Haluk Sena Arı

Araştırmacı Yazar, Ressam

Doğum
Ölüm
01 Haziran, 2017
Eğitim
Chicago La Salle Üniversitesi İç Dekorasyon Bölümü

Yazar ve ressam (D. 1932, Kemaliye / Erzincan - Ö. 1 Haziran 2017, İstanbul). Chicago La Salle Üniversitesi İç Dekorasyon Bölümü’nden mezun oldu. Yaptığı üç boyutlu tablolarla geleneksel Türk evini hafızalarda canlı tutmaya çalıştı. 1978 yılında ilk kişisel sergisini açan Arı'nın, eski İstanbul evlerini üç boyutlu anlattığı tabloları büyük beğeni kazanınca sergiler ard arda devam etti. 1989 yılında düzenlenen Mevlana haftasında Konya Mevlevi Müzesi’nde sergilediği tablolarıyla Konyalıları İstanbul evleriyle tanıştırmıştı.

Osmanlı döneminden insan manzaralarını kitaplarında ve resimlerinde günümüze taşıyan Haluk Sena Arı, 1 Haziran 2017 Perşembe günü İstanbul'da hayatını kaybetti. 2 Haziran Cuma günü Çemenzar Camisinde kılınan cenaze namazından sonra İstanbul’da defnedildi. Evli ve bir çocuk, iki torun sahibiydi.

ESERLERİ:

Osmanlı’da Aile Hayatı (2000), Edep Mektebinden Hatıralar (2005), Dünden Bugüne Edep Geleneğimiz, Mahalle Kültürümüzden Yansımalar.

 KAYNAKÇA: Haluk Sena Arı (nihayet.com, Kasım 2016), Haluk Sena Arı Hakka yürüdü (Yeni Şafak, 1 Haziran 2017), Haluk Sena Arı kitapları (nesilyayinlari.com, 08.06.2017), Eski Mahallelerin Özlemi Kitap Yazdırdı (yesiltopuklar.com, 08.06.2017).

Örnek 1

ESKİ MAHALLELERİN ÖZLEMİ KİTAP YAZDIRDI

ESKİ MAHALLELERİN ÖZLEMİ KİTAP YAZDIRDI

 

Halûk Sena Arı, 80 yaşında bir yazar. Osmanlı’da aile hayatı ve edep ile ilgili konularda pek çok eseri var. Asıl amacı ise geleneksel Türk evlerinin üç boyutlu resmedilerek tanıtılması. Bu evlerden yaptığı tablolarla 40’tan fazla sergi açtı. Son kitabı da bu sergileri destekler nitelikte…

 

Göz alıcı kilimlerin üzerinde yürürken, penceredeki delik işi güneşlikler dikkatimizi çekiyor. Ardından sehpa üzerindeki iğne oyalı aksesuarlar… Konsol üzerinde bin bir emekle Şile bezine yapılan nakış işlemeleri var. Duvarda da yağlıboya tablolar… Bir masal evi gibi burası. Sanki Göztepe’de apartman dairesi değil de, cumbalı bir konak… İçinde biri 80, diğeri 85 yaşında iki saygıdeğer insan yaşıyor. Belki onların yaşanmışlıklarıdır burayı bu kadar sıcak kılan. Yine de bir şeyin özlemi var bu evde, belli. Ama ne?

Yeni Asya Neşriyat’tan çıkan ‘Mahalle Kültüründen Yansımalar’ kitabını okumasak epey kurcalardı bu soru zihnimizi. Neyse ki bahse konu bu hasretin sebebini biliyoruz artık. Yağlıboya tablolarındaki renkli sokaklar da, şifonyer üzerindeki üç boyutlu ahşap evler de eski mahallelere özlemi anlatıyor bize. Onların sessizce anlatmak istediklerine ev sahibi Halûk Sena Arı tercüman oluyor. Akıcı Türkçesi ve seçtiği kelimelerle özenle anlatıyor bize eski mahalleleri, tıpkı kitabında yazdığı gibi…

 

13 şehrin mahalle kültürünü anlatıyor

Arı, kitabı yazmasının sebebini “Özlediğim insanlara hasret, belki de minnet…” diyerek açıklıyor. Bu öyle bir özlem ki, 80 yaşına rağmen yaklaşık 10 kişiyle röportaj yapmasına ve 13 şehrin tarihini araştırmasına engel olmuyor. Kitapta Denizli’den Gaziantep’e, Elazığ’dan Konya’ya, Bursa’dan Edirne’ye kadar çeşitli illerin ‘mahalle kültüründen yansımalar’ var.

Eser yeni çıksa da, Arı’nın mahallelere özlemi çok eski. Çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği Üsküdar’daki mahallesinden ayrılmasıyla başlıyor onun hasreti. Eşinin Karayolları Genel Müdürlüğü’nde inşaat mühendisi olması ve sürekli farklı illere atanması da bu hasreti giderek körüklüyor. Eskişehir, Kastamonu, Düzce derken sıla hasreti bir türlü bitmek bilmiyor.

Düzce’deki evinin bahçesinde bulunan eski tahtaları eline alması, onun hayatının dönüm noktası. Farkında olmadan yongalara şekil vermeye başlıyor Arı. Saatler sonra ortaya çıkan şey ise, onun ilk eseri. Üsküdar’daki evinin hayalindeki maketi… (Maket hâlâ evindeki şifonyerin üzerinde duruyor.) Henüz 25 yaşındayken yaptığı bu maketle uzunca bir zaman özlem gideren Arı, yalnızca evini değil yaşadığı mahallelerdeki birçok evin maketini yapmaya başlıyor. Daha sonra resim kursuna giderek bu maketleri yağlıboya tablolarının üzerine yerleştiriyor. Ardından ilk sergi… Serginin sonrasında herkes bilgilerini kitaplaştırması gerektiğini söylüyor Arı’ya. Ve ilk kitabı “Osmanlı’da Aile Hayatı” yayımlanıyor.

Edebe muhtelif konularda pek çok eseri bulunan yazar, son kitabında mahalle kültürüne ait geride kalan birçok şeye değiniyor. Eski mahallelerde yaşayan insanların hepsinin ortak noktası ise son derece yardımsever ve dayanışma içinde olmaları. Ona göre; uydu kentlerde, sitelerde yetişen çocuklar tüm bunlardan yoksun. Ebeveynler de aynı şekilde. Arı, “Osmanlı’da ‘vermek’ üzerine kurulu bir hayat vardı. Şimdi her şeyde ‘ben’ var. Egolar ön planda. Eskiden insanlara faziletli, erdemli olmaları artı değer sağlarken artık maddî refahla statü kazanılıyor.” diyor.

Arı’nın mahalle kültürüne dair değindiği en önemli noktalardan biri ‘güven’. Bugün çelik kapılarını 3 kez kilitlemeden çıkamadığımız evlerimizin, önceden ahşap kapılarının üzerinde anahtarların durduğunu hatırlatıyor. Yine bir annenin çocuğunu, komşusuna gözü kapalı bırakabildiğine değiniyor. Ardından da ekliyor: “Komşular, mahalledeki çocukların annesi gibiydiler âdetâ. Çocuklar onlara ‘ana’ diye hitap ederlerdi. Komşunun uyarısı, nasihati, hatta yanlış yaptığında kızması bile çocuğun ahlakî gelişimini sağlardı. Şimdi mümkün mü böyle bir şey? Azıcık kızsanız ilk önce annesi çatar size!”

 

Ben de mahalle kültürüne riayet edemiyorum

Mimarî açıdan bakıldığında mahallelerde evler birbirine daha uzak, apartmanlarda ise iç içe. Komşuluk ilişkileri yakın olması gerektiği halde neden daha uzak? Arı’ya göre sebep, müşterek menfaatler. Apartmanda oturanların her biri aynı düşüncede değil, olamaz da. Apartmanın gideri, bakımı, bahçenin düzeni, kapıcının kullanılması vs. konularda herkesin ayrı fikre sahip olması ihtilâfa neden olabilir. “Tabiî bir de gündelik hayatın ‘yoğun’luğu var.” diyor yazar.

Mahalle kültürünü gelecek nesillere aktarmak için yazmasına rağmen kendisinin bile bu kültüre artık riayet edemediğini söylüyor: “Anadolu’da bulunduğum yıllarda, mahallemize biri taşındığında ‘hoşgeldin’e gider, bir ihtiyacı var mı diye sorardık. Ama şimdi apartmanımıza gelenlere gitmekte biz de kusur ediyoruz. Nasıl karşılanacağımı bilememekten belki de… Yine de gitmem gerek, iyi karşılar ya da karşılamaz, onun ahlâkıyla ilgili. Bu yüzden ben de hatalı davranıyorum aslında.”

KAYNAK: Eski Mahallelerin Özlemi Kitap Yazdırdı (yesiltopuklar.com, 08.06.2017).

Yazar: Röportaj 1

HALUK SENA ARI RÖPORTAJI

HALUK SENA ARI RÖPORTAJI

 

1932 yılında doğan Haluk Sena Arı, Chicago La Salle Üniversitesi İç Dekorasyon Bölümü’nden mezun olmuştur. Yaptığı üç boyutlu tablolarla geleneksel Türk evini hafızalarda canlı tutmaya çalışmaktadır. Evli ve bir çocuk, iki torun sahibidir. Osmanlı’da Aile Hayatı, Edep Mektebinden Hatıralar, Dünden Bugüne Edep Geleneğimiz ve Mahalle Kültürümüzden Yansımalar isimli kitapları bulunmaktadır.

 

Sabahı nasıl selamlarsınız?


         Sabahı selamlamam bir besmele iledir.

 

Gece en son kendinize ne söylersiniz?


         Gece yatarken on yaşlarında iken öğrendiğim bir duayı mutlaka okurum. “Yattım sağıma, döndüm soluma/Yanımdaki melekler/Şahit olsun dinime, imanıma/Yattım maşallah, kalkarım inşallah/Kalksam da kalkmasam da la ilahe illallah, Muhammedun resulullah.”

 

Hangi sıklıkta ve vesilelerle hediye alırsınız?

Hediyede önemli olan hatırlanmaktır. Anadolu’da meşhur sözdür: “Ağam beni ansın bir kozla/O da çürük olsun.” Hediyenin büyüğü küçüğü olmaz. Yeter ki dostluğu pekiştirsin.

 

En son ne zaman hasta ziyareti, taziye ziyareti yaptınız?

Hasta ve taziye ziyaretlerini aksatmamaya gayret ederim. Evine ulaşmak benim için çok zor ise telefonla taziyede bulunurum. Nitekim bu sabah, Tuzla’da oturan bir dostu aradım; kaybettikleri torunları için başsağlığı diledim, teselli etmeye çalıştım.

 

Elinizle neleri üretmeyi seversiniz; yemek yapar mısınız mesela ya da tadilat?

Elimle üretmeyi en sevdiğim şey eski Türk evlerinin maketlerini yapmaktır. Yemek yapmayı da severim. Tadilat eskiden daha çok yapardım, şimdi aldığım şeyleri yıllarca bıkmadan kullanıyorum.

 

En uzun kullandığınız eşyanın yaşı.

En uzun kullandığım eşya, oturma odamdaki kütüphane. 1955 yılında yaptırmıştık. Yapan ustanın ellerine nurlar yağsın. Kitaplarımızın çoğunu onun raflarına dizdik, üzerinde de televizyonumuz duruyor. Bir de eşimin odasında duran seksen yıllık iki halımız var. Çocukken üstünde evcilik oynadığım halılar. Sol tarafımdaki sehpada da aynı yaşlarda bir dikiş sepeti var. Rahmetli annem, içini kırmızı kumaşla kaplamıştı. Kapağına da kalp şeklinde bir iğne yastığı koymuş. Şimdi benim iğnelerimi, ipliklerimi muhafaza ediyor.

 

Kalemleriniz (Yazarken nasıl bir kalem kullanırsınız mesela?) ve kelamlarınız? En sevdiğiniz kelime ya da sözler?

Yazı yazarken tükenmez kalem kullanıyorum. Resimde de hâliyle kurşun kalem daha kullanışlı. O yüzden her tarafa bir tükenmez kalem koyarım. Aklıma gelenleri not etmek isterim. Özellikle seçtiğim bir kelime yoktur. Kalp kırmayan, kimseyi incitmeyen her kelam makbulümdür. Rahmetli babam, çocukken bize tembih ederdi: “Söylediğiniz sözün ya kendinize ya da bir başkasına faydası olsun” derdi. Asker olduğu için bizim o yıllarda her şeyde gülünecek bir taraf aramamızdan pek hoşlanmazdı. Herhâlde şükür, en makbul kelam olmalı. Şükür edemediğimiz şeyler için de “özür” kelimesinin yerinde olduğunu düşünüyorum.

 

En sevdiğiniz vakit?

Yeni bir güne başladığımız sabah vaktini çok severim.

 

En huzurlu anınız?

Ülkemin, çevremin ve ailemin huzuru beni çok etkiler. Başkalarını huzurlu gördüğüm an, ben de huzurlu olurum.

 

En çok neye öfkelenirsiniz?

Karşımdakinin açık açık konuşmak yerine laf dokundurmaya kalkmasına.

 

KAYNAK: Haluk Sena Arı (http://www.nihayet.com, Kasım 2016).

 

Yazar: Röportaj 2
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör