Sosyolog, ilahiyatçı, gazeteci, yazar. 10 Mart 1951 tarihinde Mardin’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Mardin’de, yüksek öğrenimini İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü (1975) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde (1980) tamamladı. “Hareket” dergisinde bir süre çalıştıktan sonra, 1976’da “Düşünce” dergisini çıkardı ve Düşünce Yayınları’nı kurdu. 1984 yılında da İnsan Yayınları’nı kurdu ve yönetti. “Kitap Dergisi”ni çıkardığı 1985-92 yılları arasında üç aylık “Bilgi ve Hikmet” dergisini yayımladı.
Bulaç, kurulma aşamasında günlük “Zaman” gazetesinin İstanbul bürosunu oluşturarak bir yıl kadar bu gazetenin İstanbul Büro Şefliğini yaptı. 1987 yılının sonlarına doğru el değiştirince bu gazeteden ayrıldı. 1993-94 döneminde yeniden “Zaman”a dönmesine karşın, kısa bir süre sonra tekrar gazeteden ayrıldı. 1998 yılında ise bir kez daha “Zaman”da yazmaya başladı. Deneme, eleştiri, inceleme ve araştırma yazıları ise Hareket (1973), İslâm Medeniyeti (1974), Tohum (1973), Sur (1973), Düşünce (1976, 80), Tevhid (1979), Hicret (1979), Mavera (1986), Yeni Zemin, Nehir, Bilgi ve Hikmet dergileri, Milli Gazete, Yeni Şafak Today’s Zaman ve Zaman gazetelerinde yayımlandı. Mehtap TV ile Hilal TV kanallarında haftalık tartışma programlarına katıldı. Evli ve beş çocuk babasıdır.
Ali Bulaç, çağdaş İslâm dünyası, düşünce sorunları, toplumsal değişme ve yenileşme gibi konulardaki araştırma ve incelemeleriyle tanınmıştır. Yazdığı kitaplarda özellikle modern dünyada Müslüman olmanın getirdiği ve gerektirdiği tavırlar üzerinde durdu. Müslümanların, Müslüman olmayanlarla birlikte aynı toplumda dışlamadan ve dışlanmadan çatışmasız bir ortamda yaşayabilmeleri açısından “Medine Vesikası” örneğine vurgu yaptı. Müslümanların sağ-sol gibi kavramlarla değerlendirilmesine ve ırkçılığa karşı çıktı
Bulaç’ın “İslam
ve Demokrasi” adlı eseri kitabı Boşnakça ve Arnavutça dillerine çevrilerek bu
ülkelerde de yeni basımları yapıldı. “İnsanın Özgürlük Arayışı” adlı eseriyle fikir dalında Türkiye
Yazarlar Birliği ‘Yılın Yazarı Ödülü’nü (1988), Özel Feza Anadolu İletişim
Meslek Lisesi’nin ‘Yılın Sosyal Siyasal Analizi Yazarı Ödülü’nü (2005) aldı. Ahmet
Taner Kışlalı, Ahmet İnsel, Ömer Laçiner gibi bilim adamı, yazar ve
düşünürlerle birlikte, Cambridge, Oxford gibi üniversitelerde panellere
konuşmacı olarak katıldı. 2006 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetine
ciddi eleştiriler yöneltti.
Ali Bulaç, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve
OHAL ilanından sonra eski Zaman gazetesi çalışanlarına yönelik soruşturma
çerçevesinde Mümtazer Türköne ve Şahin Alpay'la birlikte 27 Temmuz 2016 günü
gözaltına alındı, 31.07.2016 günü tutuklandı.
Yargısı süren davada mahkeme 6 Temmuz 2018
günü açıklanan kararında kendisine ve beraber yargılandığı Şahin Alpay ile
Ahmet Turan Alkan’a 8 yıl dokuz ay hapis cezası verdi. Mümtazer Türköne ve
Mustafa Ünal ise 10 yıl altışar ay hapis cezasına çarptırıldı.
Ali Bulaç cezaevinden çıktı
FETÖ yayın organı olduğu
gerekçesiyle kayyuma devredildikten sonra kapatılan Zaman Gazetesi'nin eski
yazarlarından Ali Bulaç, hakkında verilen tahliye kararının ardından tutuklu
bulunduğu Silivri Cezaevi'nden çıktı.
İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesi'ndeki duruşmada verilen tahliye kararının ardından tekrar tutuklu
bulunduğu Silivri Cezaevi'ne getirilen Ali Bulaç, gece yarısı cezaevinden
çıktı. TEM Gişeler Mevkii'ne cezaevi aracı ile getirilen Bulaç'ı burada ailesi
ve yakınları karşıladı.
Tahliyesinden son derece mutlu
olduğunu belirten Bulaç, "Çok sevindim, çok memnunum. 22 ay yattık.
Mahkeme bizim masumiyetimize inandı. Kimseden şikayetim yok. İnşallah bir kere
daha tekerrür etmez. Şu anda birlik ve beraberlik içinde olmaya ihtiyacımız
var" dedi. Bulaç, daha sonra
ailesiyle birlikte buradan ayrıldı.
ESERLERİ:
Deneme-İnceleme: Çağdaş Kavramlar ve Düzenler (1976), Kur’an ve Sünnet Üzerine (1983), İslâm Dünyasında Toplumsal Değişme (1987), İnsanın Özgürlük Arayışı (1988), Orta Doğu Gerçeği (1988), Gündemdeki
Konular (1988), Bir Aydın Sapması
(1989), Din ve Modernizm (1995), İslâm ve Fanatizm (1995), Kutsala Tarihe ve Hayata Dönüş (1995), Modernizm İrtica ve Sivilleşme (1995), İslâm Felsefesinde
Din-Felsefe: Akıl-Vahiy İlişkisi (1995), Nuh’un
Gemisine Binmek (1995), Modern Ulus
Devlet (1996), İslâm ve Demokrasi,
İslâm Dünyasında Düşünce Sorunları; Tarih, Toplum ve Gelenek (1996), Ortadoğu’dan İslâm Dünyasına (1996), İslâm ve Fundamentalizm (1997), Avrupa
Birliği ve Türkiye (2001), Din Devlet
ve Demokrasi (2001), Bilgi Neyi
Bilmektir? (2004), İslamcılık,
Kutlu Ağaç (2004), Din-Felsefe
Vahiy-Akıl İlişkisi (2006), Din Kent ve Cemaat – Fethullah Gülen Örneği (2008), Göçün ve Kentin Siyaseti MNP’den SP’ye
Milli Görüş Partileri (2009).
Çeviri: Kur’an-ı
Kerim’in Türkçe Meali (1983).
KAYNAKÇA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye
Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) -
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
(2007) – Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3,
2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Yazar Ali Bulaç ve
Mümtazer Türköne gözaltına alındı (hurriyet.com.tr, 27.07.2016), Zaman gazetesinin eski ekibine operasyon
(cumhuriyet.com.tr, 27.07.2016), Zaman Gazetesi'nin 6 eski çalışanı
tutuklandı (hurriyet.com.tr, 31.07.2016),
Ali Bulaç cezaevinden çıktı (cumhuriyet.com.tr, 12.05.2018), Zaman gazetesi
davasında karar (Anadolu Ajansı, ntv.com.tr,
06.07.2018), Zaman gazetesi davasında ceza yağdı (AA – Hürriyet Haber,
06.07.2018).
ALİ BULAÇ: EĞER CEMAAT DARBE GİRİŞİMİNDE BİLEREK YER ALMIŞSA HAKKIMI
HELAL ETMİYORUM, SEÇİLMİŞ HÜKÜMETİN YANINDAYIM!
"Bu darbe teşebbüsünün Amerikan destekli olduğu anlaşılıyor"
Gazeteci-yazar Ali Bulaç, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak, "Herkesin seçilmiş hükümetin yanında yer alıp her türden darbe teşebbüsüne karşı tavır alması sosyal barışımız ve bekamız açısından şarttır" açıklaması yaptı.
Son olarak Yarına Bakış gazetesinde yazan Bulaç, Gülen cemaatine yönelik 'cuntanın planlayıcısı' suçlamasıyla ilgili "İster bilerek ister oyuna getirilerek Gülen hareketinin bu işe dahil edilmesi ve darbe teşebbüsünün onlara fatura edilmesi Hareket’in önemli zaaflarla malul olduğunu göstermektedir. Eğer bilerek bu işin içinde yer almışlarsa onların lehine söylediğim her söz için kişisel olarak hakkımı helal etmiyorum" dedi.
"Darbenin birinci derecedeki hedefi Sayın Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’dır" diyen Bulaç, “Erdoğan nefreti kendilerinde sabit fikir haline gelmiş farklı hasımları bir araya getirmiş, ancak 'öfkeyle kalkan' bu hasımlar 'zararla oturmuşlar'dır" ifadesini kullandı.
Ali Bulaç'ın bazı medya kuruluşlarına gönderdiği yazılı açıklamasının tamamı şöyle:
1) 50 senedir yazı ve fikir hayatımda benim için a) Şu veya bu dava için şiddet ve törer, b) Askeri darbe ya da ihtilal meşru değildir. “Dinde zorlama yoksa”, yönetim ve siyasette de zorlama olmaz; kim şiddet ve törere veya darbelere başvuruyorsa gayrımeşru bir işe kalkışmış, suç ve günah işlemiş demektir.
2) 15 Temmuz darbe teşebbüsü bu kabil bir fiildir. Gayrımeşrudur, suç ve günah bir fiildir, nitekim masum insanların hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
3) Bu teşebbüsün bir ittifak veya bir koalisyon olduğu yolunda emareler var, ancak şu anda bu cürüm Fethullah Gülen grubuna fatura edilmektedir. Ben mü’min insanların darbeye, teröre teşebbüs etmeyeceklerine inanıyorum. Ancak bu yönde somut emareler de yok değil. Şu veya bu grup olsun, kim bu darbeye a) Azmettirmişse; b) Teşebbüs edip içinde yer almışsa; c) Ve meşru bir teşebbüs olarak görüyorsa suç ve günah işlemiştir.
4) İster bilerek ister oyuna getirilerek Gülen hareketinin bu işe dahil edilmesi ve darbe teşebbüsünün onlara fatura edilmesi Hareket’in önemli zaaflarla malul olduğunu göstermektedir. Tepedekilerin veya içlerine sızmış olanların Hareket’i söz konusu cinnet fiiliyle ilişkili hale getirmeleri, hem 40 yıllık görünen misyona ve iddialara aykırı düşmüş, hem sadece Allah rızasını gözeterek kendini hizmete adamış onbinlerce masum insanı derin travmalara itmiş, telafisi çok zararlara uğratmıştır. Buna kimsenin hakkı yoktur. Eğer bilerek bu işin içinde yer almışlarsa onların lehine söylediğim her söz için kişisel olarak hakkımı helal etmiyorum.
5) Azmettirenlerin, teşebbüs edip destekleyenlerin yargı önünde hesap vermeleri ve müstahak oldukları cezaları almaları en büyük dileğim ve beklentimdir. İslam nokta-i nazarında “Suçlular korunmaz”, suçlunun dinine, mezhebine, cemaatine, kavmine bakılmaz.
6) Bu darbe teşebbüsünün Amerikan destekli olduğu anlaşılıyor. Allah muhafaza, başarılsaydı Mısır türü bir darbe olur, bugünkünden çok daha fazla oluk oluk kan akardı.
7) Darbenin birinci derecedeki hedefi Sayın Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’dır. “Erdoğan nefreti” kendilerinde sabit fikir haline gelmiş farklı hasımları bir araya getirmiş, ancak “öfkeyle kalkan” bu hasımlar “zararla oturmuşlar”dır.
8) Darbeyi asıl önleyen birinci faktör toplumun, ama özellikle İslami/İslamcı ve muhafazakar kitlelerin gözünü kırpmadan meydanlara inmesi, kendilerini tankların önüne atmasıdır. Sayın Erdoğan’ın da kararlı, cesur duruşu ve çağrıları darbe teşebbüsünün akamete uğramasında belirleyici rol oynamıştır. Eğer 27 Mayıs 1960’ta bugünkü gibi halk meydanlara inseydi ihtilal başarılmayacak, Menderes ve arkadaşları idam edilmeyecekti. 15 Temmuz darbe teşebbüsü son teşebbüstü, darbelere karşı böylesine duyarlı ve kararlı duran halk oldukça, hiçbir darbe başarılmayacaktır.
9) Darbe tehlikesinin büsbütün geçmediği anlaşılıyor, OHAL’ın ilan edilmiş olması yerinde olmuştur. Bundan sonrası bir yandan yeni hamlelere karşı uyanık davranırken, diğer yandan sosyal barışı zedeleyecek fevri, aşırı, hukuk dışı hareketlere ve cezalandırmalara, toplumsal yaralar açacak tasfiyelere ve mağduriyetlere karşı da dikkatli olmakta zaruret var. Bu çerçevede herkesin seçilmiş hükümetin yanında yer alıp her türden darbe teşebbüsüne karşı tavır alması sosyal barışımız ve bekamız açısından şarttır.
10) Ben hayatım boyunca İslam davasının neferi olmaya çalıştım. Benim için İslam’ın izzeti her cemaat ve partinin üstündedir. Benim savunduğum İslam; teröre, darbelere iltifat etmez; özgürlük, ahlaki dörüstlük, adalet ve barış içinde sözleşerek bir arada yaşamayı vaadeder.
KAYNAK: Ali Bulaç: Eğer cemaat darbe girişiminde bilerek yer almışsa hakkımı helal etmiyorum, seçilmiş hükümetin yanındayım! (t24.com.tr, 23 Temmuz 2016).
NE OKUMALI?
DÖRT AŞAMALI
ALTERNATİF BİR OKUMA PROGRAMI
Ali BULAÇ
Rahmetli
İsmail R. Faruki "Bilginin İslamileştirilmesi" çerçevesinde bir
"eğitim programı" geliştirmişti. Malezya'nın önemli
mütefekkirlerinden Nakip el Attas, İslam dünyasının ayağa kalkmasını sağlayacak
ana faaliyetin "edep" merkezli "eğitim" olduğunu düşünüyor
ve büyük emek harcayarak hazırladığı programını uygulama şansı bulabiliyor. Bu
konu 20. yüzyılın en önemli sorunuydu. Rahmetli Şeriati, bununla ilgili olarak
"Ne yapmalı?" diye sormuştu.
Evet,
bu soru önemli. Hepimiz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ama belli ki bir şeyler
aksıyor ve bunun sebeplerinden biri çoğu zaman "bilmeden yapmamız"dan
kaynaklanıyor. "Bilmek" için "okumak" lazım. Okuyarak
bildiklerimiz bizim yapıp-ettiklerimize ışık tutar, bize sağlam bir arka plan
sağlar. Bunun için yapmayı bırakmak gerekmez, çünkü okuyup öğrenmenin süresi ve
sınırı yoktur, belki okumaya paralel olarak yapmaya devam etmesini
öğrenmeliyiz. Bu yüzden "Ne yapmalıyız?" sorusuna "Ne
okumalıyız" sorusunu da ekleyip ikisine cevap aramalıyız. Belki de iki
sorunun cevabı aynıdır.
Okumanın
özel bir zamanı, zemini ve yaşı yoktur. Biz Müslümanlar okuma faaliyetini
sadece daha çok ve gösterişli bilgilere sahip olmak için yapmayız. Kur’an-ı
Kerim bilgi sahibi olmayı, ilim öğrenmeyi insanoğlunun en önemli ve değerli
faaliyetleri arasında sayar. Hatta herkesin sıkça tekrar etmekten gurur duyduğu
gibi Peygamber Efendimiz (s.a)’e gelen ilk vahiy ‘oku’ emri olmuştur. Yine
Allah’ın Resulü (s.a.)'nden rivayet edilen bir hadise göre "İlim öğrenmek
her Müslüman erkek ve kadın üzerinde farzdır" ve bu farz "beşikten
mezara kadar" devam etmektedir. Demek ki bizim dinimizde okumak herhangi
sıradan bir iş veya yapılsa da yapılmasa da olur cinsinden ihtiyari bir amel
değil, Müslüman olmanın en önemli faaliyetlerinden biridir. İdeal olan, bir
hocanın halkasına katılıp okumaktır (Hoca merkezli öğretim ve ilim tahsili);
buna imkan yoksa kitap okumak, ilim öğrenmenin yollarından biridir (Kitap merkezli
öğretim ve ilim tahsili). Bizler ilim, irfan ve tefekkür sahibi olmak için
okuruz. Çünkü yine Kur’an’da belirtildiği gibi "Allah’tan en çok korkanlar
(bilgi sahibi) alimlerdir". Bu
okuma programı "ekip merkezli" bir özelliğe sahiptir.
İlim
öğrenmenin çok çeşitli yolları var. Geçmişte okuma yanında sohbet etmek, ilim
meclislerine katılmak ilim öğrenmenin önemli yollarından biriydi. Zamanla ferdi
okuma ve sohbete katılma dışında yeni usuller gelişti ve bir bakıma ferdi okuma
ve sohbet geleneğini zayıflattı. Çağımızda bilhassa gelişmekte olan kitle
iletişim araçları sürekli olarak bilgi, kültür ve haber aktarımında
bulunmaktadırlar. Tabii ki söz konusu araçların ya da daha yaygın kullanımıyla
medya ve internetin aktardığı bilgi kültür ve haberlerin ne ölçüde doğru,
gerçek ve yararlı bilgiler olduğu konusunda birçok insan gibi şahsen benimde
şüphelerim var.
Medyanın
yanı sıra en önemli bilgi aktarıcısı durumunda olan üniversiteleri zikretmek
gerekir. Üniversiteler modern zamanda resmi ve kurumsal düzeyde tek mümkün ve
meşru bilgi aktarıcısı olarak görülürler. Elbette üniversitelerde görece de
olsa hiç yararlı bilgiler üretilmiyor değil, kesin olarak ve bütünüyle böyle
bir iddia da bulunmak çok zor. Ancak bu bilginin niteliği her zaman tartışma
konusudur ve hiç kimse üniversitelerde üretilen bilginin tek mümkün doğru ve
meşru bilgi türü olduğu iddiasında bulunamaz.
Bu
durum, yaygın eğitim ve bilgilendirmeyi üstlenmiş bulunun medya, internet ile
örgün eğitim ve bilgi aktarımını üstlenmiş bulunan okul ve üniversite sistemine
ilişkin bir takım şüphelerin oluşmasına yol açmış bulunmaktadır. Nitekim bu
şüpheler dolayısıyladır ki son zamanlarda gerek Batı'da gerekse dünyanın başka
bölgelerinde insanlar farklı, daha doğrusu ‘alternatif’ diyebileceğimiz bir
takım "okuma programları"na yönelmeye başlamışlardır. Alternatif
okuma programlarından maksat ister resmi ister sivil düzeyde faaliyet
gösteriyor olsun, yaygın ve örgün eğitim kurumlarının veremediği, kimi zaman
vermek istemediği bilgilere ulaşmak bu sayede içinde yaşamakta olduğumuz verili
sistemi daha farklı bir perspektiften hareketle eleştirebilmektir.
Şunu
da belirtmekte yarar var: bu türden teşebbüs ve taleplerin iktidar sorunuyla
yakın bir ilgisi var. Çünkü Aristo’dan bu yana bilgi bir güç olarak tanımlanmış
ve bu güç daima iktidarların denetiminde olma gibi bir özellik arzetmiştir.
Birçok şeyi köklü bir değişime uğratmakla beraber modernlik bilginin bu klasik
tanımını muhafaza etti ve bilgiyi güç kullanımında geçerli bir araç şeklinde
kullandı.
Şu
halde modern manada bilgi konusuna baktığımızda şu iki önemli noktanın farkında
olmamızda yarar var: Biri bilginin iktidarı ayakta tutan ve devam ettiren bir
güç olması, diğeri bilginin niteliği. Her iki durumda da bizim bugünkü bilgiye
bazı itirazlarımız var. Bundan dolayı biz Müslümanların farklı bir bilgi
tanımını yapmamız ve bunun yanında farklı bir bilgilenme şeklini geliştirmemiz
gerekir ki, ben bu konuyu "Bilgi Neyi Bilmektir? (Yeni Akademi Y., İst.,
4. Bsm.) adlı çalışmamda uzun uzadıya ele almaya çalıştım..
Bu
arada çok yanlış bir kanıyı tashih etmek gayesiyle şu noktanın da altını çizmek
gerekir:
Modern
dünya geniş ölçüde yukarıda işaret ettiğimiz bilgi türünün kullanımına dayanır.
Bu bağlamda ürettiği, dönüştürdüğü ve hatta karşı olduğu bilgiye de kayıtsız
değildir elbette. Bu açıdan modern dünya başka bilgi türleri yanında en çok
İslam dini ve İslam dünyası ile yakından ilgilidir. Bugün Batı dünyasının
finanse ettiği çok sayıda araştırma kurumu vakıf, merkez ve enstitü var. Bunlar
harıl harıl İslamiyet, İslam dünyasında sürüp gitmekte olan sosyo-politik ve
kültürel gelişmeler ile İslami hareketler üzerinde araştırma yapmaktadırlar.
Ancak söz konusu araştırmaları yakından izleyenlerin de tespit ettiği gibi, bu
araştırmalar bir yandan taraflı ve tanımlayıcı bir perspektiften hareket
ediyorlar, öte yandan bunun bir sonucu olarak son derece selektif
davranıyorlar. Selektif davranmaları işlerine gelmeyen bilgileri ayıklamanın
bilgi aktarıcısı durumundaki araçların kapsamına almanın bir gereğidir. Çünkü
doğru ve ‘tarafsız’ bilgi, bilginin iktidarla ilişkisini ters düz edebilir ve
çoğu zaman da ters düz etmektedir.
Bütün
bu anlatılanlardan bizlerin doğru ve gerçekten bilgilendirici, kısaca
"alternatif bir okuma programı"na ihtiyacımız olduğu sorunu ortaya çıkıyor.
Bizim
önerdiğimiz alternatif okuma programının bazı özellikleri var. Bu okuma
programını izleyebilmek için aslında formel bir eğitim görmüş olmak gerekmez.
Duruma göre okuduğunu anlayan bir ilköğretim mezunu da bu programı izleyebilir.
Bu konuda en önemli amil belli bir zihinsel kapasiteye sahip olan insanların
‘istekli’ ve ‘sabırlı’ olmaları hususudur. Gündelik ve kısa vadeli kazançlar
peşinde olan insanların bu okuma programından istihsal edecekleri fayda son
derece sınırlı olur ve esasında programı sonuna kadar götürebilecek sabrı,
tahammülü göstermeleri zordur.
Programdan
ilk amaçlanan fayda, ömrümüz boyunca sürecek fikri hayatımıza sağlıklı ve
kalıcı bir alt-yapı zemini oluşturmak; bir kurum olarak üniversitenin dışında
zihni özgürleştirici bilgi ve tefekkür formasyona sahip olmanın mümkün
yollarını bulmaktır. Malum olduğu üzere çoğu bilgilerimiz parça pörçük, eksik
ve düzensizdir. Bizi bilgilendiren araçlar ve kurumlar bazen bunun özellikle
böyle olmasını istemektedirler. Bu durumda insan bilgi sahibi olduğunu düşünür
gerçekte ise sahip olduğu şeyler sağdan soldan devşirilmiş kulaktan dolma
malumat yığınıdır. İnternet ortamı malumat doludur, ama bilinc ve bilgelikten
yoksundur. İhtiyacımız olan şey, bilgi, bilinç ve bilgeliktir. Bunun için de
öncelikle sağlam bir arka plana, güvenilir bir bilgi zeminine ihtiyacımız var.
Bir
başka husus, söz konusu bilgi zemininin tek taraflı olmaması gerekir. Çünkü bu
da insanın çok yönlü olması gereken bilgilenme faaliyetini zedelemekte, bunun
sonucunda yaşadığı gerçekliği eksik tanımasına yol açmaktadır.
Bu
açıdan uzun bir zamana yayılması ve sınırlı sayıda insanların katılımıyla
gerçekleştirilecek bu program esas olarak dört ana bölümden oluşmaktadır.
1.
İslam
2.
Batı
3.
Modern Dünya
4.
Modern İslam
Okuma
programına aldığımız kitaplar söz konusu alanlarla ilgili temel bilgileri
vermeye matuftur. Bundan dolayı konuyla ilgili çok sayıda değerli çalışma
olmasına rağmen bizce maksadın hasıl olmasına yarayacak iki, üç veya biraz daha
fazla sayıda kitap önerilmiştir. Amaç programı izleyen taliplinin kendi başına
bir ilim sahasını temsil eden konumun temel kavramlarını, genel çerçevesini
zihninde belirginleştirmek, onda kalıcı bir kültür oluşmasını sağlamaktır.
Elbette insan her okuduğu kitabı tam olarak ve ömür boyu hatırlayamaz, ancak
aradan uzun bir zaman geçse ve hatta unuttuğuna kanaat getirse dahi
gerektiğinde hafızasında depolanan bilgiler hini hacette ekrana gelir. Bir
çağrışım, bir tartışma veya herhangi bir hatırlatma (tezekkür), zamanında
depolanmış bilgilerin zihninde uyanmasına vesile teşkil ederler. Ayrıca
belirtmekte yarar var:
Bu
okuma programında yer alan kitaplar dikkatle ve bir kere okunmakla
yetinilmesine rağmen, Kur’an okumanın zamanı yoktur. Her gün asgari üç dört
sayfa Kur’an okunması, eğer Arapça’sından okunabiliyorsa mealiyle birlikte,
eğer Arapça okunamıyorsa, sadece mealiyle yetinerek okunması gerekmektedir. Bu
da üzerinde tefekkür edilmeden bir okuma değil, tam aksine yavaş ve çok yönlü
düşünmek içinde yaşadığımız hayatla zihnen uğraştığımız konularla bağını kurmayı
esas olan bir okuma olması gerekmektedir.
Bizim
Kur’an’la öylesine sık, yoğun ve doğrudan bir temasımız olmalı ki, her durumda
ve kiminle olursa olsun konuştuğumuz, tartıştığımız, şahit veya muttali
olduğumuz herhangi bir konuyla ilgili ayetler hemen aklımıza geliversin. Bunun
bizde sürekli işleyen bir meleke haline gelmesi lazım. Bir bakıma buna Kur’an’ı
ruhen ve zihnen içselleştirmemiz çabası diyebiliriz. Dolayısıyla programa
katılmak isteyen hiçbir taliplinin Kur’an’ı birkaç defa okumak suretiyle bu
kitaba tam olarak muttali olabileceği düşüncesinde olmaması önemlidir. Okuma
programımız giriştikçe literatür değişebilir, ama Kur’an okuma hayatımızın
sonuna kadar sürer.
Bu
türden bir okuma programı gerçekleştirmek özel veya formel zamanlara ihtiyaç
yoktur. Meslek sahibi esnaf, devlet dairesinde çalışan bir memur, evinde çocuk
büyüten bir ev hanımı, okulda okuyan bir öğrenci bu programı izleme imkanına
sahiptir. Tabii ki belli bir zaman ayırmak gerekecek. Fakat bu zamanın resmi, özel
ve törensel kuralların işlediği herhangi bir mekanda geçmesi gerekmez. Kimi
zaman televizyon seyretmeye ayırdığımız bir zamanı buna ayırabiliriz. İş
arasında bir dinlenme vakti, akşam saatleri, gece veya sabah namazından sonra
herhangi uygun bir zaman. Bu zamanı taliplinin kendisi tayin ve tespit eder. Şu
var ki program küçük bir ekibin (ideal olan 5-10 kişi arası sayıda kişi)
eşliğinde olması gerektiğinden herhangi bir kitap için ayrılmış zamanda
bitirilmesi gerekir.
Okuma
programının bir ekibin eşliğinde yürütülmesinin şu faydası var: bilindiği üzere
okuma hatta çok okumak yetmez. İnsanın okuduklarını benzer frekanslara sahip
insanlarla tartışması gerekir. Çünkü karşılıklı tartışma -biz buna müzakere,
alışveriş ve zihni yardımlaşma diyebiliriz- zihni açar, anlaşılmayan noktaları
vuzuha kavuşturur, bilgi düzeyinin gelişmesine ve sahip olunan malumatın
tefekküre konu olmasına hizmet eder. Bugün tefekkür etmeden bir yığın malumata
sahip olan çok sayıda insan var, bunlar sadece aktarıcı veya bir başka deyimle
nakledicidirler. Bizim aktarıcı olmanın ötesinde doğru bilgilere dayalı
tefekkür sahibi, zihnen üretici insanlara ihtiyacımız var. Bu açıdan herhangi
bir alanla ilgili bir kitabı, mesela fıkıh usulü ile ilgili bir eseri okuma
işini bitiren ekibin belli bir periyotta bir araya gelip herkesçe okunan kitabı
kendi aralarında müzakere etmeleri gerekir. Bir alan veya bir ilim dalıyla
ilgili kitapların okuma işini bitirdikten sonra da o konuda uzman bir insanın
davet edilip ya da ziyaret edilip daha kapsamlı bir müzakere yapılması
gerekmektedir. Amaç okunan şeylerin zihinde iyice yer etmesini sağlamak, okuma
esnasında ve sonrasında doğan fikirlerin bir sağlamasını yapmaktır.
İlk
okuma programını idealde bir senede bitirmek mümkün. Süreyi uzatmak veya
kısaltmak mümkün, gözetilmesi gereken hedef, okunan şeyin sindirilmesi, zihne
mal edilmesi olmalıdır. Ancak her halükarda bir seneden az bir zaman
olmamalıdır.
Şunu
da ekleyelim: Gerek program sıralaması, gerekse aynı programda yer alan
literatürün sıralaması önemlidir. Bunun keyfi olarak değiştirilmesi maksadın
hasıl olmasını geciktirebilir veya tümden ortadan kaldırabilir.
Dört
okuma programını tamamlayan bir insanın bu sefer kendisinin yeni bir ekip ( 5
veya 10 kişilik) kurum başlatması ve okuma sürecinin başarıyla tamamlanması
için gözetleme görevini üstlenmesi yararlıdır. Bu alternatif bir eğitim
programına başlangıçta 5, sonra 25,
sonra 125, sonra 625, sonra 3025, sonra, 15625 ve ilanihaye kişinin
katılması bu tarz bir eğitimin dalga dalga bütün ülkeye yayılması demektir. Bu
sivil, seyyal ve yayılma kabiliyeti yüksek alternatif bir okul modeli olur.
Bizim insan hayatının bütün alanlarını zaptetme amacında olan sıkı markaj
kurumların determinasyonuna karşı bu türden alternatif modellere ihtiyacımız
var.
Son
olarak şunu belirtmekte yarar var: Bu okuma programını izlerken, kişilerin
zevklerine ve özel ilgi alanlarına bağlı olarak başka kitap dergi ve gazete de
okunur. Zaman ve imkanlar nispetinde yeni çıkan güzel kitapları aylık veya üç
aylık yayınlanan önemli dergileri izlemekte fayda var. Ancak bir nokta çok
önemlidir: Program dışı okumada seçici olmak gerekir. Nasıl abur cubur yemek
mideyi fesada uğratırsa, abur cubur şeyler okumak da beyni fesada uğratır. Çaba
bizden, başarı Allah'tandır.
l. Okuma Programı: İSLAM
A.
Kur’an-ı Kerim
1)
Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi (Çev. A.Aziz Hatip-Mahmut Kanık)
2)
Ebu’l-A’la Mevdudi, Kur’an-ı Nasıl Anlayalım? (Çev: Bekir Karlıga)
3)
Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, (Hazr. Ali Bulaç)
B) Siyer
1.
Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı (Çevr. Nazife Şişman)
2.
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi (Çev. Mehmet Yazgan.)
C) Tarih
1.
Filibeli Ahmet Hilmi Efendi, İslam Tarihi
2. Ali Mazaheri, Ortaçağda Müslümanların
Yaşayışları (Çev. Bahriye Üçok.)
3. Ebulfazl İzzeti, İslam'ın Yayılış
Tarihine Giriş, (Çev. Cahit Koytak.)
D) Dinler Tarihi
1.
Ekrem Sağıroğlu, Başlangıcından Günümüze Kadar Dinler Tarihi
2.
Prof. Dr. Annamarie Schimmel, Dinler Tarihine Giriş (Editör: Recep Kibar.)
3. Ömer Rıza Doğrul, Dinler Tarihi
E) Mezhepler
Tarihi
1.
Muhammed Ebu Zehra, Siyasi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, (Çev: Sibgatullah
Kaya.)
2. Suphi es-Salih, İslam Mezhepleri ve
Müesseleri Tarihi, (Çev: İbrahim Sarmış)
F) Peygamberler Tarihi
1)
Abdullah Aydemir, İslami Kaynaklara Göre Peygamberler
G) Tefsir
1.İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü
2. Suphi es-Salih, Kur’an İlimleri,
(Çev: M.Said Şimşek)
3.
Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyat
H) Hadis
1.
Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Istılahları
2.
Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması (Çev: Muharrem Tan)
3Yaşar Kandemir, Mevzu Hadisler
l) Fıkıh/İslam
Hukuku
1. Abdulvahhab Hallaf, İslam Hukuk Felsefesi
(İlmu Usuli'l-Fıkh) (Çev ve Notlar Ekleyen. Doç. Dr. Hüseyin Atay) veya Vehbe
Zuheyle, Usul-ü Fıkıh
2.
Hayreddin Karaman, İslam Hukuku Tarihi
3.
Hayreddin Karaman, İslam Hukukunda İctihad
4. Mehmed Erdoğan, İslam Hukukunda
Ahkamın Değişmesi
5. Muhammed Reşid Rıza, Mezheplerin
Birleştirilmesi
J) Kelam
1.
Prof. Dr. Şerafeddin Gölcük-Doç.Dr. Süleyman Toprak, Kelam
2. Süleyman Uludağ, İslam Düşünce Yapısı
3. Montogomery Watt, İslam Düşüncesinin
Teşekkül Devri (Çev. E. Ruhi Fığlalı.)
K) İslam Felsefesi
ve İslam Düşüncesi
1.
Henry Corben, İslam Felsefesi Tarihi (Çev: 1.Cilt:Hüseyin Hatemi- 2. Cilt:
Prof. Ahmet Arslan.)
2.
Ali Bulaç, İslam Düşüncesinde Din-Felsefe/Vahy-Akıl İlişkisi (4. Bsm.)
L) Tasavvuf
1.
Prof. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi
2.
Abdülbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf ve Tarikatlar
3.
Prof. Dr. Abdülhak Ensari, Şeriat ve Tasavvuf (Çev. Yusuf Yazar.)
M) İslam ve
Siyaset
1)
Prof. Harun Han Şirvani, İslam'da Siyasi Düşünce ve İdare (Mütercim: Kemal
Kuşçu.)
2)
Dr. Nevin A. Mustafa, İslam Siyasi Düşüncesinde Muhalefet (Çev. Vecdi Akyüz.)
3)
Hamit İnayet, Çağdaş İslami Siyasi Düşünce (Çev. Yusuf Ziya.)
ll. Okuma
Programı: BATI
A)
FELSEFE
1)
Alferd Weber, Felsefe Tarihi, Çev. Vehbi Eralp
2)
Karl Jaspers, Felsefe Nedir? Çev. İ. Zeki Eyüpoğlu
B)
SOSYOLOJİ
1)
Hans Freyer, İçtimai Nazariyeler Tarihi (Çev. Ve notlar ekleyen: Tahir Çağatay)
2)
Doğan Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı
3)
P. A. Sorokin, Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri, (Çev. Mete Tunçay)
C)
PSİKOLOJİ
1)
M. Reuchlın, Psikoloji Tarihi, (Çev. Doç. Dr. Semlin Evrim)
2)
Erol Güngör, Sosyal Psikoloji
3)
Karen Horney, Günümüzün Nevrotik İnsanı, (Çev. Dr. A. Erdem Bagatur)
4)
Robert Ornsteın, Yeni Bir Psikoloji (Çev. Erol Göka-Feray Işık.)
D)
ANTROPOLOJİ
1)
Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür
2)
Calvin Wells, Sosyal Antropoloji Açısından İnsan ve Dünyası (Çev. Erzen Onur.)
3)
Claude Levi-Strausse, Yaban Düşünce, (Çev. Tahsin Yücel.)
E)
SİYASET
1)
Jacop Ben-Amıttay, Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. M. Ali Kılıçbay-Levent
Köker)
2)
C. Nortcote Parkinson, Siyasal Düşüncenin Evrimi (Çev. Mehmet Harmancı)
3)
Maurıce Duverger, Politikaya Giriş (Çev. Samih Tiryakioğlu.)
4)
Ayferi Göze, Liberal, Marksist, Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri
5)
Leslıe Lipson, Demokratik Uygarlık (Çev.Haldun Gülalp-Türker Alkan.)
6)
Tage Lindbom, Demokrasi Miti (Çev. Ömer Baldık.)
F)
HUKUK
1)
Prof. Vecdi Aral, Hukuk Başlangıcı
2)
Prof. Dr. İmhan F. Akın, Kamu Hukuku
3)
Prof. Dr. Coşkun Üçok-Doç. Dr. Ahmet Mumcu, Türk Hukuk Tarihi
G)
İKTİSAT
1)
Prof. Gülten Kazgan, İktisadi Düşünce
2)
Joseph A. Schumpeter, Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi (Çev. Tuncay Akoğlu.)
3)
Samir Amir, Eşitsiz Gelişme, (Çev. Ahmet Kotil)
4)
Andre Groz, İktisadi Aklın Eleştirisi (Çev. Işık Erğüden.)
5)
François Partant, Kalkınmanın Sonu (Çev. Fikret Başkaya.)
lll. Okuma
Programı: MODERN DÜNYA
1)
Oswald Spengler, Batı'nın Oluşumu, (Çev. Giovanni Scognamıllo.)
2)
Paul Hazarad, Batı Düşüncesinde Büyük Değişim
3)
Fritjof Capra, Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası (Çev. Mustafa Armağan.)
4)
Christopher Dawson, İlerleme ve Din (Çev. Yusuf Kaplan-Aylin Doğan.)
5)
Lord Northbaurne, İlerlemeye Farklı Bir Bakış, (Çev. Deniz Özer.)
6)
Fernand Braudel, Medeniyet ve Kapitalizm (Çev. Mustafa Özel.)
7)
Immanuel Wallersteın, Bildiğimiz Dünyanın Sonu (Çev. Tuncay Birkan.)
8)
Max Horkheımer, Akıl Tutulması (Çev. Orhan Koçak.)
9)
Paul Harrıson, 3. Dünyanın Batılılaştırılması (Çev. Cevdet Cerit.)
10)
Hans Van Der Loo-Williem Van Reijen, Modernleşmenin Paradoksları (Çev. Kadir
Canatan)
11)
Lezsek Kolakowski, Modernliğin Sonsuz Duruşması (Çev. Selahettin Ayaza.)
12)
Jameson, Lyotard, Habermas, Zeka; Postmodernizm, (Çev. Necmi Zeka.)
13)
Gaı Eaton, Tanrı'yı Hatırlamak, (Çev. S. Leyla Gürkan.)
14)
Tage Lindbom, Başaklar ve Ayrık Otları –Modernliğin Sahte Kutsalları- (Çev.
Ömer Baldık.)
15)
Ivan Illıch, H2 O (Çev. Lizi Behmoara.)
16)
Ivan Illıch, Okulsuz Toplum (Çev. Bedirhan Üstün.)
17)
Edward Said, Oryantalizm
18)
Paul K. Feyerabend, Yönteme Hayır (Çev. Ahmet İnam.)
19)
Paul K. Feyerabend, Akla Veda (Çev. Ertuğrul Başar.)
20)
Erıc From, Çağımızın Özgürlük Sorunu (Çev. Bozkurt Güvenç.)
21)
Herbert Marcus, Tek Boyutlu İnsan (Çev. Afşar Timuçin-Teoman Tunçdoğan.)
22)
Mıchel Foucault, Deliliğin Tarihi (Çev. M. Ali Kılıçbay.)
23)
Jacoues Ellul, Teknoloji Toplumu, (Çev. Musa Ceylan.)
24)
Louis Fıscher, Gandhi (Çev. Mehmet Harmancı)
25)
Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri
26)
Edisyon Kitap: Ali Köse, Sekülerizm Sorgulanıyor -21. Yüzyılda Dinin Geleceği-
27)
Cemil Meriç, Umran'dan Uygarlığa
28)
Cemil Meriç, Kültürden İrfana
29)
Daryus Shayegan, Yaralı Bilinç
30)
Celal Ali Ahmed, Garbzedegi
lV. Okuma
Programı: MODERN İSLAM
Bu
başlık altında kitap yerine yazar isim saymayı uygun gördük. İsimler,
aralarında önemli sayılabilecek görüş ve yaklaşım farkı olmakla beraber, son
tahlilde İslam alem tasavvuru dairesi içinde sabit kadem durmuş, "İslam
tefekkürü ve irfanı dairesi" dahilinde kalma başarısını göstermişlerdir.
"Modern İslam" dememizin sebebi, yazarların modernist olmalarını
değil, 20 ve 21. yüzyılda yaşamış veya hala yaşıyor olmalarını ifade etmek
içindir. Söz konusu yazarların bir kısmı bir ölçüde modernitenin etkisinde
kalmış, modernizme temayül göstermiş olmalarına rağmen yine de tercihlerini
İslam düşüncesinden yana yapmış veya bir kısmı "İslam" ile
"modernite" arasında zoraki ilişkiler kurmaya çalışmış ve fakat
neredeyse tümü modernite ile yüzleşme gereğini duymuşlardır.
İslam
dünyasından ve Türkiye'den seçtiğimiz yazarların bütün kitapları, yazıları veya
konuşmaları okunmaya değer. Ancak buna herkesin imkanı olmadığından her
yazardan asgari 2-3 kitabının seçilip program çerçevesinde okunması
gerekmektedir. Bazı yazarların –örnek olması hasebiyle- tek bir kitabıyla veya
sadece yazılarını takip etmekle de yetinilebilinir. Özellikle Türkiye'yle
ilgili olarak listeyi uzun tutmamızın sebebi, 150 yıllık geçmişi bulunan
İslamcı akımların bugün geldikleri noktada ortaya koydukları zihni harita
hakkında üç aşağı beş yukarı bir kanaate sahip olmak içindir. Kitap seçimini
grup kendisi yapabileceği gibi, çevresine danışarak da yapabilir.
Söz
konusu dört okuma programından sonra İslam'ın klasik kaynakları ve büyük ulema
geleneğiyle temas kurmayı hedefleyen bir okuma yapma zarureti vardır. Bu, ilim
ve irfan taleplisinin isteğine ve gayretine bağlıdır.
1)
Bediüzzaman Said Nursi
2)
M. Akif Ersoy
3)
Sait Halim Paşa
4)
Muhammed İkbal
5)
Hasan El Benna
6)
Muhammed Hamidullah
7)
Abdülkadir Udeh
8)
S. Hüseyin Nasr
9)
Rene Guenon
10)
Martin Lings
11)
Titus Burchart
12)
Fritjof Schoun
13)
Seyyid Kutup
14)
Muhammed Kutup
15)
Ebul A'la Mevdudi
16)
Yusuf Kardavi
17)
Nakip El Attas
18)
Malik Binnebi
19)
Cemaleddin Efgani
20)
Muhmmed Abduh
21)
Reşit Rıza
22)
Ali Şeraiti
23)
Murtaza Mutahhari
24)
Aliya İzzetbegoviç
25)
İsmail Raci El Faruki
26)
Muhammed Ebu Zehra
27)
Muhammed Ammara
28)
Muhammed Esed
29)
Perviz Manzur
30)
Abdülkerim Süruş
31)
M. Hüseyin Fadlallah
32)
Hasan Hanefi
33)
Raşid Gannuşi
34)
Hasan Türabi
36)
Mustafa Sabri Efendi
37)
Esad Coşan
38)
Hayrettin Karaman
39)
Ali Bulaç
40)
Abdurrahman Arslan
41)
Mustafa İslamoğlu
42)
Sezai Karakoç
43)
Rasim Özdenören
44)
Yasin Aktay
45)
Dücane Cündioğlu
46)
Atasoy Müftüoğlu
47)
Metin Önal Mengüşoğlu
48)
Akif Emre
49)
Yusuf Kaplan
50)
İhsan Eliaçık
51)
İhsan Süreyya Sırma
52)
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
53)
Cihan Aktaş
54)
Yıldız Ramazanoğlu
55)
Nazife Şişman
56)
Abdurrahman Dilipak
57)
Tahsin Görgün
58)
Kenan Çamurcu
59)
Ahmet Taşgetiren
60)
Ahmet Baydar
61)
Mustafa Özcan
62)
Hakan Albayrak
Kaynak:www.fikritakip.com
Sosyolog ve ilahiyatçı yazar Ali Bulaç, 10 yıl süren tefsir çalışmasını geçtiğimiz günlerde tamamladı. “Kur’an Dersleri” ismiyle yayımlanan tefsir 7 ciltten oluşuyor. Yarına Bakış'tan Betül Tanrıseven'in haberine göre, Ali Bulaç, çalışmasını “Hayatımın en önemli, en anlamlı, en sorumluluk gerektiren işi” olarak niteliyor.
"Geleneksel usulü takip ettiğini" ifade eden Bulaç, “24 kitabım yayımlandı; ama en önemlisi bu oldu. Onlar daha çok sosyoloji, iktisat ve düşünce ağırlıklı kitaplar ama tefsir öyle değil. 200 sene sonra da okunan bir kitap" diye konuşuyor. "Tefsir yazmanın ağır sorumluluk gerektirdiğini" belirten Bulaç, zaman zaman eserini yarıda bırakmayı düşünmüş. Ancak ilmine güvendiği insanların yazdıklarını inceleyip teşvikte bulunmasıyla ortaya 7 cilltlik bu eser çıkmış.
Ali Bulaç’ın tefsir çalışmasının aslında 15 yıl öncesine dayanıyor. 1991 yılında BBC ekranlarında İslam’da kadının yeriyle ilgili tartışma programında papazlar, teologlar ve Müslüman konuklar arasında sıkı bir tartışma geçer. Programda zorlanan katılımcılar dünyanın farklı ülkelerindeki alimlere ve yazarlara İslam’da kadının şahitliğini konu alan Bakara Sûresi’nin 282’inci ayeti hakkındaki yorumlarını sorar. Ayet üzerinde 3 ay çalışan Bulaç, küçüklükten itibaren kelimelerin kökenlerine duyduğu merakın da etkisiyle tefsir yapabileceğine kanaat getirir. Tefsir yazmanın Kur’an’ın anlaşılmasına katkı bulunmak olduğunu anlatan Bulaç, tefsir yazımının her dönem olacağını söylüyor.
Hem İslami ilimleri tahsil eden hem de sosyoloji okuyan Bulaç, sosyal bilimlerin de bir ayet ile ilgili yaklaşımlarını göz önünde bulundurduğunu ancak sosyolojik perspektiften tefsir yapmadığını vurguluyor. Böyle bir tefsirin hatalı olacağının altını çizen Bulaç, “Aslolan usulün takip edilmesidir. Ama bu usulü takip edip, bir ayet ya da ayet kümesini tefsir ederken sosyolojinin, siyaset biliminin, antropolojinin, iktisadın, felsefenin, hukukun, mantığın, iktisadı doktrinlerin de verilerini göz önünde bulundurdum. Mesele antropoloji. Çünkü Kur’an-ı Kerim bu konularla da ilgili bir kitaptır. ” şeklinde konuşuyor.
Tefsirine “Kur’an Dersleri” ismini veren Ali Bulaç, Razi, Kurtubi, Seyyid Kutup, Elmalılı ve diğer esas aldığı müfessirleri hocaları gibi kabul ettiğini ifade ediyor. Bir ayet üzerine düşünürken geçmiş tefsirlerden faydalandığını belirten Bulaç şunları söylüyor: “Sanki onların halkasında bir öğrenciymişim gibi düşündüm. Fakat bir hocadan değil bütün bu hocalardan ders alarak bu tefsirleri yaptım. O halde buna ‘Kur’an Dersleri adını vereyim’ dedim.”
“Maalesef insanlar okuyor ama okuduğunun üzerine tefekkür etmiyor. İslam dünyası’na baktığımız zaman, ahlaki bakımdan yozlaşmış durumdayız, iktisadi hayatımızda gelir eşitsizliği malum. Baskı ve zulümler var. İslam dünyası’nda savaşlar, çatışmalar sürüyor. Müslümanlar birbirini acımasızca öldürüyor, özgür değiller, adalet tesis edilmiyor. Aralarında birlik yok. Bütün bu sorunların kaynağında bizim Kur’an’ı iyi bilmememiz geliyor. Fakat bilmek yetmez, ruhen de buna iştirak etmek gerekir. Yoksa bir akademisyen ya da bir oryantalist gibi Kur’an’ı okuduğunuz zaman Kur’an’ın insan üzerinde bir tesiri olmaz.”
“Ben tefsiri Kur’an’ı anlama yönünde kurulmuş bir cümle olarak görüyorum ve bu cümle kıyamete kadar noktalanmaz. Bu öyle bir cümle ki Taberi kurar, Kurtubi onu devam ettirir, Razi, Beydavi bu cümleyi devam ettirir. Herkes kendi toplumunda kendi sosyal şartlarında, ‘Toplumu nasıl anlayabilirim ve nasıl anlatabilirim?’ maksadıyla tefsir yazar."
KAYNAK: Ali Bulaç, 10 yıl süren tefsir çalışmasını tamamladı (t24.com.tr, 10 Haziran 2016).