Oryantalizme yaptığı eleştirilerle tanınan ABD vatandaşı Filistinli bilim adamı, karşılaştırmalı edebiyat profesörü ve aktivist, teorisyen. (D. 1 Kasım 1935, Kudüs / Filistin (Günümüzde İsrail) – Ö. 25 Eylül 2003, New York / ABD). Tam adı Edward William Said. 1935 yılında ABD vatandaşı Filistinli Hıristiyan bir baba ile Lübnanlı varlıklı bir Hristiyan annenin çocuğu olarak Kudüs'te dünyaya geldi.
1948
yılında ailesi göçmen olarak Mısır'a yerleşti ve İngilizce dışında başka bir
dilin konuşulmasının yasak olduğu seçkin koloni okullarında eğitim aldı. Aldığı
bu Anglosakson eğitim sırasında kendisine “Avrupalı olmayan diğer“ olduğu da
öğretildi. Kendisi bu durumu şöyle anlatıyor: "Biz'i Onlar'dan ayıran
dilsel, kültürel, ırksal ve etnik çizgi idi. Benim Anglikan kilisesine bağlı
olarak doğmuş, orada vaftiz edilmiş ve kilisenin bir üyesi olmuş olmam işimi
kolaylaştırmıyordu."
Said,
1951'de Mısır'daki okuldan haylazlık nedeniyle uzaklaştırılınca babası
tarafından eğitimini sürdürmek üzere Amerika'ya gönderildi. O yıllar
Ortadoğu'nun giderek karıştığı yıllardır. Üniversite eğitimini Princeton ve
Harvard'da tamamlar. Bu yıllarda, tatillerinde ailesinin Mısır'dan ayrılarak
yerleştiği Lübnan'a gitmekte, edebiyat, müzik ve felsefe eğitimi almaktadır.
1963 yılında New York'da Columbia Üniversitesinde ders vermeye başlar.
O
yıllarda Arap ya da Filistin'li olarak değil herkesi daha rahatlatan bir
terimle, Orta Doğulu olarak anılmaktadır. Durumunun garipliğini hissetmekle
birlikte bilinçli bir tepki oluşturmadığı, geleneklerinden kopuk olarak
yaşadığını söylediği 1967 yılına kadar politik bir eylemin içinde yer almaz.
1967 yılındaki Arap-İsrail Savaşı ile çakışan üniversitedeki politik
hareketlilik ve Vietnam Savaşı değişikliklerin başlangıcıdır. Filistin
milliyetçiliği hareketine katılır. Yahudi karşıtı olduğu gerekçesiyle ABD'de
eleştiri alır. Kazanılmış kimliği ile doğduğu ve uzaklaştırıldığı kültür
arasındaki farklılıkların oluşmasına izin verdiği düşüncesinden hareketle daha
önce yapmadığı birşeyi yapar ve 1972 yılında sabbatical hakkını Beyrut'ta Arap
edebiyatı konusunda çalışarak kullanır. Böylece, hem Arap hem de Amerikalı
olarak, hem birlikte hem de birbirine karşı düşünmeye ve yazmaya başlar.
70'lerin
sonlarında Enver Sedat ve Yaser Arafat tarafından barış görüşmelerine Filistin
temsilcisi olarak atanır. Sürgünde Filistin Parlamentosunda 14 yıl görev yapar.
1980'lerin sonunda FKÖ lideri sonunda FKÖ lideri Yaser Arafat'la görüş
ayrılığına düşerek barış görüşmelerinde görev almaz ve barış karşıtı olmakla
suçlanır. 1985'de İsrail Savunma Gücü tarfından Nazi olmakla suçlanan Said
çeşitli tehditler alır. 1999'da "Out of Place" adını verdiği anılarını
yayınlamıştır. İngilizce ve Arapça dışında Fransızcayı da iyi bilen Said,
Londra'da yayınlanan The Guardian, Fransa'da yayınlanan Le Monde Diplomatique
ve Arapça yayınlanan günlük Al-Hayat gazetelerine düzenli olarak yazılar
yazmaktadır.
1978
yılında yayınlanan "Oryantalizm" (Şarkiyatçılık) üzerinde çok
konuşulan ve tartışılan bir kitap olmuş. Bunu "Kültür ve
Emperyalizm", Filistin ve İslam'a dair diğer kitapları izlemiş ve
yayınladığı kitaplar 14 dile çevrilmiş. Üç ayrı yayınevi tarafından
Türkçe'ye de çevrilmiş ve basılmıştır.
1990'lı
yılların başından bu yana lösemi hastası olan Said, 25 Eylül 2003'te New
York'taki bir hastanede 67 yaşında hayata veda etti.
Edward Said İçin
Ne Dediler?
"Edward
Said tamamen haklı olarak zamanımızın en büyük edebiyat, kültür ve jeopolitik eleştirmenidir."
(Richard Poirier)
***
“Bu
bizim mâruz kaldığımız serüvene Müslüman olmayan ama İslâmî kültür dünyasının
bir parçası olan Edward Said yanıt verdi. Oryantalizm (Şarkiyatçılık, çev:
Berna Ülner, Metis Yay.) kırk yıldan beri –bunu siz de biliyorsunuz– dünya
akademik hayatını çok ciddi bir şekilde meşgul ediyor. Kırk yıldan beri hiçbir
zaman o kitap önemini kaybetmedi. Çünkü kitap ortaya çok niteliksel bir
eleştirel dil koyuyordu; çok nitelikli bir dil, derinlikli bir dil koyuyordu.
Hamâsî değil, popülist değil, ucuz sloganlara dayalı değil, klişelere müracaat
etmeyen bir dil koyuyordu. Bunu şunun için arz ediyorum: Kırk yıl boyunca bu
kitap etkisini hâlâ sürdürüyor. Hatta ben geçen bir makalede gördüm. Ilan Pappé
–Yahudi bir tarihçi– bir başka kitaptaki bir açıklamaya atfen –muhtemelen
Tarihin Küresel Tarihi (çev: Mehmet Moralı, Alfa Yay.) kitabındaki bir
açıklama, ki o kitapta 20. yüzyılın en büyük entelektüel olayının, Edward
Said’in Oryantalizm’i olduğunu yazıyor– Ilan Pappé de şunu söylüyor: “20.
yüzyılın değil, 20 yüzyılın yarısının en önemli kitabıdır” diyor. Asıl burada
benim gündeme getirmek istediğim şey şu: Edward Said’in bir Hıristiyan olduğunu,
seküler birisi olduğunu, hümanist birisi olduğunu, Amerikan hayat tarzını
özümsemiş birisi olduğunu biliyorsunuz. Böyle birisi böyle etkili bir eser
yazmayı başardı. Kırk yıldan beri İslâmî düşünce hayatı böyle bir, bu kitabın
muadili bir kitap yazmayı başaramadı. Ben kendisiyle tanışma şansına da
kavuşmuştum. Gerçekten rahmetle analım. Çok önemli.” (Atasoy
Müftüoğlu)
Türkçe
Yayımlanan Kitapları:
Oryantalizm
(Doğubilim) - Sömürgeciliğin Keşif Kolu (Çev.
Nezih Uzel, 1998)
Haberlerin
Ağında İslam (2000),
Kültür
ve Emperyalizm (Çev. Necmiye Alpay, 2004),
Yeni
Binyılda Filistin Sorunu (2004),
Hümanizm
ve Demokratik Eleştiri (Çev. Osman Akınhay, 2005),
Medyada
İslam - Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakışımızı Nasıl Belirliyor? (Çev.
Aysun Babacan, 2008),
Başlangıçlar
- Niyet ve Yöntem (Çev. Ferit Burak Aydar, 2009),
Kültür
ve Direniş - David Barsamian'la Konuşmalar (Çev. Osman Akınhay, 2009)
Edward
Said, David Barsamian, Osman Akınhay (Çevirmen)
Entelektüel
- Sürgün, Marjinal, Yabancı (Çev. Tuncay Birkan, 2011)
Yersiz
Yurtsuz - Anılar (Çev. Aylin Ülçer,
2014),
Şarkiyatçılık
– Batı’nın Şark Anlayışları (Çev. Berna Ülner, 2016),
İktidar,
Siyaset ve Kültür – Söyleşiler (Çev. Salih Uzer, 2016),
Kış
Ruhu (Seçme yazıları, Çev. Tuncay Birkan, 2016),
Freud
ve Avrupalı Olmayan (Çev. Erol Mutlu, 2017),
Milliyetçilik,
Sömürgecilik ve Yazın (F. Jameson ve T. Eagleton ile, Çev. Şensüer Kaya
(Çevirmen, 2017)
KAYNAKÇA:
Atasoy Müftüoğlu ile söyleşi: Türkiye’de ve dünyada İslamcılık (Ruşen Çakır
röportajı, medyascope.tv, 03.04.2017), Alev Alatlı / Edward Said (herttaraf.com, 30.03.2019), Edward Said
oryantalizme dair ne söyledi? (fikriyat.com, 1 Kasım 2019), Edward Said Kimdir (timeturk.com,
06.04.2020), SAID, Edward William - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr,
06.04.2020), Edward Said (eksisozluk.com, 06.04.2020), Edward W. Said Eserleri (idefix.com,
kitapyurdu.com, dr.com.tr, 06.04.2020), Edward Saıd İle 'Oryantalizm'e Dair(dergipark.org.tr
- mediaed.org/transcripts , 06.04.2020).
Edward
Said’in vefatı üzerine gencecik komşum Nazlı Çakıroğlu’na, “Filistinlilerin
başı sağolsun!” diye telefon açan kendisi kadar genç arkadaşının taziye
sözleri, müteveffa düşünürün ülkemizdeki indirgemeci imajının herhalde en veciz
ifadesiydi: “Filistinlilerin dünya çapındaki avukatı!” Edward Said, 1935’de
Küdüs’de doğdu. Protestan Hıristiyan Filistinli. İsrail’in kurulmasından sonra
ülkesinden göçmek zorunda kalan ailesi, Kahire’ye taşındı. Anglo-Sakson eğitim
sisteminde yetişti. Lisans derecesini Princeton’dan, lisans üstü ve doktrora
derecelerini Harvard’dan aldı. Vefatına kadar Columbia Üniversitesinde İngiliz
dili ve Kıyaslamalı Dünya Edebiyatı profesörüydü. Bir ara da dekanlık yaptı.
Tunus’ta
sürgün Filistin Parlamentosunda on dört yıl görev yapan, Filistin’in facia
niteliğindeki varoluş mücadelesine binlerce sayfa yazarak destek veren, Oslo barış
görüşmelerine kadar Yaser Arafat’ın yanında yer alan bir adamı Filistin’den
soyutlamak elbette ki mümkün değil. Ancak, Türkiye’deki imajının saygın olmakla
birlikte “Filistinlilerin dünya çapındaki avukatı” olmaktan pek de öteye
gitmemiş olduğunu biliyorum ve bu bana acı veriyor. Edward Said, ne mazlum
halklar için adalet talep eden bir Bernard Lewis’tır, ne de bir Justin
McCarthy.
Namuslu
bir entelektüel olmanın çok ötesinde, Edward Said, Batının akademik
paradigmalarını sorgulayan ve kadim felsefeciler geleneğinde bir “düşünce
ekolü” yaratmış olan bir dehadır. Bu düşünce ekolü, “Amerikalılardan farklı
olarak, Fransız ve İngilizlerin — bir dereceye kadar da Almanların, Rusların,
İspanyolların, Portekizlilerin, İtalyanların ve İsviçrelilerin — Batı Avrupa
Tecrübesinde özel bir yeri olan ‘Orient’le halleşmek üzere uzun yıllar içinde
geliştirdikleri bir gelenek var ki, ben bu geleneğe ‘Oriyantalizm’ adını
vereceğim,” cümlesiyle başlar, “Orient, Avrupa ile hemsınır olmasının ötesinde,
en büyük, en zengin ve en eski sömürgesi, medeniyetlerinin ve dillerinin
kaynağı, kültürel rakibi ve ‘Öteki’nin en derin ve sık tekrarlanan imajıdır.
Dahası,
Orient, Avrupa’yı (ya da Batı’yı) kendisinden farklı bir imaj, düşünce, kişilik
ve tecrübe olarak tanımlamasına yardımcı olmuştur,” diye devam eder. “Öteki”ne
ilişkin Oriyantalist düşünceler binlerce sayfada örneklenir. Aralarında
şairlerin, romancıların, felsefecilerin, siyaset teorisyenlerinin,
ekonomistlerin, imparatorluk yöneticilerinin olduğu devasa yazarlar ordusun, Orient’in
halklarına, adetlerine, ‘zihniyeti’ne, geleceğine dair çalışmalarındaki ortak
önkabuller irdelenir. “Doğu” diye aslında namevcut bir mekânın nasıl
oluşturulduğu gözler önüne serilir. “Orient, Avrupa ile hemsınır olmasının
ötesinde, en büyük, en zengin ve en eski sömürgesi, medeniyetlerinin ve
dillerinin kaynağı, kültürel rakibi ve ‘Öteki’nin en derin ve sık tekrarlanan
imajıdır.
Dahası,
Orient, Avrupa’yı (ya da Batı’yı) kendisinden farklı bir imaj, düşünce, kişilik
ve tecrübe olarak tanımlamasına yardımcı olmuştur. Ne ki, bu Orient’e ilişkin
hiçbir şey kurgusal değildir. Orient, Avrupa’nın maddesel medeniyetinin ve
kültürünün tamamlayıcı parçasıdır. Orientalizm, bu tamamlayıcı parçayı, dil,
imaj, akademik çalışmalar, doktrinler, bir takım kurumlar ve hatta sömürge
bürokratları ve sömürge tarzları geliştirmek suretiyle kültürel hatta ideolojik
olarak ifade ve temsil eder. Okurun açıkça göreceği gibi, Oriyantalizm derken
ben birbiriyle bağlantılı birden fazla birşeyden bahsediyorum. Bir unvan olarak
Oriyantalizmin en iyi kabul gördüğü yer akademik kurumlardır. İster antropolog,
ister sosyolog, tarihçi ya da dilbilimci olsun, Orient hakkında yazan, ders
veren, araştırma yapan herkes Oriyantalisttir ve söyledikleri ya da yaptıkları
Oriyantalizmdir. Bu akademik geleneğin mali kaynakları, birbirilerinden
beslenen ruhları, uzmanlıkları ve aktarımları, Oriyantalizmin esasını teşkil
eder. Oriyantalizm, ‘Orient’i ‘Oksident’den dünya görüşü (ontoloji) ve bilginin
sınırları (epistomoloji) temelinde ayıran bir düşünce tarzıdır. Hal böyle
olunca, aralarında şairlerin, romancıların, felsefecilerin, siyaset
teorisyenlerinin, ekonomistlerin ve imparatorluk yöneticilerinin olduğu devasa
bir yazarlar ordusu, Orient’in halklarına, adetlerine, ‘zihniyeti’ne,
geleceğine dair çalışmalarına Doğu ile Batı arasında bir fark olduğu önkabulü
ile başlarlar… benim burada tetkik ettiğim Oriyantalizm fenomeni,
Oriyantalizmin Orient’i doğru yansıtıp yansıtmadığından öte, Oriyantalizmin iç
tutarlılığı ve Orient’e ilişkin fikirleridir… ve bu fikirlerin ‘sahici’
Orient’le hemen hiç ilgisi yoktur.” Yıllanmış akademik gelenekleri eleştirmek,
yerleşik düzenin tepkisini çekmek demektir. Nitekim, Said’in Oriyantalizm ve
ona ilişkin diğer düşünceleri, bölgeye ilişkin yazılar yazan Hıristiyan ve Yahudi
akademisyenler tarafından kabul edilmedi. Bunların arasında Bernard Lewis’ın da
dahil olduğu grup, Avrupa sömürgeciliğin Doğu’da yarattığını söylediği etkinin
abartılmış olduğunu söylediler.
Hillel
Halkin, Said’i, “Batı’daki Arap araştırmaları geleneğinin bütüne yöneltilmiş
kaba ve siyasi bir saldırı”da bulunmakla suçladı. Bir de bunlara, 2000 yılında
Lübnan’a giden yazarın İsrailli askere taş atması eklendi. Bu hareketi sadece
Batı basını değil, “ılımlı” denilen Arap gazetecileri de kızdırdı, “Arapların
saldırgan insanlar olmadıklarını isbat etmek için onca uğraş veren bir
akademisyenin bunu yapmaması lâzımdı” şeklinde yazılar çıktı. Gördüğüm o’dur
ki, Said’i eleştiren akademisyenler, “’Doğulu olmanın’ bitmez tükenmez
‘reformlar’ın saldırısına maruz kalmak, hükümsüzleştirilmeyi göze almak demek”
olduğunu anlamak istemiyorlar. “Aydınlanma’nın kibiri” diye bir olgu olduğunun
bilincinde değiller. Tek kelime ile ifade etmek durumunda kalsam,
“hükümsüzleştirmek” olarak tanımlayacağım, “Aydınlanma’nın kibiri”ni
görmüyorlar. İnsanları, yaşananları, idealleri, bilgi birikimini, inançları
hükümsüzleştirmek, hiç olmamışlar gibi yapmak; teknolojik üstünlüğün revaç
verdiği çok bilmişlik, kabalık, yüzeysellik, hafifmeşreplik. Kısacası,
Filistin’in karşısındaki İsrail. Ve şimdi, Irak’ın karşısındaki ABD. Said’in
attığı o taşın, Filistin’in sorununda ahlâki sorumluluklarını üstlenmeyen
entelektüellere atılan bir taş olduğunu biliyorum. “Liberal entelektüellerin
hemen her zaman yaptıkları gibi, her iki tarafın da doğruları ve yanlışları
olduğunu ileri sürmek ya da her durumun kendine özgü koşulları olduğunu
söylemek, meseleyi sümen altı etmek demektir,” demişti, “Çünkü, Filistin-İsrail
meselesinin temelinde asimetri vardır. Toprakları işgal edilmiş, savunmasız bir
halkın karşısında, dev bir yüksek-teknoloji ordusu. İsraillilerin
Filistinlilere verdikleri zararla karşılaştırıldığında, Filistinlilerin
İsraillilere verdiği zarar marjinaldir.”
Öte
yandan, Said’in incelemelerinde Türkiye ve Türkler yoktur. Afganlılar, İranlılar
vardır ama Oriyantalizm’in belki de en mağdur edilmiş muhatapları, Türkler,
yoktur! Bunu müteveffa düşünürün Türkçe bilmediği için bizden uzak durmuş
olmasıyla açıklayabiliriz belki. Ama bence esas olan, Edward Said’in
eserlerinin kendi kendisine karşı ‘Oriyantalist’ bir bakış geliştirmiş olan
yerleşik eski solcu/yeni liberal Türk enteljensiyasını delememiş olmasıdır.
Rahmetli Cemil Meriç’in, “Bu kitabı biz yazmalıydık!” demesi vardır.
“Oriyantalizm” isimli kitabın “Sömürgeciliğin Keşif Kolu” şeklindeki üst
başlığını koyan da Cemil Meriç’tir. İktidarım olsa, liselere zorunlu ders
kitabı olarak yerleştireceğim Oriyantalizm ve Kültürel Emperyalizm, “bilgi”nin
nasıl “yaratıldığı”nı, nasıl “manipule edilebildiğini” gözler önüne sermesi
bakımından bir dehanın eseridir. Neticeyi kelâm, dünya, eşsiz bir entektüelini
kaybetti.
Hocaydı.
Tek umudum, geride, kendisini anlayan, erdemlerine sahip çıkabilecek bir iki
öğrenci bırakmış olması ihtimali.
Mekânı
cennet olsun.
KAYNAK:
Alev Alatlı / Edward Said (herttaraf.com,
30.03.2019).
“Bu
bizim mâruz kaldığımız serüvene Müslüman olmayan ama İslâmî kültür dünyasının
bir parçası olan Edward Said yanıt verdi. Oryantalizm (Şarkiyatçılık, çev:
Berna Ülner, Metis Yay.) kırk yıldan beri –bunu siz de biliyorsunuz– dünya
akademik hayatını çok ciddi bir şekilde meşgul ediyor. Kırk yıldan beri hiçbir
zaman o kitap önemini kaybetmedi. Çünkü kitap ortaya çok niteliksel bir
eleştirel dil koyuyordu; çok nitelikli bir dil, derinlikli bir dil koyuyordu.
Hamâsî değil, popülist değil, ucuz sloganlara dayalı değil, klişelere müracaat
etmeyen bir dil koyuyordu. Bunu şunun için arz ediyorum: Kırk yıl boyunca bu
kitap etkisini hâlâ sürdürüyor. Hatta ben geçen bir makalede gördüm. Ilan Pappé
–Yahudi bir tarihçi– bir başka kitaptaki bir açıklamaya atfen –muhtemelen
Tarihin Küresel Tarihi (çev: Mehmet Moralı, Alfa Yay.) kitabındaki bir
açıklama, ki o kitapta 20. yüzyılın en büyük
entelektüel olayının, Edward Said’in Oryantalizm’i olduğunu yazıyor– Ilan Pappé
de şunu söylüyor: “20. yüzyılın değil, 20 yüzyılın yarısının en önemli
kitabıdır” diyor. Asıl burada benim gündeme getirmek istediğim şey şu:
Edward Said’in bir Hıristiyan olduğunu, seküler birisi olduğunu, hümanist
birisi olduğunu, Amerikan hayat tarzını özümsemiş birisi olduğunu biliyorsunuz.
Böyle birisi böyle etkili bir eser yazmayı başardı. Kırk yıldan beri İslâmî
düşünce hayatı böyle bir, bu kitabın muadili bir kitap yazmayı başaramadı. Ben
kendisiyle tanışma şansına da kavuşmuştum. Gerçekten rahmetle analım. Çok
önemli.”
KAYNAK:
Atasoy Müftüoğlu ile söyleşi: Türkiye’de ve dünyada İslamcılık (Ruşen Çakır
röportajı, medyascope.tv, 03.04.2017).
YİRMİNCİ
YÜZYILIN en sarsıcı, en etkili kitaplarından biri olan Şarkiyatçılık'ta,
"Batı"nın "Doğu"ya bakış tarzını büyük bir zihinsel güçle
sorgulamıştır Edward Said:"Şark'ın kurulmuş bir şey olduğunu ileri
sürüyorum kitabımda; coğrafi uzamların, bu uzamlara özgü din, kültür ya da
ırksal özlere dayanılarak tanımlanabilecek yerli ve kökten 'farklı' sakinleri
olduğu düşüncesinin tartışma götürür bir düşünce olduğunu iddia ediyorum. Ama
kuşkusuz, 'bizi en iyi biz biliriz' şeklindeki sınırlayıcı düşünceye katılmam
da mümkün değil.
"Şarkiyatçılığın
kusurunun, hem düşünsel hem de insani bir kusur olduğu kanısındayım; çünkü
Şarkiyatçılık, önce dünyanın bir bölgesini kendine yabancı saymış, sonra ona
dair değişmez bir yargı kurmuş, böylece insan deneyimiyle özdeşleşememe, dahası
bunun insan deneyimi olduğunu görememe kusurunu işlemiştir. Eğer yirminci
yüzyılda yeryüzündeki halkların pek çoğunun yaşadığı genel siyasi ve tarihi
bilinç yükselişinden gereğince yararlanabilirsek, Şarkiyatçılığın dünya
çapındaki hakimiyeti ve temsil ettiği her şey karşı çıkılabilir hale
gelecektir... '
Şark'
bir yana bırakılmalıdır. Şarkiyatçılığın bize sunduğu bütün o ırksal,
ideolojik, emperyalist klişelerle birlikte. Böylece insan topluluğunu
ilerletmeye yönelik genel girişimi, ırksal, etnik ya da ulusal
farklılaşmalardan daha önemli sayan araştırmacılar, eleştirmenler, aydınlar ve
insanlar çıkacaktır ortaya."Şarkiyat bilgisinin bugün bir anlamı varsa
eğer, o da Şarkiyatçılığın, herhangi bir bilgide, herhangi bir yerde, her an
ortaya çıkması mümkün bir zaaf konusunda uyarıcı bir örnek oluşturmasıdır.
Okuruma Şarkiyatçılığa verilecek yanıtın Garbiyatçılık olmadığını göstermiş
olduğumu umuyorum.