Ebu Bekr-i Tihrani

Tarih Yazarı, Yazar

Doğum
-
Ölüm
-
-
Diğer İsimler
Ebu Bekr el-Tihranî el-İsfehanî

Akkoyunlular ve Karakoyunlu dönemleri hakkındaki en önemli kaynak eserlerden biri olan "Kitab-ı Diyarbekriyye"nin yazarı Ebu Bekr-i Tihranî’nin hayatı hakkındaki bilgimiz yok denecek kadar azdır. O bilgiler de sadece eserinde kendisi hakkında söylediklerine dayanmaktadır. Yazarın, eserinde kendisini Ebu Bekr el-Tihranî el-İsfehanî şeklinde tanıtmasından, onun İsfahan’a bağlı yerleşim yerlerinden olan Tihran’da doğmuş olduğu anlaşılmaktadır.

Yazar, eserinde kendisinden ilk önce Şahruh’un 1446 yılında Rey’deki ölümünü anlatırken bahsetmektedir. Onun anlattıklarından, Şahruh devletinde yazıcılık görevinde olduğu ve İsfahan’ın ileri gelenleriyle de yakın ilişki içinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Şahruh’un ölümünden sonra yazar, Şahruh’un hapishanesinden kurtulan Isfahan büyükleri ile birlikte Kum’a gidip orada, Sultan Muhammed’in Kürdistan’dan dönmesini bekledi. Çok geçmeden Sultan Muhammed, Kürdistan’dan geldi ve Isfahan büyüklerinden özür dileyerek onlara yeniden lütuf ve bağışlarda bulundu.

Sultan Muhammed, 1451 yılında kardeşi Babür Mirza tarafından Horasan’da öldürüldüğü sırada Ebu Bekr-i Tihranî yine İsfahan’da bulunuyordu. Isfahanlıların, Çağatay’ın baskılarından bunalarak İsfahan’ı Karakoyunlulara teslim ettikleri zaman Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah, İsfahan’ın yönetimini oğlu Muhammedi’ye verince Tihrani, Muhammed Mirza’nın divanında görev aldı.

Cihanşah, 1457 yılında oğlu Muhammedi Mirza’yı, Damgan’ın fethine gönderdiği sırada Muhammedi’nin ordusunda Ebu Bekr-i Tihranî de bulunuyordu. Yazar, Damgan kuşatmasında savaş yapılıp kan dökülmemesi için arabuluculuk görevini üstlendi. Kale yöneticisi ile tanışıklığı olduğundan, onun sözlerine güveneceğinden emin bulunuyordu. Yazar, hendek kenarına gelip içeri girmek istediğini bildirince kale yöneticisinin yakın adamlarından yazarın dostu Mevlâna İbrahim onu gördüğüne pek sevinmiş, Ebu Bekr-i Tihranî derhal içeri alınmıştı. Yanında Gıyaseddin-i Halac olduğu halde kaleye giren Ebu Bekr-i Tihranî, dostça sözler söyleyerek kale yöneticisine getirdiği teklifi kabul etmesini istedi. Kale yöneticisi de kendisinin, adamlarının, çoluk çocuğunun kaleye 3 fersah uzaklıktaki Astana denilen yere gidinceye kadar saldırıya uğramaması konusunda Kur’an üzerine yemin etmeleri durumunda şehri onlara teslim edeceğini söyledi. Muhammedi söz verdi. Fakat şehre girince adamları halkın malına canına el atınca durumdan son derece üzülen yazarımız yardımını istediği Bayezid Bey’in aracı olması üzerine yağma ve talan durduruldu.

Ebu Bekr-i Tihranî’yi 1458 yılının başlarında Cihanşah’ın Horasan seferinde görüyoruz. Cihanşah, Cürcan, Tus, Meşhed ve Nişabur’u alıp Herat’a girince Herat’taki âlimlerin medreseleri bırakıp kaçmaları üzerine yazarımız boş kalan medreselere hocalar bulduğu gibi kendisi de Gıyasiye medresesinden ders okutmaya başladı. Bu arada vakit buldukça hükümdarın emri üzerine onun tarihini yazıyordu.

Aynı yıl Cihanşah ile Türkistan’ın Çağataylı hükümdarı Ebu Said arasında yapılan barış andlaşmasını Ebu Bekr-i Tihranî kaleme almıştı.

 

Cihanşah’m oğulları Hasan Ali ile Pir Budak’a karşı yaptığı mücadelelerde de Ebu Bekr-i Tihranî’yi onun yanında görüyoruz. Cihanşah Mirza 1462 yılında oğlu Pir Budak’ı cezalandırmak için çıktığı seferde Ebu Bekr-i Tihranî ile Isfahan valisi Muhammedi Mirza’mn veziri Salman da bulunuyordu. Yazarımız, Şiraz’ın fethi konusunda Salman ile Hafız’ın divanından fal açmışlardı.

Bundan sonra yazarımızı, 1468 yılında Uzun Hasan Bey ile Timurlu Ebu Said arasındaki savaş sırasında Kazvin’de buluyoruz. Kendisi orada iken Fars hakimi Seyyid Ali’nin Erdebil yöresinde bulunan Sultan Ebu Said’e bağlılığını bildirmek için gönderdiği elçiler Kazvin’e uğramışlardı. Bunlardan Mevlâna Şemseddin ile dostluğu olan yazarımız, Ebu Said’in yenileceğine dair bir takım karine ve alâmetler sayarak onu gitmekten alıkoymaya çalıştı. Gerçekten de az sonra Çağatay askerleri görünmüşlerdi. Ebu Bekr-i Tihranî, çok geçmeden Erdebil’e gelmiş olan Uzun Hasan Bey tarafından davet edildi. Yazar da bu davete uyarak 1469 Nisan’ında Sultaniye yolu ile Erdebil’de bulunan Hasan Bey’in ordugâhına yollandı.

Bu davetten, devrin ilim adamlarını yanında toplayan Uzun Hasan Bey’in Ebu Bekr-i Tihranî’nin ününü duymuş olduğu anlaşılıyor. Gerçekten de yazarımız, daha ilk zamanlardan başlayarak Uzun Hasan’m en çok güvendiği kimseler arasında yerini almıştır.

Hasan Bey, 1470 yılında Yadigar Muhammed Sultan’ı Horasan hükümdarı tayin ettiği sırada ona ait menşuru yazarımız yazdı. Aynı yılın sonunda Tebriz’e gelen Uzun Hasan Bey’e burada kadı ve mütevellilerin yolsuzluklarından bahsedilmesi üzerine o, onların hepsini azledip, yazarımızın tavsiyesi üzerine şer'i hekimliğine Türk mevalisinden birisini tayin etti.

Yazarımızın eserinde kendine ait verdiği bilgiler bunlardan ibarettir.

Ünlü mutasavvıf şair Molla Camî, 1473 yılında Hac dönüşünde Tebriz’e uğradığı zaman kendisini Hasan Bey’in yakın adamları olan Kadı Hasan, Mevlâna Ebu Bekr-i Tihranî ve Derviş Kasım-ı Segavul karşıladılar ve onlar onu merasimle hükümdarın huzuruna götürdüler.

Ebu Bekr-i Tihranî’nin ölüm tarihi belli değildir. Yalnız onun, 5 Ocak 1478 tarihinde Hasan Bey’in ölümü sırasında hayatta olduğu kesin olarak bilinmektedir. Hatta onun ölümünün 1482 yılından sonra meydana geldiği bile söylenebilir.

Hayatı hakkındaki bildiklerimiz bunlardan ibaret olan Ebu Bekr-i Tihranî’nin Karakoyunlu ve Akkoyunlu divanlarında münşilik yaptığı, Kayıtbay’a yazdığı Arapça mektuptan onun Arapçayı da iyi bildiği, ayrıca eserinde naklettiği bazı şiirlerin kendisine ait olmasından onun şairlik yeteneğine de sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Hasan Bey Rumlu’nun kendisine “kadı” demesi, onun kadılık yaptığını göstermektedir.

KAYNAK: Ebu Bekr-i Tihrani / Kitab-ı Diyarbekriyye (Kültür Bakanlığı, 2001, Ankara, s. 5-9).

KİTAB-I DİYARBEKRİYYE

1470-71 yılında Ebu Bekr-i Tihrani tarafından Farsça yazılmış olan Kitab-i Diyarbekriyye, Akkoyunlular ve Karakoyunlular  hakkındaki en önemli kaynak eserlerdendir. Tihrani, Hz. Adem'e kadar Akkoyunlu Uzun Hasan'ın atalarından bahsettikten sonra Akkoyunluların ilk hükümdarı Kara Osman'dan başlayarak yazıldığı tarihe kadar olan Akkayonlu tarihini anlatır. O arada konuya uygun olarak Karakoyunlu tarihi, Horosan'ın durumu, Şahruh'un ölümün, Çağatay mirzaları arasında kavgalar ve Osmanlı Akkoyunlu ilişkileri hakkında çok değerli bilgiler verir.

Yazar, eserinin önsözünde hem kendi lâkabının hem de Uzun Hasan Bey’in yurdu olan yerin ikinci kelimesinin Bekr olması dolayısıyla kitabına Kitâb-ı Diyarbekriyye adını verdiğini ve güzel bir tesadüf sonucunda Bekr kelimesinin, Ebced hesabıyla eserin yazılış tarihini olan 875 (1470-71) yılına denk geldiğini söylemektedir.

Yazar, Uzun Hasan Bey’in başa geçmesinden önce herkesin beğenip hoşlanacağı, zamanının olaylarından bahseden bir kitap yazmak istemiş ise de bazı engeller yüzünden o amacına ulaşamamış, kendisine o imkânı sağlayacak bir hükümdarı beklemeye koyulmuştu. Sonunda bu bekleme boşuna çıkmamış, Akkayunlu Uzun Hasan’ın daveti ve ondan kendi tarihiyle ilgili bir kitap yazmasını istemesi üzerine o hayali gerçekleşmiştir.

Kitâb-ı Diyarbekriyye Akkoyunlu tarihini konu almaktadır. Mukaddime'den sonra bütün kitapta kendisinden Hazret-i Sahib Kıran veya Sahib Kıran diye bahsettiği Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’in Adem peygambere kadar çıkan ataları birer birer sayılmakta ve onlar hakkında bilgi verilmektedir. Hasan Bey’in dedesinin dedesi Tur Ali Bey’den önceki şahsiyetlerin gerçek olup olmadığı bilinmemekte ve bunların çoğunun Türk mitolojisinden alınma isimler olduğu sanılmaktadır.

Soy kütüğünden sonra Kara Yülük Osman Bey’e ait haberlerden bahsederek asıl Akkoyunlu tarihine girmektedir. Bu hanedanının kurucusu sayılan Kara Yülük Osman Bey anlatıldıktan sonra Hamza Bey, Cihangir Bey ve Hasan Bey gibi onun oğulları ve torunlarıyla ilgili haberler yer almakta, Hasan Bey’in Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’ın komutanı Tarhan oğlu Rüstem’i yenmesi olayı ile birinci bölüm son bulmaktadır.

Eserin ikinci bölümü, Çağatay hükümdarları ile Karakoyunlu Cihanşah Mirza arasında geçen mücadeleler ile başlamaktadır. Cihanşah ile ilgili olarak onun Irak, Fars ve Kirman’ı fethetmesinden bahsolunduktan sonra yine bu hükümdarın Horasan yürüyüşü, oğlu Pir Budak’ı hizaya getirmek için Fars’a ve Bağdat’a yaptığı seferler etraflı olarak anlatılmaktadır.

Ondan sonra yazar, tekrar Hasan Bey ile ilgili olaylara dönmektedir. Bu bölüm Hasan Bey’in Gürcistan seferi ile başlamakta ve onu takiben de Trabzon meselesi yüzünden Fatih Sultan Mehmet ile çekişme, yeni bir Gürcistan seferi, Hasankeyf in alınması, Cihanşah’ın Hasan Bey’e karşı yaptığı ve ölümü ile sonuçlanan sefer, Hasan Bey’in Bağdat’a yaptığı sefer, son Karakoyunlu hükümdarı Hasan Ali’nin yenilmesi, Timurlu Ebu Said’in gelişi, yenilmesi, öldürülmesi ve İran’ın muhtelif bölgelerinin fethi konulan yer almaktadır. Elimizdeki nüsha 875 (1470-1) yılma kadar gelmektedir.

Kitâb-ı Diyarbekriyye’nin Akkoyunlu tarihi açısından önemi, her türlü sözün üzerindedir. Çünkü Akkoyunlu tarihinin bu devrinden bahseden başka hiçbir hususî eser yoktur. Fazla olarak, eserde ayrıntı sayılabilecek olaylar bile anlatılmaktadır. Öyle ki savaşlarda ve çarpışmalarda bulunan önemli olmayan kimselerin adları dahi verilmektedir.

Kitâb-ı Diyarbekriyye resmî bir tarih olduğu için Akkoyunlularla ilgili kısımlarda yazarın objektif davranmadığı söylenebilir. Olaylardan bahsederken onların tarihlerini vermemiş olması eserin en büyük eksiklerinden birisidir. Ayrıca Akkoyunluların ilk devirlerine ait bazı olaylarda kronolojik sıraya uyulmadığı görülmektedir.

Eserdeki Karakoyunlular ve Çağataylarla ilgili konular, yazarın kendi zamanı ile ilgilidir. Bu olaylarda yazarın anlattıklarının pek çoğu yazarın kendi gördüklerine dayanmaktadır. Bu yüzden bu kitap, hiçbir resmî tarih kitabı bulunmayan Karakoyunluların, bilhassa Cihanşah ve Hasan Ali devirlerinin en önemli kaynağı olduğu gibi Şahruh’un ölümünden Hüseyin Baykara’nın hükümdarlığına kadar olan Timurlular tarihi için de ihmal edilemeyecek bir eserdir.

Eserin muhtelif tarihlerde çeşitli basımları yapılmıştır.  Kitâb-ı Diyarbekriyye, Kültür Bakanlığının 2001'deki yayınından önce 1993'te ve öncesinde Türk Tarih Kurumu'nca da yayımlanmıştı.

KAYNAK: Ebu Bekr-i Tihranî / Kitâb-ı Diyarbekkriyye (neşr. Necati Lügal-Faruk Sümer, TTK. Yay, I.cüz, 2. Bas. Ankara 1993), Ebu Bekr-i Tihrani / Kitab-ı Diyarbekriyye (Yay. Haz. Necati Lügal - Faruk Sümer, Kültür Bakanlığı, 2001, Ankara, s. 5-9), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013)

Yazar: BİRDEN FAZLA KAYNAK

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör