Suad Hatun

Şair

Abbasiler döneminde Hilâfet sarayının Türk kökenli etkili kadınlarından biridir. Dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ile onuncu yüzyılın ilk yarısında yaşadı. el-Müstain ve taraftarı Türk generallerinin Bağır et-Türki’yi büyük bir tedbirsizlik sonucu öldürmeleri ile başlayan üzücü olaylar kontrolden çıkınca, Halife ve yakın çevresi Samarra’da daha fazla tutunamayarak Bağdat’a sığınmak durumunda kalmışlardı. Bu durumda Bağır taraftarı Türkler derhal harekete geçerek, daha önceden planladıkları gibi Halife el-Mütevekkil’in oğlu Ebu Abdullah Muhammet’i “el-Mutez Billah” lakabıyla halife ilan ettiler (867). Bununla da yetinmeyen Bağır taraftarı Türk generalleri emirlerindeki Türk birlikleri ile Bağdat’a yürümüşler, başta Halife olmak üzere gerek Vasif ve gerekse Bağay’ı bu fiili durumu kabul etmeye, bundan da öte, el-Mustain’i halifelikten çekilmeye mecbur etmişlerdi. 

Gerçekte el-Müstain ve ondan sonra gelen Abbasî halifelerinin yaşadıkları dönemler, Türklerin askerî ve yönetsel bakımlardan artık tam dorukta olduğu devirlerdir. Öylesine ki, Hilâfet makamı ve yüksek derecede askerî komutanlıklara ancak Türklerin istedikleri kimseler getiriliyordu. Türk askerî aristokratları, kimi isterlerse onu halife ilân ediyor, istemedikleri kimseleri de hilâfet koltuğundan indiriyorlardı. İbn Tabatan’ın “el-Fahrî” adlı eserinde anlattığı şu olay bize bu dönemlerde hilâfet çevresindeki Türklerin gücünün nerelere kadar uzandığını ve bunun halk üzerindeki etkisi hakkında çok çarpıcı bilgiler vermektedir.

Şöyle ki; el-Mutez, hilâfet tahtına oturduktan sonra adamlarını ve çevresindeki müneccimleri toplayarak onlara, “Hele bir bakınız! Ben ne kadar yaşayacağım ve halifeliğim kaç sene sürecektir?” diye sordu. O toplulukta bulunan nüktedan ve hazır cevap bir kimse hemen ortaya atılarak, Halifenin ömrünü ve hilâfet süresini bildiğini söyledi. Çevresindekiler anlamlı anlamlı onun yüzüne bakınca, adam gayet doğal olarak, “Bundan daha kolay ne var! Türkler sizin halifeliğinizi ne kadar isterlerse!” cevabını verdi. İbn Tabatan, adamın bu cevabı karşısında Halifenin dışında o toplulukta bulunanlardan gülmeyen kimsenin kalmadığını kaydetmektedir.

el-Mutez devrinde (866-869), kuşkusuz ondan önceki halifelerde olduğu gibi, çok ciddi kargaşa ve karışıklıklarla dolu bir dönemdir. Samarra ile Bağdat’ta bir kısım iki yüzlü devlet adamları ile Türkler tarafından tutuşturulan bu fitne, bütün dehşetiyle sürmüş ve sonuçta birçok değerli komutan dahil, yüzlerce Türk yaşamını yitirmişti. Bu devrin yüklü, bir dereceye kadar boğucu siyasi olayları bir tarafa, el-Mutez devrinde hilafet çevrelerinde adlarından sık sık söz edilen Türk hatunlarının başında Suad Hatun gelmektedir. Ancak Suad Hatun’un kocasının kim olduğu hakkında “et-Taberi”de ne yazık ki, fazla bir şey yoktur. Ancak onun oğlu Reşit’in amcası Vasif gibi, hilafet ordusunun önde gelen cesur, yiğit Türk generallerinden biri olduğundan kimsenin şüphesi yoktur. Suad Hatun’un kişiliği ve hilafet saraylarındaki etkisi dikkate alınırsa, bunda onun, Vasif’in kız kardeşi olması, aristokrat bir Türk ailesine mensup bulunmasının yanı sıra, olasılıkla kocasının da aynı derecede saygın ve o topluluğun önemli kişilerinden biri olmasının da büyük etkisi vardı. Suad Hatun’nun, Abbasi Sarayı ve hilâfet çevrelerinde büyük itibar ve saygınlığı olduğundan aristokrat Türk askerî erkânı ile Saray arasında bir kısım ciddi sorunların çözülmesinde önemli hizmetleri olmuştur.

Örneğin; el-Mutez, Bâğır et-Türki ve onun taraftarlarının kesin bir biçimde desteklenmeleri ile iktidara geldikten sonra doğal olarak muhalifleri üzerine yürümek istemiş ve bu cümleden olmak üzere Vasif, Boğa ve onlara bağlı olanların divandan uzaklaştırılmalarını emretmiştir. Bu ise onların bütün yetki ve gelir kaynaklarının ellerinden alınması, bir bakıma saf dışı edilmeleri demekti. Oysa bu durum ileride çok büyük tehlikelere yol açabilirdi. Fakat olaylar başka türlü gelişmiş, bu hem el-Mutez, hem de söz konusu iki etkili ve hilafet ordusundaki Türkler tarafından hâlâ sevilip sayılan Türk komutanı Vasif ve Boğa’nın hayrına olmuştur. Bunun için Vasif kız kardeşi Suad Hatun’u ve onun aracılığıyla el-Müeyyid’i devreye sokmuş, el-Müeyyid ile üvey kardeşi el-Mutez nezdinde girişimlerde bulunarak Vasif, Boğa ve onlara bağlı olan erkânının Halife ile olan bozuk ilişkilerini düzeltmeyi başarmıştır.

et-Taberi’nin “867 yılı olayları” arasında daha da ayrıntılı olarak anlatıldığına göre; Vasif, önce kız kardeşi Suad Hatun’u bu konuda görüşmelerde bulunmak üzere, el-Mütevekkil’in öteki oğlu veliaht, aynı zamanda el-Mütez’in üvey kardeşi el-Müeyyet’e göndermişti. Aslında el-Müeyyet, yine et-Taberi’nin bildirdiğine göre, Suad Htun’un kanatları altında, onun koruma ve terbiyesinde yetişmiş, dolayısıyla ona sonsuz bir saygısı vardı.

Suad Hatun daha da ileri gitmiş; Vasif’in Samarra’daki sarayında gizlediği servetinden 1.000.000 dinar alarak el-Müeyyid’e vermiştir. Onun bu yeni inisiyatifi, kuşkusuz Vasif ailesinin, el-Mutez’e karşı iyi niyetlerinin samimi bir belirtisiydi. Bundan sonraki gelişmeleri İbnü’1-Esir şöyle anlatmaktadır: “el-Müeyyid gidip Vasif’ten hoşnut olması için el-Mutez ile görüştü. el-Mutez de Vasif’i affedip ondan hoşnut olduğunu bildiren bir de mektup yazdı”. Suad Hatun’un bu isabetli girişimleri sayesinde Vasif ve Boğa, Samarra’ya dönmüşler, yeni Halife onlara eski görevlerini iade ettiği gibi, onlara hilaflar (birisinin gönlünü almak için giydirdikleri hırka) giydirmekle de kalmamış, mal varlıklarını iade ettirmişti. Mamafih, bu nazik sorunun iki tarafın da hayrına olacak bir biçimde çözülmesinde Suad Hatun’un çok önemli bir rol oynadığı unutulmamalıdır. O, olgun kişiliği ve dirayeti ile sorunun nezaketini kavramış, el-Müeyyed’i ikna etmiş ve yüzüne gözüne bulaştırmadan bu büyük sorunu çözmüştür.

Fakat, bütün bunlar Halife el-Mutez’in kardeşi el-Müeyyed, hatta Türk aristokrat çevreleri ile güzel ilişkileri olduğu ve bunu bir zaman sürdürdüğü anlamına gelmemelidir. Zira el-Mutez, bu olaylardan üç dört ay gibi kısa bir süre sonra kardeşi el-Müeyyed’i veliahtlıktan azletmiş, sonra da onu hapsettirmiştir. Halifenin bundaki asıl amacı yavaş yavaş güvenini yitirdiği Türk komutanlarının el-Müeyyed’in etrafında toplanmalarını önlemekle onların kendisine karşı harekete girişmelerine fırsat vermemekti.

KAYNAKÇA: Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı / Mukaddes Çevreler ve Eski Hilafet Ülkelerinde Türk Hatunları  (1995), İhsan Işık / Ünlü Kadınlar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 6, 2013).

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör