Ayhan Sarıismailoğlu

Hakim, Öykü Yazarı, Şair

Doğum
Eğitim
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Diğer İsimler
Eğdemir (asıl soyadı)

Hikâyeci, şair. 1932, Konya doğumlu. Asıl soyadı Eğdemir’dir. Şiirlerinde Ayhan S. imzasını kullandı. İlk, orta ve lise öğrenimini Konya’da tamamla­dı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1953) mezunu. Sarıkamış, İstanbul ve İskenderun’da askerî hakim, Jandarma Genel Komutanlığında hukuk işleri müdür yardımcısı olarak görev yaparak emekliye ayrıldı.

İlk hikâ­yesi “Ya­kalara Balina”, Hisar dergisinde (Ocak 1952) yayımlandı. Hikâye ve şiirleri çoğunlukla Hisar ve Varlık dergilerinde yayımlandı. Hikâyelerini Baba Lüferle Balıkçı (1966) adlı kitabında topladı.

KAYNAK: Hisar (sayı: 33, Eylül 1966), TDE Ansiklopedisi (c. 7, 1976-98), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1982), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

 

ÇİZGİLERDE

- Büyüyünce.. diye söze başladım. Sonra yine sustum. Hiç kimse bilinçli olarak büyümez. Kimi hep çocuktur, kimi daha çocukken yaşlanır. Yitik yıllar­la doludur yaşamak. Anlamsız bir söz bu «büyüyünce.» Gelece­ğe bırakılansa geçmiş yaşanmamışlıkların yıkıntılarıdır. Kızım:

- Ben büyümek istiyorum, hem çabucak büyümek,

- Nasıl olsa büyüyeceksin, ne acelen var kızım ?

- O zaman daha iyi resim yapabilirdim   İnsanları da yapabilirdim Eciş - bücüş olmazlardı.

Cevap vermedim. Önümdeki resme döndüm yeniden. İnsan yapmak. Ne güç iş. Ben bu sevdadan vazgeçmiş, inançsız çizgilerimi çekiyordum. Bu çiz­gilerin beni istediğim, bildiğim yerlere götürmeyeceklerini bili­yorum. Üstelik bir yığın sorum­luluklar yükleniyorum   böylece. Sonra herkesin bir çizgisi, bir doğrusu var, başka başka yönlere çekilen. Kentlerin arap saçına benzeyen caddeleri, sokakları gibi. Çizgiler bazan aynı doğrultuda uzanıyor, bazan belli bir takım yerlerde kesişiyorlar. Tepeden bakınca düzenli bir gö­rünümü olanlar da var. Her doğ­ru her zaman bir alana açılmıyor. Denize de inmiyor. Çoğun­luk yitip gidiyor öbürlerinin ara­sında, küçülüp daralarak, önemsizleşerek. Çölde bir kaynaktan

sızan, az ötede güneşin etkisi ve kumun emişiyle yok oluveren su­lar gibi. Çizgiler, çizgiler..     Ne var bu çizgilerde? Aslında hiçbi­ri önemli değil, önemli olan insan yapmak. Ama en çok çizgi­lerin içinde varız, insan bu çiz­gilerin içinde. Oysa yıkıp çiğne­mek, bozmak var hepsini, ya da yok saymak. Mutluluğa bu çiz­ilerin içinde, olmakla, bu çizgile­rin doğrultusunda yürümekle eri­şeceğimi sanmıştım, mutluluk çizgilerin ötesindeymiş. Çizgileri zorladıkça -evet bu zorlu bir iş, insanın kendi kendisini yapması erdemli bir savaş- horoz şekeri mutlulukları yalayabilirmişim. Savaşsız bir zaferin ardına düş­mem, akıntıya kürek çekmem en büyük yanlışım olmuş. Erdem! Çizgilerin doğrusuna yürümeyi erdem sanmak! Aldanmak acı şimdi, yaş geçtikten sonra. Genç­liğe zorlu bir savaş vermeden allahaısmarladık demek. Bundan böyle hem zor, hem gülünç olur artık. Her şey geçmiş ola. Hep üstüme çizgiler çekeceğim ve o çizgilerin içinde olacağım, çoğunu ben çekmedim, onlar bana çekilmiş, ben de kendime ve başkalarına çekeceğim Ben suçluyum, kola­yına kaçmış ve bana sunulanla yetinmişim: Sorumluluk ve ah­lâk adına!

- Haydi baba, niçin duru­yorsun, yapsana bir şeyler.

- Yapacağım kızım, yavaş yavaş,

- Çok geç kalıyorsun ama.

- Olsun, yanılmaktansa böy­lesi daha iyi.

- Çabucak boya gitsin. Beğenmezsen yenisini yaparsın.

«Beğenmezsen yenisini ya­parsın.» Yeniden yapmalara gü­cüm var mı benim?Yeniden yü­rümelere bile gücüm yok. Kös kös doğru yolumdayım. Ve ister istemez, gün geçtikçe daha si­nik, daha korkak atacağım adım­larımı. Ayağımı yere basmadan önce sürüyecek ve adımlarımın ardından kamburu çıkmış göv­demi sürükleyeceğim. Özgürce seçtikten sonra    yanılmalıydım bütün olumsuz sonuçları göğüsleyebilirdim o zaman. Mutlulu­ğun özü de buydu. Yanılmamış olmakla öğündüm durdum ap­talca. Hep basmakalıplara bo­yun eğdim. Derinlere kulaç atma­dan sığ ve pis sularda yüzdüm. Korkak kaçışlarda buldum ken­dimi Oturduğum yerde bekle­dim. Bu örümceklerinki gibi te­tikte bir bekleyiş de değildi, amaçsız, doğululara özgü sabırlı bir ölüm bekleyişiydi. Yıllar su gibi aktı, eskiterek, yıpratarak, ben içemedim. Tavşanla kurbağa yarışındaki uyuyan tav­şana benziyorum şimdi.

- Bak kızım çizgi öyle çekilmez. Sana biraz da kuralları öğreteyim. Perspektif..

- istemem. Herkes bildiği gibi yapsın baba, içinden geldi­ği gibi. Canı nasıl isterse. Varsın yanlış olsun.

Ne kadar haklıydı. Yaşama­nın özünü bırakıp bir yana hep kurallarıyla uğraşmışım. Fırçayı bir süre elimden atıp arkaya yaslandım, yorgunlukla. Bir si­gara yakıp derin bir nefes çek­tim, dumanları savurdum boşluğa doğru.

- Yoruldun mu babacığım ?
Gülümsedim:

- Yoruldum ya kızım. Otur­mak bile yoruyor insanı. Yorgu­num.

- Dalıp gidiyorsun resim yaparken.

- Sık sık eskiye dönüyorum da ondan.

- Niçin baba ?

(…)

(Hisar, sayı: 33, Eylül 1966)

 


İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör