Şair, gazeteci-yazar. 5 Ekim 1939,
1969 yılında Ankara’ya yerleşerek Gerçek Ajansı,
Anadolu Ajansı ile Türk Basın Ajansında muhabirlik ve editörlük yaptı. Bu arada Teknik-İş ve Türk
Bank-Sen sendikalarının basın danışmanlığını yürüttü. Siyasal nedenlerle
1972-77 yılları arasında yurtdışında kaldı. Dönüşünde Politika, Yeni Ulus gazetelerinde
çalıştı. 1980-81 döneminde Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin genel
başkan yardımcılığını yaptı. İstanbul’da Politika gazetesinin yazı
işlerinde çalıştı, Ankara’da Yeni Ulus gazetesinin sanat sayfasını
yönetti. 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde Türk Ceza Yasasının 141. ve
142. maddeleri çerçevesinde yargılandı, Mamak Askeri Cezaevinde otuz yedi ay
(1981-84) tutuklu kaldı. Söz konusu yasa maddelerinin yürürlükten
kaldırılması üzerine serbest bırakıldı. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra,
İstanbul’da yayımlanan haftalık Adımlar ve Çağdaş gazetelerinde
yazılar yazdı. Aynı dönem, aylık Görüş dergisinde, işçi hareketinin
değişik yönlerini irdeleyen makaleleri yayımlandı. 1990-91 yılları arasında,
Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Hekimler Derneğinin (NÜSHED) genel
yönetmenliğine getirildi, bu kuruluşun Son Reçete adlı dergisini
çıkardı. 1993’te, Aydınlık gazetesinde “Üçüncü Göz” genel başlığı
altında yazılar yazdı. 1995 yılında, Ankara’da yayımlanmaya başlayan Siyah
Beyaz gazetesine kültür-sanat editörü olarak girdi, aynı gazetede köşe
yazarı olarak çalıştı. 1998 yılında aktif gazeteciliği bırakıp kendini tamamen
şiire ve yazı çalışmalarına verdi. Çağdaş Gazeteciler Derneği, Dil Derneği,
Edebiyatçılar Derneği üyesi ve Sürekli Basın Kartı sahibidir.
İlk yazı ve
şiir denemeleri, Ceylan, Arkadaş, Küçük Afacan gibi çocuk
dergileriyle, günlük Tan gazetesinin “Çocuk” sayfasında;
ilerleyen yıllarda Hâkimiyet Sanat Sayfası’nın yanı sıra, Damla,
Otağ, Dönemeç, Yeni Türkü, Çağdaş Türk
Dili, Karşı, Kıyı, Gerçek Sanat, Promete, Yeni Biçem, Damar, İnsan, Edebiyat ve Eleştiri, Ağır Ol Bay
Düzyazı, Papirüs, Ürün, Pencere, Kum, Mor Taka, Edebiyat ve Eleştiri, Akköy,
Ada ve Tan Edebiyat dergileri ile çeşitli seçkilerde yayımlandı.
Şiirlerinden bir seçme olan Acının Külrengi adlı kitabı, gidenlerin
ardından söylenmiş türkülerin ve “Bir kadın...karda kışta / Yürüyordu gizli
düşte / Bir yakada açık görüş / Öbür yaka direnişte / Bir kadın düşleri
karabasan / Çıkıyor merdivenlerinden acının / Çok ince bir hüznü menekşeliyor /
Soğuk gölgesinde darağacının” şiiriyle özetlenebilecek siyasi duyarlığın
ürünü şiirlerin bir toplamıdır.
1963 yılında Türk Dil Kurumu Basın Dil Ödülüne değer
görüldü. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfının 1993 Şiir Yarışması’nda “ilgiye
değer” görülen üç ozandan biri oldu. Ayrıca Milliyet Sanat
dergisinin 1995 Abdi İpekçi Mektup Yarışması’nda mansiyon, Çağdaş
Gazeteciler Derneği 1995 yılı Yılın Gazetecisi Ödülünü ve Behzat Ay Yazın Emek
Ödülünü aldı.
ESERLERİ:
Şiir: Acının Külrengi (Trabzon
2001).
Deneme-İnceleme: Günlerin Kıyısından / Trabzon Yazıları (Trabzon, 2011), Siyah Beyaz Yazılar (2014).
Yayına Hazırlama: Sıvas Kitabı /
Bir Toplu Öldürümün Öyküsü (1994).
KAYNAKÇA: Hüseyin Atabaş / Şiir Çalmanın Rengi (Özgürlüğün Geldiği
Gün, 1999), Basında ve Yazında 40 Yılın
Emeği Şiirle İç İçe Bir Yaşam: Attila Aşut” (Kıyı, Mart 2000, Sayı: 168, s.
13-21), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia
of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007), Acının Külrengi”,
Radikal Kitap (Yeni Çıkanlar, 22 Haziran 2001, Sayı: 14, s. 17), Öner Ciravoğlu
/ “Öyküler, Şiirler, Denemeler, Yeniler…” (Dünya Kitap, 6 Temmuz 2001, Sayı:
117, s. 21), Mustafa Kademoğlu / “Çok Gecikmiş Bir Kitap: Acının Külrengi”
(Kıyı, Kasım 2001, Sayı: 188, s. 21), “Acının Külrengi” (Yaba Edebiyat, 23. Yıl
/ Yeni Dönem Sayı: 14, Ocak-Şubat 2002, s. 33), Mevlüt Bayrak / “Acının
Külrengi Üstüne” (Kıyı, Şubat 2002, Sayı: 191, s. 29), Kamuran Semra Eren /
Attila Aşut’un Şiirleri Kırk Yıllık İşçiliğinin Ürünleri (Cumhuriyet Kitap, 4
Nisan 2002), Bayram Balcı / Acının Külrengi (Kavram Karmaşa, Temmuz-Ağustos
2002), Mustafa Şerif Onaran / “Şiir Eleştirisi Üzerine” (Cumhuriyet Kitap, 1
Eylül 2005), Feyza Hepçilingirler / “Türkçe Günlükleri (24 Temmuz Pazartesi”,
Cumhuriyet Kitap, 10 Ağustos 2006, s. 17-20),
Hikmet Çetinkaya / “Kevin’in Öyküsü, Acının Şairi...”, Cumhuriyet, 25
Mayıs 2008), Ali Mustafa / “Acının Külrengi’nde Bir Şair: Attila Aşut” (Kıyı,
Mayıs-Haziran 2008, Sayı: 202), Mustafa Şerif Onaran / “Bir Topluöldürümün
Öyküsü” (Cumhuriyet Kitap, 3 Temmuz 2008), Güngör Gençay / “Acının Külrengi”
(Güzel Yazılar, Mart-Nisan 2011, Sayı: 9, s. 71), “Günlerin Kıyısında Geçen Bir
50 Yıl” (BirGün, 30 Ağustos 2011, s. 2), “Ogün Samast ve Yasin Hayal’i Kim
Yetiştirdi?” (Odatv.com, 22 Eylül 2011), Hüseyin Haydar / “Trabzon’un
Ortasından Yazılar” (Aydınlık, 1 Kasım 2011, s. 13), Işık Kansu / “İhtiyaç Molası” (Cumhuriyet, “Ankara
Kulisi”, 14 Kasım 2011), Ahmet Özer / “Gazeteci Attila Aşut'un Yarım Yüzyıllık
Emeği: Günlerin Kıyısından” (Cumhuriyet Kitap, 17 Kasım 2011, Sayı: 1135),
Günay Güner / “Günlerin Kıyısından / Trabzon Yazıları” (Çağdaş Türk Dili,
Aralık 2011, Sayı: 286, s. 624-625), Osman Nuri Poyrazoğlu / “Günlerin
Kıyısından / Trabzon Yazıları”, Öğretmen Dünyası, Aralık 2011, Sayı: 384, s.
