Atila Oğuz

Şair

Doğum
01 Aralık, 1972
Burç

Şair. 1 Aralık 1972, Trabzon / Çaykara doğumlu. Öğrenimini ortaokuldan ayrılarak yarım bıraktı. Anadili Rumca olmakla birlikte Türkçe yazmaktadır. 1993-94 yıllarında Konya Haklar ve Özgürlükler Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı ve bundan dolayı mahkemelik oldu, kısa bir süre cezaevinde yattı.

Oğuz’un ilk şiiri 2002 yılında Uzunyürüyüş dergisinde yayınlanmıştı. Ardından Berfin Bahar, İnsancıl, Yaba Edebiyat, Mortaka, Güncelsanat, Şair Çıkmazı, Önsöz, Ekin Sanat, Gece Treni, Aykırısannat dergilerinde şiirleri, Evrensel gazetesi ve Birgün Kitap ekinde tanıtım yazıları yayımlandı. Bestelenip seslendirilen şarkı sözleri de vardır. 2005 yılında Aykırısanat dergisinin düzenlediği şiir yarışmasında “ İnanna’nın Gülüşü” başlıklı şiiri ile üçüncülük ödülü aldı. Edebiyatçılar derneği üyesidir.

Son yıllarda şiir alanında umut vaat eden genç isimler doğuyor. Atila Oğuz da bunlardan biri... Oğuz, şiirlerinde bir yandan sınıfsal temalar işlerken, öte yandan da halkların etnik özelliklerini şiirleştiriyor. (…)Yazınsal unsurları kullanmasını iyi bilen Oğuz, yalın ve anlaşılır bir dile sahip. ‘Şair’ kimliği arkasına sığınan birçok kişiden farklı olarak sınıfsal ve ulusal kimliğini ortaya koyabilecek kadar yürekli...”  (Nuri Kaymaz)

ESERLERİ (Şiir):

Hayatı Yeniden Şekillendireceğiz (2001), Lirik Kıyılar (2006).

KAYNAKÇA: Bedrettin Aykın / Lirık Kıyılar Evrensel Kitap eki), Hasan Hüseyin Yalvaç (Berfin Bahar), Bülent Falakaoğlu (Evrensel), Bilgi Formu (2011), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

 

             

 

FİLİSTİN

Gökyüzüne bakmak,

            Uçan kuşları seyretmek.

 

Sapanın ucunda,

            Memleket özlemek.

 

Düşlemek, tanksız

            Postalsız caddeleri.

 

Yağmurun kan kokusu,

            Taşımadığı akşamlar.

 

Dalgaların sessizliğinde,

            Sarılıp sımsıkı,

                        Gözlerine bakmak.

 

Ah firari güvercinim,

            Hangi hain pusuda

                        Kırdılar kanadını.

 

Arama tanrıyı,

            Bulutların üstünde.

 

Gölgende keşfet kendini,

            Bir daha diril,

                        Defalarca öl.

 

Cenneti göreceksin,

            Kan revan ayaklarının altında.

 

Usanmadan yaratacaksın,

             Cennet dünyayı.

 

Kızıl şaraplı akşamlara

            El sallayıp

                        Dönüp bakmayacaksın.

 

Akacak kanın,

            Sulayacak

                        Kuytuda kızıl bir çiçeği.

 

Minik generaller,

            Sığdıracaklar

                        Dünyayı yüreklerine.

 

Son taşı atıp,

            Yerle bir edince,

                        Zumlun saraylarını.

 

Filistin, direncin

            Adı olacak,

                        Sevda türkülerinde.

 

Sınırsız dünyanın

            Kalbi olacak

                        Çocuk mezarları.

 

Çiçekler büyüyecek,

            Rengârenk, kucak kucak.

 

Güneş gözlerimiz,

            Bir yanımız Arafat,

Seyredeceğiz,

                                   Şiir okurcasına

                                               Kominal dünyayı.

 

 

 

           

 

 

 

 

 

İNATLA YOK SAYILMAK İSTENEN HASAN İZZETTİN DİNAMO

İnsanlar ne zaman gereksinmelerinden daha fazlasını biriktirmeye başladılar, işte o günden beridir hem bireyler bazında, hem de büyük sermaye grupları arasında sürüp gidiyor bu aç gözlülük dünya üzerinde. Bu sömürü çarkını daha iyi işlerlik kazandırmak içinse çeperlerle ayrılmış toprak parçalarından meydana getirilen devletler bu kar ve sömürüyü artırmak için her zaman daha fazla insan gücüne ve üretilene el koyma savaşımı içinde oldular.

            Bu savaşların en büyüklerinden biri olan, birinci emperyalist paylaşım savaşıydı. Bu işgal güçlerinden biride yakın tarihi ve kültürel benzerliklerimiz bir hayli fazla olan karşı kıyı komşumuz Ege’nin öte yakası Yunanistan’dı. Yunan kapitalist hükümeti, İngilizlerin desteği ve kışkırtması sonucu İzmir’den başlayarak Anadolu’nun çeşitli yerlerini işgal etmişti.

            Yunan kapitalistleri Truva’dan sonra Anadolu’ya karşı giriştikleri en büyük işgal ve yağma hareketleriydi. Ancak Truva savaşındaki sadık müttefiklerinin yerine, bu sefer ki İngiliz emperyalistleri kendi hesaplarının peşindeydi ve Yunan ordusu onlar için yalnızca kurşun yâda piyon askerlerdi. Çünkü İngiliz ve diğer Batılı emperyalistleri aslında ortadan kaldırmak istedikleri bir İmparatorluk ve onun yerine daha zayıflatılmış, toprak olarak da küçültülmüş, rahat denetleyebilecekleri bir devletti. Batı emperyalistleri için çok daha kolay bir lokma olur diye hesaplanmış olmalı ki bu gün yaşananlara bakıldığında Batının yaptığı hesaplarda yanılmadığı ve işlerin yolunda olduğu bir gerçek olarak ortadadır.

            Bütün bunları ne diye yazdım diye sorabilirsiniz. Bu satırları yazmamdaki etken acılı kırk kuşağı yazarlarından ve şairlerinden olan Hasan İzzettin Dinamo’nun  ‘’ Anadolu’da Bir Yunan Askeri’’ adlı romanıdır.

            Dinamo birinci emperyalist paylaşım savanın bütün yıkım ve acılarını iliklerine kadar hissederek, bu topraklara tutunmuş, deyim yerindeyse acılardan doğarak bir ışık oldu, yapıtları yaşanmışlıklarıyla, karartılmak istenen emekçi halkların dünyasına.

            Birinci emperyalist paylaşım savaşını neredeyse tüm ayrıntılarıyla anlattığı romanı ‘’Kutsal İsyan’’yaşanmışlıklarına ve tanıklıklarına dayanmaktadır. Ancak ülkemizde ne yazık ki bu eserin önemi kavranamamış ve göz ardı edilmiştir. Bunun yerine Turgut Özakman’ın  ‘’Çılgın Türkler’’ adlı romanı kitlelere sunuldu ve geniş yankı bulmuştu. Oysa gönül isterdi bu konuyu bire bir yaşamış bir kalemden okunsun. Dinamo’ya karşı yapılanlar aslında halka karşı yapılıyor çünkü diğer birçok aydınımız gibi Dinamo’yu unutturmak istiyorlar bize. Şimdi ocakta ki külleri karıştırma zamanıdır. Hiçbir şekilde üstü örtülü kalmamalı insanlığa ve geleceği için verilen emeklere hak ettikleri ilgiyi ve değeri verip kitlelerle buluşturmalıyız. Bu iş günümüz yazın emekçilerinin en önemli işlerinden biri olmalıdır. Aksi takdirde edebiyatımız ve insanın insan tarafından sömürülmediği bir dünya kurma mücadelemiz, geçmişini sahiplenmeden ve yeterince bilince çıkaramadan sağlıklı bir mücadele verilemeyeceği ve ağır aksak yürüyeceğinden, kapitalist sistemin yok sayıp ortadan kaldırmak istediği toplumcu gerçekçi edebiyatçılarımızı her zamankinden daha fazla sahiplenip gündemde tutmalıyız.

            Nedense Dinamo’nun özellikle şiirleri başta olmak üzere kısmen de diğer eserleri için kaba gerçekçi tanımlanması yapılmaktadır. Kısmen kaba gerçekçi olduğu doğrudur ancak savsözcü değil, Dinamo gerçekleri dolaylı yollardan süzerek anlatma yanlısı sayılmazdı. Ne söylenmesi gerekiyor ise direk olarak söyleme yanlısıydı. Ancak Dinamo’nun bu kaygıları, toplumun yeni bir mücadele evresini ve geleceğe hazırlama, yeni bir toplum yaratmaya olan sarsılmaz inancından ve bir aydın sorumluluğundan kaynaklanmaktaydı.

            Dinamo bilgiyi mümkün olan en kısa yoldan ve geniş halk kitlelerin anlayabileceği en kolay bir şekilde ve hayata geçirebileceği yeni yollar edinmesi için böyle bir yol yöntem uygulamış ve sentezini bu amaç için oluşturmuştu, bunu anlamamak imkânsızdır, ancak anlamak istemeyenleri anlamak kolaydır.

            Daha önce incelemiş olduğum beş şiir kitabı, (Tuyuğlar, Karacaahmet Senfonisi, Kavga Şiirleri, Nazım’dan Meltemler, Özgürlük Türküsü) kendi deyimiyle her zaman ustası, yol göstericisi olarak kabul ettiği Nazım Hikmet’in ağır bir izleği vardır şiirlerinde. Şiirlerinde hiç de öyle kaba saba sav sözlerle yazılmamıştır. (Bu beş şiir kitabı için yazdığın yazıyı Önsöz edebiyat dergisinin 2007 yaz sayısında bulabilirsiniz.)

            Yine yakın bir zamanda okuyup incelediğim başka bir eseri olan ‘’Anadolu’da Bir Yunan Askeri’’adlı yapıtını sizlerle paylaşacağım. Bu eser yine Dinamo’ya has o duru ve sade anlatımıyla başarılı bir başyapıt olarak kabul ediyorum kendi adıma. Dinamo bu romanda gerçekleri yalın bir dille anlatırken, okurun beyninde yeni düşsel yollar açıyor ve verilen bilgiler okurun maddi dünyasında yeni oluşumların oluşmasında büyük katkılar sağlıyor. Kısaca özetlersek, bu romanda Dinamo geri dönen Yunan ordusundan hastalanıp birliğinden istemeden ayrılmak zorunda kalan bir Yunan askerinin hikâyesini anlatır.   

            Ancak bu hikâyeyi okuyan okur, aynı zamanda halkların kardeşliğini ve işgalci emperyalist savaşların halklar üzerinde ki yıkımları adeta içindeymiş gibi yaşar. Oysa Dinamo bunları yazarken okurun iç dünyasında bu kadar geniş ve kapsamlı bir yankı uyandıracağını bile bilmiyordu, kim bilir beklide biliyordu. İşte burada Dinamo’nun edebi ve estetik zenginliği, sağlam duruşu önem kazanıyor. Dinamo ne yazarsa yazsın halkların boyunduruktan kurtulup sömürüsüz bir dünyaya olan inancıyla yazıyordu. Kolay kolay herkesin parmak basamayacağı geleneksel değer yargılarına vurgu yapabilecek kadarda cesur bir yürekti Dinamo.

Beklide anlaşılamamasında bunun da etkisi olabileceğini düşünüyorum. Çünkü bazı yazar ve aydınlarımız tarafından bu konunun doğru okunamadığı ve gelenekçi değer yargı çeperleri yerle bir edilemediği için Dinamo’nun yazdıkları içselleştir ilenemiyor olabilir. Bu konuyu kısaca açayım. Dinamo bu romanda ki kahramanı Adamo’yu dağda bulan Çingene çocuklarının büyüklerine haber vermeleriyle Adamo oradan alınır ve Çingenelerin çadırlarında yaşamaya başlar.

Ancak Adamo’nun kafasında Yunan ordusu tarafından işlenen nefret ve kin dolu ön yargılardan dolayı hiç kimseyle konuşmaz ve adeta kafa derisinin yüzüleceği anı bekler. Bu arada bir türkü tutturan Çingeneye kulak veren Adamo duyduklarına inanamaz, duyduğu türkü kendi yöresinin türküsüdür. İşte ondan sonra Adamo’nun dili çözülür ve konuşmaya başlar ve Çingenelerle dost olur.

Burada yaşamakta olan Çingeneler daha önce Yunanistan’da yaşamışlardı bir dönem ve Çingenelerin göçebe hayatları onları buralara kadar getirmişti. Çingeneler ve Adamo’nun arasında sıcak bir ilişki kurulmuştu. Yıllarca dağlarda yaşam mücadelesi veren Adamo’yu bir güzel yıkayıp paklamaları gerektiğini düşünen Çingeneler den yaşlı bir çift Adamo’yu bir güzel yıkadılar ve dul olan bir Çingene kadınla birlikte olmasını sağladılar.

İşte bu durum maalesef anlaşılamamış ve halklara hakaret edici bir durum olarak değerlendirilmek istenmiş. O zaman ben daha bu kitabı okumamıştım, hemen Hasan Hüseyin Yalvaç ağabeye gidip kitabı sordum. Sağ olsun arşivinden çıkarıp kitabı bana vermişti,.aynı konuyu Yalvaç ağabeyle paylaştım, bu kitapta böyle bir şey olamaz dedi, Dinamo devrimci bir yazar, şairdi böyle bir şey yapar mı hiç diye eklemişti.

Kitabı bende okuduktan sonra tekrar bu iddiada bulunan değerli yazarımızla görüştüm ve ona anlattım kitabın özünü, o da uzun zaman oldu okuyalı yanlış hatırlıyor olabilirim tekrar okumakta fayda var deyip konu kapanmıştı.

Gerçi bu yazılıp çizilen bir konu değildi. Ama böyle düşünülmüş olması bile başlı balına büyük bir meseledir.

Dinamo’nun bu romanda zengin bir içerik ve sağlam bir kurgu üstüne akıcı ve yalın bir dille ördü eserini, diyalogları da yerli yerinde ve sağlam temeller üstüne kurmuş.

Romanının çıkış noktası bir asker olsa da, kitabın içinde Anadolu uygarlıklarının zengin izlekleri var. Aynı zamanda halkların bir birlerine düşmanlılarının yapay olup sermaye grupları tarafından organize edilip kendi çıkarları iççin kullanıyorlar.  Aralarında hiçbir husumetleri olmayan, hatta bir birlerini bile tanımayan bu insanların nasıl birer ölüm makinesi haline getirildikleri ve bu gerçeklerden yola çıkan insan aklının soyutlayıp, yeniden somutlandığında bu kitaptaki düşünceleri daha sağlıklı bir yargıya varıyor kapitalist devletler hakkında.

Böyle bir eseri irdeleyip sizlerle paylaşmayı bir yazın emekçisi olarak yapmam gereken en önemli küçük bir görevimi yapmış kabul ediyorum, sizleri de Dinamo’nun eserlerini okumanızı ve duyarlılık göstermenizi yürekten bekliyorum.

Geçmişten gelen bu ışık demetini ileriye taşıyıp yeni bir dünya kurmak ve sömürüye, baskıya karşı direnme ve savaşma hakkımızı sonuna kadar kullanılması dileğiyle.

 

              

KÂZIM’IN TÜRKÜSÜ

 

Dalıp duruyorsun,

            Mavi bakıyorsun.

 

Yeşil bir dünya düşlüyorsun,

            Özlüyorsun biliyorum.

 

Dalgalar tufan olur,

            Kopar Karadeniz,

                        Akar yüreğinden,

                                   Çiçeklenir Anadolu’m.

 

Anaforlu suların,

            Kızıl köpüğü.

 

Kaçkarların Laz kartalı,

            Gürcü kanatlım,

                        Sesi gökkuşağı.

 

Notalarında coşar Karadeniz,

            ‘’hey karanfilli ‘’ çocuk,

                        Güle güle.

 

 

 

SÜRYANİBSORİNO

Şimdi dalgalardan

            Dökülür hüznün

 

Ellerin nerede

            Dokun telaşıma.

 

Böyle geçmez zaman

            Haydi, dön geriye

 

Bekliyorum sizi

            Issızlığın ortasında.

 

Yosun bağlamış

            Taşlı yollarım.

 

Kulede bekler çan

            Bulutlarda saklı düşleri

 

Mor Dodo kim örmüş taşlarını

            Kime karşı yükselmiş surların

 

Kimler gelip geçmiş avlundan

            Sayarsın beşinci yüz yıldan beri

 

Bekler mi hala bağ ve bahçeler

            Gelen gideni, yolu çıkar mı Bsorino’ya.

 

Döner mi turnalar geri

            Gelecek zaman aratır mı giden zamanı.

 

Bir daha yazılır mı?

            Başka bir ‘’Hayat Kitabı’’

 

Ne zaman çekildi en son el ve ayak

            İdil’den Midyat’a doğru.

 

Yine hüzün dolu bakışlarla

            Bekliyor burada Mor Dodo.

 

                       

 

Bsorino: Süryani köyü, yeni adı Haberli

Mor Dodo: Süryani Kilisesi

 

 

 

 

 

YEDİ RENK ANADOLU

Çiselediğinde yağmur

            Kirpikleri ıslanır

                        Siyah, beyaz, sarı çocukların.

 

Ararat”ın karları

Erir yitik sevdaların peşinde,

Yürek kapı aralığından

                                   Kardeş sevdası gözler

                                               Kayan yıldızların altında

 

Oba oba, Toroslar’da

            Yörük çadırı kurulur,

                        Çalınır Curalar, Zurnalar

                                   Söylenir canlar.

 

Güneşin yerine

            Doğar nal izleri peşi sıra

                        Çingeneler.

 

Nasıl akardı

Kürdün sesi

                        Dağların ve taşların arasından

                                   Dicle”nin sularına.

 

İşte öyle vurur

            Kemençenin teline

                        Rum uşağı,

                                   Yayla düzlüğünde

                        Horon oynar peştamallı kızları.

 

Garmon’un sesi gelir

            Hopa, Artvin”den yana

                        Karışır ona tulum

                                   Coşar tüm Karadeniz.

 

Bir dalda çiçek olur

            Yaşar Laz’ı Gürcüsü,

Rum’u, Ermeni’si

                                               Türkü, Kürdü, Çingene’si,

                                                           Bu çiçeğin adına

 Herkes der Anadolu.

 

 

 

Hakkında

Yürek şiir sevdalısı, şiir Anadolu.
Bu çoşkun ak
ış
lı nehrin deniz özlemi sürerken; aşktan kaynaklanan şiirler bu özlemin hep yanı başındadır. Atila Oğuz, sevdasını şiire, şiirini yurduna ve halkına sunarken, direnen bir yürek olduğunu da ortaya koyuyor. Anadolu, şiir, sevda hep aynı yatakta akacak. Atila Oğuz, bu yatağı bulmuş genç ozanlarımızdan...” (H. Hüseyin Yalvaç)


*

Son yıllarda şiir alanında umut vaat eden genç isimler doğuyor. Atila Oğuz'da bunlardan biri... Oğuz, şiirlerinde bir yandan sınıfsal temalar işlerken bir yandan da halkların etnik özelliklerini yansıtıyor. Oğuz, çalışmalarında Doğu Karadeniz kimliğinin hasıraltı edilen özelliklerini günyüzüne çıkarırken, Kürt kızını da şiirlerine konuk edebiliyor. Yazınsal unsurları kullanmasını iyi bilen Oğuz, yalın ve anlaşılır bir dile sahip. Oğuz, 'şair' kimliği arkasına sığınan birçok kişiden farklı olarak sınıfsal ve ulusal kimliğini ortaya koyabilecek kadar yürekli... Rivayet olunur ki; Hz. İbrahim, Firavun tarafından ateşe atıldığı vakit karıncalar su taşıyordu. Karıncalara, 'neden taşıyorsunuz' diye sorulduğunda, 'safımızı belirlemek' için yanıtını verirler.
Sevgili Atila, emekçi s
ı
nıflar ve ezilen ulusların safında yer aldığını yaşantısı ve yapıtlarıya ortaya koyuyor.” ( Nuri Kaymaz)

 

Yazar: H. Hüseyin Yalvaç, Nuri Kaymaz
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör