Gazeteci, şair ve yazar. 1964 doğumlu. İlk ve ortaokulu Gaziantep'te, liseyi Ankara Polis Koleji'nde bitirdi. Polis Akademisi'nden, "Cumhuriyet Gazetesi Okuduğu" ve "Zülfü Livaneli'nin Ada kasetini dinlediği" gerekçesiyle, sicili bozularak; ilişiği kesildi. Daha sonra memur ve sicil affı çıkmasına karşın, polisliğe geri dönmedi ve Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde eğitimini tamamlamayı yeğledi.
Fakülte yıllarında Günaydın
gazetesi Ankara Bürosu'nda başladığı gazetecilik yaşamını Parlamento ve
Başbakanlık Muhabiri olarak sürdürdü. Son yıllarda FETÖ – Cemaat bağlantılı
konulardaki kitapları ve söyleşileriyle tanınmıştır.
Kitapları:
Islak İmza (2010), Çakıltaşı
Söyleşileri (Şiir, 2003), Yitik Hayatlar Ölü Ruhlar (2012), Fetullah'ın Copları
- Işık Evleri'nden Darbeye (2016), Kemal: Türkiye'nin Gandhi'si (2017), Şeytanın
İmamları - Kırık Cop (2017)
KAYNAKÇA: FETÖ'yü ilk kez yazan
adam: Zübeyir Kındıra (Çınar OSKAY- Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU (hurriyet.com,
30.07.2016), Zübeyir Kındıra kitapları (idefix.com - sozcukitabevi.com.
16.02.2019), Zübeyir Kındıra kimdir (siirakademisi.com. 16.02.2019).
FETÖ'YÜ İLK KEZ YAZAN ADAM
FETÖ'yü ilk kez yazan adam:
Zübeyir Kındıra Polislikten atıldı, Gülen Cemaati’nin içyüzü hakkında ilk
kitabı o yazdı. İşsiz kaldı, arabası kundaklandı, ölüm tehditleri aldı.
Yıllardır inzivada, denizde yaşayan Zübeyir Kındıra ile gizli bir lokasyonda
buluştuk.
Bu yazıyı cumartesi sabah 05.00’te
Dalaman’da bir otelde yazıyorum.
Zübeyir Kındıra ise bir ambulansla
hastaneye götürülüyor. Bütün günü birlikte Akbük’te geçirdik, teknesiyle
dolaştık, röportaj yaptık. Tehditler yüzünden sık sık yer değiştiriyordu.
Yerini gizliyordu. Gece yarısı İsmail Saymaz aradı: “Zübeyir’e saldırmışlar!”
Elim ayağıma dolandı, aradım, ulaşamadım. Çok şükür, bir süre sonra döndü. 5
kişi teknesini basmış, tekme tokat girişmiş. “Öldürelim mi reis” diye
bağırıyorlarmış. Bir şekilde teknesiyle açılıp kaçabilmiş. Karaya dönmesi
saatler sürdü. Ambulanstayken konuşacak halde değildi. Bu yazıyı yazmak benim
için zor, umarım pazar günü beraber okuyacağız. Kafasının dikine giden, müthiş
zeki, cesur bir insan… Ve sıkı bir gazeteci… Polislikten atıldıktan sonra Gülen
Cemaati’nin içyüzünü bir kitapta ilk kez yazan kişi…
İşte bu aşağılık saldırıdan birkaç
saat önce söyledikleri…
Neden burada, ıssız bir koydasınız?
13 yaşımdan beri bu ülkeye hizmet
ediyorum. Dokuz kitap yazdım. Benim de bir hayatım var ve yaşamak istiyorum.
Köpeğimle beraber teknedeyim. E bir de Fethullah Gülen örgütünün şikâyetleri
yüzünden yazdırmadılar bana.
Nasıl yazdırmadılar?
Bizzat bakan göndererek. Bugün
onlara ‘ahmak’ diyebiliriz. Beni işten attırdılar. Para kazanma imkânı
bulamadım. Tekne aldım, yelken öğretmenliği ve mavi tur yapıyorum.
Neden nerede olduğunuzu gizli tutmamı istediniz? Tehdit mi alıyorsunuz?
Defalarca aldım ama MİT’ten bir
arkadaş yakın zamanda tehdidin kalktığını söyledi.
Kim tehdit etti sizi?
Bir arkadaşım bir gün Ankara
Swissotel’de bana Cemaat’le uzlaşıp uzlaşmayacağımı sordu. “Önce birkaç soruma
cevap vermeleri gerekir” karşılığını verdim.
FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra
Ne gibi?
Niye böyle bir örgüt kuruyorlar?
Neden ülkenin canına okuyorlar, gibi. Bana “Böyle devam edersen iyi olmayacak.
Bence Ankara’dan uzaklaş, yoksa canına kastedebilirler” dedi. “Sen bana arkadaş
olarak ‘Çok keskinsin, dikkat et’ mi diyorsun, yoksa bir bilgiye dayanarak beni
uyarıyor musun” diye sordum. “İkincisi” diye yanıtladı.
İlk siz mi yazdınız Cemaat’i?
Türkiye’de kitap olarak ilk yazan
kişi benim. Fethullah Gülen davasında delil olarak kullanıldı. Meclis
tutanaklarına yansıdı. Kitabın ismindeki ‘cop’ aynı zamanda İngilizce ‘polis’
demek. Bu da Emniyet Teşkilatı içinde literatüre geçti.
Nasıl başladı bu iş, ne zaman polis oldunuz?
Gaziantepliyim, babam şofördü.
Orta halli bir aileden geliyorum. Polis Koleji sınavına 10 bin kişi girdi, 158
kişi alındı. Bu ülkenin zeki çocuklarıydı. Üçüncü sınıfta sicilim bozuldu.
Sınıf komiserleri, Cemaat’in elemanları 1984’te hesabımı kestiler.
Yani 1980’lerin ortasında bile polis okulları Cemaat’in elindeydi...
Evet. Şimdi Erdoğan “buradan
Cemaatçi geliyor, engelleyemiyoruz” diye kapattı hepsini. 1979’da ilk girdiğimde sağ-sol gibi bir
ayrışma vardı. Bir grup vardı, ‘Işıkçılar’, ‘Nurcular’ diyorlardı. Sonra Gülen
Hareketi oldu. Yeni gelen zeki, fakir çocukları “hadi gel hemşerim” diye bir
yerlere götürüyorlardı. Işık Evleri’ne... Bunlara ‘şarj evleri’ diyordu Fethullah
Gülen. Beyinleri yıkanıyordu. Kitaplar, risaleler okuyorlar, o evde yemekler
yeniyor. Abiler var. Bu çocukları koruyup kolluyor, cebine iki kuruş harçlık
veriyorlardı.
ÇİÇEKLE, BÖCEKLE KONUŞUYORLAR
Yoksul, gariban çocuklar hep...
Tabii. Ankara’yı bilmiyor. Hafta
sonu izne çıkmış, nereye gideceğini bilmiyor. İşte ‘abi’si geliyor, götürüyor
şarj evine. Zaten babası namaz kılan hacı amca, annesi başörtülü bir teyze...
Dini duygularını sömürerek Cemaat’e bağlıyorlardı. Bir süre sonra bunların
evliliklerine, içtiği içkiye, giydiği kıyafete kadar her şeyi belirliyorlardı.
Sonra da teslim olmuş çocukları sınıf komiserleri himayesine alıyordu. Bizim
gibi adamları da attılar okuldan.
Nasıl insanlardı?
Bunlar da Mars’tan gelmiyor ki!
İçlerinde iyi, yumuşak huylu insanlar vardı. Bazıları din adına iyi bir şey
yapıyorum diye düşünmüş olabilir. Ama bir polis koleji öğrencisi dine hizmet
edecek diye bir şey yoktur. Mesleki, hukuki bilgiler vermeleri gerekir.
İlginç anılarınız var. Çiçeğe besmele çektirenler gibi...
Böyle oluyorlardı. O İsmail ilk
geldiğinde böyle değildi ki. Bizim gibi birisiydi. Köyden gelmiş, okuyacak ama
bunu aldılar. Dinden başka bir şeyle ilgilenmez oldu. Çiçekle konuşuyor,
böcekle konuşuyor. Kadın hocaların yüzüne bakamaz, elini sıkmaz. Dışarda
kızları görmemek için şapkalarıyla gözlerini örterlerdi. Ama bu mutaassıplığı
aşılayan abiler kızlarla çıkardı. Kapalı kapılar arkasında neler olurdu...
Korkutuyorlar mıydı çocukları?
Bir tanesi çocuğun birine diyor
ki: “Dün akşam seni uyurken gördüm. Hemen yanında Rus cini vardı!” Herhalde
komünist cin! Böyle şeyler söylüyorlardı. Cinler, periler, hurafeler... Her
türlü hile var bunlarda.
Peki tüm bunlar olurken bu okullardaki müfredat, hocalar filan etkisiz
mi kaldı?
60 yıldır bu ülkede doğru dürüst
bir sol iktidar olmadı. Menderes ile başlayan, din, muhafazakârlık eksenli
iktidarlar vardır. Özal’ı, Erbakan’ı, Demirel’i, Çiller’i, hepsi... Oy tabanınız böyleyse siz de bu okullarda
muhafazakâr çocuklar yetişsin istersiniz, olan bitene yol verirsiniz... Okul
yönetimi ne yapsın? Bir tane müdür atamışsınız. Normal eğitim sürsün istiyor.
Ama akşam yatakhanede ne konuşulduğunu nereden bilsin? Ben şikâyet ettim. 13-14
yaşında çocuğun şikâyetinden ne olsun? O şarj evini bile bulamayız.
DİNLE İLGİLERİ YOK
Işık Evleri’nde anlattıklarınız,
‘Işık Süvarileri’ vs. gerçekten de Haşhaşi efsanelerini andırıyor...
Hasan Sabbah uyuşturucu verip,
kızların koynuna sokup, Cennet’e götürüp getiririm diye kandırıyordu. Şimdi
kandırma yöntemleri farklı. 13-14 yaşında girmiş, memur olarak çıkacak. Nereye
gideceğini düşünüyor. Kars Kağızman’ı mı çekeceğim, İstanbul’u mu çekeceğim...
Bir abi diyor ki: “Sen bizdensin, merak etme. Seni İstanbul’a veriyoruz.
İstanbul Terör’ün başına vereceğim.” Şimdi kime borçlu bu adam? Cemaat’e...
Haşhaşi’nin afyonunu yuttu. Diğer Cemaatçileri korur mu korumaz mı? Benim
istediğim atamayı yapacaksın dedi, yapar mı yapmaz mı?
Peki din, şeriat kurmak filan fasa
fiso mu?
Ne dini? Dinle filan ilgileri yok.
Para ve güç elde etmek, nemalanmak... Aptal bir nesil yetişsin, bana bağlı
olsun, ben bu ülkeyi yöneteyim... Arkasında da emperyalistler... Bunun çok
emaresi var. Aşağıdaki adamların ‘rakı içilmesin, kızlar baldır bacak gezmesin’
gibi dertleri olabilir. Ama yukarıdaki mütevelli heyetinin yoktur.
ARKASINDAKİ GÜÇ BENCE CIA
Nasıl gizliyorlardı kendilerini?
Zaman zaman operasyonlar yapıldı,
listeleri hazırlandı. Duyuyorduk Fethullah Gülen’den hemen talimat geldiğini:
Karılarınızın başını açın. Sosyal ortamlara gidin. 10 Nisan polis gecesine
gidin, orada rakı için. Rakı içemiyorsanız susuz içiyorum deyip su doldurun.
Diskoda dans eder gibi oynayın... Böyle taktikler uygulandı. İlerleyemiyorsanız
yerinizde sayın, hatta biraz geri çekilin...
Neden Süleymancılar ya da Nakşibendiler değil de Gülenciler böyle
güçlendi?
Çünkü bence bunların arkasında
birileri var. İlkokul mezunu, vaizlik sınavını bile geçemeyen bir adamın bütün
bu operasyonları yapabilecek kapasitede olduğuna inanıyor musun? Arkasında
bilimsel organizasyonu yapan bir güç var. O güç de CIA bence. Moon Tarikatı’nın
teşkilatlanma şemasının hemen hemen aynısıdır. O da bir dini örgütlenme.
Cumhurbaşkanı’nın damadı Berat
Albayrak “30 yıldır tanıdığım, benim IQ’mden çok daha yüksek IQ’lü insanlar
var” dedi. Gerçekten zeki adamlar mıydı?
Evet. 10 bin kişi giriyor, 158’i
kazandı. Ayrıca zeki çocukları arayıp buluyorlardı.
Kendilerini Hazreti Muhammet ve
çevresindekilerden sonra gelen ‘İkinci İlkler’ olarak görüyorlarmış. Buna şahit
oldunuz mu?
Tabii. ‘Mehdi’ diyorlar, tapıyorlardı.
‘Hocaefendi’ denince ayağa kalkan bakan gördüm.
Atatürk’e, Cumhuriyet’e bakışları nasıldı?
Sevmezler, hakaret ederler. Bunu
televizyonda anlattım. Cemaatçiler bana dava açtı; Atatürk’e hakaret ettiğim
gerekçesiyle! Kanun böyle, yayın yoluyla tekrarlamak da suç. Çıktım mahkemeye,
savcı okudu: Beton Mustafa demişsin vs... “Evet efendim” dedim, “Ben suçluyum.
Bana bir ceza verecekseniz kendinize de verin. Siz de tekrar ettiniz az önce!
Kamuya açık iddianameye de koydunuz.” Beraat ettim. Benim gibi bir Atatürkçüye!
Can damarımdan vurmaya çalışıyorlar. Bu davayı
açan Bursa Emniyet
Müdürü dün tutuklandı.
HEP GÖZ
YUMULDU
Yolda Cemaat’ten ayrılmak isteyen
oldu mu? Onları rahat bıraktılar mı?
Asla bırakmazlar. Hesap sorarlar.
Rafet Yılmaz isimli bir polis vardı. Cemaat’te nemalandı fakat bir kıza âşık
oldu. Başı açıktı. “Bununla evleneceğim” dedi. “Hayır” dediler, “Şu kızla
evleneceksin”.
İnsanların kimle evleneceğini
belirliyorlar mı?
Tabii, başörtülü, Cemaat
mensubu... Ramazan Akyürek’i de böyle bağladılar. Evlenince tamamen değişti.
Okulda şiddet uygulayan sert
kişileri anlatıyorsunuz. Sonraları tarz değiştiriyorlar, daha güleryüzlü,
çağdaş insanlar oluyorlar.
Kurmay sınıfı, yani üst düzey
emniyet müdürü, vali, yargıç elbette zeki, okuyan yazan insanlar. Artık bağnaz
dincilik bitiyor, Cemaat bağlılığı kalıyor. İstihbarat başkanı olmuş, Anayasa
Mahkemesi üyesi, milletvekili olmuş... Ama Cemaat’in felsefesi: Cahil güruh,
akıllı kurmay sınıf ve her söylediğini yapacak bütün ekip...
Poliste örgütlenmeleri nispeten
kolay mı oldu? Neden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmaları daha zordu?
Çünkü polis siyasi iktidara çok
bağlıdır. İlki Oğuzhan Asiltürk’ün İçişleri Bakanlığı yaptığı zamandır. O zamandan
beri göz yumuldu, korundular...
ASIL ECEVİT KANDIRILDI
Kamuoyunun kişiliğinden şüphe
etmeyeceği, sol eğilimli Bülent Ecevit’in bile çok iyi ilişkileri olmuş. Nasıl
oluyor?
Cumhurbaşkanı “Kandırıldık” diyor
ya... Eğer birisi kandırılmışsa o Bülent Ecevit’tir. Yurtdışındaki okulları
Türk kültürünü yaydığı, Türkçe eğitim verdiği için sevdi. Bunun iyi bir
organizasyon olduğunu düşünüyordu. Gerçi sonra gördük, önce Özbekistan sonra
Rusya bunları kapattı. Amerikan casusları var diye... Ecevit bunu göremedi.
Söyleyen de söylemiş. Başbakanlık
Sivil Çalışma Grubu yıllar önce “Kalkışma yapacaklar. Şeyh Sait isyanından daha
ağır sonuçları olacak” diye uyarmış.
Polisin en kritik birimindeki
arkadaşlarım da “Biz yapacaklarını biliyorduk ama ne zaman yapacaklarını
bilmiyorduk” diyor.
Gülen’e göre “Her şey kung fu,
tekvando gibi bir oyundur. Yani her zaman insanın hasmını bir yumruk vurup yere
yıkması şeklinde değildir. Bazen hasmından kaçmak bile bir manevradır. Kuvvet
dengesi yoksa kuvvete başvurmayın. Çok iyi planlayacak, ona göre
yürüyeceksiniz...”
Bu kadar stratejik bakan bir adam, 35 yıl sonra bu kadar başarısız
kamikaze operasyonu neden yaptı?
Bu iktidardan rahatsız kanatların
kendilerine destek vereceklerini düşündüler. Ve artık mecbur kaldılar. Recep
Tayyip Erdoğan kinlendi. Onun mahremine kadar giren bu Cemaat kendini geri
dönülmez bir kavgaya soktu. Erdoğan ölümüne kavga ediyor. Öyle yerlerde vurdu
ki Cemaat’i... Vurabilir çünkü atamaları kendileri yaptı. O listeler de
duruyor.
Eskiden her sabah İstiklal Marşı, Andımız okumak, Kemalist ideolojinin
bazı katı unsurları eleştirilirdi. Bunlar bir harç mıydı toplumu iyi kötü
ayakta tutan? Bize illa böyle bir harç mı gerekiyor?
Eğitim durumu düşük olan
toplumlarda birtakım harçlara ihtiyaç vardır. Bizde Atatürk milliyetçiliği,
Andımız, 10. Yıl Marşımız, bayrağımız, ülkemizin şanlı tarihi filan,
bunlardır... Andımız olmasa da olur, o düzeye gelmişsinizdir,
demokratikleşmişsinizdir, çok da önemli değildir... Ama onu kaldırıp yerine 8
yaşında başörtülü kızlar getirirseniz, okul açmayıp sürekli cami açarsanız daha
iyi bir yola girmiş sayılmazsınız.
CEMAAT BİTTİ DİYEMEM
Beli kırıldı mı Cemaat’in?
Kırıldı ama bitti diyemem.
Cemaat’in iç çatışmalarında ayrışanlar bugün Cemaat mensuplarının boşalttığı
yerlere başka adlar altında, Okuyucu, Menzilci, Yazıcı olarak geliyorlar.
Kimler?
Hanefi Avcı’lar, Sabri Uzun’lar,
Emin Arslan’lar... Bu Cemaat’in üyesi değil miydi?
Hanefi Avcı, Sabri Uzun, Cemaat’le korkusuzca mücadele etmiş, hapis
yatmış isimler değil mi?
Hanefi Avcı bu mesleğin en parlak
adamlarından biri değil mi? En kritik görevlerde bulunmadı mı? Bu Cemaatçilerin kim olduğunu biliyor mu
bilmiyor mu? Biliyor. Peki (Haliç’teki) Simonlar’ı yazana kadar herhangi bir
açıklama yaptı mı? Tepki koydu mu? Ben kendisine sordum “Hepsini sen kollamadın
mı?” diye. “Evet” dedi. Sabri Uzun da... Bunlar bir ekip. Kemalettin Özdemir,
Cemaat’in tüm Türkiye’deki polis imamıydı. Sivildir, öğretmendir. Yıllar
içerisinde çok güçlendi. Kaçakçılık, Organize, Narkotik, İstihbarat, İzmir,
Ankara müdürü gibi bir ekipleri vardı. Özdemir Cemaat’in içinde çok güçlenince
“Hocaefendi çok yaşlandı, ardılını söylesin bize” diyor. Kendisinin olacağını
sanıyor, diğer adaylar zayıf çünkü. Hoca küplere biniyor. “Kopartın kellesini”
emrini veriyor. Kemalettin’i alıyor, yerine birini atıyorlar: Osman Hamdi
Özdil, yani Kozanlı Ömer, bilirsiniz... Demin bahsettiğim ekip bundan rahatsız
oluyor.
İTİRAF EDEN İSİM KEMALETTİN ÖZDEMİR
Çok çarpıcı bir iddia...
Anadolu Ajansı haberi var: Gürsel
Aktepe, 15 Temmuz’a karışan eski İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı...
Tanıdığım, bildiğim Fethullahçılar derken bu isimlerin hepsini saydı. Ben
Hanefi’ye de, Sabri’ye de (Uzun), Emin
Arslan’a da “Sizsiniz, siz yaptınız” dedim. “Evet, bilmiyorduk bu kadar
olacaklarını” dediler. Bir Cemaat yemeğinde Kemalettin Özdemir -polis
imamlığından ayrılmış ama hâlâ etkili- zehirleniyor ve çok korkuyor. Gidiyor
MİT’te itirafçı oluyor. Ekibindeki isimlere “Bunlar beni öldürecekti, gereğini
yapın” diyor. Kozanlı Ömer bir gün Amerika’ya gidiyor. Tak diye alıyor bunu
Amerikan polisi. Alıyorlar çantasını. Bütün Cemaat belgeleri, operasyonlar,
devletin gizli belgeleri...
FBI’a kim sattı?
Bu, CIA’e geçiyor; CIA de bizim
Polis İstihbarat’a gönderiyor. Polis İstihbarat’ın başında Kozanlı’ya bağlı
Recep Güven var, şu anda firarda. Recep “Abi, sen ne yaptın, bizi deşifre
ettin” diye konuşuyor. Kozanlı “Bana operasyon yapıldı, bu normal bir arama
olamaz” diye yanıtlıyor. “Bizi FBI’a kim sattı?” diye düşünüyorlar. Bir
araştırıyorlar ki Emin Arslan kısa süre önce Amerika’ya gitmiş, FBI’ın özel
konuğu olarak... Hatta helikopterle New York’un üstünde eşiyle tur atmışlar. Bu
fotoğrafları bana kendisi gösterdi. “Emin’in arkasında Hanefi var, Sabri var”
sonucunu çıkarıyorlar. İntikam almaya karar veriyorlar. Önce Kayseri’den
Ankara’ya tayin olan Orhan Özdemir’e ihaleye fesat karıştırdı diye müdahale
ediyorlar, sonra Sabri Uzun’u görevden alıyorlar... Emin Arslan’ın -ki adam
Narkotik’ten sorumlu Genel Müdür Yardımcısı- uyuşturucu baronuyla ilişkisini
gösteren resimler yayımlıyorlar. Bunun üzerine ekip Eskişehir’de toplanıyor.
Hanefi Avcı oranın emniyet müdürü, “Ben bir kitap yazmıştım anılarımı anlatan.
Buraya Cemaat’i de yazayım, mesajlarımızı verelim orada” diyor. Gözdağı
verecek. Tabii Cemaat “Yoook” diyor, “biz artık çok güçlüyüz...” Hanefi
Avcı’nın da defterini düreceğiz düşüncesiyle Devrimci Karargâh’tan içeri
atıyorlar.
KENDİNE BAĞLI OLANLARI BÜYÜTTÜ
En çok neye üzülüyorsunuz?
- İçinden çıktığım teşkilatın bu
hale getirilmesine... Ama asıl üzüldüğüm başka... 13 yaşında çok iyi niyetlerle
oraya gelen yüzlerce arkadaşım var. Cemaat hilelerle hurdalarla hepsinin
posasını çıkarıp attı. Kendine bağlı olanları büyüttü. O gariban Anadolu
çocukları ömürlerini kıyı köşe kasabalarda çürüyerek geçirdiler. Ne yiğitler,
ne zeki çocuklar, bu ülkeye çok büyük hizmetler yapacak insanlar heba edildi.
Ben en çok onlara üzülüyorum.
Yeşil Kartı İptal Edildiğinde Referans Verenler Cıa’in Adamlarıydı
CIA bağlantısından emin
konuşuyorsunuz. Sizce Obama’sı, Dışişleri’yle bu iş ABD’nin bir politikası
olabilir mi gerçekten?
Obama da sorarsa öğrenir, başkan
çünkü. Alttaki ‘bizim çocuklar’ “Bizim burada kontrolümüz var” diyor
olabilirler. Ilımlı İslam projesi, Yeşil Kuşak’la başlayan bir şey. 40 yıl önce
gelmişler, bunu bulmuşlar. Türkiye de buna müsait. Bizim halkımıza “Müslümanım”
de, bir ekmeği varsa yarısını böler, verir. Yeşil Kartı iptal edildiğinde
referans verenler Graham Fuller gibi CIA’in adamlarıydı.
KAYNAK: FETÖ'yü ilk kez yazan
adam: Zübeyir Kındıra (Çınar OSKAY- Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU (hurriyet.com,
30.07.2016).