41-42), Ahmet Öztürk / “Şehirlerin Kardeşliği Adına” (BirGün Kitap, 24 Aralık
2011, Sayı: 112), Ümit Sarıaslan / “Attila Aşut / Günlerin Kıyısından / Trabzon
Yazıları” (Patika, Ocak-Şubat-Mart 2012, Sayı: 76, s. 13 – 17), Ahmet Soner /
“Trabzon Yılları” (Özgür Gündem, 10 Mart 2012), Mehmet Aydın / “Savaşımcı Bir
Şair-Yazar Attila Aşut” (Kıyı, Mayıs-Haziran 2012, Sayı: 277), Feyza Hepçilingirler,
“Türkçe Günlükleri / 13 Aralık Perşembe” (Cumhuriyet Kitap, 27 Aralık 2012),
Raif Özben / “Attila Aşut’un Yaralı Şiirleri” (Kıyı, Temmuz-Ağustos 2012, Sayı:
278, s. 4-8), “Günlerin Kıyısından” (Bütün Dünya, Ocak 2013), Orhan Suda,
“Günlerin Kıyısından” (soL Kitap, 23 Ocak 2013, Sayı: 1), Eray Canberk / “Okuma
Günlüğü (2013 /10, 11)” ( Sözcükler, Temmuz-Ağustos 2013, Sayı: 44, s. 40),
Mehmet Aydın / “Attila Aşut” (İç: Şairlerden İzler-2), Ekinsanat Yayınları,
Ankara, 2013, s. 95-97), Bülent Habora / “Günlerin Kıyısından”, Evrensel, 18
Şubat 2014), Trabzonlu gazeteci Aşut'a memleketinde özel tören (medya061.com,
18.04.2018).
GİDERAYAK
Attila AŞUT
Umudu
öldürüyorlar yavrum
baharda
kuşları
balaban
düşleri öldürüyorlar
yalansız
gülüşleri
balözü
öpüşleri öldürüyorlar.
En
güzel şeyleri öldürüyorlar yavrum
kitapları
ve çocukları öldürüyorlar
bal
veren arıları
hamarat
karıncaları öldürüyorlar
ışıyan
şafağı
gülen
düşünceyi
anaç
türküleri öldürüyorlar.
BİR BİR
EKSİLİRKEN YOLDAŞLARIMIZ…
Attila AŞUT
Uzun
yaşamanın ağır yüklerinden biri de sevdiklerinizin ölümüne tanık olmaktır.
Şubat
başından bu yana çok sayıda değerimizi “öte yaka”ya yolcu ettik. Sanat
dünyamızdan Yalçın Menteş, Turgay Gönenç, Hakan Yeşilyurt, Erdoğan Sıcak, Aytaç
Arman, Hüseyin Atabaş art arda ayrıldılar dünyamızdan.
Sosyalist
hareketimize emek vermiş Yalçın Yusufoğlu ve Cemal Kıral yoldaşlarımızı da
uğurladık kısa süre önce.
Onların
acısı henüz çok tazeyken, bu kez de Atilla Tanılkan’ın ölüm haberiyle yasa
boğulduk yeniden.
Tanılkan’la
“Adımlar” dergisinde birlikte çalışmıştık. Dürüst ve alçakgönüllü kişiliği ile
herkesin saygısını kazanmış bir yoldaşımızdı. TKP’nin basın / yayın
işletmelerinin görünürdeki yüzüydü…
Ölüm
haberinin ardından, Cavlı Çulfaz arkadaşımızın İngiltere’den gönderdiği
başsağlığı mektubu düştü elektronik posta kutuma. Cavlı, Tanılkan’ın TÜSTAV
Yayınları’ndan çıkan anı kitabının editörlüğünü yapmıştı. Kitaba yazdığı
önsöze, “Ne güzel şey sana yoldaşım diyebilmek…” diye başlaması boşuna değildi.
Mektubunda şöyle anlatıyordu Tanılkan’ı:
“Sol
hareketimizin emektarlarından, çok sevdiğim yoldaşım Atilla Tanılkan’ı da
yitirdik.
1977
yılında ben TKP yayınlarıyla, Atilla dağıtım işiyle uğraşırken yollarımız
kesişti. Yaklaşık üç yıl İstanbul’da birlikte çalıştık. O sıralar TKP organı
‘Savaş Yolu’ dergisi 40 bin, ‘İlerici Yurtsever Gençlik’ dergisi 40 bin,
‘Kadınların Sesi’ 30 bin, ‘Ürün’ 20 bin, ‘Barış ve Sosyalizm Sorunları’ dergisi
10 bin adet dağıtılıyordu. Ayrıca ‘Sanat Emeği’ dergisi, Konuk Yayınları, Temel
Yayınlar vardı. Türkiye’nin o sıralar altıncı büyük gazetesi olan ‘Politika’nın
sürümü de 30 bin dolaylarındaydı. Azımsanacak rakamlar mı bunlar? Üstelik
ülkemizin nüfusu şimdikinin yarısıydı o zamanlar…
Ülke
çapındaki bütün bu yayın dağıtım ağının başında, işini büyük bir özveriyle,
sessizce yapan dürüst bir yoldaş (Atilla Tanılkan) ve onun yönetimindeki, deyim
yerindeyse bir avuç atom karınca vardı.
Atilla
yaşıtımdı. 1942 doğumluydu. Yıldırım Beyazıt Erkek Sanat Enstitüsü’nü
bitirdikten sonra Hirfanlı Hidroelektrik Santralı’nda elektrik bakım ustası,
tribün operatörü ve kumanda odası yöneticisi olarak çalışmıştı.
12
Eylül 1980 darbesinden sonra işkence gördü. Beş yıla yakın askeri
hapishanelerde yattı. O sıralar akciğerleri zedelendi. Sonra yaşam yoldaşı
Hicriye’yi, 2012 yılında da büyük oğlu Kubilay’ı yitirdi. Çok çile çekti.
İki
yıl önce onu Ankara’daki evinde ziyaret etmiştim. KOAH denilen hastalığa
tutulmuştu. Zor soluk alıyordu. Evinden pek uzaklara gidemiyordu. Ama zihni
capcanlı, inancı dipdiriydi. Dünyanın neresinde bir siyasal tutuklu varsa,
ilgili hükümetlere protesto mesajları yolluyor, dayanışmasını sergiliyordu.
Sevgili
Aşut, senin aracılığınla oğlu Kerem’e, yakınlarına, TKP hareketinin emektarı
bütün yoldaşlara başsağlığı diliyorum.”
Türkiye
İşçi Partisi’nin emektarlarından Neşet Kocabıyıkoğlu da iletisinde şunları
yazmıştı adaşım için:
“Ben
Atilla ile TİP-TKP birleşme sürecinde tanışabildim. Daha önce onunla ilgili
güzel sözler duymuştum ve tanışmak istiyordum. Atilla’yı tanıyınca tam da bu
özellikleriyle karşılaştım.
TBKP
sürecinde pek çok çetin sorunla karşılaştığımızda, Atilla’nın kişiliği, iki
partinin yayın alanında güçlerini birleştirmesinin en az sorunla
gerçekleşebilmesi umudunu vermişti bizlere. İlişkimiz ve dostluğumuz daha sonra
da devam etti, Atilla’nın dostu olduğum için hep onur duydum. Güle Güle
yoldaşım.”
Evet,
günler ölüm haberleriyle geliyor. Bir bir eksilirken yoldaşlarımız, “Gittikçe
artıyor yalnızlığımız”…
KAYNAK:
Attila Aşut / Bir bir eksilirken yoldaşlarımız… (birgun.net, 11.03.2019).
HÜSEYİN ATABAŞ
İÇİN
Attila AŞUT
İncelikli
duyarlıkların bilge ozanı Hüseyin Atabaş da uçup gitti dünyamızdan!
Türkçenin
emekçisi, şiirimizin gürültüsüz sesiydi o…
Son
zamanlarda sayrılıklar iyice bükmeye başlamıştı belini. Acı çekiyor, sürekli
sağaltım görüyordu. 26 Şubat’ta ölüm haberi geldi. Kabullenmek çok zordu biçim
için. Yüksel’de, Konur Sokağı’nda bastonuna dayanarak ağır ağır yürümeye
çalışan, Mülkiye Kafe’de dostlarıyla söyleşirken gözlerinin içi gülen o çelebi
insanı göremeyecektik artık!
Biz
Atabaş’la gençlik yıllarımızda Ankara’yı yurt edinmiş iki “Trabzonlu Delikanlı”
idik. “Kıyı” dergisindeki yazısında, “Attila Aşut dostumu, 1963-1965 yılları
arasında iki yıl kaldığım memleketim Trabzon’dayken tanımıştım” dediğine göre,
en az 56 yıl öncesine dayanıyor dostluğumuz. Sevgili Atabaş’la onca yıl hiç
kopmadık birbirimizden. Birlikte gezilere çıktık, etkinliklere katıldık.
Edebiyatçılar Derneği adına “Sivas Kitabı”nı hazırlarken de yine birlikteydik.
Evet,
hemşeriydik ama karakterimiz biraz farklıydı. O, çok yumuşak huylu bir
Karadenizli idi; kolay kolay öfkelenmezdi. Sinirleri alınmıştı sanki.
Sessizliği, dinginliği şaşırtırdı bizi. Ortak dostumuz Ahmet Özer de gömütü
başında konuşurken, “Bir Trabzonlu olarak bu kadar sakin olabilmesine hep
şaşmışımdır” demiş haklı olarak. Atabaş’ın çok sevilmesinde, kuşku yok ki onun
bu yumuşak tabiatının payı büyüktü.
Hüseyin
Atabaş’ın şiiri de kişiliği gibi duru ve saydamdı. “Yaşama, aşka ve umuda
tutunarak yürüyen sessiz bir gezgin” demiştim onun için. O da “zamanın
fanusunda özgür bir gezgin” görüyordu kendini zaten.
Ozanlığının
yanı sıra iyi bir dil işçisi ve deneme yazarıydı. Türkçeye kafa yormuş, dil
yazılarından oluşan “Dilin Gizilgücü” adlı bir de kitap armağan etmişti bize.
Kısa
süre önce, gözden geçirmem için “Türkçe, Yaralı Dilim” adlı dosyasını
göndermişti bana. Altbaşlığı “Dil Üzerine Denemeler” olan ve ilk baskısı 2003
yılında TÖMER’den çıkan kitabını genişletmiş ve yeni eklerle zenginleştirmişti.
Keşke yaşarken görebilseydi basıldığını! Araya sağlık sorunları girince öylece
kalmıştı. İlgi duyan bir yayınevine, ailesinin de iznini alarak vermek isterim
basıma hazır bu dosyasını.
Hüseyin
Atabaş’ın unutulmaması gereken özelliklerinden biri de örgütçülüğü idi. ANYAZKO
(Ankara Yazar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi), Edebiyatçılar Derneği
ve BESAM’ın (Bilim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği) kurucuları
arasında yer almış; yıllarca Ankara Üniversitesi Türkçe Öğretim Merkezi
TÖMER’de çalışmıştı. Yazın dergilerinin de özverili bir emekçisiydi.
Hüseyin
Atabaş’ın mutlu öldüğünü düşünüyorum. Çünkü yaşarken görmüştü sevilip
sayıldığını. Dostları hep onurlandırmıştı onu. Son dönemde Zerrin Taşpınar ve Nevin
Koçoğlu’nun önayak olmasıyla birkaç etkinlik düzenlenmişti Ankara’da. Dergiler
özel sayılar yayımlamıştı onun için. “Kıyı” dergisinin “Şiir Emek Ödülü”nü de
20 Mayıs 2017’de Ankara’da düzenlenen törende benim elimden almıştı.
Bir
yazımda belirttiğim gibi, “hüznünü iyice inceltmiş, iç sesini derinleştirmiş,
her şeye iyimserlikle bakan, bilgelik postuna oturmuş” bir ozan yaşıyordu
aramızda. 27 Şubat günü Ankara’da yıldızlara uğurlandı. Artık şiirleriyle
yaşayacak…
KAYNAK:
Hüseyin Atabaş için (birgun.net, 4 Mart, 2019).
TRABZONLU
GAZETECİ AŞUT'A MEMLEKETİNDE ÖZEL TÖREN
Gazeteci,
yazar ve siyasetçi Attila Aşut’a memleketi Trabzon’da, meslek yaşamının 61.
yılı dolayısıyla iki günlük saygı etkinliği düzenlendi. Trabzon Hentbol
Sevenler Derneği ve Ruhi Türkyılmaz Sanat Evi’nin düzenleyiciliğinde
gerçekleştirilen etkinliklere Trabzon halkı yoğun ilgi gösterdi. “Attila Aşut:
Basında, Yazında, Siyasette 61 Yıllık Emek” başlıklı etkinliklerin Ruhi
Türkyılmaz Sanat Evi’nde gerçekleştirilen ilk gününde Aşut’unbasın yaşamı,
siyasal savaşımı ve şiir emeği konularında konuşmalar yapıldı.
Etkinliğin
ilk konuşmasını yapan gazeteci Ergun Ata, Attila Aşut’un basın yaşamı
hakkındaki ayrıntılı sunumu ile dinleyicileri bilgilendirdi. Aşut’un
gazetecilik hayatından çeşitli anekdotlar aktaran gazeteci Ergun Ata,
geçmişteki gazetecilik ile bugünün gazeteciliğini karşılaştırarak, “Aşut’un
hayatının gazetecilik dersi olarak okutulması gerektiğini” belirtti. Attila
Aşut’un siyasal savaşımı ile ilgili olarak söz alan sosyalist siyasetçi
Süleyman Hacıbektaşoğlu, Aşut’un Trabzon Devrim Ocağı’ndan Türkiye İşçi
Partisi’ne uzanan yolculuğunu, dönemin toplumsal gelişmeleri çerçevesinde
aktardı. Şair Ömer Turan ise Attila Aşut’unşair ve edebiyatçı kimliği hakkında
yaptığı konuşmada, Aşut’un“Acının Külrengi” isimli şiir kitabına değinerek,
“Attila Aşut’unşiir dili süssüz ve yalındır. Dize kuruluşu ve şiirsel dekoruyla
Garip’e, içerik ve düşünce aktarımıyla Toplumsal Gerçekçilik’e yakın dursa da o
hiçbir akımın iz sürücüsü olmadı. Siyasi şiirler yazdı ama slogan atmadı. Çünkü
şiirin estetik öz dilini özümseyerek, ses ile duygu yumuşaklığının eşitlendiği
bir poetik yapıyı benimsedi” dedi. “Attila Aşut Kazısı” başlığıyla
gerçekleştirilen görsel sunumun ve müzik dinletisinin ardından etkinliğin ilk
günü sona erdi.
Etkinliğin
ikinci gününde Trabzon Sanat Evi’nde bir konuşma gerçekleştiren Attila Aşut,
Türkiye işçi patisinde siyaset yaptığı dönemlerin iyi irdelenmesi gerektiğini
söyledi ve bağımsızlık hareketi olduğunu söyledi. Aşut’un soruları
yanıtlamasının ardından ödül törenine geçildi. Attila Aşut’a saygı etkinliğinin
düzenleyicilerinden Trabzon Hentbol Sevenler Derneği’ni temsilen konuşan Barış
Hakan Karayavuz, “Dernek olarak Trabzon’un belleğinde iz bırakan etkinlikler
içerisinde olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu ödülü Attila Aşut’a Trabzon’un
kültürel belleğine armağan olarak sunuyoruz” dedi. Ödülü Aşut’a Trabzonspor’un
eski başkanlarından Ahmet Celal Ataman sundu.
KAYNAK:
Trabzonlu gazeteci Aşut'a memleketinde özel tören (medya061.com, 18.04.2018).
SİYAH BEYAZ
YAZILAR...
Kemal ULUSALER
Umudu
öldürüyorlar yavrum
baharda
kuşları
balaban
düşleri öldürüyorlar
yalansız
gülüşleri
balözü
öpüşleri öldürüyorlar.
En
güzel şeyleri öldürüyorlar yavrum
kitapları
ve çocukları öldürüyorlar
bal
veren arıları
hamarat
karıncaları öldürüyorlar
ışıyan
şafağı
gülen
düşünceyi
anaç
türküleri öldürüyorlar.
Attila
Aşut’un Giderayak adlı şiiriyle özetlediği üzere, dünden bugüne anamalcı,
yayılmacı sistem iktidarlarının en iyi becerdikleri iş bu; öldürmek..
Aşut’un1996-1998
tarihleri arasında Siyah Beyaz Gazetesi’ndeki yazılarını topladığı “Siyah Beyaz
Yazılar” kitabını okurken görüyoruz ki ezilenlerin tarihinde dünden bugüne
değişen pek bir şey yok. Örneğin bu gün AKP iktidarı çocuklarımızı bir bir
öldürürken çoğunlukla, Aşut’un 20 Mart 1998 tarihli yazısını bitirdiği cümleyi
kullanıyoruz; “ Çekin ellerinizi çocuklarımızın üzerinden.”
Attila
Aşut’da; “ Dünden bugüne bakmanın, insanı müthiş zenginleştiren bir yanı
var. Kitaba aldığım yazıları yeniden
okurken, sanki bugün yazılmışlar duygusuna kapıldım! Hepsi çok taze ve güncel.
Demek ki yirmi yılda fazla bir şey değişmemiş ülkede. Yaşananlar ve
yaşatılanlar birbirinin tekrarı gibi...Özgürlük, eşitlik, demokrasi ve laiklik
tartışmaları; iktidar-muhalefet kavgaları… Demirel’ler, Erbakan’lar, Tansu
Çiller’ler gitmiş; Özal’lar, Erdoğan’lar gelmiş! Yalnızca oyuncular, aktörler
değişmiş..” diyerek bunu açıkça belirtiyor zaten.
Öğrenme
edimi ile kazanılanı muhafaza etmek başlı başına ayrı bir iştir. Unutmak ve
unutkanlık yalnızca bir yaşlılık hali değildir. Çok çok genç yaşlarda dahi
kendini gösterebilmektedir. Unutma kişinin, bilinç düzeyi ve dünya görüşü ile
doğrudan alakalıdır.
Yıllar
önce bir bilim teknik dergisinde okuduğum yazıda hep aklımdadır. Yazı da
Okyanusta yaşayan, on-on beş santim boyunda, boru biçiminde, üst ve alt
ağızlarında tüycükler olan, oldukça basit bir canlı üzerinde yapılan bir deney
söz konusu idi. Bu basit canlının üst tüycüklerine bıraktıkları bir teksir
kağıdı parçasını hemen içine çektiğini, bir süre sonra sindirilemez olduğunu
görünce kağıdı attığına tanık oluyorlar.
Deneyi birkaç kez tekrarladıklarında hayvan bir süre sonra bunun sindirilemez
bir nesne olduğunu öğreniyor ve bir daha içine çekmiyor. Bu deney sürdürülüyor
ve görülüyor ki bu basit canlı bir haftalık bir süre sonra tekrar kağıdı içine
çekiyor. Sonuç; bu basit canlının öğrenme yetisinin olduğu ve en az bir
haftalıkta hafıza kaydetme becerisine sahip olduğu şeklinde kayıtlara geçiyor.
Bunca basit bir canlının bile en az bir haftalık bir hafızaya sahip olduğu
dünyamızda son derece gelişmiş bir beyin yapısına sahip insanların zaman zaman
günlük hafızaya sahip olduğunu görmek şaşırtıcı olduğu kadar üzücü de aynı
zamanda. Kapitalizm ve emperyalizm her daim dünya halklarına reva gördüğü zulmün
tarihin karanlığında kalması ve unutulması için sürekli bir çaba içerisindedir.
Zalimlerin bu çabasını boşa çıkaran bu kitabın işte bu nedenle ayrı bir önemi
bulunmaktadır.
Attila
Aşut’un yayınlanmasındaki amacını, “Çabuk unutuyoruz Bu yüzden tarih bilincimiz
oluşmuyor..Yıllar içinde akıp giden günlerin izdüşümü olan bu yazılar, aynı
zamanda okura bellek tazeleme olanağı sağlıyor. Oyuncular sergilensin, bir
döneme damgasını vuran iyiler ve kötüler unutulmasın istedim.” sözleriyle ifade
ettiği bu kitap ve bu yazılar bir yandan
bizim kuşağa bir bellek tazeleme olanağı verirken diğer yandan da genç kuşağa
-kendisinin de dediği gibi- dönemin bir belgeselini okuma olanağı tanıyacak.
(SİYAH
BEYAZ YAZILAR, Atilla Aşut, Kıyı Dergisi Yayınları, 2014).