Şair, STK yöneticisi. 1961'de Lefkoşa’da doğdu. İlkokulu Ankara'da Kavaklıdere'de, orta öğrenimini Çankaya Lisesi’nde tamamladı. Londra’da Cambridge School of English’te İngilizce dil kursuna katıldı. Kurs sonrası Londra’da South East London College’de bilgisayar programcılığı alanında bir buçuk yıl eğitim aldı.
Türkiye’ye dönüşte Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve
Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kaydoldu. İki yıl devam
ettikten sonra geçim sıkıntısı nedeniyle üniversite öğrenimini yarıda bırakıp
iş yaşamına atıldı. Suudi Arabistan'da, İngiltere’de, Kıbrıs’ta, İsrail’de ve
Türkiye’de değişik firmalarda tercümanlık, dış ticaret müdürlüğü gibi
görevlerde bulundu. Halen bir firmada dış ticaret müdürü olarak görev yapıyor.
Fadıl Oktay, 2003 yılında Ahmet Duran ile Hayal
Yayıncılık’ı kurdu, Bir buçuk yıl Hayal Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini
üstlendi. Çağdaş Şair ve Yazarlar
Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Halen derneğin Kurucu Genel Başkanlığını
yürütüyor. Ankara Çankaya ve Yenimahalle Şiir Festivallerinin gerçekleşmesine
katkı verdi. Ergin Günçe ve Abdülkadir Budak Şiir Ödülleri’nin kurulmasına
yoğun emek harcadı.
Şiir ve yazıları Hayal,
İspinoz, Pencere, Simge, Andız, Şehir, Konya Postası, Herşeye Karşın, Anafilya
dergilerinde yayımlandı. Şiir baronlarının yönettiği holding dergilerine hiç
şiir göndermedi. Daha çok Anadolu'dan gönül birliği ile çıkan dergilere seyrek
de olsa şiirlerinden yolladı.
Şiirlerindeki ironik dil, geniş kültür dağarcığı ve
zengin sözcük kullanımı ile öne çıkan şairlerdendir.
Ankara'da yaşıyor, bekâr ve bir kız çocuğu babasıdır.
ESERLERİ (Şiir):
Kozmosda Yalnızlar (2003), Lay Lay Dilayla (2009), Kendine
Sesleniş (2014).
KAYNAKÇA: Fadıl Oktay (Bilgi teyidi, Ocak 2018), Fadıl Oktay kitapları
(internet kitapçıları, 20.01.2018).
AVRUPALI ŞAZİYE
Fadıl OKTAY
gülüşünden bir
kilo şeker çıkar diyordu bakkal
biraz sert okşasa
rüzgar dar atarmış eve kendini
topuk seslerini
duymadan uykuya dalmazdı gençler
kısaldıkça eteği
kısalırdı sokağımızdan geçişi
infilak ederdik
elleriyle kasımpatıları okşarken
ne zaman
merdivenlere yönelse parlak bacakları
başlardı
bedenimizde dokuz nokta dokuz bir deprem
göğüsleri sallansa
tahrik oluyor derdi kız arkadaşı
zımba gibi bir
parfüm kokusuyla irkiltirdi tenlerimizi
koynunda iki iri
ve beyaz Van kedisi mi beslerdi nedir
oturduğu semte
inleyen bir Mart gelir hiç gitmezdi
sarışın papatyalar
yetiştirirdi kollarındaki çimlerde
kadınlar sevmezdi
onu nedense bir de kendi sevdiği
neydi geceyarıları
kalçalarından gelen alkış sesleri
girince zerzevatta
bir titreme başlıyor derdi manav
bir kibrit çakardı
üstünden bakışlarıyla bir şimşeği
eşyaları
yüklenirken son bir sigara yakmıştı balkonda
o an bütün
erkekler efkarlanıp bir sigara yakmıştık
kamyoncuların son
gözdesi diye bir filmden gelmişti
Avrupalı Şaziye
derlerdi adına bir hayli eskidir
bizim muhitin
gençleri onu bir sevdi bir sevdi...
ÇAĞRIŞIM
Fadıl OKTAY
koruklar
olgunlaşıyordur şimdi ırak bağlarda
güneşten yüzü
parçalanmış bağbancılar vardır
türkü söylüyordur
geniş gövdeli kadınlar
dudakları çatlamış
çocuk işçiler çalıştırıyorlardır
sense bir yerlerde
kendini seviyor olabilirsin
horoz şekeri
sürüyorsundur gayesiz dudaklarına
beyaz gerdanına
çok yakışmıştır çiğde çiçekleri
kim görse ayrıksız
seninle gülüşmektedir
senin bacaklarını
nerede görsem tanırım
dizkapaklarında
daha birçok kadınlar gizli
çiçekli entariler
giy, teninden ay sıyrılsın
soyunduğun an
kılıç vınlaması ve ok sesi
ikimiz çekik gözlü
sevişmeler sürdürüyoruz
gidilmemiş kızlara
benzer en çok gizlediğin
harup ağaçları
seni gördükçe gürbüzleşiyor
solugunla çıkıp
geliyor ikindi serini
ağzından ne gelse
senin iyidir üstelik
nereye gitsek gül
gibi geçinir giderdik senle
kollarında enfes
tuzlanmış bir ulu deniz
gözlerinden başka
bir gökyüzüne geçilebilir
sen güneşe taş
atıyorsun kimsesizliğimizden
ben çekip
vuruyorum kendimi ıhlamurlar altında
ağlarsın ve bir
içli şarkı dolanır gölleri tan vakti
sen geceleyin
susan büyük kuşlar gibisin
KAFKA'SAL SALINIMLAR
Fadıl OKTAY
sevgilinin
sesiyle başlıyorsun şiire, başla;
aksak
şair yürüyüşünün ardındaki kutsal öfkenle
güvendiğin
kalemlerin senaryolarında mutsuz son
soğuk
işte kinin kadar sana soğuk bir kadın
bak
yüzünde onarılmaz bir isyankar leke
ölümsüz
iblisin gayrikabilirücu vicdan sızısı taşıdığın
koyun
bakışlılar arasından geçtin uzunca zamanlar,
ruhsal
çöküntü meraklısı genç kızlar arasından geçtin
gözlerinde
biri eril ve biri dişil iki tansık ışık
kimin
nesi kim bu gazete köşelerden fışkıran adamlar
hoh hooo
karnı doyan bütün kuşlar liberaldir artık
ey
açelya, sen mayhoş kuş kirazı
sen ey
yaprak yaprak soyunan utanmaz manolya
bir
zaman ıhlamur mu kokardı iğde mi akşamlar
biz
gider usulca gizlenirdik inleyen bir yaylı tambura
sığınırdık
tamburinin ince uzun ojeli parmaklarına
zencilerse
bançosuyla hüzün tükürmeye alışmıştır
ve kim
ne derse desin kadın kalçaları kalıcıdır
ki bazı
kadınların kendileri gider kalçaları kalır
sen
çakılı duruyor gibisin adam, mıh gibi duruyorsun
oysa
durduğun yerden cansız topraklar kayıyor
ağlasan
bir papaz günah çıkarmaya çöker yamacına
kahrolsun
ulan şairler bir sabah hepsi kahrolsun
hoh hooo
geçirin ne içildiyse burjuvanın hesabına
ülkende
karanlığa açılan uçurumdur cinsellik
o
kalgıyan kadınlardır her parçaladığında iz bırakan
sonra
hiç bir şey olmamış gibi sokulan yine o kadınlar
balıketi
parlayan bir genç kız görmüş erbaş düşü seninki
vardıkları
yerde karşılayanı yoktur sen gibi kara trenlerin
bıçaklar
bileyliyor kiralık katiller her gece ruhunda
kansız
düşlerini sen yine kendin kalleşçe talan ettin
senin
imanın elhak imandır şahdamarında gezinene
her
kahkahanda aç bir insan vurulur anladık da
sahi
sesinde kim var sevgilinin?