Aslıhan Tüylüoğlu

Yazar, Şair

Doğum
02 Nisan, 1972
Eğitim
Kayseri Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektronik Bölümü, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Türk D
Burç

Şair ve yazar. 2 Nisan 1972, Aydın doğumlu. İlköğrenimini Eskişehir, Aydın ve Trabzon 24 Şubat İlkokulu’nda; ortaokulu Çorum / Alaca Şehit Nedim Tuğaltay Ortaokulu’nda, liseyi Çorum Fatih Lisesi’nde tamamladı. Kayseri Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektronik Bölümü’nde (1989-94) okudu. 2013 yılında da Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi.

Aslıhan Tüylüoğlu; Ordu ve Giresun’da 1996-98 yıllarında ERKO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti’de şantiye mühendisi, 1999-2000 yıllarında ORBİT Elektrik Elektronik AŞ’de şantiye şefi, 2000-04 yıllarında HAKBEL Elektrik’te mühendis olarak çalıştı. Evlendikten sonra İzmir’e yerleşti.

Dört Mevsim Umuda” başlıklı ilk şiiri Hayal dergisinin Şubat- Mart 2004 sayısında yayımlandı. Daha sonra şiir ve düzyazıları Lodos, Varlık, Hayâl, Patika, Koridor, Şiiristan, Şiiri Özlüyorum, Dize, DenizsuyukasesiAndız, Mühür, YazılıkayaEliz, Alaz, Kurşunkalem, Temren, Zalifre Yazıları, Papirüs, Akköy, Deliler Teknesi, Silgi, Me’yus gibi çok sayıda dergide yer aldı.

Tüylüoğlu; Homeros 2012 / Metin Eloğlu Şiir Ödülü (‘Yokuş Çıkan Su’ ile), Homeros 2013 / Bir Şiiri İnceleme Yarışması (‘Behçet Necatigil’in Manifestosu Bir Şiir: Panik’ ile), 2013 Behzat Ay Yazın Ödülü ‘Şiir İncelemesi Yarışması’ birincilik ödüllerinin sahibi olup Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

Kendine haklı bir yer edinmiş kadın şairlerden bir de Aslıhan Tüylüoğlu. Durmadan “Bir kadın Masalı”na (2013) çalışıyor. Kadın kokuşlu şiirler yazıyor. Çiçeklerin; begonya, iğde kokularının, balkon yalnızlarının şairi gibi görünüyor. İlk verdiği algı bu; ama öyle değil. İçindeki, dibi olmayan bir kuyudan sesleniyor daha çok. Olanı değil, olması gerekeni göstermek istiyor insana. Çelişen insanî durumları şiirleştirirken; bir yürek yorgunu olarak kendisi beliriyor şiirlerde. Bireyselliğin evrenselliği var yazdıklarında. İlk kitabı “Balkon Yalnızları”nda (2008); hayatın kıyısında durdurulan ve eylemsiz bırakılan kadını anlatıyor. Hayatın buluşturuculuğunu, kadın-erkek buluşmasının önemi vurguluyor. Ama şiirlerine sinen hüznü de koruyor. Buradan bakınca Aslıhan Tüylüoğlu için, hüznün şairi olduğu söylenebilir. Yeni kitabı “Yokuş Çıkan Su” (2011) adlı kitabında ise; hayatı eksiksiz yaşamanın coşkusu var. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere, direnen kadın-insanın şiirleri. Kadına dayatılanlara karşı çıkışın; kadın derinliğinin şiirleri.” (Veysel Çolak)

ESERLERİ:

ŞİİR: Balkon Yalnızları (2008), Yokuş Çıkan Su (2011), Bir Kadın Masalı (2013).

İNCELEME: Bir Şiirin İçi (Ortak Kitap: Gökben Derviş, Nilüfer Altunkaya, Nuran Kekeç ile, 2013), Bir Şiirin Söylediği - 3 (Şerif Mehmet Uğurlu, Gamze Akbaş, Seçil Özcan,Onur Akyıl, Melih Elhan ile, 2013).

KAYNAKÇA: Fatma Aras / Aslıhan Tüylüoğlu'yla Söyleşi (Temren, Kasım - Aralık 2011), Veysel Çolak / Üç Şair Kadın,Üç Şiir Kitabı (Cumhuriyet Kitap,11 Ağustos 2011) - Sözden ve Güzden Yaralı Bir Şair: Aslıhan Tüylüoğlu (İz, Güz sayısı, 26 Kasım 2011) - Türk Şiirinde Kadın Algısı ve Duyarlığı - Bir Şair Kadın: Aslıhan Tüylüoğlu (Özgür Edebiyat, Ocak-Şubat 2012), Aslıhan Tüylüoğlu: Füruğ Ferruhzad’ın Şair Kızı (Aydınlık Kitap, 26 Temmuz 2013), Nesrin İnankul / Aslıhan Tüylüoğlu’ndan “Yokuş Çıkan Su” (Türk Dili Dergisi, Mayıs-Haziran 2012), Zeki Karaaslan / S’on Bahçenin Kırk Çiçeği (Mühür, Sayı: 8, Eylül 2012, Rıza Aslan / Şairin Parmak İzi (Artshop, Sayı: 123, Ocak 2013), Onur Akyıl / Uzak Ara Kendisi (BirGün Kitap Eki, 25 Mayıs 2013),  Ahmet Günbaş / Bir Kadın Masalı (Çini Kitap, Eylül-Ekim 2013), Bilgi Formu (2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2016).

 

BULUŞMA

Ellerim boyna saçımı düzeltiyorsa

Aklım benden önce sana vardığı için

 

Bir çantaya girip çıkıyorsa bir ayna

Gözlerimin pırıltıyla sürmelenmesi sana

 

Uslu bir tedirginlik çekiştiriyor eteklerimi

Dudaklarım gülümsemeyi geziniyorsa

 

Yol yaklaştıkça serçeler uçuyor göğsümden

Tut onları kalbine kondur özenle

 

Ateşe bir odun da sen at boş durma

Nasıl büyür insan yoksa bir aşkla

 

Bu sonsuz akışkan rüya senin

Umut bana verdiğin kırmızı şal, omzumda

 

Bir kadın biraz huzursuz ve tuhafsa

Uzun bir ayrılığın arka sokağıdır bu

 

Ya da ilk buluşma!

SEVGİLİ GÜN

 

Bir çığlıkla tıkıyor kulaklarını 
Şu geçip gittiğimiz zaman 

Ben bir söz suyuyum 
Taşırım baş ile kalp arasında 
Sızlayan şeyi 
Bir tomruğa tutunur belki biri 
Bir diğeri merdiven dayar insana 
Ötekisi buruşturur ezer bir izmariti 
Dudağında son bulan yağmuru emer 

Ne çıkar yakmaya şafak arasam 
Kuşların kanatlarından başlayan resim 
Sonra onu akşama saklasam 

Hırpalanmış bir kedi yavrusu 
Güvensiz taş atan elin verdiği yeme… 
Yapraklarından sökülen bir ağaç mevsime. 
Ne yapayım

        benden doğup bana batıyorsa acı 
Çaresiz anlatır dil bunu, anlar öteki 
Siyahından yapılmışsa gecenin 
Fark eder yalınkat yalnızlığı biri 

Öylesine suyum kendine dolan 
Kime ne anlatıyorsam kendimi 
Bin kere çarptım da size ondan 
Bu şiir o çarpışmanın sesi

SONSUZ KADAR

Günışığını tutan ellerin mi

Gözlerinse gökyüzünü boyayan.

Şimdilik bu fotoğraftan sızıyorsun

Sarışın bir düş göz kapaklarında.

Ben değil miyim yazıp duran ismini

Nasıl söylendiğini hiç bilmeden.

Buruşan gençliğimi dipdiri sabah gibi

Göğsünde masumca uyutuyorum.

Güncelerde buldum eski halimizi

Sımsıcak bakışından sızan

Yıllar meydan savaşı veriyordu.

Gecelerde acımtırak bir aşkın ayak izi…

Ben çocuk sevgili saçlarına düşen

Yağmur damlasını kıskanıyorum

Mecnun’a öykünüyorum Aslı iken

 

İzini sürüyorum bensiz zamanlarının

Siliniyor sensizliğim günlerimden

Yetmiyor kıyıda nilüfer yetiştirmek.

Yaşını almış ömrüme inat

Her hata gençleşir ve hatırlamak…

Senelerce yazıklanmış göğsüm

Fırlıyor tenimden sustuğum aşk!

Tutuyorum nefesimi seni düşündükçe

esrik sokaklar dindiriyor taşkınlığımı.

anımsanmış, anımsanan, anımsanacak…

kolay değil söylemek kendi kendine

günahı olmayan bir suçu işlediğini.

şimdi tutturmuşum harflerin ıslığını

sorarak bunca yazdan niye sürüldüğümü.

SINAMA

 

Kafesinde oturuyor o kırmızı kuş

Kanın beslediği bir güzel uyku

Sevgiyle üleştim, acıyla ölçtüm

Boyunu, boyumu, boynunu

 

Ömrümün çiy tutma vakti

Akşamın üzgün deli kızını

Gecenin yorgun yatağına yatırdım

Mutsuzlukla sınadım, ümitle sıvadım

 

Uzun yıllar yollar arkasına

Yolcu ettim bu karanlık ışığı

Kısa heceler boyu, uzun geceler terledim

Güneşle serdim, ayrılıkla topladım

 

Kalbimi son kez avuçlarına

Ölgün bir kuş diye, yarasız çığlık diye

Aklımı uğundum, vicdanımı sustum

Dostlukla verdim, aşkla geri aldım

 

Saf kadifeler, keten gömlekler

Soyunan sokaklar küstü birbirine

Anladım yalanmış yazmadan önce

Acıyla öteledim, şiirde buldum. 

“Sözden ve Güzden Yaralı” Bir Şair: Aslıhan Tüylüoğlu

 

21. yüzyılda şair kadınların çoğalması, Türk şiirinde varlık göstermeleri, önemli bir gelişmedir. 1923’e gelinceye kadar (Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşuna kadar) şair kadınların sayısı birkaçı geçmez. Halk, Divan; Tanzimat, Fecr-i Ati, Beş Hececiler, Yedi Meş'ale, Garip şiiri kadın duyarlığından ve algısından yoksundur. Zorlandığında Osmanlı döneminde şair kadın olarak Zeynep Hatun, Mihrî Hatun, Ani Hatun, Fıtnat Hanım, Leylâ Hanım, Şeref Hanım, Âdile Sultan, Tevhîde Hanım, Feride Hanım, Hatice Nakiye Hanım, Sırrî Hanım, Münire Hanım, Fıtnat Hanım (Trabzonlu), Habibe Hanım, Hasibe Maide Hanım, Hatice İffet Hanım, Leylâ Hanım (Saz), Nigâr Hanım; Cumhuriyetin ilk yıllarında da Makbule Leman, İhsan Raif,  Şükûfe Nihal, Halide Nusret Zorlutuna, adlarıyla karşılaşılıyor. Bunların zengin ailelerden gelmesi, çok iyi eğitim almaları da ustan çıkartılmamalıdır. Yazdıkları şiirler taklit olduğu için, özgünlüklerinden söz edilemez pek. Daha çok erkeklerin yazdığı dille yazmışlardır şiirlerini. Kendi algılarından, duygularından uzaktırlar genellikle. Onların şiirlerinde bir kadın insanı bütün özellikleriyle bulmak olanaksızdır neredeyse.

Görünen o ki modern Türk şiirinde şair kadının varlığını Gülten Akın’la başlatmak gerekiyor. Bu doğrultuda Melisa Gürpınar, Sennur Sezer hemen anımsanabilir. Ama 1980’den sonra, bu bağlamda tam bir patlama yaşanıyor denilebilir. Artık şair kadınların Türk şiirindeki ağırlığı daha bir hissedilir durumda. Dahası, onların belirleyici bir konuma geldiklerini söylemek yanlış olmaz. Kadınlar, Türk şiirinde bir cephe açıyorlar kendilerine. Bunu doğrulayan pek çok kadın şair var günümüzde. Şair kadınların sayısında görülen patlama; bu sosyolojik durum Türk şiirinin zenginleşmesini de getiriyor beraberinde. Erkek duyarlığı, kadın duyarlığıyla dengelenmeye başlanmış gibi. Şair kadınlarla birlikte, Türk şiirinde büyük bir eksiklik olan kadına özgü dil de şiir dili olarak işlerliğe girmiş; insanı anlama ve anlatma olanaklarını geliştirmeye başlamıştır. Şair kadınlar, erkek egemen söylemi kırdıkça, kadın bireye özgü dili eksiksiz kurdukça, Türk şiirinin bundan alabildiğine kazançlı çıkacağını belirlemek isterim. Şair kadınların çoğalması ve başarıları; Türk şiirinin nicel olduğu kadar, nitel bir gelişmesini imlemektedir.

 

Kendine haklı bir yer edinmiş kadın şairlerden bir de Aslıhan Tüylüoğlu. Durmadan “Bir kadın Masalı”na çalışıyor. Kadın kokuşlu şiirler yazıyor. Çiçeklerin; begonya, iğde kokularının, balkon yalnızlarının şairi gibi görünüyor. İlk verdiği algı bu; ama öyle değil. İçindeki, dibi olmayan bir kuyudan sesleniyor daha çok. Olanı değil, olması gerekeni göstermek istiyor insana. Çelişen insanî durumları şiirleştirirken; bir yürek yorgunu olarak kendisi beliriyor şiirlerde. Bireyselliğin evrenselliği var yazdıklarında. İlk kitabı “Balkon Yalnızları”da (2008); hayatın kıyısında durdurulan ve eylemsiz bırakılan kadını anlatıyor. Hayatın buluşturuculuğunu, kadın-erkek buluşmasının önemi vurguluyor. Ama şiirlerine sinen hüznü de koruyor. Buradan bakınca Aslıhan Tüylüoğlu için, hüznün şairi olduğu söylenebilir. Yeni kitabı “Yokuş Çıkan Su(2011) adlı kitabında ise; hayatı eksiksiz yaşamanın coşkusu var. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere, direnen kadın-insanın şiirleri. Kadına dayatılanlara karşı çıkışın; kadın derinliğinin şiirleri.

Aslıhan Tüylüoğlu bireysel, psikolojik, toplumsal nedenlerle yazıyor şiirlerini. Bu bütünsellik içerisinde izleklerini seçip yaşamın bütününü nasıl algıladığını yansıtıyor şiirleriyle. Şiire güveniyor. “Bir tek şiir var bizi kurtaracak” derken şiire kaldıramayacağı bir görev de yüklemiş

oluyor. Ellbette İlhan Berk'in dediği gibi “Şiir bizi kurtarmaz, ama insanın elinden tutar.” denilebilir rahatça. Doğru olan da budur diye düşünülebilir.; ama Aslıhan Tüylüoğlu'nun algısı da yabana atılamaz. Şiiri bir kurtarıcı olarak görmek, yaşamı taşıyabilmek için şiire yaslanmak, şiiri güvenilecek bir dağ gibi görmek; kısaca bir şiir fanatiği olmak yadırganmamalı. Buradan bakıldığında Aslıhan Tüylüoğlu bir şiir fanatiğidir denilebilir. Onun böyle olması doğal, çünkü insanın bu dünyadaki varlık sorununu da şiir üzerinden algılıyor ve kendini bu bağlamda açıklıyor. Onun:

“Zamana tırnaklarımı geçirmek için yazıyorum”

 

 dizesi, bu bağlamda oldukça açıklayıcı görünüyor. Kalıcılığın bir olanağı olarak görüyor yazma eylemliliğini. Çünkü bu emperyalist çağda “katı olan her şeyin buharlaştığının” bilincinde. Zaman, aslında insanın ve doğanın durmadan değişmesi; nicel birikimler sonucu nitel dönüşümlere uğraması değil midir? Bunun kabullenişinden yola çıkarak; Aslıhan Tüylüoğlu bir var olma olanağı, kalıcılığın biricik yolu olarak yazmanın peşine düşüyor. Dünyada ve bir bireyi olduğu toplumda gözlediklerinden oldukça rahatsız. Bir sis çanı gibi bunun uyarısını yapıyor sürekli. Kapitalizmin belirleyip biçimlediği, oluşturduğu insan tipinden rahatsız Aslıhan Tüylüoğlu. Bireyin tüm davranışlarında merkeze kendisini koymasının getirdiği yabancılaşma çağın bir açmazı olarak yansıtılıyor şiirlerde.

 

uzaklarda açan çiçek bilir bunu

yalnızlık bir iklim sorunu.

 

Bu dizelerde de yansıtıldığı gibi; artık toplumlar “birlikte yalnızlıklar” ın yaşandığı kalabalıktan başka bir şey değil. Kolayca gözlenebiliyor bu. Zaten bir başkası düşünüldüğünde yalnızlık olgusu işlemeye başlar. Birileri olmasa, belki de yalnızlıktan hiç söz edilemeyecekti. Birileri var; ama her anlamda yaşanan iletişimsizlik, yalnızlığı da açığa çıkartıyor ve can yakıcı oluyor. Bu toplumsal yabancılaşmanın bir göstergesi de bireyin bilinçten yoksun olması; insani değerlere rağmen bir yaşam biçimi geliştirmesi olsa gerek. Aslıhan Tüylüoğlu,

 

Bir sürü tanrı var aramızda, egosuyla gezen

 

dizesiyle, bu olumsuz insan tipinin keskin bir eleştirisini yapıyor. Yabancılaşmanın, yalnızlaşmanın temel nedeni de ego değil mi? Bunu belirleyerek, şiirine eğitici bir boyut da katıyor. İnsanın kirlenmesi, insanî değerlerin iyice cılızlaşması; çağın açmazları olarak belirtilir hep. Çağ (yaşanan zaman, Dünya) kesinlikle kendiliğinden suçlu değildir. Suçlu ve sorumlu olan; eden, eyleyen, kılan, yapan insandan başkası değildir. Şiirlerde buna dikkat çekilirken; duyumsanan acının şiirini yazıyor Aslıhan Tüylüoğlu. Uyarıcı olmak istiyor. En insanî olan durumlardan biri olan aşk olgusunda da  iyimser değil şair. Aşk adına bu çağda yaşananlara; daha doğrusu aşktır diye insanın geliştirdiği ilişkilenmelere baktıkça;

 

Eski bir söylencede ayaklanır aşk

Modern zamanların sevgisizliğine

 

dizelerinde yansıtıldığı gibi; geçmişe, o güzel insanların atlarına binip gitmedikleri zamanlara gider. Aşkı eski bir söylencedeki gibi görmeyi ve yaşamayı önerir. 21. yüzyılın sevgisizliğiyle başa çıkmanın olanağı yok gibidir çünkü. Modern denilen bu çağda, aşk da metalaşmıştır. İnsan metalaştırılmıştır çünkü. Bu yüzden “Kendine bir aşk borçlusun” dizesi; bir ünlem, bir uyarı değeri kazanır. Böyledir ama umutsuz da değildir şair. Çünkü bilir ve bilinsin ister,

 

Bir aşk bir yenilgiyi kurtarır

Bir ip bir uçurumu.

 

Çünkü doğru yaşanan, tarafların bütün anlamlarda örtüştüğü ve eşitlendiği her aşk politiktir ve çağın, kapitalizmin kirliliğine karşıdır. Böylesine bir buluşma içerisinde aşk metalaşmamıştır çünkü. Yaşanan olumsuzlukları, değişik temalarla sürekli şiirinde gündeme getirir Aslıhan Tüylüoğlu. Şiirin doğrudan yana olduğunu imler. Şiire olan güveni de bunu açıklıyor zaten. Birileri için şiir, örneğin İsrail başbakanlarından Moşe Dayan'a göre Fetva Tukan'ın bir şiiri on Filistinli gerillaya bedeldir. Bu nedenle kendisi için tehlikelidir. Marks ise kapitalizmin sanata, özellikle şiire düşman olduğunu saptar. Çünkü “namus işçisi”dir şair. Aslıhan Tüylüoğlu da tamamıyla böyle düşünür ve haklı olanların işlediği 'güzel suç' olarak görür şiiri. Ondan olacak, şu dizeleri yazar:

 

Bir şiir de öyle, upuzun

Asılsın yaşamın darağacına

 

Bu aranış sürdürülerek çok şey söylenebilir; ama Aslıhan Tüylüoğlu'nun tüm şiirlerindeki toplum algısı bu doğrultuda değerlendirilirse yanlış olmaz. Elbette bu kadar değil. Aslıhan Tüylüoğlu'nu izlenimci bir tutumunun olduğunu da belirlemek gerekiyor. “fesleğen, akasya, elma çiçeği, siklamen, çuha çiçeği, açelya, karanfil, lale, gül, erik çiçeği, gelincik, pat,  yağmur gülü, lavanta, ayva çiçeği, zambak, küstüm...” gibi çiçekleri ve çiçeği olan bitkileri anması yanıltıcı olmamalı. Görüleceği üzere bilenen ortaklaşa kullanılan kavramlara yenilerini katıyor, yeni adlandırmalara girişiyor. En güzel örneklerini Metin Eloğlu'da gördüğümüz bu aranışın bir uzantısı olarak; bu şiir dilinin peşine düşüyor. Başarıyor da bunu. “Sözcük, çiçek...” gibi, çokça kullandığı sözcükleri de var. Bu, onun şiirinde bir açmaz oluşturmuyor; çünkü bir sözcüğü sıkça kullanabilir bir şair. Yeter ki her seferinde yeni bir anlam oluşturabilsin. Bunun başarıldığı görülür onun şiirlerinde. Öte yandan bütün nesneleri; daha doğrusu nesnelerin adı olan sözcükleri bulmak olanaklı Aslıhan Tüylüoğlu'nun şiirlerinde. Çünkü insanı doğal ve kurmaca çevresinden soyutlayarak yazmıyor.

 

Okunaksız aklına yazdığı

Acıyan yanlarıyla gülümseyen bir kadın

Kıyısında oturduğu boşluk yok artık

Düşürülen bir sehpa, arsız suçlara.

 

Dizelerinde olduğu gibi insanın başkalarıyla olan ilişkisi gibi nesnelerle de vazgeçemediği ilişkileri var. Bu düşünceyle insanı yaşadığı ortamda, yaşamını bölüştüğü nesnelerle (eşyalarla) birlikte yansıtıyor şiirlerinde. Bir anlamda bu, onun gerçekçiliği oluyor. Böylece şiirlerindeki insan soyut bir varlık olmaktan çıkıyor; alabildiğine somutlaşarak bir gerçeklik, bir canlılık kazanıyor. Bir birey olarak kendini de bu kavrayışla yazıyor. Kendinde olan geneli ilgilendiriyorsa, buna şiirinde yer veriyor. Bu tutum onun bireyciliğe düşmesini önlediği gibi; bireyin öne çıkmasını da sağlıyor. Bireyi ufka koyması, bireyi önemsemesi; giderek genelde insanı önemsemesine dönüşüyor. Aslıhan Tüylüoğlu'nun şiirlerindeki bu boyut yabana atılamayacak bir içerik, bir uyarı da taşıyor. Onun şiirlerinde, yer yer kendini ele veren feminist kavrayış da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Tarihteki onca ezilmişliğini düşünüp kadından yana olmak; bu bağlamda ayrımcı davranmak, haklı bir istek olarak algılanmalı. Bu, erkeğe karşı düşmanca bir tutum değil. Çünkü kadını gözetmek, erkeği de gözetmek anlamına geldiğini çok iyi biliyor şair. Şiirlerini de bu titizlikle yazıyor. Toplumsal yapının kıstırdığı kadını anlatırken, erkek egemen yapının bir eleştirisini de yapıyor, uyarıcı oluyor. Hiç değişmeyen görüntüdür: Pencereye ya da balkon demirine yaslanmış, boşluğu izleyen, zaman kavramını yitirmiş çok kadın görmüştür herkes. Kadının gelişmesini kemiren, bir başınalığının ortamdır ev. Pencerede ve balkonda gözlenen kadının, daha doğrusu yalnızlığın fotoğrafıdır. Aşağıdaki dizeler, balkon izleğini bu içerikle yüklü olarak yansıtıyor. Sezai Karakoç'un balkon algısından sonra, Türk şiirinde yepyeni bir algıdır bu:

 

Olmasa evlerin balkonları

Yalnız olduğumuz anlaşılmayacak

 

***

 

Bir başka balkona dayamış alnını ev

 

***

 

Sabahsız oteller, simit evleri, pastaneler

Bilmezdim, balkon demirleri soğurken

Yedi saatlerde terk edilmiş kadın bekleyişini

 

***

 

Ben pencerelerden bakarım aya

İçimdeki kamaşığı sustururum

 

Yukarıdaki dizelerde yansıtılan kadının, kendisinin onca açmazı olmasına karşın başkalarını düşünmesi, bir özne olarak başkalarının sorunlarını içselleştirmesi şöyle şiire dönüştürülüyor:

 

Böyleyim aldırmam da kendi perişanlığıma

Üzülürüm bir arkadaşın söküğüne

 

Aslıhan Tüylüoğlu şiirlerine özne ve nesne kıldığı kadının özel durumlarını da yazmaktan geriye kalmıyor. Kadın, hep bekleyendir. Sevgili ya da eşin çeşitli nedenlerle savruluşu, otel küflerine bulaşması ne denli kötüyse; yalnız kalan kadının acıkan çıplaklığı da o denli olumsuz bir durumdur. Geride kalan, bekleyen durmadan kanamaktadır. Bekleyişle geçen haftalar kanamalıdır, buna karşın bağlılık vazgeçilmezdir. Bütün bu olumsuzluklar düşünsel olarak aşılsa da; bunun yaşamda bir karşılığı olamamakta. Şiirdeki öznenin dışının minnacık olması bu olsa gerek. Aşağıdaki dizeler, bu algıların bir yansıması:

 

Teninde otel küfleri, büyüyen çıplaklığım

dünyaya doluyor

giyinmeyi beceremeyen kadınlığım

 

***

 

kalansa durmadan kanayacak

 

***

 

Bir yanda açelya sadakati

akasya kanaması haftalar

 

***

 

tükenmiş  Aralığa bakıyorum

amansız bir senenin eşiğine

içimde dünyaya varan bir genişleme

dışım minnacık!

 

Bu olumsuzlukları, bu açmazları yaşayan biri, birileri olduğu kadar diğerleri de vardır. Aşağıdaki dizeler dedikoduyla beslenen insan tipini alabildiğine yansıttığı gibi içe dönük, sorunlarını yoğunluğuna yaşayanları da anlatıyor. Kadınca bir algı bu ve alabildiğine güzel dizeler:

 

Alt komşu dışını dinler

Ben içimi

İkimiz de uyuyamayız gürültüden

 

Şair kadınların çoğalması Türk şiirinde yepyeni olanaklar kazandıracak. Bunun yabana atılmayıp önemsenmesi ve sahiplenilmesi gerekiyor. Toplumun yarısını kadınların oluşturduğu gerçeği düşünülünce daha bir önem kazanıyor kadınların söz alıp konuşması. Bugüne kadar kadın algısı ve duyarlığından yoksun bir şiirin eksik olacağının düşünülmeyişi ürkütücü olsa gerek. Şimdilerde bu eksikliğin giderilmesi, erkeklerin yazdığı şiiri de besleyecektir. Aslıhan Tüylüoğlu, bu sürecin şairidir,  o eksikliği gideren şiirler yazıyor.

 

Not: Yazıdaki dizeler ve  dize kümeleri Aslıhan Tüylüoğlu'nun 'Balkon Yalnızları' ( Etki/Dize y. 2008) ve 'Yokuş Çıkan Su' ( Etki/Dize y. 2011) adlı kitaplarından alınmıştır.

 

 

 

Özgür Edebiyat, Ocak- Şubat 2012, sayı: 31

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazar: Veysel ÇOLAK
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör