Karikatürcü
(D. 1936, Fatih / İstanbul – Ö. 8 Eylül 2002, İstanbul). Hayatı sokaktan, çocukluğundan
itibaren kendisine ev olarak seçtiği sokaklardan, tren garlarından, vapur
iskelelerinde öğrenen Beyner, fabrikalarda işçi olarak çalıştı, yoksul bir
yaşam sürdü. Yaşamının son dönemlerinde karikatür çizdiği Bizim Gazete'de 17
Eylül 2001 yayımlanan bir röportajında "çizgiyle yaşadığını"
söylemişti.
Bu
röportajda kendisini şöyle anlatıyordu anlatmıştı:
“1936
yılında Fatih'te doğdum. Kimsesiz çocuklardan biriyim. Anasız babasız
sokaklarda büyüdüm. Çocukluğum, gençliğim Karacaahmet'te geçti. Mezarlıkta
yatıyordum. 20 yaşına kadar hep sokaklardaydım. Vapur iskelelerinin yolcu
salonlarında, Üsküdar Paşakapısı'ndaki adliyenin duruşma salonlarında kışın
soğuktan korunmaya çalışırdım. Sokaklarda büyüdüm, ama kendimi korumasını da
bildim. Hiç eğitim görmedim, okula gitmedim. Okuma yazmayı kendi kendime
öğrendim."
İlk Karikatürü
Akbaba’da
1957
yılında üç karikatürünü Cumhuriyet gazetesine götürür. Karikatürler beğenilir
ancak, "burada para vermezler, sen Akbaba mecmuasına götür" yanıtını
alır. Cumhuriyet'ten çıkar ve uzun süre dolaştıktan sonra geceyi Sultanahmet
Parkı'nda geçirir. Sabah olunca da tavsiye edildiği gibi Akbaba dergisinin
yolunu tutar:
"Hiçbir
şey söylemeden elimdeki karikatürleri kapıyı açana uzattım. O zamanlar
Zeytinburnu'nda gecekondu yüzünden çok cinayet işleniyordu, kavgalar çoktu.
Onunla ilgili karikatür de çizmiştim. Karikatürleri alan, bunlar çok güzel,
gerçi çizgileriniz biraz zayıf ama espriler usta işi dedi ve kullanacağını
söyledi. Ben de kapıyı açana, Selâmi Bey teşekkür ederim dedim. O zaman
kapıdaki kişi: Ben Selâmi değil, Aziz Nesin'im dedi. Meğer Aziz Nesin Akbaba'da
yatıyor ve dergiye takma isimle yazılar yazıyormuş. Bunu sonra öğrendim."
Adını, gazeteden yapılan kese kağıtlarından okuyarak öğrendiği Aziz Nesin,
kendisinden yeni karikatürler getirmesini ister. Ve aldığı karikatürleri
yayımlar.
Karikatürleri
ilerleyen yıllarda Tef, Zübük, Taş, Taş-Karimatür, Papağan, Pardon, Son Saat,
Ses-Atmaca, Çarşaf, Yorgan ve Akbaba dergileri ile Bizim Gazete'de yayımlansn Beyner'in
1970 yılında yayımlanan "Keşkül-ü Fukara" ve Temmuz 2000'de
yayımlanan iki karikatür albümü bulunuyor.
Son
bir ay tedavi gördüğü Kartal SSK Hastanesi'nde yatan Zeki Beyner, 72 yaşında
iken, 8 Eylül 2002 Pazar günü İstanbul’da hayata gözlerini kapadı. "Akbaba
okulunun yaşayan az sayıdaki karikatürcülerinden biri" kabul ediliyordu.
İki
albümü var O dönem Son Posta gazetesinde çizen Orhan Ural'dan etkilendiğini
söyleyen Zeki Beyner, 25 yıl Akbaba'da, 20 yıl da Çarşaf dergisinde çalıştı.
Aziz Nesin, Yusuf Ziya Ortaç, Rıfat Ilgaz, Mim Uykusuz ve Mıstık gibi mizah
ustaları tarafından hep desteklendi.
KAYNAKÇA:
Zeki Beyner Röportajı (Bizim Gazete, 17 Eylül 2001), Karikatür'ün sokak çocuğu
öldü - Karikatürist Zeki Beyner hayata gözlerini kapadı. (evrel.net, 10 Eylül
2002), Mutsuz Yaşadı Mutsuzluğu Çizdi (Cihan Demirci Arşivi, Cumhuriyet, 11
Eylül 2002), Semih Balcıoğlu / Memleketimden Karikatürcü Manzaraları, 200,
İstanbul), Semih Balcıoğlu'nun Kaleminden Zeki Beyner (mizahvesiir.blogspot.com.tr,
7 Eylül 2010), Dr. Halis Dokgöz / Zeki Beyner Karikatürümüzün Belleğinde
Yaşıyor – Keşkül-ü Fukara (Fenazmizah
Dergisi, 12 Ağustos 2013).
SEMİH BALCIOĞLU'NUN
KALEMİNDEN ZEKİ BEYNER
(...) İki yakın dostu vardı:
Cafer
Zorlu ve Ergin Gülen.
Çok
daha yakın bir dostu vardı, ama o da erkenden öldü: Vedat Saygel.
Gençliği,
mizah yazarı Vedat Saygel'le birlikte geçti.
Geçti
de nasıl geçti? Yokluklarla, sıkıntılarla... Bekâr odalarında ne kadar iyi
koşullar varsa, öylesine koşullarda geçti.
Nuruosmaniye
Camii'nin avlusundaki bekâr odalarında yılları geçti.
Ne
suyu vardı ne tuvaleti.
Sadece
yatmak için az bir paraya kiralanmış bekâr odası işte. Garibanların kaldığı
yerler.
Ama
o mutluydu.
Çünkü
karikatür çizecek bir yeri vardı. Gerisi laftı onun ıçın.
Akbaba
dergisinde kadrolu ve sözleşmeli olduğu için kısa bir süre sonra da sarı basın
kartı sahibi oldu.
Ben
o ara her hafta maça gidiyordum.
Bir
hafta baktım ki Zeki de gelmiş basın tribününe. Basın tribününde bir sürü boş
koltuk var, bizim Zeki merdivende oturuyor.
Yanımdaki
boş yere oturmasını önerdim.
"Üstat,
orası koltuk, bana göre değiL. Beni merdiven paklar..."
Görüyor
musunuz ezikliği?.
*
Vedat
Saygel bir süre sonra evlendi. Bu herkes için şok bir haberdi. Herkes birbirine
aynı soruyu soruyordu:
'Zeki
şimdi ne yapacak?.'
Bu
sorunun yanıtını daha önce Saygel vermiş bile...
Evleneceği
hanıma:
"Biz
evleniriz, ama benim bir koşulum var. Ben Zeki'yi sokakta, bekâr odalarında
bırakamam.
O
bu yaştan sonra tek başına kendini idare edemez. Bizimle aynı evde kalsın, ona
da bir oda veririz, yatar, kalkar, arada çalışır bize ayak bağı olmaz..."
Kadın da iyi kadınmış. "Peki," diyor.
Bu
böyle gidiyor. Saygel'in dediği gibi Zeki, gerçekten de ayakbağı falan olmuyor.
Ama
kader işte.
Bu
kez de Saygel hastalanıyor' ve kısa bir süre sonra ölüyor'.
Bu
kez Bayan Saygel, "Ben seni hiçbir yere bırakmam. Sen bana Vedat'tan
armağansın.
Zaten
Vedat'ın hastalığı sırasında bana vasiyeti var, 'Ben ölürsem Zeki'yi evden
çıkarma sakın. Kalabildiği kadar sizlerle kalsın,' dedi. Onun için sen hiçbir
yere gidemezsin. Aklından da böyle şeyler falan geçireyim deme sakın, üzülürüm
sonra.:." diyor.
Zeki
bütün bu yaşam kargaşası içinde işini bir dakika bile aksatmaz, konuşulduğu gün
ve saatten çok daha önce karikatürünü hazırlar ve teslim ederdi. Zeki ile bu
kadar uzun yıllar aynı gazete ve dergilerde birlikte çalıştık; hiç işini
aksattığını görmedim. Başkasının da böyle bir durumla karşılaştığını
sanmıyorum.
Ama
işini şöyle getirirdi: Karşıdan baktığınız zaman elini kolunu sallayarak
geldiğini görüp, 'karikatür getirmedi' dersiniz. Siz daha sormadan o
pantolonunun arka cebinden bir, pantolonunun paçasını kaldırır çorabın içinden
bir ve ceketinin iç cebinden 2-3 olmak üzere 4-5 karikatürü şıpınişi çıkarıp
kâğıtların buruşukluğunu şöyle eliyle bir düzeltmeye çalışıp masanızın üzerine
koyuverirdi.
Tabii
ne kadar düzeldiyse.
Ne
yapacaksınız, Zeki bu...
Karikatürleri
de, yüzünde genç yaşta oluşan çizgiler gibi buruşuktu.
Az
tanıyan sevmeyebilirdi onu. Ama iyi tanıyan onun için asla kötü bir şey
düşünmezdi.(...)
KAYNAK:
Semih Balcıoğlu / Memleketimden Karikatürcü Manzaraları, 1.Basım 2oo3,
İstanbul), Semih Balcıoğlu'nun Kaleminden Zeki Beyner
(mizahvesiir.blogspot.com.tr, 7 Eylül 2010).