiyatı bayrağını kaldırmak suretiyle Türkleri tek millet haline soktum.» «Hiç ordum olmadığı halde Çin sınırına ve Tebriz'e kadar bütün Türk ve Türkmen illerini sırf divanımı göndermek suretiyle fethettim.» «Hatiften gelen bir ses bana :

— Sen kılıçsız olarak ve yalnız kalemin ile Türk milletinin kalbini fethedeceksin. Onları tek bir millet yapacaksın. Türk ülkesi sana aittir! Dedi.

Bunları söyliyen Nevaî'nin sırf bir Çağatay şairi, hattâ sadece şair değil, emel ve ülkü sahibi bir «kültür milliyetçisi» olduğu açıktır. Onun kalemiyle kurmak istediği birliği, çağdaşı büyük hükümdar Fatih Sultan Mehmet, azmi, geniş görüşü ve politikası ile yapmayı başarmıştır.

Ali Şîr Nevaî'nin de zamanındaki modalara uyarak, ilk Farsça yazdığı, olgunlaştıkça Türkçe şiire döndüğü... Farsça şiir Türk aydınlarına gün geçtikçe daha çok öfkelendiği ve Türkçecilikte iddialı olan eseri Muhakemetü'l Lûgateyn'i ömrünün son yıllarında yazdığı görülmektedir. Yani milliyetçilik onda zamanla gelişen bir fikirdir.

 

Hakkında: Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı II s.98, İstanbul 1983.

Yazar: -

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör