Hisar dergisinde yayımladığı şiirleriyle tanındı. Bu dergide kitap
tanıtma yazıları da yazdı. Şiir ve yazıları ayrıca Türk Edebiyatı, Doğuş
Edebiyat, Millî Kültür, Boğaziçi ve Türk Dili dergilerinde yayımlandı.
1977’de Çağ Sürgünü adlı kitabıyla Türk Millî Kültür Vakfı
Armağanını, 1981’de Hicret Duyguları adlı şiiriyle aynı vakfın Hicret
Şiirleri Armağanını kazandı. Tercüman gazetesinin açtığı şiir ve
yazı yarışmalarında ödüller aldı. 1988’de İzmir Belediyesinin Çocuk Romanları
Yarışmasında üçüncülük alan Oğuz Dede adlı romanına 1992 yılında Atatürk Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Sanat Ödülü verildi. Sarkaç adlı romanı da İstanbul
Tuzla Belediyesi 700. Yıl roman armağanlarını kazanan eserler arasına girdi.
Son yıllarda oyun ve roman çalışmalarına yöneldi. Eski Çarıklar oyunu Devlet
Tiyatrosunda, Aile Bağları oyunu da çeşitli tiyatro topluluklarınca sahnelendi.
Birçok uluslararası toplantıya Türkiye’yi temsilen katıldı
“Yahya Akengin, Yeni Millî Edebiyat Akımı
adını verebileceğimiz, Millî duyuş, düşünüş, hayal ediş ve davranışı dünya
görüşü olarak benimseyen şairlerden biridir. ‘Bir semaverlik muhabbet’ olarak
kabul ettiği ömrü, şair gibi yaşayan Akengin, form, âhenk ve bediî tefekkür
açılarından yirmi beş yıl önce yayınladığı şiir kitabını aşmış, başarıya
ulaşmış usta bir şairdir.” (Sadık Tural)
“Türk şiirinin gelenekten getirdiği değerleri
ve temaları, Cumhuriyet döneminin hececi şairleri çizgisinde şiirleştirmeye
çalıştı.” (Mustafa Miyasoğlu)
“Şair, çoğu şiirlerinde kapalıdır. Müphemiyeti
tercih eder. Onu anlamak için açmak gerekir. Onun bu yönünü Ahmet Haşim’in
“Şiir de aşk gibi sır ve müphemiyet ister” cümlesiyle ifade etmek mümkündür.
Akengin’in şiirinde istiarelere, mecazlara sık rastlanır. Hayalden hayale
geçişler, geniş açılımlar görülür. Bu tavırlarıyla da hem klasik edebiyatı ve
Şeyh Galip’i hatırlatır, hem de Orhan Veli’nin saf şiir tezine karşı çıkmış
olur. (...) Şairin şiirlerinde iç âhenk ve armoni, sözcüklere sağlanır. Dış
âhenkte ise esiri olunmayan bir kafiye anlayışı söz konusudur. Serbest şiir
tarzında geleneksel formları başarıyla kullanmıştır. Bu da şairin geleneği
özümsemeyen yeni şiirin başarılı olamayacağı anlayışının bir yansımasıdır. (...)
“Yahya Akengin’in en belirgin niteliklerinden
biri de millî kültür anlayışıdır. Şiirlerinde millî duyguları, millî kültürle
bütünleştirerek işler. Romanlarında sosyal, siyasî ve ahlâkî bakımdan kültür
milliyetçisidir. Tiyatrolarında da aynı yaklaşımı görmek mümkündür. (...)
“Yahya Akengin, hiçbir edebî akımın ilkelerini
tam olarak benimsememiş, kendisine has ilkelerle eserlerini oluşturmuş bir şair
ve yazardır. (...) 1977’de
yayınlanmış kitabının ‘Çağ Sürgünü’ ismini taşıyor olması da, onun, yaşadığımız
çağla bir hesaplaşma duygusu içerisinde bulunduğunun ifadesi olsa gerek diye
düşünüyorum.” (İlknur Dönmez)
“Birçoğu sohbet ortamlarında sözlü biçimde
ortaya konan şiirlerinden bazıları Işık ve İzler adlı dergilerde, Yeşilgiresun
gazetesi gibi yayın organlarında nesirleriyle birlikte yayımlandı. İlk gençlik
dönemlerinde Giresun’da tiyatro faaliyetlerini yürüterek, yöre kültürü ile bağ
kurmuştur. Giresun Halkevi 1972 yılında ulaşılabilen şiir ve nesirlerinden
önemli bir bölümü isimsiz emektarların katkıları ile yayımlayarak bölgemiz
kültür hayatı için son derece büyük bir hizmet yapmıştır. Can’ın kim olduğunu
anlatan dörtlüğü şöyledir.
Yalın’ım, yok plânım,
Salt gülmektir yalanım,
Ün, anıt elin olsun,
Ben falanım, filânım.
Can Akengin, ömrünü kent merkezinden uzakta
kırsal kesim insanları arasında geçirmeyi tercih ederek yaşadı. Onun şiir ve
nesirlerinde bu felsefe ve bu felsefenin aynasından yansıyan insan tabloları
vardır. Uzlette kaldığı taşra köyleri, çocukluğunun geçtiği mahalle,
mahalleliler, Giresun’un ve yöredeki diğer illerden önemli simalar bizlere XX.
asrın başlarında sosyal hayattan önemli bilgiler verir.” (…) (M. Akif Korkmaz)
ESERLERİ:
ŞİİR: İstesen (1969), Akşamla Gelen (1975),
Çağ Sürgünü (1977), Saatler ve Çehreler (1982), Ötelerden (1986),
Kimselere Anlatamadım (1988), Sözümüz Var (1996), Aşkta Bereket Var (Makedoncaya
çevrilerek yayımlandı, 1998), Eylül Kuşatması (2001).
ROMAN: Özlem Yokuşları (1981), Dönüş
Acıları (1983), Yaralı Dağlar (1987), Oğuz Dede (1991),
Sarkaç (2000).
OYUN: Enver Paşa ve Büyük Ümitler (1985),
Eski Çarıklar (1987), Aile Bağları (1987).
ANI: Siyasetname ya da Bir Seçim Hikâyesi (1996).
RADYO OYUNU: Ceylan Vurmak, Torosların Öbür
Yüzü, Plevne Günleri, Nene Hatun, Şirket Koltuğu.
Ayrıca ders kitapları vardır.
HAKKINDA: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda
İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü
(gen. 6. bas. 1999), Mehmet Nuri Yardım / Romancılar Konuşuyor (2000; Nehir
Roman Devrinin Bittiğine İnanan Yahya Akengin: Artık Kısa Roman, s. 221-224) -
Şair Yahya Akengin‘le Konuşma: “Divan Edebiyatı Yeni Meş‘aleler
Tutuşturacaktır” - Yahya Akengin Kimdir? - Mehmet Zeki Akdağ / Şair Doğan
Dostum Yahya Akengin‘e (şiir) - Ahmet Özdemir / Geçmiş Zamanların, Çoğulların
Şairi Yahya Akengin Sadettin Elibol / “Tezli Roman” ve Yahya Akengin‘in
“Sarkaç”ı - İlknur Dönmez / Yahya Akengin‘in Eserleri ve Dünyasına Bir Yolculuk
(Türk Edebiyatı, Eylül 2003), TBE Ansiklopedisi (2001).
Akşamın
kıyısında, şehirde bir yolcu,
Genç
ve bezgin adımlarla yürüyor,
Bir
ucu sılada kalbinin, ümitlerde öbür ucu,
Terminal
köşesinde uyur, sabaha dersi var...
Köyler
ergenekondu, varoşlar mahşer şimdi
Uğursuzu
kışkırtır, vicdansızı vurgunda
Alçağı
pusu kurmuş, ava çıkmış haini,
Hırsızı
kınayanın, soygunda öbür eli…
Neleri
gördün, nelere katlandın sen.
Çileli
milletim, vefalı yurdum,
Silkinip
çıktın, her tuzaktan, her nifaktan,
Altın
nesiller ödeye ödeye yaşayıp durdun
Yeniden
varolma savaşında mısın yoksa?
Dert
kaynatan ocaklardan pay umuluyor,
Geceleri
çöplüklerde ekmek aranıyorsa,
Belli
ki iş başındadır bütün fırsatçılar...
Dem
vurmasın boş yere, sevgiden adaletten,
Bölmüyorsa
uykularını çoğalan sefiller,
Sussun,
insanlık deyip insanlığı kirleten,
Hal
diyerek halkı ağlatan gafiller
Özgürlük
örtüsüyle ar perdelerini yırta yırta,
Yoksulun
onurunu pazara sürenler,
Her
gün yeni bir cambazlık sata sata,
Ümidin,
sevincin, inancın defterini dürenler..
Sardıkça
sarıyorlar sebepler yumağını,
Sebep
kendileri, durmadan yakınırlar,
Kör
gönüllerince milletin solunu sağını,
Parselleyip
pazarlayan birileri var…
Turnalar
kanat vuranda gelir aklıma
Bir meltem
kuşatmasıdır o hikâye;
Bulut
kenarında gül açardı akşam
Şarkılar
konardı sularda yangın saatlerine
Rüzgârla
değişen haritasında ufkun,
Süzülürdü
eşsiz iri gözler menevişli
Bulutlar
ve renkler üzre bir faldan,
Neler
öğrenmişse bir an,
Unutur
mekânı, felekle söyleşirdi:
"Ruhsuz kayalara düşmek yüzünden,
Tedirgindir gör denizler bile
Bir bulut bahtı mıdır akşamla gölgelenen?
Bir gelen dalga bir daha dönmez sahile..."
Cümle
kaptanlar kıyıların hasretinde demiştim
Ha
denizler olmuş gurbet, ha gözlerin
Ummanda
sır olan besteler sende âşikâr
Bir
duruşun olur yelkenli, bir sözlerin
Gör ki bu
limanda yolcun var
Hoyrat
savurmada saçlarını meltem,
Gülsüz
saatlere erişti vakit,
İner bir
güvercin üşümesi çehrene,
Son
turnaları geçiyor akşamın,
Müjdelerle
dönmek için turnalarla git,
Yurt
tutalım ufkun haritasında yarın...
Tamam mı eksik mi bu rüya bilmiyorum
O mu gelmedi, yarın mı olmadı?
Sesini duymadığım şehirler bir uçurum
Varıp güldüm o sahilde ruhum ağladı
Bitti rüya dedim ey can, sana kaldı yorum…
Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan
Renklerin ilk rengini, rüzgârın ilk uğultusunu
Daima bir tutam eylül çıkar geçmiş zamanlardan
Sarışın bir hüzünle gülümser eylüllerin sonu
Dalıp aynalarda saçların kırlarına ve anlar,
İnsan neler derlediğini ömrün yollarından
Şu telinde bir sevda baharının şavkı var
Şu çizgide bir eski yaz gecesi uzar
Anıp delice tutkularla kolkola
Yürüse de isyan vadilerinde günahlarla
Yine de susturulmuş bir yanı vardır kalbin
Bahtımız okunur çehresinde bütün eylüllerin
Bazan bir hazinedir cevapsız sorulardaki sırlar
Dağ sularının duru yüzündeki yalnızlık
Kır çiçeklerine ne söylerse içimde o var
Unutma şairliğim, biz hep eylüllerde kucaklaştık
Düşsün, düşen yaprak solsun solan çiçek
İnletsin ıssız yöreleri bir yetim gibi sam yeli
Vedalaştığımız herşey yine bize dönecek
Bunları hatırlatır sonbaharın şefkatli eli
Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan
Yardan ayrılışların yürekte yeşerttiği duaları
Öyle başladığım ölümsüz efsanelerin
İliklere kadar işler hatırası mevsimlerin
Lâkin eylüllerinki biraz daha derin