Şair ve yazar (D. 1896,
İstanbul - Ö. 24 Eylül 1973, İstanbul). Tam adı Şükûfe Nihal Başar’dır. Anne
tarafından soyu, Fatih’in baş ressamı Nakkaş Mehmet Efendi’ye dayanır. Babası,
Sultan V. Murad’ın başhekimi Emin Paşa’nın oğlu Eczacı Miralayı Ahmet Bey’dir.
Çocukluğu babasının görevi nedeniyle Anadolu’nun çeşitli yerlerinde geçti. İlk
ve ortaöğrenimini kısmen özel okullarda ve özel öğretmenlerden ders alarak
tamamladı. İnas Dârülfünunu (Kadınlara Mahsus Üniversite) Edebiyat Şubesine üç
yıl devam etti, son sınıfı Coğrafya Şubesinde okudu, 1919’da buradan mezun
oldu. Çeşitli okullarda, uzun yıllar İstanbul Kız Lisesi’nde coğrafya ve
edebiyat öğretmenliği yaptı. 1953 yılında emekliye ayrıldı. Türk Kadınlar
Birliği’nin kurucularındandır. Ayrıca ilk eşiyle Mekteb-i Ümid’i kurdu.
Mütareke yıllarında ikinci eşi Ahmet Hamdi (Başar) ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde
çalışmalar yaptı. Toplantılar düzenlediği evinde bir edebiyat ve sanat ortamı
yarattı. İlk eşi Mithat Sadullah Sander’den Necdet adlı bir oğlu, ikinci eşi
Ahmet Hamdi Başar’dan Günay adlı bir kızı oldu. Ölünce Rumelihisarı Aşiyan
Mezarlığı’na gömüldü.
Üniversiteyi bitirdiği
yıl yayımlanan ilk şiir kitabı Yıldızlar ve Gölgeler (1919)’de Servet-i
Fünûn edebiyatının ve özellikle Tevfik Fikret’in izleri vardır. Daha sonra
Millî Edebiyat akımını benimseyerek hece ölçüsünü kullandı, ancak aruzdan da
vazgeçmedi. Daha sonraları günlük konuşma dilini de şiirine yansıttı.
Şiirlerini başta Cumhuriyet, Çığır, Çınaraltı, Dergâh, Firuze, Güneş,
Haftalık Gazete, İfham, Kadın Gazetesi, Kadın Yolu, Resimli Ay, Son Posta, Süs,
Şair, Tan, Türk Kadını, Ülkü, Aydabir, Nedim, Şadırvan ve Yeni Türk olmak
üzere birçok gazete ve dergide yayımladı. Başlangıçta daha çok romantizmi öne
çıkardı, zamanla sosyal davalara, özellikle aile ve kadın sorunlarına eğilmeye
başladı. Roman, öykü ve gezi yazıları da yazmasına rağmen şair olarak tanındı. Eserlerinde
kadına özel bir önem verdi. Şiirlerinde vatan sevgisi, aşk ve kadın sorunları konularını
işledi. Hece ölçüsü ile yazdığı şiirlerinin toplandığı Hazan Rüzgârları (1926)
adlı kitabında saf ve yalın bir Türkçe kullandı.
Yakut Kayalar (1931) adlı tezli romanı
gerek üslûbu, gerek kişilerin görünüşleri bakımından romantizmin etkisini
taşır, ancak devrinde ifade tarzıyla dikkati çekti. Çöl Güneşi (1933)’nde
şuursuzca yapılan evliliklerin, kadını erkeğin kölesi yapacağını vurguladı.
Kurtuluş Savaşı dönemi ve Cumhuriyet yıllarında İstanbul sosyetesinin yaşadığı
ahlâk çöküntüsü, çarpık Batılılaşma zihniyetini Yalnız Dönüyorum’da
(1939), Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Rus işgaline uğrayarak açlık, salgın
hastalık ve sefaletin kasıp kavurduğu Doğu Anadolu’yu Çölde Sabah Olmuyor (1951)
romanında işledi. Romanlarında kişileştirme ve teknik olarak başarılıdır.
Kahramanları genellikle kadınlardır. Akdağ Kahramanları ve Mavi
Şeytan adlı romanları tefrika edildi, basılmadı.
“Daha ilk kitabındaki
şiirlerden itibaren dile ve vezne olan hakimiyetini kuvvetle devam ettiren
şairin nazmında en mühim özellik, lirizm ve onun belli başlı kaynağını teşkil
eden samimiyettir. Gerçekten, çok açık kalple konuşulan bu şiirlerde isimsiz
fakat tam bir biyografinin derin akislerini duymak daima mümkündür.” (Kenan Akyüz)
“Memleketin ıstırabını,
edebiyatımızda en çok aksettirebilmiş, hayatın şiirini en çok duymuş biricik
kadın şairimizdir. Türk Edebiyatında ‘bir dokunup, bin ah dinlediğimiz bir
kase-i fağfur’dur o. İnce, hassas bir kalbe sahiptir. En büyük özelliği maddi
ve manevi olayları kendi şair ruhunda yoğurarak sanatkâr bir kalemle işlemesini
bilmiş ve onları mükemmel bir halde topluma sunmuş olmasıdır.” (Ferit Ragıp Tuncor)
“Denebilir ki, edebiyata Tevfik Fikret’in tek
başına egemen olduğu bir devirde ayak
basmıştır ve herkes, hepimiz gibi
büyük insaniyetçi şairimizin etkisi altında kalmıştır. Şükûfe Nihal, Tevfik Fikret’te yalnız sanatının değil, yüksek fazilet duygularının da idealini
bulmuştur.
“Bu
ince ruhlu şair, tarihimizde kadın özgürlüğünün ilk
temsilcilerinden ve savunucularından birisi olmuş tur. Ondan Önceki kadın
şairler, erkek edasıyla ve kadın olduklarını unuturcasına yazmışlardır. Şükûfe
Nihal, öz kadınlık yaşantılarını dile getirmiş belki ilk kadın
şairimizdir. O, çok cepheli bir insandır.
1919 felâketi içinde yuvarlanan
İstanbul’da Türklüğün umutlarını ve kudretini kahramanca dile getirenler
arasında o da vardı. Halide Edip, Sultanahmet’te tarihî demecini verirken,
Şükûfe Nihal Fatih’te aynı kahramanlık ava zeleriyle halkı coşturuyordu. O,
birkaç kuşağın rakipsiz sevgilisi olmuştur. Şiirleriyle, dersleriyle, hele
eşsiz karakteriyle, onu sevmemeye imkân yoktur. Şiirlerinde gönül motiflerini,
temiz iç duyguları, emsalsiz bir içtenlikle ve sevimlilikle dile getirmiştir.
Uzun öğretmenlik yıllarında yetiştirdiği gençler bir hayranlar ordusu kuracak
kadar geniş kadroludur. Gerçek bir edebiyatçı olarak şiiri öğretmeye değil,
tattırmaya uğraşmıştır. Şükûfe Nihal, bu toprağın ve bu milletin öz bir
evlâdıdır. Bu kahraman Türk kadını, milletiyle beraber gülmüş ve ağlamıştır.” (Sadi
Irmak)
ESERLERİ:
ŞİİR: Yıldızlar ve
Gölgeler (1919), Hazan Rüzgârları (1928), Gayya (1930), Su
(1933), Şile Yolları (1935), Sabah Kuşları (1943), Yerden
Göğe (1960), Şiirler (şiirlerinden seçmeler, ölümünden sonra, 1973).
ROMAN:
Renksiz Istırap (1928), Yakut Kayalar (1931), Çöl Güneşi (1933),
Yalnız Dönüyorum (1938; ayrıca Tan gazetesinde tefrika), Çölde Sabah
Oluyor (1948).
HİKÂYE:
Tevekkülün Cezası (1928).
GEZİ: Finlandiya (1935),
Domaniç Dağlarının Yolcusu (1946).
HAKKINDA (Başlıcaları):
İbnülemin Mahmud Kemal İnal / “Şükufe Nihal” Son Asır Türk Şairleri (1932), M.
Turhan Tan / Şile Yolları (Cumhuriyet, Tahlil ve Tenkid Köşesi, 27.1.1935),
Ferit Ragıp Tuncor / Türk Kadın Şairlerimizden Şükûfe Nihal Başar (Kadın
Gazetesi, sayı: 187, 25.9.1950), Halit Fahri Ozansoy / Edebiyatçılar Çevremde
(1970), Kenan Akyüz / Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi (3. bas. 1970),
Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Hülya
Argunşah / Bir Cumhuriyet Kadını: Şükûfe Nihal (2002), Şerif Aktaş / Büyük Türk
Klasikleri (c. 13, 2002, s. 282-283).