Tankut Turnaoğlu

Sanayici, İş İnsanı

Doğum
-
Eğitim
Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü
Diğer İsimler
Tam adı Mustafa Tankut Turnaoğlu

Sanayici, iş adamı. Tam adı Mustafa Tankut Turnaoğlu. P&G Türkiye ve Kafkasya Yönetim Kurulu Başkanı. Samsun Bafra doğumlu Turnaoğlu, Samsun Anadolu Lisesi ardından Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olup, burslu olarak kabul edildiği Massachusetts Üniversitesi Uluslararası Finans ve Pazarlama çift anadal yüksek lisansını onur derecesi ile bitirdi. Evli ve üç çocuk babasıdır.

Mart 2013’ten bu yana P&G Türkiye ve Kafkasya Genel Müdürlüğü görevini yürüten Turnaoğlu P&G kariyeri boyunca pek çok ülke ve pozisyonda görev aldı. Turnaoğlu; Kazakistan’da Orta Asya ve Kafkasya Ülke Müdürü, Brüksel’de Orta ve Doğu Avrupa Kumaş Bakım Pazarlama Müdürü, Singapur’da Asya ve Avustralya bölgesi Kumaş Bakımı Genel Müdürlüğü gibi çeşitli görevlerde bulundu.

Şirket içi girişimciliğe önem veren Turnaoglu, yenilikçi girşimler ile alakalı ortaklıklar, yarışma ve şirket ziyaretlerini organize eden bir ekip kurulmasına öncülük etti. Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin gelişimini de destekleyen Turnaoğlu, Endeavor Türkiye’nin yönetim kurulunda P&G’yi temsil etmektedir.

Turnaoğlu aynı zamanda Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) ve Amerikan Şirketler Derneği (AmCham Türkiye/ABFT) Başkan Yardımcılıklarını; İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye)’nin yönetim kurulu üyeliğini üstlenmektedir.

KAYNAKÇA: Tankut Turnaoğlu (endeavor.org.tr, 04.11.2018), Tankut Turnaoğlu (pg.com.tr, 04.11.2018), Tankut Turnaoğlu (ortakalan.com.tr, 04.11.2018).

ERKEK AŞKI

Gözleri bu kadar korkak, bu kadar istirham dolu nazarlarla baktığı için benim nazar—ı dikkatimi celbedebildi. Yoksa ben şimdiden sonra hiçbir insana ehemmiyet vermemeye tamamiyle karar vermiştim.

Hayatta ilk sevda tecrübem olan bu bedbaht izdivacımdan sonra zannetmiyordum ki erkek denilen o melun mahluklara bir defa daha merhametle ve alaka ile bakabileyim.

Boşandığımdan beri geçen tam dört buçuk seneyi rahat ve sükunetle yaşadım. Etrafımdaki insanların hiç biriyle meşgul olmadan gönül, his ve hareketlinin hürriyetinden tamamıyla istifade ettim.

Bu kocaman şehrin hemen hemen donjuanı olan Avni bile benim tarafımdan maruz kaldığı fena muameleden dolayı bütün kadınlar üzerindeki büyük nüfuzunu kaybeder gibi oldu. şöhretine halel getirdiğim için kimbilir hala bana nasıl için için kızgındır.

Fakat bu... bu dört buçuk seneden beri peşimde dolaşan, dest—i izdivacıma talip olanların hiçbirine benzemiyor. Bunda ne Avni’nin küstah ve hodpesend etvarı, ne Nazmi’nin arsız bakışları var. Selahattin gibi bir sürü yalanlan söyleyerek insan kandırmak istemiyor... Hayır, bütün ötekilere hiç... hiç kimseye benzemiyor.

Büyük, yaşlı ve bu kadar— maruf bir insan olduğu halde cesaretsiz, o kadar cesaretsiz ki... Gözlerimin içine baktığı zaman kulaklarına kadar kızarıyor.

Onu bana ilk taktim ettikleri gün hiçbir dakika yanımdan ayrılmadı. Hep arkamdan geliyordu. Zannederim Gülsüm’ün salonunda idik... O gün çok misafirleri vardı. Ve ben her zaman olduğu gibi pek gözde idim. Salonda güzel kadın ve zengin kadın meraklısı erkeklerin hepsi benim etrafıma kemafıssabık toplanmışlardı.

İnsan büyük bir servete malik olan dul bir kadın olursa ona ilk izdivacının fena hatıralarını silmeye yardım için birçok merhametliler bulunur, işte ben yine o merhametli insanların arasında idim. O da salonda ve onlar gibi peşimde olduğu halde onların hiçbirine benzemiyordu.

Öyle cesaretsiz, öyle hesapsız ve öyle müteheyyis idi ki onu benim etrafıma döndüren hissin birdenbire kalpten doğmuş kuvvetli bir duygu olduğu daha o günden anlaşılıyordu. Dünyada tarif edilemeyecek, fakat görünce hissedilen, katiyetle inanılan öyle şeyler vardır ki...

Ben ki şimdiye kadar hiçbir saçma duyguya ehemmiyet vermedim. Fakat bundan tamamıyla eminim ki... Cevat beni bir çılgın gibi seviyor.

Sevmese şüphesiz daha cesaretli, daha küstah, daha başka türlü olur.

Halbuki geçen akşam beraber saatlerce durduğumuz halde gözleri yalvarırken bile sükunetini ve ciddiyetini muhafaza etti. Benim zengin bir kadın olduğumu bildiği için bu duygusunun suitefsire uğrayacağını zannediyor.

Halbuki gözleri... işte onlar ile çok konuşuyor ve anlatıyor ki, dört buçuk seneden beri işte hayatımda yalnız... yalnız ona kızamıyorum.

Yalnız hiddetlenmemek de değil, adeta ona karşı benliğimde hafif bir alaka bile duymaya başladım. Koca gözlükleri arkasında irileşen korkar gözbebeklerini... gözbebeklerini mi dedim? Yanılmış olacağım; gözbebekleri hoşuma gidiyor... demek istiyordum. Geniş omuzları, uzun boyu ile temiz dişli ve temiz tebessümü, kalın dudaklı ağzıyla adeta güzel bir erkekti.

Fakat onda en fazla hoşuma giden şey ne kalın dudaklarının temiz tebessümü, ne geniş omuzlarının heybeti... Hayır onda en fazla beğendiğim şey dört buçuk seneden beri beni hep takip eden erkeklerin hiçbirinin küstah ve cüretli etvarına malik olmayışıdır. Benimle hepsinden fazla alakadar olduğu halde bu halini sahte nümayişle izhardan çekindiğini hissettiğim için onu diğer erkekler gibi düşman telakki etmiyor, onu affediyordum.

Çünkü ben dört buçuk seneden beri erkekleri daima düşman farzettim. Ben dört buçuk seneden beri lakaydiden yaptığım bir kale içinde kendimi müdafaa ettim. Hayatımda bir ikinci defa olarak yanlış bir adım atmak, hayatımda bir ikinci defa olarak tehlikeye düşmek istemedim.

Halbuki Cevat’a karşı kendimi müdafaaya hacet göremiyorum. Bana bir tek söz söylemediği halde onun samimiyetinden bir dakika bile şüphe etmiyorum. Hatta öyle zannediyorum ki, o şimdi biraz daha cesaretli olsa bile beni hiddetlendirmeyecek.

Yine Gülsüm’ün çayında buluştuk. Bugün benimle her günkünden daha fazla konuştu... Ahbaplığımızı, dostluğumuzu daha fazla ilerletmek istiyor gibiydi. Sonra o dönerken beni kendi otomobiliyle evime kadar götürmeyi teklif etti. Eğer kendimle tamamıyla samimi olmak istersem itiraf etmeliyim ki onunla biraz başbaşa kalmayı istediğim için bu teklifini kabul ettim... Fakat otomobilde gözlerimin içine istirham dolu nazarlarla bakarken sükut etti. Birkaç kere bu söze başlamak ister gibi dudakları kıpırdadı. Fakat sonra yine cesaret edemeden sustu. Ben de bu vaziyetten sıkılmadım desem yalan söylemiş olacağım. Vakıa onda bütün hoşuma giden bu cesaretsizliği ama ne bileyim ben, küstahça olmayan ufak bir sözde pek hoşuma gidecekti.

Acaba ben de onun hissiyatında yanılıyor muyum? Bu kadar cesaretsizlik onun yaşında olan bir adam için hakikaten şayanıhayret görülüyor. Buna bir türlü ihtimal veremiyorum. Ya onun tabii bakışı ve tabii etvarı ve harekatı böyle, yahut da bu adam benim karşımda muvazenesini, aklıselimini ve söyleyeceği sözleri şaşıracak kadar müteheyyic olur. Bunun birinci ihtimali imkansız. Çünkü onun başka insanlarla gayetle tabii olarak görüştüğünü, başka insanlara başka türlü baktığını kendi gözlerimle görüyorum. Kendini şaşıracak, böyle müteheyyic olacak kadar benimle alakadar olsa zannederim eline fırsat geçtiği zaman biraz daha cüretkar olup bana bir şey söylemeğe ihtiyaç hissederdi... O halde her ikisi de değilse bu adam deli mi? işte buna ihtimal yok. Çünkü hayatı ve âsârı fevkalade akıllı bir adam olduğunu isbat etmiyor mu?

Adımlarımı böyle takip etmesi ve bana mütemadiyen, bir şey söylemek isterken cesaret edemeyişi herhalde onun bana karşı olan duygusunun bir aşk olduguna en inanmayacak insanları bile ikna edecek bir delildir.

Yalnız onun bu cesaretsizliği beni yavaş yavaş sıkmaya ve sabırsızlandırmaya başlıyor demeye mecburum. Çünkü bunu itiraf etmemek yalancılık olacak. Öyle küstah, hodbin, hodpesent ve arsız erkeklerden nefret ederim.

(...)

 

(Hepimiz Birbirimizin Örneğiyiz, 1998) 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör