Mutasavvıf ve şair (D. 1093 ? ,
Sayram / Türkistan – Ö. 1166/67, Yesi). Tam adı Ahmed bin İbrahim bin İlyas
Yesevî’dir. Yesevî’nin doğduğu yer, bugünkü Kazakistan’ın sınırları içinde,
Doğu Türkistan bölgesinde, Çimkent kentine yedi kilometre uzaklıktaki Sayram
denilen bir yerdir. Yesevî adı da, Yesi kentine mensup olduğu anlamına
gelmektedir. Yesevî’nin doğum tarihi tahminîdir. Babası Hace İbrahim Şeyh ve
manevi babası da Arslan Baba’dır. Baba’nın ölümlerinden sonra Buhara ve Semerkant’ta
Şeyh Yusuf
Hemedani’nin yanında eğitimini tamamladı. Yusuf Hemedani’nin Melameti-Kalenderi
şeyhi olduğu söylenir. Hoca Ahmed Yesevî’nin yaşadığı Maveraünnehir’deki Buhara
ile Seyhun’un doğusundaki Sayram ve Yesi kentleri, onun doğumundan çok önce
İslâm devleti sınırları içine girmişti. Bu yerleşim bölgelerinde halkın
çoğunluğu Müslümanlığı kabul etmiş Türklerden oluşuyordu. Ancak yine de
Türklerin henüz büyük bölümü Müslüman olmuş değildi. Yesevîliğin yayıldığı
Sir-i Derya, İlek ve Fergana bölgelerinde yaşayan Türkler o döneme kadar
Mazdeizm, Mani, Sanavi gibi değişik inanışlara sahiptiler. Müslüman olan ve
olmayan Türkler arasında savaşlar sürüyordu, aralarında birlik yoktu. İşte Hoca
Ahmed Yesevî böyle bir dönemde dünyaya gelmişti.
Ahmed Yesevî’nin babası,
Sayram’ın tanınmış kişilerinden, keramet sahibi ve Hz. Ali sülalesinden geldiği
kabul edilen Şeyh İbrahim’dir. Ahmed Yesevî, annesini ve babasını art arda
kaybedince küçük yaşta ablasıyla birlikte Yesi kentine göç etti. Burada Arslan
Baba, Bahaeddin İsficabî gibi tanınmış mutasavvıflardan dersler alarak yetişti.
Arslan Baba’ya mürit olarak on altı yıl hizmette bulundu. Şeyhi öldüğünde,
yirmi üç yaşında Buhara’ya giderek Yusuf Hemedanî’ye bağlandı ve otuz yaşında
onun halifesi (baş imam) oldu. Otuz beş yaşında iken şeyhinin izniyle Yesi’ye
giderek başladığı irşad (Hak ve
hakikate, iyiye, doğruya tercüman olmak, Allah yolunu göstermek) faaliyeti
ile oradaki Kıpçak, Oğuz ve Karlukların piri ve böylece Türk tasavvufunun
kurucusu oldu. Birçok halife yetiştirdi. Kendisinden sonra yerine geçen kişilerin
üçüncüsü olarak Ahmed-i Yesevî Hazretleri’nin Hâcegâniyye yoluna; Yusuf-u
Hemedânî ve Abdülhâlik-ı Gücdevânî’den Bahâeddîn Nakşıbend’e doğru gelen
tarikat yolunun postuna oturdu.
Hoca
Ahmed Yesevî, Türkler arasında Müslümanlığın yayılmasında büyük rol oynadı ve
böylece Türk birliğinin kurulmasına da çok büyük hizmetleri oldu. Hayatının
sonlarına doğru inzivaya (kendi isteğiyle yalnız kalma) çekildi. Geçimini
sağlamak için tahtadan yontarak kaşık ve kepçe yaptığı söylenir. Türkiye’de
1993 yılı Ahmed Yesevî’nin anısına ayrılmıştı. Ayrıca “Ahmed Yesevî Üniversitesi”
adıyla bir de üniversite kuruldu. Türkistan’ın Yesi kentinde gözlerini yaşama
kapayan Yesevî, Anadolu’ya hiç gelmemiş olmasına karşın, Anadolu’da tanınır ve
sevilir. Yaygın olan kanaate göre, Mevlânâ, Yunus Emre
ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi Anadolu ekollerini ve Aleviliği
etkilemiştir.
Timurlenk,
düşünde Ahmed Yesevî’nin kendisine zaferler haber verildiğini görmüş ve ona bir
teşekkür mahiyetinde, Yesi kentindeki mezarının üzerine türbe yaptırmıştır
(1389-1405). Türbeye dahil olan bir de cami ve imaret (yoksullara yardım amacıyla oluşturulan hayır
kurumu) vardır. Yesevî Türbesi, 2002 yılında UNESCO tarafından dünya tarih mirası eseri olarak kabul gördü.
Ahmed Yesevi’nin türbesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
(TİKA) aracılığıyla tamir edilmiştir.
Ahmed
Yesev, ”Divan-ı Hikmet”
adıyla yüzyıllar sonra derlenecek olan “Hikmetleri”
aracılığıyla Türklere İslam’ı kolaylaştırarak benimsetmiştir. Bunun için İslam
inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme
yolunu seçmiştir. Üstelik bu yolu seçen kimi din bilginlerinin sapkınlıkla ve
dinden çıkmakla suçlanmasına karşın, Yesevî başarıyla yolunu (tarikatını)
kurmuş ve geliştirebilmiştir. Eski Türk inanışlarından, adetlerinden bir
bölümünü İslam dininin içine alarak, dinlerini yeni değiştirmiş olan Türk
topluluklarına dinin özünü, yani felsefi yönünü tanıtmıştır.
Türkistan
Türklerinin İslam’ı kitleler halinde kabul etmeye başladığı X. yüzyıl, Türk
dünyası için tarihi bir dönüm noktası olmuştur. Bu yüzyıldan itibaren Türkler,
kendilerine özgü bir İslamiyet anlayışını benimsemişler, günümüz de dahil olmak
üzere, Türklerin toplumsal yaşayışları da, kurdukları devletler de ne eski
Türklerinkine, ne de Araplarınkilere benzemiştir. Yesevi, Arapça ile Farsçayı
çok iyi bilmesine karşı eserlerini ısrarla Türk dilinde vermiştir. Şair Yahya Kemal Beyatlı’nın Ahmed Yesevî hakkındaki
yorumu şöyledir: “Şu Ahmed Yesevî kim?
Bir araştırın, göreceksiniz. Bizim milliyetimizi asıl O’nda bulacaksınız.”
Ahmed
Yesevî, İslâm tarihinin en büyük ahlâk önderlerinden biridir. Ortaya koyduğu
ahlak felsefesi, kötülüğü temsil eden nefsin terbiye edilmesi inanç ve
anlayışına dayanır. Yesevî’ye göre nefsi terbiye edip ahlak çöküntülerinden
arındırmak, iradeyi güçlendirip nefsi kontrol altına almak gerekir. Ahmed Yesevi’nin
müritleri ve takipçileri ölümünden önce ve ölümünün sonrasında, XII. yüzyılın
ortalarından itibaren diğer bölgeler gibi Anadolu’ya da gelerek görüşlerini
yaymaya devam ettiler… Ahmed Yesevî, İslâmı yaymak ve halkı tasavvuf
doğrultusunda aydınlatmak üzere adına “hikmet” denilen hece ölçüsüyle
manzumeler de yazdı. Şiirleri, didaktik özellikte sade bir söyleyiş ve temiz
bir Türkçe ile yazılmış olup halk arasında geniş biçimde yayılmıştır.
Yesevî’nin şiirleri “Divân-ı Hikmet” adlı bir kitapta toplanarak yayımlandı.
Ahmed Yesevi İçin Ne Dediler?
“Ulu Türkistan alanında Ahmed
Yesevi’nin İslâm’ı Türkistan’a yayan insan olduğuna inanılır. 19. yüzyılda Ulu
Türkistan’ı dolaşan Macar Prof. Vamberi Armin seyahatnamesinde anlatıyor: ‘Her
geçtiğim Türk obasında Ahmed Yesevi’nin Hikmet ve münacaatına rastladım.
Türkler bu manevi irşadı coşkunlukla okuyorlardı. Her obada Divan-ı Hazret-i
Sultan-ül Arifin Hoca Ahmed Yesevi’nin şiirlerini vecd ile okuyan kadın ve
erkeklere rastladım.” (...) Türkiye
Türklüğü içinde milyonlarca insan, yani Hacı Bektaş geleneğine bağlı olanlar
‘Pirlerin Piri’ olarak Ahmed Yesevi’yi bilirler. Öğretmenlerin öğretmeni ve
Hacı Bektaş’ın öğretmeni.... Bazı kümeler için doğrudan ‘Pir’dir, Ahmed Yesevi.
Türk Dünyası’nda Ahmed Yesevi’nin etkileri çok derindir. Mezhep ve tarikat anlayışlarını
kaplayan bir etkidir bu. (....) Biz Türkler Ahmed Yesevi yolu ile
İslâm’ı tanıdık. (...) Ahmed Yesevi yolu bizi bize; bizi birbirimize,
bizi çağa ve bizi insanlığa ulaştıracak yoldur.” (Namık Kemal
Zeybek)
***
“Bizim için Ahmed Yesevî’yi
bilmek, kendi Millî fıtratımızı, tarihimizi, kültürümüzü, dinimizi ve kısaca
kendimizi bilmektir. Yesevîlik kültürü, kendi fıtratımıza dönmedeki ferî ve
toplumsal nefisimizi arıtmadaki, yüceltmedeki ve böylece kurtuluşa erişmedeki
bir ümit kapısıdır. Türk Dünyası’nın manevî önderi olan büyük mutasavvıf Hoca Ahmed
Yesevî aynı zamanda Türk-İslâm Düşüncesi’nin beslenme ve teneffüs kaynağı
olarak görülmektedir.” (Dosay Kenjetay)
ESERLERİ:
Divan-ı Hikmet Şiirleri (Türk tasavvuf
edebiyatının çok önemli ve bilinen en eski örneklerini içermektedir), Akaid (İslamın esaslarının yer aldığı temel bir eserdir), Fakrname (Öğrencileri tarafından
yazılmış ve kendisine mal edilmiştir).
KAYNAKÇA: Vahap
Kabahasanoğlu / Ahmed Yesevi - Edip Ahmed (1984), Kemal Eraslan / TDV İslâm
Ansiklopedisi (c. 2, 1989), Esad Coşan / İlim ve Sanat (Temmuz 1992), Mehmet
Şeker / Hoca Ahmed Yesevi (1996), Mustafa Tatçı / Yesevîlik Bilgisi (C. Kurnaz,
M. İsen ile birlikte, 1998), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü
(18. bas. 1999), Namık Kemal Zeybek / Ahmed Yesevi Yolu (2002), Dosay Kenjetay
/ Hoca Ahmed Yesevi’nin Ahlak Felsefesi (2003), İhsan Işık / Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri
Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013) -
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
(Cilt 12, 2017).