Yahya Akengin

Yazar, Şair

Doğum
Eğitim
Erzurum Eğitim Enstitüsü

 Şair ve yazar. 1946, Bayburt doğumlu. Erzurum İlköğretmen Okulu ve Erzurum Eğitim Enstitüsü (1967) mezunu. Daha sonra edebiyat lisansını tamamladı (1996). 1967’de başladığı edebiyat öğretmenliğini ortaöğretimde, Gazi Eğitim Enstitüsünde ve ODTÜ’de sürdürdü. 1979’da Kültür Bakanlığı baş müşavirliğine, 1985 yılında TRT Ankara Radyosu Tiyatro ve Eğlence Yayınları müdürlüğüne atandı. TRT Televizyon Dairesi Başkanlığı uzmanlığı, TRT Yayın Değerlendirme Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Türkiye Yazarlar Birliği ve İLESAM’ın kurucularından olup, İLESAM’ın bir süre başkanlığını yaptı. 1996’da arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfının (TÜRKSAV) başkanlık görevini uzun yıllar sürdürdü.

Hisar dergisinde yayımladığı şiirleriyle tanındı. Bu dergide kitap tanıtma yazıları da yazdı. Şiir ve yazıları ayrıca Türk Edebiyatı, Doğuş Edebiyat, Millî Kültür, Boğaziçi ve Türk Dili dergilerinde yayımlandı. 1977’de Çağ Sürgünü adlı kitabıyla Türk Millî Kültür Vakfı Armağanını, 1981’de Hicret Duyguları adlı şiiriyle aynı vakfın Hicret Şiirleri Armağanını kazandı. Tercüman gazetesinin açtığı şiir ve yazı yarışmalarında ödüller aldı. 1988’de İzmir Belediyesinin Çocuk Romanları Yarışmasında üçüncülük alan Oğuz Dede adlı romanına 1992 yılında Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Sanat Ödülü verildi. Sarkaç adlı romanı da İstanbul Tuzla Belediyesi 700. Yıl roman armağanlarını kazanan eserler arasına girdi. Son yıllarda oyun ve roman çalışmalarına yöneldi. Eski Çarıklar oyunu Devlet Tiyatrosunda, Aile Bağları oyunu da çeşitli tiyatro topluluklarınca sahnelendi. Birçok uluslararası toplantıya Türkiye’yi temsilen katıldı

“Yahya Akengin, Yeni Millî Edebiyat Akımı adını verebileceğimiz, Millî duyuş, düşünüş, hayal ediş ve davranışı dünya görüşü olarak benimseyen şairlerden biridir. ‘Bir semaverlik muhabbet’ olarak kabul ettiği ömrü, şair gibi yaşayan Akengin, form, âhenk ve bediî tefekkür açılarından yirmi beş yıl önce yayınladığı şiir kitabını aşmış, başarıya ulaşmış usta bir şairdir.” (Sadık Tural)

“Türk şiirinin gelenekten getirdiği değerleri ve temaları, Cumhuriyet döneminin hececi şairleri çizgisinde şiirleştirmeye çalıştı.” (Mustafa Miyasoğlu)

“Şair, çoğu şiirlerinde kapalıdır. Müphemiyeti tercih eder. Onu anlamak için açmak gerekir. Onun bu yönünü Ahmet Haşim’in “Şiir de aşk gibi sır ve müphemiyet ister” cümlesiyle ifade etmek mümkündür. Akengin’in şiirinde istiarelere, mecazlara sık rastlanır. Hayalden hayale geçişler, geniş açılımlar görülür. Bu tavırlarıyla da hem klasik edebiyatı ve Şeyh Galip’i hatırlatır, hem de Orhan Veli’nin saf şiir tezine karşı çıkmış olur. (...) Şairin şiirlerinde iç âhenk ve armoni, sözcüklere sağlanır. Dış âhenkte ise esiri olunmayan bir kafiye anlayışı söz konusudur. Serbest şiir tarzında geleneksel formları başarıyla kullanmıştır. Bu da şairin geleneği özümsemeyen yeni şiirin başarılı olamayacağı anlayışının bir yansımasıdır. (...)

“Yahya Akengin’in en belirgin niteliklerinden biri de millî kültür anlayışıdır. Şiirlerinde millî duyguları, millî kültürle bütünleştirerek işler. Romanlarında sosyal, siyasî ve ahlâkî bakımdan kültür milliyetçisidir. Tiyatrolarında da aynı yaklaşımı görmek mümkündür. (...)

“Yahya Akengin, hiçbir edebî akımın ilkelerini tam olarak benimsememiş, kendisine has ilkelerle eserlerini oluşturmuş bir şair ve yazardır. (...) 1977’de yayınlanmış kitabının ‘Çağ Sürgünü’ ismini taşıyor olması da, onun, yaşadığımız çağla bir hesaplaşma duygusu içerisinde bulunduğunun ifadesi olsa gerek diye düşünüyorum.” (İlknur Dönmez)

“Birçoğu sohbet ortamlarında sözlü biçimde ortaya konan şiirlerinden bazıları Işık ve İzler adlı dergilerde, Yeşilgiresun gazetesi gibi yayın organlarında nesirleriyle birlikte yayımlandı. İlk gençlik dönemlerinde Giresun’da tiyatro faaliyetlerini yürüterek, yöre kültürü ile bağ kurmuştur. Giresun Halkevi 1972 yılında ulaşılabilen şiir ve nesirlerinden önemli bir bölümü isimsiz emektarların katkıları ile yayımlayarak bölgemiz kültür hayatı için son derece büyük bir hizmet yapmıştır. Can’ın kim olduğunu anlatan dörtlüğü şöyledir.

 

Yalın’ım, yok plânım,

Salt gülmektir yalanım,

Ün, anıt elin olsun,

Ben falanım, filânım.

Can Akengin, ömrünü kent merkezinden uzakta kırsal kesim insanları arasında geçirmeyi tercih ederek yaşadı. Onun şiir ve nesirlerinde bu felsefe ve bu felsefenin aynasından yansıyan insan tabloları vardır. Uzlette kaldığı taşra köyleri, çocukluğunun geçtiği mahalle, mahalleliler, Giresun’un ve yöredeki diğer illerden önemli simalar bizlere XX. asrın başlarında sosyal hayattan önemli bilgiler verir.” (…) (M. Akif Korkmaz)

ESERLERİ:

ŞİİR: İstesen (1969), Akşamla Gelen (1975), Çağ Sürgünü (1977), Saatler ve Çehreler (1982), Ötelerden (1986), Kimselere Anlatamadım (1988), Sözümüz Var (1996), Aşkta Bereket Var (Makedoncaya çevrilerek yayımlandı, 1998), Eylül Kuşatması (2001).

ROMAN: Özlem Yokuşları (1981), Dönüş Acıları (1983), Yaralı Dağlar (1987), Oğuz Dede (1991), Sarkaç (2000).

OYUN: Enver Paşa ve Büyük Ümitler (1985), Eski Çarıklar (1987), Aile Bağları (1987).

ANI: Siyasetname ya da Bir Seçim Hikâyesi (1996).

RADYO OYUNU: Ceylan Vurmak, Torosların Öbür Yüzü, Plevne Günleri, Nene Hatun, Şirket Koltuğu.

Ayrıca ders kitapları vardır.

HAKKINDA: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Mehmet Nuri Yardım / Romancılar Konuşuyor (2000; Nehir Roman Devrinin Bittiğine İnanan Yahya Akengin: Artık Kısa Roman, s. 221-224) - Şair Yahya Akengin‘le Konuşma: “Divan Edebiyatı Yeni Meş‘aleler Tutuşturacaktır” - Yahya Akengin Kimdir? - Mehmet Zeki Akdağ / Şair Doğan Dostum Yahya Akengin‘e (şiir) - Ahmet Özdemir / Geçmiş Zamanların, Çoğulların Şairi Yahya Akengin Sadettin Elibol / “Tezli Roman” ve Yahya Akengin‘in “Sarkaç”ı - İlknur Dönmez / Yahya Akengin‘in Eserleri ve Dünyasına Bir Yolculuk (Türk Edebiyatı, Eylül 2003), TBE Ansiklopedisi (2001).

 

BİRİLERİ VAR

Akşamın kıyısında, şehirde bir yolcu,

Genç ve bezgin adımlarla yürüyor,

Bir ucu sılada kalbinin, ümitlerde öbür ucu,

Terminal köşesinde uyur, sabaha dersi var...

 

Köyler ergenekondu, varoşlar mahşer şimdi

Uğursuzu kışkırtır, vicdansızı vurgunda

Alçağı pusu kurmuş, ava çıkmış haini,

Hırsızı kınayanın, soygunda öbür eli…

 

Neleri gördün, nelere katlandın sen.

Çileli milletim, vefalı yurdum,

Silkinip çıktın, her tuzaktan, her nifaktan,

Altın nesiller ödeye ödeye yaşayıp durdun

 

Yeniden varolma savaşında mısın yoksa?

Dert kaynatan ocaklardan pay umuluyor,

Geceleri çöplüklerde ekmek aranıyorsa,

Belli ki iş başındadır bütün fırsatçılar...

 

Dem vurmasın boş yere, sevgiden adaletten,

Bölmüyorsa uykularını çoğalan sefiller,

Sussun, insanlık deyip insanlığı kirleten, 

Hal diyerek halkı ağlatan gafiller

 

Özgürlük örtüsüyle ar perdelerini yırta yırta,

Yoksulun onurunu pazara sürenler,

Her gün yeni bir cambazlık sata sata,

Ümidin, sevincin, inancın defterini dürenler..

 

Sardıkça sarıyorlar sebepler yumağını,

Sebep kendileri, durmadan yakınırlar,

Kör gönüllerince milletin solunu sağını,

Parselleyip pazarlayan birileri var…

ÖMRÜN KENARINDA

Turnalar kanat vuranda gelir aklıma

Bir meltem kuşatmasıdır o hikâye;

Bulut kenarında gül açardı akşam

Şarkılar konardı sularda yangın saatlerine

 

Rüzgârla değişen haritasında ufkun,

Süzülürdü eşsiz iri gözler menevişli

Bulutlar ve renkler üzre bir faldan,

Neler öğrenmişse bir an,

Unutur mekânı, felekle söyleşirdi:

 

"Ruhsuz kayalara düşmek yüzünden,

Tedirgindir gör denizler bile

Bir bulut bahtı mıdır akşamla gölgelenen?

Bir gelen dalga bir daha dönmez sahile..."

 

Cümle kaptanlar kıyıların hasretinde demiştim

Ha denizler olmuş gurbet, ha gözlerin

Ummanda sır olan besteler sende âşikâr

Bir duruşun olur yelkenli, bir sözlerin

Gör ki bu limanda yolcun var

 

Hoyrat savurmada saçlarını meltem,

Gülsüz saatlere erişti vakit,

İner bir güvercin üşümesi çehrene,

Son turnaları geçiyor akşamın,

Müjdelerle dönmek için turnalarla git,

Yurt tutalım ufkun haritasında yarın...

 

Tamam mı eksik mi bu rüya bilmiyorum

O mu gelmedi, yarın mı olmadı?

Sesini duymadığım şehirler bir uçurum

Varıp güldüm o sahilde ruhum ağladı

Bitti rüya dedim ey can, sana kaldı yorum…

EYLÜL KUŞATMASI

Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan

Renklerin ilk rengini, rüzgârın ilk uğultusunu

Daima bir tutam eylül çıkar geçmiş zamanlardan

Sarışın bir hüzünle gülümser eylüllerin sonu

 

Dalıp aynalarda saçların kırlarına ve anlar,

İnsan neler derlediğini ömrün yollarından

Şu telinde bir sevda baharının şavkı var

Şu çizgide bir eski yaz gecesi uzar

 

Anıp delice tutkularla kolkola

Yürüse de isyan vadilerinde günahlarla

Yine de susturulmuş bir yanı vardır kalbin

Bahtımız okunur çehresinde bütün eylüllerin

 

Bazan bir hazinedir cevapsız sorulardaki sırlar

Dağ sularının duru yüzündeki yalnızlık

Kır çiçeklerine ne söylerse içimde o var

Unutma şairliğim, biz hep eylüllerde kucaklaştık

 

Düşsün, düşen yaprak solsun solan çiçek

İnletsin ıssız yöreleri bir yetim gibi sam yeli

Vedalaştığımız herşey yine bize dönecek

Bunları hatırlatır sonbaharın şefkatli eli

 

Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan

Yardan ayrılışların yürekte yeşerttiği duaları

Öyle başladığım ölümsüz efsanelerin

İliklere kadar işler hatırası mevsimlerin

Lâkin eylüllerinki biraz daha derin

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör