Şair ve
yazar, mütercim, bürokrat, vali, siyaset ve devlet adamı, milletvekili, nazır. (D.
1870, İstanbul – Ö. 14 Ağustos 1955, İstanbul). Bazı kaynaklarda ön adı Ahmed Reşid olarak da geçer. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde üst düzey
bürokratlık ve bakanlıklar yapmış bir devlet adamıdır. Türk Beşleri'nden
besteci Cemal Reşit Rey'in ve tiyatro yazarı Ekrem Reşit Rey'in babasıdır.Soğukçeşme
Rüştiyesinde orta, Mülkîye İdadîsinde lise tahsili gördü. 1888’de Mülkiye
Mektebinin yüksek kısmını (Siyasal Bilgiler Fakültesi) bitirdikten sonra iki
sene öğretmenlik yaptıktan sonra 1890'da Saray Mabeyin Katipliğine alındı ve 14
yıl süreyle II. Abdülhamit'e sarayda kâtiplik hizmeti verdi. İttihad ve Teraki
Cemiyeti'nin en şiddetli muhaliflerinden olarak tanınmış, özellikle İttihad ve
Terakki içindeki mason mensubiyetli kesimlere karşı sözünü sakınmamıştır.
1906'da
Kudüs Mutasarrıflığı, 1907'de Manastır Valiliği, 1908'de Halep Valiliği, sonra
Aydın Valiliği yapmıştır. 18 Ağustos 1912 tarihinden 17 Ekim 1912 tarihine
kadar İzmir Valiliği'nde bulunmuş, bu görevden ayrıldıktan sonra Mehmet Kamil
Paşa kabinesinde Dahiliye Nazırlığı'na getirilmiştir. 1913'te Kamil Paşa
Kabinesi düşünce, önce Mısır'a, sonra Fransa'ya gitmiş, Mahmut Şevket Paşa
olayından dolayı gıyabında mahkûm edilince bir süre Paris'te Birinci Dünya
Savaşı yılları boyunca Cenevre'de yaşamıştır.
1919'da
yurda döndüğünde Ahmet Tevfik Paşa ve Damat Mehmet Adil Ferit Paşa
kabinelerinde tekrar Dahiliye Nazırlığına getirilmiştir. San Remo Konferansında
alınan karar gereğince murahhas olarak Paris'e gitmiştir. Sevr Antlaşmasını
imzalamayacağını bildirmiş, hem murahhaslık görevinden hem de Dahiliye
Nazırlığından istifa etmiş, Galatasaray Lisesi'nde Edebiyat Öğretmenliği'ne
tayin edilmiştir. TBMM 1.Dönem İzmir milletvekilliği yapmıştır.
Küçük
yaşlarda şiirle uğraşmaya başlayan ve 1896'dan sonra Servet-i Fünûn şairleri
arasına giren Ahmed Reşîd'in ilk şiirleri Gülşen dergisinde çıkmıştır (1885).
Bu şiirlerinde, Recaîzâde Mahmut Ekrem'le Abdülhak Hamit Tarhan'ın etkisi
büyüktür. Sonraları, yavaş yavaş, bu etkilerden sıyrılmıştır. Mekteb dergisinde
(1895) ve Servet-i Fünûn'daki (1896) şiirlerinde, kendi kişiliğini bulmuştur.
Bu sıralarda, H. Nâzım imzasını kullanmıştır. Batı edebiyatının bazı önemli eserlerini Türkçeye çevirdi.
1885’ten itibaren Gülşen, 1885’ten sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımladığı
şiirlerini kitaplaştırmadı.
Edebiyat-ı
Cedidenin başlıca temsilcilerindendir. Yazılarında H. Nâzım adını da kullandı. Yirmi
bir yaşında Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) öğrencisiyken Ali
Kemal’in çıkardığı Gülşen dergisinde yazmaya başladı. Mekteb dergisinde
yayımlanan şiirlerinde, örneğin "Bir Gece" parçasında, devrine göre
bireysel hatta kendilerinden sonraki edebî topluluk olan Fecr-i Âtî'nin dil ve
üslûbunu andıran, daha çekici ve açık bir ifâde tarzına sahipken, zamanla bu
özelliğini terk ederek, Servet-i Fünûn şiirinin genel söyleyişine uymuştur. Bu
bağlamda dili gittikçe ağırlaşmış, açıklığını yitirmiştir.
Şiirlerinin
anlatımındaki bu değişim, içeriğe de yansımıştır. Bu doğrultuda, önceki
şiirlerinde lirizmin daha bol olarak bulunduğu ve sonraları bunun da azalmış
olduğu söylenebilir. Realist olmaya çalıştığı bazı tasvirlerinde, lirizm azlığı
daha da belirgindir.
Şiirlerinde
biçime, vezne, kelimelerin seçiminden doğan ahenge çok önem vermiştir. Bu
nedenle şiirlerinde duygu, hayal ve lirik bir coşkunluk derinliği görülmez.
Üslupta ve nazım tekniğinde titizlik gösterir.
ESERLERİ:
Edebî Bilgiler: Nazariyât-ı
Edebiye (1912)
Çeviri: Racin
Külliyâtı (1934), Eneid
Tercümesi (Virgile’den, 1934), İlyada (Homeros’tan).
Anı: Gördüklerim Yaptıklarım (siyasal anılar,
1945).
KAYNAKÇA: Mücellidoğlu Ali Çankaya / Yeni Mülkiye Tarihi ve
Mülkiyeliler (c. III, 1968), Hakkı Tarık Us / Elli Yıl Mecmuası (tsz. s.
62-63), TDE Ansiklopedisi (c. 7, 1976-98), “Ağralı, Sedat” (Büyük Larousse,
1986), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999),
Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE
Ansiklopedisi (c.2, 2001), İbnülemin Mahmud Kemal İnal / Son Asır Türk Şairleri
(c. IV, 2002), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), Ahmed Reşîd Rey'in Hayatı
(turkedebiyati.com, 13.08.2016).
BİR MEHTÂPTA
Ahmet Reşit REY
Âsumânın
reşaşe-î beyzâ
Dökülür
hande-i kebûdundan;
Münbasit,
münşerih bütün eşyâ
O
reşâşeyle dâimâ reyyân.
Katarât-ı
rakîka-yî meh-tâb,
Sâf
ü şeffâf bir sehâbe gibi,
Çeker
etrafa bir ridâ-yı serâb,
Doldurur
nûr-ı sâkiniyle şebi.
Leb-i
âheste-bûsu envârın
Lemesât-î
nevâzişiyle deniz
– O hurûşân hayâtı a’sârın –
Hareketsiz,
mecalsiz, sessiz.
Fart-ı
“şefkatle” mest ü müstağrak
Yatıvermiş
bütün bütün uryân;
Onu
nûr-î kamer kucaklayarak
Gösterir
bir visâl-i bî-pâyân.
(1899)
SEHER
Ahmet Reşit REY
O
gün taab beni ezmişti… Hâb, o yâr-ı lâtîf
Şemîm-i
cümbüş-i bâliyle hissimi okşar,
Ederdi
bûsiş-i nermiyle rûhumu taltif;
Geçerdi
nazra-gehimden kanatlı ru’yâlar.
Düşünce
sîneme, bî-tâb, o yâr-ı hufte-nazar
Kapattı
gözlerimi bir beyâz lems-i hafîf;
Gunûde-fikr-i
sükûn oldum on dakika kadar,
Bütün
vücûdumu titretti bir temâs-ı anîf.
Gözüm
açıldı, hemen bir kadîd-i sâye-likaa
Dikildi
karşıma pejmürde, müncemid; sâbit
Gözünde
âteş-i kin, leblerinde istihzâ.
Seher,
o hadşe-nümâ rûh-ı serserî-yi leyâl
Gehî
sabâha kadar, böyle müz’ic ü sâkit,
Eder
nigâhımı âzürde-î melâl ü kelâl.
(1898)
VALİDEME
Ahmet Reşit REY
Hani
sen… saçlarımı okşayarak,
Her
gece germî-i bâlinde beni
Yatırırdın,
ısıtırdın., hani sen!
Nazar-î
şefkatine hande eden
Oğlunun
dîde-i hâbîdesini
Bûselerle
kapatırdın; ancak
O
zaman kendin uyurdun da yine
Gece
kaç kerre, benimçün tekrar
Hâb-ı
âsûdeni terk eyleyerek,
Ser-i
bâlînime şeh-bâl-i melek
Gibi
bir zıll-ı sıyânet îsâr
Etmeden
vazgeçemezdin, anne!
Hani
ben… en ufacık bir şeyle
Ba’zan
âzürde-i hüzn olsam eğer
Nazar-i
şefkatinin buseleri
Bana
bir neş’e ederdi kederi;
Çeşm-i
handânına eylerdi eser
Bî-sebeb
girye-i tıflaane bile.
Hani
sen… sıhhatini, râhatini,
Yavrunun
neş’e-i ma’sûmu içün,
Zevk
alırdın edivermekte fedâ;
Görmesen
oğlunu bir gün meselâ
Mütegayyir,
müteheyyictin o gün;
O
gün örterdi keder safvetini.
Hani
sen, âh unutmam bunu hîç!
Bister-i
merke uzandın, bî-tâb;
İlticâ-gâhım
olan göğsünden
Çıkıverdi
nefesin pür şiven,
Dide-î
müşfikin âlûd-ı sehâb,
Rû-yı
zerdinde saçın pîç-â-pîç,
Müteveccihti
semâvâta yüzün;
Bütün
ebvâb-ı bülend-î rahmet
Pîş-gâhında
küşâdeydi, yine
Bana
ma’tûf olarak söndü gözün,
Beni
tevdîi düşündün birine
Sen
bu âlemden ederken rihlet
Bugün
reşâşe-i seyl-âb-ı ömr-i mevc-â-mevc
Atar
cebîn-i taab-dîdeme kef-î tahkir.
Arar
o mevceler üstünde kollarım imdâd,
Fezâda
hiçe döner ettiğim derin feryâd;
Yuvarlanır
dururum muttasıl zelil ü hakir,
Geçer,
gider ta yanımdan zılâl-ı fevc-â-fevc:
O
gölgeler, o hayâlât-ı beste-çeşm ü dehen
Ne
bir nigâh-ı tarahhum, ne bir sedâ-yı elem
Bırakmadan
çekilir, dâimâ tereddüd eder
Ve
ben, o gulgule-î şeyle vakf-ı sem’-i keder
Eder
de serdî-yi haşyetle titrerim her dem…
Niçin
harâret-i bâiin uzak bugün benden
Zavallı
anneciğim!
(1898)