Abuzer Gülpınar

Eğitimci, Şair

Doğum
10 Mart, 1984
Eğitim
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü
Burç

Eğitimci, şair. 10 Mart 1984, Adıyaman doğumlu. Adıyaman Pınarbaşı İlkokulu, Pınarbaşı Ortaokulu ve Pınarbaşı Çok Programla Lisesi ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü mezunudur (2004). Yüksek lisansını Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı’nda tamamladı (2005). Düzce, Diyarbakır ve İstanbul’da Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Lis, Bahar ve Arı Yayınları’nda redaktörlük yaptı. Hâlen Kaş’ta Türkçe öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Gülpınar’ın, “Güzel Gazel” başlıklı ilk şiiri Berfin Bahar dergisinin Haziran 2009 tarihli sayısında yer aldı. Şiir ve yazıları; Varlık, Hürriyet Gösteri, Şiirden, Evrensel Kültür, Patika, Deliler Teknesi, Lacivert, Sincan İstasyonu, Mühür, Hayal başta olmak üzere bir çok edebiyat dergisinde ve Taraf, Birgün ve Radikal gazetelerinde; bazı şiirleri İngilizceye çevrilerek Londra'da yayımlandı. Ortaokul ve lise öğrencileri için yardımcı ders kitapları hazırladı.

 

Ödülleri:

 

Şiirlerinden bazıları İngilizceye çevrilerek Londra'da yayımlandı. Başım Kirazlı ile  2013 Cemal Süreya Şiir ÖdülüneKira Kuşları ile 2016 Attilâ İlhan Şiir Ödülüne değer görüldü.

 

ESERLERİ:

 

Şiir: Başım Kirazlı (2014), Kira Kuşları (2017).

Yardımcı Ders Kitabı: Ortaokullar İçin Türkçe El Kitabı (2013), Liseler İçin Türkçe El Kitabı (2013).

 

KAYNAKÇA: Cemal Süreya Ödülü Abuzer Gülpınar’a (Radikal, 23 Aralık 2013), Cemal Süreya Şiir Ödülü Başım Kiraz’ın (Yitik Ülke, 23 Aralık 2013), Cemal Süreya 2013 Şiir Ödülü Abuzer Gülpınar’ın (Cumhuriyet Kitap Eki, 24 Aralık 2013), Cemal Süreya Ödülü Abuzer Gülpınar’ın Oldu (Yeni Şafak, 25 Aralık 2013), Başım Kirazlı’ya Anlamlı Ödül (Sözcü, 25 Aralık 2013), Abuzer Gülpınar (Bilgi teyidi 2018), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (12. Cilt, 2018).      

      

BAŞIM KİRAZLI

Gün boyu ölçtüm durdum

Avucuma sığmaz ki dünya

 

Dokunduğum her kapıda

Kocaman bir ünlem

 

Kelimelere giydirdiğim yüzlerin

Gölgeleriyle dost oldum

 

Gevelediğim cümlelerden

Kırık sessiz sözcükler kaldı

 

Aklımın yardımına koşan kitap

Yine de umut mu diyorsun

 

Başım kirazlı bekliyorum

 

(Mühür Dergisi, sayı:37  Kasım-Aralık 2011)

GÖLGELER

Sevişelim  zenciliğim geçene kadar

Ağacın ilkbahar kalabalığını bekleme

Herkes içindeki mağarada gizli

Gölgeler perdede sabır içinde meşgul

Ağacın kuralıyla düşünelim şimdi

Yaprağın sonbahar endişesi yakın

 

(Varlık Dergisi , Sayı: 1268 , Mayıs 2013)

İKİ ŞEMSİYE BİR AŞK

Sokak hala şımarık

Belli ki sen geçmişsin buradan

 

Gittiğin  sokaklar bir deliği arıyor yitecek

Sen bir deliyi

 

Ben, anıları cebinde taşıyan adam

Bilirim delik olduğunu yürürüm

 

Gözlerinin zenginliğinde

Bir gece daha yitecek

 

Biz hala iki şemsiye ile dolaşıyoruz

 

05.09.2012 İstanbul

(Varlık Dergisi , Temmuz 2013)

 

 

BAHÇE

BAHÇE

 

Abuzer GÜLPINAR

 

Göğsünü açmış

Her çiçekten ekmiş

 

Tanrım, dedim!

Çiçekler elimde yara gibi duruyor

 

Duvarı ayna olana sordum

Yaza geç kalan çiçeklere ne olur?

 

Kira Kuşları, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 16.

EROTİK AŞKIN KEYFİ

EROTİK AŞKIN KEYFİ

 

Abuzer GÜLPINAR

 

Soğuk geçmişin anahtarısın

Hatırlamak güvenlidir seninle

 

Havai dileklerim merdivensiz

Tekrarın sevgisini gördüm sende

 

Çöle kadar kovdum yayı gerenleri

Bir tanrıca yapma keyfindeyim şimdi

 

Bir damla su kılavuz oluyor bedenime

Baştan başa ar ve ayıbım bu gece

 

Kira Kuşları, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 14.

KİRA KUŞLARI

KİRA KUŞLARI

 

Abuzer GÜLPINAR

 

Pencereler lehçelerini unuttu

Gül, terazide şimdi

 

Kafka, durmadan duvarları tırmanıyor

Kira kuşları çoğaldı

 

Toprak tohumdan emin değil artık

Son kuyuları kullanma zamanı geldi

 

Bense paslanan gerçeğin sancısıyım

Neden?

 

Kira Kuşları, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 47.

FELSEFİ ŞİİR ÜZERİNE BİR YORUM DENEMESİ

FELSEFİ ŞİİR ÜZERİNE BİR YORUM DENEMESİ

 

Abuzer Gülpınar; Kierkegaard, George Orwell, Franz Kafka, Freud ve Andrei Tarkovski felsefelerini şiirlerine taşıyor

 

NEZİHA ALTUĞ

 

Hiç bitiremediğiniz, okurken, bitmesini hiç istemediğiniz ve her okumanızda ilk kez okuyormuş gibi yüzlerce yeni anlam keşfettiğiniz bir şiir kitabınız oldu mu? Elinizden bıraktığınızda, okuduklarınızı düşünerek gezindiğiniz, sonra içindeki satırları ezberleme telaşına düştüğünüz, sayfalarca konuşulabilecek konuların bir satırda aktarıldığı bilge kitaplarınız olmuştur mutlaka. 2016 Atilla İlhan Şiir Ödülü’ne layık görülen Abuzer Gülpınar’ın Tekin Yayınları’ndan çıkan Kira Kuşları kitabıyla benim de oldu. Türk şiirinin 1940 sonrası teorik çerçevesinin çizilmesinde, şiirin temel sorunlarını Doğu-Batı içeriğinde şekillenmesinde, Atilla İlhan’ın kendince bir alanı temsil ettiğini söyleyerek başlamak istiyorum yazıma. İlk kitabı Başım Kirazlı ile Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne de layık görülen Abuzer Gülpınar; Kira Kuşları’yla bireyselliğin, özgürlüğün ve yaratıcı düşüncenin ortadan kaldırılışını, geçmişin yok edilişini, dil ve düşünce üzerindeki yozlaşmayı, bilimsel etkinlikleri, toplumsal sınıflara yönelik algıları, siyasi yapıların çelişkilerini, insan psikolojisinin yapısını ve bunun siyaset, eğitim, ekonomi, aile gibi kurumlarla ilişkisini ele alıyor.

Kira Kuşları, şiirin, içinde yaşadığımız çağın koşulları içinde insanın bulunduğu durumu göstermesi bakımından, şairin felsefi göze sahip olması gerekliliğini gözler önüne seriyor. Büyük şiirsel imgeler aracılığıyla, felsefi bir dünyayı gösteriyor. İmgeyi düşüncenin hizmetine sunarak şairin ‘felsefi göz’ edinmesini gerekliliğini vurguluyor. Felsefe, bize, zaten bunun için, yani felsefi bir göz edinmek için gereklidir. Felsefi bilgi üretmek için değil. Felsefi bilgi üretme işi, kuşkusuz şairlerin değil, felsefeciler ile filozofların işi. Felsefi göz derken kastettiğim, görülen şeyin ‘ne’ olduğunu, onu o yapan şeyin ne olduğunu görmektir. Problem edindiğimiz konu nesnesini bağlantılar içinde görmemizi ve nesneyi gözden kaçırmamamızı sağlar böyle bir göz. Şairler çoğu zaman, şair olmayan kişiler gibi bakarlar ve baktıkları şeyin ne olduğunu görmezler. Çoğu kişi gibi, şairler de, olup bitene, inandıkları dünya görüşü ve ideolojilerin ‘göz’üyle bakarlar ve olup bitenin ne olduğunu değil, olup bitenin zihinlerindeki tasarıma uyup uymadığını problem edinirler. Ve şiirlerini de tam bu algı durumu içinden yazarlar. Felsefi göz, ‘ideolojik göz’ün, ‘dünya görüşü gözü’ nün dışında bir gözdür. Felsefi göz ifadesindeki ‘göz’, kavramsallığı bakımından, duymayı ve hissiyatı da içine alan bir algıya hizmet eder. Kitaba bu gözle baktığımızda örneğin Platon’nun mağara alegorisine rastlarız bir şiirde: “Mağarasında gölgesiyle mutluymuş insanlar / Şeylerden sorumlu değilmişim, geç öğrendim.”

Kira Kuşların’da ilk bölümde kümelenmiş olan erotik şiirler bize Freud’un haz ilkesini anımsatır. İdden gelen ve üstbenin isteği ile benin baskıladığı cinsel içgüdüler, libido ekonomik bir şekilde kullanılarak tatmin edilmelidir. ‘Tenin iktidarı’ ile söylenilmek istenilen bu olsa gerek: “Tenin iktidarı başladı / İğneden kaçar yama / Bir elmaya kırk taş.” Freud, toplumların da bir üstbeni olduğunu söyler. Buna kısaca ‘kültürel üstben’ der. Bu kültürel üstben de bireysel üstben gibi ‘vicdani korku ve cezalandırma’ ile bastırılan taleplerin gerçekleşmesine izin vermez. Oysa id üzerinde sınırsız bir hâkimiyet mümkün değildir. Daha fazlasını istemek, daha katı baskılamak ya nevroza ya da bireyin mutsuzluğuna yol açar. O yüzden üstbenin katılığının yumuşaltılması gerekir. ‘Teklifsiz Dil’ şiiri kültürel üstbenin yumuşaltılması gerekliliğini anlatıyor: “Soyun! Hangi ayna hatırlayacak bizi / Mührü kırılsın tüm hücrelerin.”

Abuzer Gülpınar, kentlerde yaşanan duvarların arkasında ne olduğunu bilmeyen, merak dahi etmeyen, bütün zamanları devler tarafından programlanmış bir toplum tablosu çizmiş. George Orwell’in 1984’ü, gibi bir ruh halinin dile getirilmesi ve bir uyarı niteliğiyle nasıl yazmışsa o da 1984 şiiriyle bize, bu umudun ancak, bugün tüm insanların karşı karşıya oldukları tehlikenin, bireyselliği, aşkı, eleştirel düşünceyi tümden yitireceği gibi,(...) bunun ayırdına bile varamayacak bir otomatlar toplumu olup çıkma tehlikesinin farkına vararak kavranabileceğini: “Yüzyılın tüm gürültüsü beynimde / güçlü ellerden düşen çekiç hâlâ yerdedir” diyen dizeleri ile dile getirir. İnsan, etik değerlere ve insan başarılarına itikat edebilen bir varlıktır, ama aynı zamanda göz ardı edebilen bir varlık da.

Abuzer Gülpınar, Tarkovski gibi derin felsefi sorular ortaya atarak, onların yanıtlarını aramamızı salık veriyor. Tarkovski’nin mühürlenmiş zamanını, Zerkalo şiirinde “Zaman bir makyajdır” dizesiyle suratımıza vuruyor Gülpınar. Tarkovski’nin sanatsal geçmişine baktığımızda, varoluşçu bir dünya yarattığını fark ederiz. Filmlerinde yarattığı karakterlerinin zayıf kişiliğe sahip olduklarını, ama bu zayıf karakterlerin hiçbir zaman sorumluluktan kaçmadığını veya üstlendiği sorumluluğu başka bir kimseye devretmediğini görürüz. Gülpınar, Stalker şiirinde bunu şöyle dile getirir: “Siste kaybolanlar için / Zayıf olanın gücüyüm / Zayıf olanın gücüyüm.” Son dize tekrar edilerek zayıf olanların gücünün büyüklüğüne dikkati çeker. Onlar, dünyalı olduklarını bilerek sorumluluklarını da taşırlar. Abuzer Gülpınar’ın Kierkegaard’dan beslendiğini ‘Erotik Aşkın Keyfi’ şiirinden anlıyoruz. Kierkegaard’a göre ‘tekerrürün sevgisi’ mutlu olan tek sevgidir. Hiçbir zaman bıkılmayan sevilen eştir o. Tekerrürü isteyen olgunluğa erişmiştir. Hatırlamanın sevgisi huzursuzluk verir. Eğer tekerrürün sevgisi varsa hatırlamaktan korkulmaz. Gülpınar bunu şöyle dile getiriyor: “Soğuk geçmişin anahtarısın / Hatırlamak güvenlidir seninle // Havai dileklerim merdivensiz / Tekrarın sevgisini gördüm sende.”

Abuzer Gülpınar; Kierkegaard, George Orwell, Franz Kafka, Freud ve Andrei Tarkovski felsefelerini şiirlerine taşıyor. Şiir sadece estetik bir heyecan uyandırmakla kalmayıp, belli bir düşünceyi de iletebilmeli. Kurtarıcı rolünü üstelenen Abuzer Gülpınar gibi şairlere felsefi bir göz’ün ürünü olan Kira Kuşları gibi kitaplara dün olduğundan bugün daha fazla ihtiyaç var.

KAYNAK: Felsefi şiir üzerine bir yorum denemesi (Birgün Kitap, 16.03.2018).

Yazar: NEZİHA ALTUĞ

ABUZER GÜLPINAR İLE SÖYLEŞİ

ABUZER GÜLPINAR İLE SÖYLEŞİ

 

 BEKİR DADIR / Koza Düşünce dergisi

 

  Abuzer Gülpınar kimdir?

            Şair. 1984'te  Adıyaman'da doğdu. Lisansını  Yüzüncü Yıl Üniversitesi  Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü'nde (2004), yüksek lisansını  Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı’nda (2015) tamamladı.

              İlk şiiri 2009'da  yayımlandı. Şiirleri; Varlık, Hürriyet Gösteri, Şiirden,  Deliler Teknesi,  Sincan İstasyonu,  Mühür,  Hayal gibi edebiyat dergilerinde  ve bazı  şiirleri İngilizce'ye çevrilerek Londra'da yayımlandı.

             
Eserleri: Başım Kirazlı (Tekin Yayınevi, 2014)

                Kira Kuşları (Tekin Yayınevi, 2017)

Ödülleri:  2013 Cemal Süreya Şiir Ödülü (Başım Kirazlı  ile.)
                  2016 Attilâ İlhan Şiir Ödülü (Kira Kuşları ile.)

 

  Kira Kuşları kitabınızın bence en büyük özelliği bütünlüğünün olması. Sizin de bildiğiniz gibi 2010 sonrası birçok şiirde ve şiir kitaplarında bu bütünlüğü kurabilen şair sayısı çok az. Siz bu bütünlüğü nasıl sağlıyorsunuz şiirlerinizde? 2010 sonrası şairlerde görülen bu kusur hakkında ne düşünüyorsunuz?

  “Başım Kirazlı” kitabım biraz aceleye geldi. Üzerinde bazı değişiklikler düşünürken ödül aldı, sonra hemen basıldı. Kültür Bakanlığı da alım yapınca apar topar ikinci baskıya gidildi. Düşündüğüm bazı değişiklikler 3. baskıya kaldı ancak. O yüzden Başım Kirazlı’da benim beğenmediğim bazı dizeler ve “olmasa da olur” iki-üç şiir var. İlk kitap olmanın eksikliklerini taşıyor. Zaten ilk kitaplar biraz  böyle oluyor.

  Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü aldıktan sonra yaklaşık altı ay şiir yazamadım. Daha doğrusu bir nevi şiir orucu tuttum. O zamana kadar çok rahat şiir yazıp her dergide yayımlıyordum. Ama büyük ödül size ağır bir yük getiriyor. Çünkü okur bundan sonra size daha farklı bakıyor. Bu ödülü almış birinden artık haklı olarak vasat şiir beklemiyor. Bu altı ay bunalımla da geçebilir kendini geliştirmekle de. Ben ikincisini seçtim. Özellikle felsefede bol bol okumalar yaptım, daha  iyisini yazmak için. Bence her ödül yazdıklarından çok, yazacaklarına  verilir. Bu özellikle genç şairler için geçerli.

  Bu yoğun okumalar ve çalışmalar sonucu “Kira Kuşları” ortaya çıktı. Kira Kuşları bu bakımdan istediğim bir kitap oldu. Her bölüm bir bütün oluşturuyor. Her bölümdeki şiirler birbirinin devamı gibi bile okunabilir. Sonra her şiirde de bunu yapmaya çalıştım. Dizeler ve bölümlerin her birinin bir anlam adası olması için çalıştım. Kira Kuşları’ndaki  şiirler, birbirlerinden bağımsız birer bütün olmalarına karşın birbirleriyle ilişki içindedir. Ortak bir  evren  etrafında örgütlendiklerinden birlikte bir bütüne varırlar.

  Yeni yazılan şiirlerde dizeler, bölümler keyfî bir şekilde yapılıyor. Bir mantığı yok yani. Bu da bahsettiğiniz kusurun ortaya çıkmasına neden oluyor.

 

 

  Kira Kuşları, günümüz şiirinden farklı olarak sade bir söyleyişe ulaşmış ve imge salatasından kurtulan şiirler var kitapta. Sizce imgenin şiirdeki yeri nedir? Sizin için imge ne ifade ediyor?

  Özdemir İnce, “İmge ve Serüvenleri” yazısında imgeleri yapılış ve oluşum açısından üçe ayırır: somuttan somuta, somuttan soyuta, soyuttan somuta. Burada “soyuttan soyuta” imge olmayacağını söylüyor. Gerçekten de böyle imgeler çok tatsız oluyor. Şiir her şeyden önce dilsel bir yapıdır. Dil ise mutlaka bir anlam içerir. Bazı İkinci Yeni şairleri bu yanlışlığa düştü. Günümüzde de bu yanlışı devam ettirenler var. Her şiirin bir bağlamı, bildirisi, bağlantısı, düzgüsü olmalıdır.

  İkincisi, günümüz şiirinde sıkça psikolojik laflara rastlıyoruz. Psikolojik tahliller yapmak, felsefi sözler söylemek şairin işi değil. Kanımca bu psikolojik lafları şiirin vasatlığını  kapatmak için yapıyorlar. Bu psikolojik lafların altında düpedüz bir arabesklik var çünkü.

   İmge salatasının nedeni, soyuttan soyuta zorlama imgeler ve psikolojik laflardır.

  Ben bu ikisinden de uzak kaldım hep. Sadelik buradan geliyor. Tarkovski sadeliğin ihtişamından bahseder. Onun filmleri böyledir mesela. Sadelik basitlik olarak algılanmamalı. Sanatta en zor yapılan şeydir sadelik. Tarkovski’nin filmlerini bir defa izlemekle anlamak orada kalsın, özet bile yapmak çok zor. Sadedir, mütevazıdır; ama derin bir anlam denizinde kaybolur insan. Sade görülen şiirlerim de  felsefe, sinema, mitoloji, psikanaliz ile yoğrulmuş şiirlerdir. Bu alanlarda az çok bilgi sahibi olmayan belki kendince bir anlam çıkarır, ancak tam olarak anlayamayacaktır.

  Benim için imge kısaca nesnel gerçekliğin zihinsel tasarımıdır. İmge  modern şiirin ayrılmaz parçasıdır. İmge şiirin soluğudur. Ancak savruk ve yığma imgelerden uzak durmak gerekir. Yine imge şiirsel mesajı özgün biçimde vermeli, kalıp imgelerden kurtulmalıdır.

 

  Türk edebiyatının büyük sorunlarından birisi bence günümüz okurlarının halen eski şiirde kalması diye düşünüyorum. Yeni şairlerin birbirinden haberleri yok. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ayrıca genç şairler arasında kimleri takip ediyorsunuz?

  Çünkü günümüz okuru ancak Garip şiirini anlayacak seviyede. Yine o dönemin öncesinden ve sonrasından kalma politik şiirlerin de Garip şiirinden bir farkı yok.  Sadece biri günlük hayatta karşımıza çıkan her şeyi şiire taşımış, diğeri ise ideolojik şiirler yazmış.  Ancak İkinci Yeni şairleri ile şiir doğru bir yola girmiş. Onların da bir takım yanlışlıklara düşmesi  nedeniyle İkinci Yeni’den sonra şiir tekrar yolda kaldı. Şimdi günümüzde genç şairler tarafından yeni bir şiir yazılıyor. Bu şiirin okuru çok az. Ama bu bence çok önemli değil. Önemli olan geleceğe kalacak iyi bir şiirin yazılmasıdır. Kültür endüstrisi tercihini romandan yana yapsa da iyi öykü ve romanın da okuyucusu son derece az. İyi felsefe, sinema, psikoloji kitaplarının da okuyucusunun az olduğu gibi. İoanna Kuçuradi’nin Kant’ın, Freud’un kitapları her baskıda 1000 tane  basılıyor ve ancak birkaç baskı  yapabiliyor. Öte yandan ucuz popüler romanların ilk baskısı bile 200 bin basılıyor ve onlarca baskı yapabiliyor. Kısacası her alanda popüler ucuz eserler daha fazla okunuyor. Bu ucuz eserlere edebiyat demek bile hata.

  Çok bilinen yazarların bile okunmadığını görüyoruz. Shakespeare’nin tüm eserlerini okuyan birini görmek çok zor. Mevlana’nın bile tam metin Mesnevi’sini okuyan bulmak zor. Durum böyle olmasına rağmen bu iki isim herkesin diline dolanmıştır.

  Ben şiirden çok felsefe, sinema, mitoloji, psikanaliz kitaplarından besleniyorum. Kitaplığımdaki şiir kitaplarının sayısı bu dört alanın her birinden azdır. Şiirde çok seçiciyim. Kitaplığımda  daha çok yabancı şairler var. Günümüzden 3-4, toplamda ise 25-30  Türk şairin kitapları var yalnızca. Oysa sadece günümüzde edebiyat dergilerinde, fuarlarda, çeşitli etkinliklerde boy gösteren 200’den fazla şair var. Hepsini takip etmek zaman kaybı ve gereksiz. Sadece iyi olanları izlemek gerekir. Bir yazar okunacaksa da bütün kitaplarının okunması gerektiğine inanıyorum. 15 kitabı olan bir yazarın, bir-iki kitabını okumak onun hakkında konuşmaya yetmez. Üç kitabını okumak bile ukalalık seviyesi olur ancak. O yüzden örneğin Nietzsche okuyacaksam Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını alıp hepsini okurum. Ya da sevdiğim bir yönetmenin tüm filmlerini sırayla izlerim. Sadece iyi olanları okumalıyız. Zaten o kadar nitelikli kitaplar var ki, kötüye zaman bile kalmaz.

  Günümüz genç şairlerinden iyi bulduklarım, takip ettiklerim arasında; Harun Atak, Gonca Özmen, Azad Ziya Eren, Hıdır Işık isimlerini sayabilirim. Ve tabii bir de sizin gibi henüz kitabı olmayan, ama ileride iyi bir yere geleceğini düşündüğüm 2-3 kişi var.

 

  Yine günümüz edebiyatı üzerine bir soru sormak istiyorum. Aslında Tanzimat’tan bu yana edebiyatımız eleştiriyi tam kavrayabilmiş değil. Günümüzde ise eleştiri yazıları ya bir şairi yüceltiyor ya da yerden yere vuruyor. Bunun ne türlü sebepleri olduğunu düşünüyorsunuz? Sizce daha objektif bir eleştiri mümkün mü? Mümkünse nasıl?

  Dergilerde ve gazetelerin kitap eklerinde çıkan yazılara eleştiri demek yerine kitap tanıtım yazısı demek daha doğru. Çekememezlik, anlaşamamak, zıtlaşmak, kavga etmek nedense hep şairler arasında oluyor. Örneğin öykü yazarlarında böyle bir durum yok. Kimi şairlerin kavgalarına sosyal medyada hepimiz tanık oluyoruz. Tanıdığım her şairin kavgalı ya da küskün olduğu mutlaka birileri var. Hatta bazıları küskün olduğu şairlere yakın olanlara bile tavır alıyor. Ne yazık ki bu durum yazılan kitap tanıtım, eleştiri  yazılarına da yansıyor. O yüzden şiir kitapları için yazılan yazılar en yanlış, nesnellikten uzak, en taraflı yazılardır. Yine bu durum edebiyat dergileri için de geçerli. O edebiyat dergisinin sahibi, editörü ya da çevresi ile iyi geçinmeyenlerin eserlerinin yayımlanması imkânsızdır. Bu durum az çok tüm dönemlerde olmuş, ama hiçbir dönemde bu kadar olduğunu sanmıyorum. Tabii ki iyi dergiler de var iyi eleştiri yazıları da. Bunların çoğalacağına inanıyorum.

 

  Söyleşi için size ve Koza Düşünce dergisi ailesine teşekkür ederim.

 

Bekir Dadır, Abuzer Gülpınar ile Söyleşi, Koza Düşünce dergisi, Sayı 22,  Ocak – Şubat 2018, s. 27-28.

 

 

 

 

 

 

Yazar: BEKİR DADIR / Koza Düşünce dergisi

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör