Öykücü, romancı ve oyun yazarı (D.10 Mayıs 1922, Amasya - Ö. 31 Mayıs 2005, Ankara). Tam adı Vüs’at Orhan Bener. Özgür İnan dergisinde yazdığı yazılarda VOB imzasını kullandı. Felsefeci Cemil Sena Ongun amcası, romancı Erhan Bener kardeşi, romancı Yiğit Bener yeğenidir. İlkokulu Erzincan’da (1932), ortaokulu Sivas’ta (1936) okudu; Bursa Işıklar Askerî Lisesi (1939) ve Harp Okulu (1941) mezunu. Levazım asteğmeni olarak orduya katıldı; Dikili ve Ankara’da görev yaptı. Siirt’te kıdemli yüzbaşı iken kendi isteğiyle askerlikten ayrıldı (1953). Ankara’da İstatistik Enstitüsünde memur, Ulus gazetesinde gece sekreteri ve Cebeci İmam Hatip Okulunda Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Çalışma hayatı içinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini de bitirdi (1957). Ticaret Bakanlığında raportörlük, Karayolları Genel Müdürlüğünde hukuk müşavirliği (1959-78) ve Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikasında hukuk danışmanlığı (1979-92) yaptı. 1992 yılında emekli olduktan sonra kendini tamamen yazarlığa verdi.
New-York Herald Tribune gazetesi ile Yeni
İstanbul gazetesinin 1950 yılında ortaklaşa düzenledikleri
uluslararası hikâye yarışmasında
üçüncülük kazanan Dost adlı hikâyesiyle dikkati çekti. 1952 yılından
itibaren Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Yeditepe ve Dönem dergilerinde
yayımladığı hikâyelerle tanındı. Daha sonra Gergedan, Argos ve Gösteri
dergilerinde göründü. Hikâye, oyun ve romanlarının yanında şiirler de
yazdı. Yeni anlatım olanakları denediği ve soyutlamalara başvurduğu
hikâyelerinde, yeni bir gerçekçilik anlayışıyla insanın iç dünyasına,
bilinçaltındaki karmaşaya yönelme gayreti içinde oldu; edebiyatı öncelikle bir
dil ve anlatım biçimi olarak ele aldı.
Orhan Koçak, Vüs’at O. Bener’in hikâyelerine
bezeme tekniği açısından baktığı ve Türk edebiyatına getirdiği yeniliği
başından beri usta işi olarak nitelerken, Vecihi Timuroğlu Bener’in Türk
hikâyeciliğine tematik ve anlatım tekniği açılarından getirdiği yenliği
değerlendirir.
Bilge Karasu’ya göre, Vüs’at O. Bener’in ‘konuşur
gibi’ yazılmış metinleri ancak okunduğunda, bir şekil sürekliliği ile birlikte
bir de anlam sürekliliği kazanır. Konuşma dilini tüm doğallığıyla ve ona
yoğunluk kazandırarak kullanır; hikâye ve oyunlarında toplumsal, bireysel,
cinsel sorunları daha çok içsel etkileriyle ele alır. Mehmet H. Doğan,
hikâyeciliğinin “Memduh Şevket Esendal’dan kaynaklanan ve dalları gerçekçi
hikâyeye uzanan akım ile Sait Faik’le başlayıp hikâyeyi konunun bağlarından,
klasik biçimin dar kalıplarından kurtaran yenilikçi akım” arasında ilişki
kurabilmiş olduğuna dikkat çeker. Hikâyelerinde günlük yaşamın ayrıntılarına
dikkatli bir gözlemcilikle eğilir ve ruh çözümlemelerine geniş yer verir.
Gündelik olaylarla bilinçaltında birikmiş yaşam parçalarını birleştirir. Bu
özelliği, onun dış gerçeği yanlış yere koyduğu, hatta bozduğu ya da ele aldığı
kişilerin iç dünyalarına eğilirken çözümlemelerle dış gerçek arasında tam bir
uyum sağlayamadığı gerekçesiyle sık sık eleştirilmesine yol açtı. Orhan Koçak,
yazarın tekniğinin bilinç akışı değil de “iç monolog” olarak adlandırılmasının
daha doğru olacağını, hatta bunun da o kökensel bölünmenin önemini ve şiddetini
açıklamaya yetmeyeceğini söyler.
Ayşegül Yüksel, oyun yazarı Vüs’at O. Bener’in,
tıpkı Shakespeare ve Beckett gibi, yapıtlarını insanın “ölüm”e yazgılı oluşunun
getirdiği “anlamsız varoluş” açmazına odakladığı görüşündedir. Hem toplum
yaşamının getirdiği erdemli davranışlara tutsak hem de ölümlü olduğu gerçeğiyle
yaşamak zorunda oluşun insanın dramı, açmazlarla dolu zor bir bireysel ve
toplumsal yaşamı sürdürürken de “ölüm”ün sürekli olarak insanla alay ettiğinin
bilincinde olmaya yoğunlaştırır. Bilinci bu duruma isyan ederken duygularının,
vicdanının ve nesnel koşulların sarmalı içinde yuvarlanıp giden insan, Hamlet
gibi, hep kendi kendisiyle hesaplaşır.
Sevda Şener, Bener’in Ihlamur Ağacı oyunu
üzerine yazdığı bir yazıda, onun yazarlığının genel hatlarını da çizer:
“Vüs’at O.
Bener, Ihlamur Ağacı’nda dört kişiden oluşan sıradan bir ailenin dramını
yansıtırken, yüzey gerçeğinin altında yatan örtük gerçeğe ayna tutmuş, daha
doğrusu çeşitli göstergelerle bu gerçeği bilinç düzeyine çıkarmıştır. Bu, bizim
itiraf etmekten kaçındığımız, hatta görmekten bile kaçtığımız gizli
gerçeğimizdir. Bu acı gerçek bize, aile ilişkilerinde var olduğuna inanılan,
varlığına güvenilen, en azından varmış gibi gösterilen uyumun bozulduğunu
göstermektedir.” (Sevda Şener)
Dost hikâyesiyle 1950 New-York Herald Tribune ve Yeni
İstanbul gazeteleri Dünya Hikâye Yarışması Üçüncülük Ödülünü, Ihlamur Ağacı adlı oyunu ile 1963 Türk
Dil Kurumu Tiyatro Armağanını, İpin Ucu oyunuyla 1980 Abdi İpekçi
Tiyatro Armağanı (T. Cücenoğlu ile paylaştı), Siyah-Beyaz adlı hikâye
kitabı ile 1993 Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Ödülünü (M. Z. Saçlıoğlu ile
paylaştı) ve Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülünü aldı. Ayrıca, Edebiyatçılar
Derneği Onur Ödülü Altın Madalyası sahibidir. TÜYAP 24. İstanbul Kitap Fuarı
Onur Yazarı (2005) seçildi.
ESERLERİ:
HİKÂYE: Dost (1952), Yaşamasız
(1957), Dost (Dost , Yaşamasız ve yeni hikâyeler, 1977), Siyah-Beyaz (1993), Mızıkalı
Yürüyüş (1997), Kara Tren (1998).
OYUN: Ihlamur Ağacı (1962), İpin Ucu
(1980).
ROMAN: Buzul Çağının Virüsü (1984). Bay
Muannit Sahtegi’nin Notları (1991).
ŞİİR: Manzumeler (1993).
ÇEVİRİ: İnsanlar ve Hayvanlar
(Vercors’tan, Erhan Bener ile, 1998).
HAKKINDA: Asım Bezirci / Çok Kapılı Oda (1961),
Atilla Özkırımlı (Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1983), Yılmaz Çongar / Asker
Yazarlarımız ve Ozanlarımız (1998), Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında Öykü
(1998), Bilge Karasu / Dost (Virgül, Haziran 1999), Feridun Andaç / Edebiyatımızın
Yol Haritası (2000), Dil Dergisi / Vüs’at O. Bener Özel Sayısı (Aralık 2001),
TBE Ansiklopedisi (c.1, 2001), Memet Fuat / İncelemeler (2002), Orhan Koçak /
Vüs’at O. Bener’de Kurmaca ve Otobiyografi (Cumhuriyet Kitap, 6.10.2005).