Kimyager ve doğa
bilgini, filozof (D. 721, Tûs - Ö. 815, Tûs / Horasan) Tam adı Ebu Musa Câbir
b. Hayân b. Abdullâh el-Kûfî’dir. Cebir'i bulan Endülüslü matematikçi Cabir b.
Eflah (?-1150) ile karıştırılmamalıdır. Câbir’in babası Hayyân’ın aslen Yemen’in
Ezd kabilesinden olup Küfe’de baharatçılık yapan bir kişi olduğu, kendisinin de
babasının Horasan bölgesinde bulunduğu sıralarda Tûs’ta doğduğu kabul edilir.
Hayatının önemli bir bölümünü Küfe’de geçiren Câbir, burada Cafer es-Sâdık’tan dersler aldı. Bir süre de çalışmalarını Bağdat’ta yaparak, koruması altında olduğu Bermekî ailesinin devlet yönetiminden uzaklaştırılmasından sonra yeniden Küfe’ye dönerek araştırmalarını Halife Me’mûn dönemine kadar orada sürdürmüştür.
Câbir, sahip olduğu tüm bilgileri “hikmetin kaynağı” diye nitelendirdiği İmam Cafer-i Sâdık’tan aldığını; ayrıca hocaları arasında Harbî el-Himyerî’yi anarak, birçok bilimin yanı sıra Himyeri dilini de ondan öğrendiğini söyler. Hocalarından biri de Marianus’un öğrencisi olan bir rahiptir. Bunlardan başka hocalarından da söz edilmektedir. Kaynaklar, yönetimin baskısından korktuğu için uzun süre aynı yerde oturamadığını ve sürekli seyahat etmek zorunda kaldığını belirtmişlerdir. Kendisi de Irak ve Suriye’de bulunduğunu, Mısır ve Hindistan’a seyahatler yaptığını anlatır.
Câbir’in çalışmaları her ne kadar tıp, astronomi, matematik, doğa bilimcileri, felsefe ve dönemin diğer bilim alanlarına yayılmışsa da, o birinci derecede bir kimyacı olarak kabul edilir. Onun kimya tarihindeki seçkin yerini saptayan ve kimyayı sistemli bir deneysel bilim durumuna getirdiğini ilk belirleyen E. J. Holmyard’dır. E. O. Lippmann ise Câbir’in kimya tarihindeki yerinin Böyle, Priestley ve Lavoisier gibi modern kimyanın kurucuları ile denk olduğunu söylemektedir. Gerçekten de Câbir, doğa bilimlerinde deneysel metodun önemini tam olarak kavramış ve bu metodu bütün çalışmalarında uygulamıştır.
Câbir’in doğa felsefesi, geleneksel küçük âlem (insan) -büyük âlem (evren) anlayışına ve semavî güçlerin yeryüzündeki hadiselere etki ettiği düşüncesine dayanır. Ayrıca evrenin nicelik boyutu üzerinde ısrarla durması ve bilim anlayışında ölçme ve deneye büyük önem vermesi de evrendeki temel faktörün sayı olduğu biçimindeki Pisagorcu teorinin onun doğa felsefesindeki bir yansımasıdır.
Evrende maden, bitki ve hayvan biçimlerinde sıralanan varlıklar içinde madenlerin Câbir’in eserlerinde özel bir yeri vardır. Madenlerin yalnızca oluşumları açısından değil, dönüşümleri acısından da ele alınmış olması, kimya çalışmalarının hareket noktasıdır. Onun kimyasına göre bütün madenler kükürt ve civanın farklı oranlar ve özel semavî etkiler altında birleşmesinin (izdivaç) sonucunda oluşurlar. Madenler asılları itibariyle gezegenlerin yeryüzündeki nişanlandır ve bu yönleriyle yalnızca yeryüzüne ait olmayan birer cevherdirler. Ancak madenlerin oluşma ve dönüşme süreçlerinde esas olan cıva ve kükürdün bilinen kimya elementleri olarak değil, erkek ve dişi prensipleri gibi birer oluş prensibi biçiminde anlaşılması gerekmektedir. Dolayısıyla kimyacı değersiz madenleri altına dönüştürürken söz konusu semavî etkileri kontrol edebilir olmalıdır.
Birçok öğrenci yetiştiren Câbir b. Hayyân, yapmış olduğu bilimsel deneyleri en ince ayrıntılarına dek açıklayıp, vardığı sonuçları son derece duyarlılık ve dikkatle yorumladı. Kimi önemli kimyasalların bileşimlerini saptayıp açıkladı. Deneylerde kullanılan aletlerin yapımını ve kullanılışlarını anlattı ve kimya biliminde kullanılan hassas ölçüm aletleri yaptı. Sülfürik ve nitrik asitler gibi birçok asitler ile sodyum karbonat ve potasyumu buldu.
Cabir b. Hayyân’ın irili ufaklı yaklaşık 2000 tane eseri olduğu rivayet edilmektedir. Kendisinden yaklaşık bin yıl sonra gelecek olan Enrico Fermi ve Einstein gibi birçok ünlü Avrupalı bilim adamlarının üzerinde yıllarca kafa yordukları atom ve yapısı hakkında daha o zamandan uğraşmış ve atomun parçalanabileceğini kitaplarında uzun uzun anlatmıştır. Bu konuda şunları söylemiştir: “Maddenin en küçük parçası olan atomda yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez, o da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir güç (enerji) meydana gelir ki, Bağdat’ın altını üstüne getirebilir”.
Zehir ve zehirli maddelerin yapılarını inceleyerek bu
konuda “Kitâb-üs-Sümum” adlı eseri
yazan Cabir bin Hayyân, ateşte yanmayan kâğıt yapımını gerçekleştirdi. İlk kez
imbik yaptı. Çeşitli metallerin kullanılır duruma getirilmesi, çeliğin
geliştirilmesi, su geçirmez kumaşların verniklenmesi, cam imalinde mangan dört
oksidin kullanılması, paslanmanın önlenmesi altın yaldızlı süsleme, boyaların
ve yağların saptanması gibi alanlarda birçok buluş gerçekleştirdi. Cisimleri
özelliklerine göre üç sınıfa ayırarak daha sonraki sınıflandırmalara kılavuzluk
etti. Birçok kimyevi maddeyi saptayarak onlara günümüzde de kullanılan Arapça adlar
verdi. Saat, nitrik asit, sıfır ve cebirin bulucusu olan Horasanlı Câbir,
mesafe ve mekânın tanımını da yapmıştı. Câbir’in en önemli buluşu ise zamanın
da bir mekân gibi lineer (çizgilerle ilgili) bir çizgisi olduğunu
bulmasıydı.
Câbir’in mizan teorisi ve bu teoriye dayanan kimya sistemi onu “ilmül-havâs” denilen başka bir sisteme götürdü ve bu sistemle Câbir, maden, bitki ve hayvanların özelliklerini, aralarındaki benzerlik ve farklılıkları ve bunların pratik ve tıbbi bakımdan taşıdıkları önemi araştırdı.
“Kitâbül-Havâs” adlı risalesinde “havas” kavramıyla “illet” kavramı arasında ilişki kurarak, havassın varlığını reddeden din bilginleriyle havassın illetlerini kavramayı insanî idrakin üstünde gören filozofları eleştirdi. Câbir, doğayı iyileştirmenin, hatta doğada bulunmayan canlılar türetmenin mümkün olduğundan söz ederek Eflâtun’dan daha ileri gitmiştir.
Cabir bin Hayyan; uygulamalı fizik-kimya, teorik fizik-kimya,
madenler fizik-kimyası, matematik, astronomi, felsefe ve dinler tarihi gibi çok
değişik alanlarda sayıları yüzlerle ifade edilen eser kaleme aldı.
Batılı bilginlerin, 815 yılında Tûs’ta vefat eden Cabir’in birçok eserini çevirerek sahiplendiği sonradan ortaya çıkmıştır. Örneğin Avrupa’da kimya ile ilgilenenler tarafından el kitabı olarak kullanılmış olan “Summa Perfectionis” adlı eserin büyük ölçüde Cabir’in “Yetmişlik Kitabı”na dayanılarak yazıldığı anlaşılmıştır. Bu eser gibi Câbir'in eserlerinin büyük bir kısmı kaybolmuş; bunlardan ancak 27 tanesi Latince ve Almanca olarak Nürnberg , Frankfurt ve Strazburg'ta 1473-1710 yılları arasında basılmıştır.
“ O,
her şeyden önce maddeyi ve Özellikle de mecalleri,
onların özelliklerini ve bileşiklerini incelemiştir. Bunların saflaştırılması ve saf ve mükemmel maddeyi
elde etmek üzere seri
halde deneyler yapmıştır; birçok mükemmel madde reçetesi vermiştir. Bunlar İşlemler olarak önemlidir;
çünkü hepsi de deneysel çalışma örnekleridir. Bunlarda kullanılan maddelerin tanımlanması,
terminolojinin geliştirilmesi, yeni kimyasal işlemlerin kullanılması, yeni aletlerin kullanılması
(el-imbik, değişik fırınlar ve değişik tencereler ve diğer kapkacaklar)
açısından bu işlemler ya da daha doğru ifade ile, deneyler büyük önem taşır.
Denge teorisi sayesinde kullanılan maddelerin özellikle işlemlerde
kullanılan maddenin başlangıç ve işlemin sonundaki maddenin eşit olması
prensibi, Lavoisier’nin maddenin sakımı prensibinin erken tarihli tanımlanması
olarak nitelendirilebilir ki, bu prensip, tebliğin başında da belirtildiği
gibi, modern kimyanın başlangıç adımı olarak kabul edilmiştir.” (Prof. Dr. Esin Kâhya)
BAŞLICA ESERLERİ: Kitabü’l-beyan, Kıtabü’l-hacer, Kitabü’n-nûr, Kitabü’l-izah..., Kitabü’ş-şems, Kitabü’l-kamer, Kitabü’l-hayyavan, Kitabü’s-sema, Kitabü'l-arz...
HAKKINDA: Erdoğan
Sakman / Çağlar Boyu Bilim ve Teknik Adamları (1984), Şaban Doğan / Müslüman İlim Öncüleri
Ansiklopedisi (s.64–71, 1984), TDV
İslâm Ansiklopedisi (c. 6, 1992), Prof. Dr. Esin
Kahya / Modern Kimyanın Kurucusu Cabir b. Hayyan (XII. Türk Tarih
Kongresi’nden ayrıbasım, 1995), Prof. Dr. Fuat Sezgin / İslâm'da
Bilim ve Teknik (s. 97-108, Çev. Abdurrahman Ali, 2007), Mahmut Karakaş /
Müsbet İlimde Müslüman Âlimler (Sızıntı dergisi, Ekim
2009, s. 369), Ahmet Işık / Kimyanın Kurucusu: Cabir Bin Hayyan (Sızıntı, Ekim 2009).