Nevzat Çiçek

Gazeteci, Yazar

Doğum
Eğitim
İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi

Gazeteci, yazar. 1977 yılında Adıyaman'ın Gerger ilçesinde doğdu. İlkokulu Adıyaman Gerger’de, ortaokul ve liseyi ise İstanbul Bahçelievler’de bitirdi. Kazakistan Hoca Ahmet Yesevi Üniversite Sosyoloji bölümünü yarıda bırakan Çiçek, kamu yönetimi ve konservatuar eğitimlerini de yarıda bırakarak, beş yıla yakın aile şirketinde çalıştı. İstanbul Ticaret Üniversitesinin kurulması ile İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri’nde okumaya başlayarak buradan mezun oldu. Okuduğu dönemde üniversitenin televizyon ve radyosunun kurulmasında görev aldı.

Çiçek, Aydın Doğan Genç İletişimciler Yarışması’nda “En iyi röportaj” dalında aldığı Türkiye ikinciliği ile Kanal D Ana Haber’de stajını tamamladı. Aktif gazeteciliğe üniversite ikinci sınıfta iken Nokta dergisinde başlayan Çiçek, dergide ekip arkadaşları ile birlikte hazırladığı 12 Eylül dosyası nedeniyle derginin kapatılması üzerine gazetecilik yaşantısına Bugün gazetesi İstihbarat Servisinde devam etti.

Nevzat Çiçek Bugün Gazetesi’nde çalışırken Nokta dergis’nin Alper Görmüş’ün Genel Yayın Yönetmenliği’nde tekrar faaliyete geçmesi üzerine dergiye geri döndü. Nokta dergisinin hazırladığı “Darbe Günlükleri” haberinin devam haberi olan ve Nevzat Çiçek imzası ile yayınlanan “Günümüzdeki sivil eylemler ne kadar sivil?” haberi nedeniyle derginin kapatılması üzerine Çiçek, “Kürtlerde sivilleşme ve din” olgusunu incelemek üzere Doğu ve Güneydoğu’da alan araştırmasında bulundu.

Taraf gazetesinin kuruluşunda yer alan Çiçek, uzman muhabir olarak başladığı gazetenin Yurt Haberler Müdürlüğü görevinde bulundu. Taraf gazetesinden Sabah gazetesi Özel Haber Servisine transfer olan Çiçek, daha sonra Özgün Duruş gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevinde bulundu.

Nevzat Çiçek, Suriye, Kazakistan, Irak, İran, Pakistan, Keşmir, Bangladeş, Sudan, Moro, Patani, Küba, Tunus, Somali,Kenya, Patani, Mısır başta olmak üzere bir çok yardım organizasyonlarında görev aldı ve raporlar hazırladı. Gittiği coğrafyalarda İslami Cemaatler ve Medreseler üzerinde alan araştırmalarında bulunan Çiçek, özellikle Kürt meselesi, yakın tarih, İslam dünyası haber ve yorumlarıyla ses getirdi

Kurduğu Lagin Yayınları ile yayın hayatına devam eden Çiçek, Kürt sorunu ve İslami Cemaatler noktasında yurt içi ve yurt dışında birçok kongreye katıldı ve konferanslar verdi. Halen aktif olarak gazetecilik yaşantısına devam eden Çiçek, aynı zamanda medya sektörü başta olmak üzere farklı disiplinlerde iletişim danışmanlığı görevini de sürdürüyor. Beş kitabı yayımlanan Çiçek,  birçok kuruma danışmanlık hizmetlerinde bulunmuştur.

Nevzat Çiçek, pek çok haber programında bilir kişi olarak, yorumcu olarak yer almış ve almakta olup, Habertürk kanalında program yapmaktadır. 2010 yılında Cahide Hayrunnisa Yağcı ile dünya evine girmiştir.

 

ESERLERİ:

 

Puşi ve Sarık - İslam Kürt Sorununu Çözer mi? (2008)

İtirafçı (2009)

Abdülkadir Aygan Anlatıyor Gerçek Cellat Kim (2009)

Kod Adı Düğün: Dağlıca  (2010)

Sivas Kampı - 27 Mayıs'ın Öteki Yüzü (2010)

 

KAYNAKÇA: Puşi ve sarık arasında sıkışan Kürt siyaseti (Star gazetesi - nevzatcicek.blogcu.com, 27.11.2017), Gazeteci Yazar Nevzat Çiçeğin Kişisel Bloğu Nevzat Çiçek (nevzatcicek.blogcu.com, 25.04.2011), Nevzat Çiçek Kimdir? (haber.sayfan.net, 04.10.2016).

PUŞİ VE SARIK ARASINDA SIKIŞAN KÜRT SİYASETİ

PUŞİ VE SARIK ARASINDA SIKIŞAN KÜRT SİYASETİ

 

NEVZAT ÇİÇEK

 

Hizbullah’ın tasfiye edilmesi ve Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi aynı döneme denk düştü. Bu olayların akabinde bölgedeki siyasal hareketlilikler, suskunluk dönemine girdi. Suskunluk döneminin sonunda ise İslami kesim kabuk değiştirdi ve ‘sivilleşme’ çizgisinde siyaset üretmeye başladı

KÜRTLER, İslami hassasiyetleri yüksek olan bir halktır. Din fenomeni, Kürt siyasetinin şekillenmesinde her zaman belirleyici bir unsur olmuştur. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Kürt isyanlarının resmi kaynaklar tarafından din faktörüne bağlanması da bu tezi güçlendirmektedir. Oysaki din, toplum açısından tek başına anlam taşıyan bir kimliksel durum olabildiği gibi diğer kimlikleri birbirine bağlayan bir düğüm noktası da olabilmektedir. Mesela eklemlenen kimlik, bazen Kürtlük olmuştur; bazen ise cemaatlerin veya aşiretlerin hegemonik merkez tarafından şekillendirilmeye çalışılan özgül kimliği olmuştur. Hatta bazen dinsel kimliğin kendisi de başka kimlik pozisyonlarına eklemlenebilmektedir. Bugünkü modern seküler algı, bütün bu kimliklerin geçirimliliğini algılayamadığından ve tarihsel olayları klişeler ve şablonlar etrafında açıklamaya çalıştığından dolayı sorunun kendisi sağlıklı bir şekilde analiz edilememiştir. Bölgede yeniden şekillenen siyaset anlayışı da farklı bir gözle bakılmadığı taktirde bu yanlışın kurbanı olacaktır.

 

Kürt siyaseti sivilleşecek mi?

 

Hizbullah’ın tasfiye edilmesi ve Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi aynı döneme denk düştü. Bu olayların akabinde bölgedeki siyasal hareketlilikler, suskunluk dönemine girdi. Bu suskunluk döneminin sonunda İslami kesim, kabuk değiştirdi ve ‘sivilleşme’ çizgisinde siyaset üretmeye başladı. Bu STK’lara bazıları hálá kuşkuyla bakmakta. Bazı kuşkularda haklılık payı olmasına rağmen, yeni dinamikleri de gözlemlemek mümkün. Mesela bu yapılardan bazıları Lübnan Hizbullah’ından ve Türkiye’de bazı İslami yapılardan esinlenerek sosyal yardımlar yapıyorlar. Belki hastane ya da okul açamıyorlar ama yardım kampanyaları düzenliyorlar ve yoksulluk sorununa eğiliyorlar. Bunun yanında ‘Peygambere Saygı Mitingleri’ gibi Ortadoğu’nun ikinci büyük mitingini organize ediyorlar. Daha önemlisi, silahlı mücadeleyi benimsemeyen ve sivil siyaset üretmeye çalışan bir yapılanmaya giriyorlar. Bu yapılar içerisinde eskiden Hizbullah’la organik bağı olan ama değiştiğini ve hata ettiklerini söyleyen birçok insan bulunmakla birlikte, Kürt medreselerindeki dinsel anlayışı sahiplenen ve bunun politikasını üretmeye çalışan yeni gruplar da var.

 

Bölgenin hassasiyetleri

 

Kürt siyasetçilerinin bir kısmı bu yeni yapılanma sonrasında devletin bir karar vermesi gerektiğini savunmaya başladı. Onlara göre radikal Kürt İslami hareketlerinin güçlenmesi devletin de işine gelmezdi. DEP eski milletvekili Hatip Dicle, Neşe Düzel’le yaptığı röportajda bunu dile getirenlerdendi: ‘Kürtler çok dindar bir halktır, bizim tabanımız da çok dindardır. PKK imha edilirse, o taban radikal İslami örgütlere kaymaya çok müsaittir. Kürt halkının talepleri karşılanmadığı zaman doğacak olan şey, çok tehlikeli bir radikal İslami Kürt hareketidir.’ Dicle’nin bir yıl önce dile getirdiği bu tespitlerini bugün DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan dile getiriyor. Vakit Gazetesi’ne konuşan Kaplan, laiklik konusunda TSK ile aynı çizgide olduklarını söyleyerek, ortamın dincilere bırakılmamasını istiyor. ‘...Orada AKP dini eğilimleri ağır basan bir yönetim tarzını egemen kılmak ister. Biz olmasak, meydan dincilere kalır. Bu kesinlikle böyle. Diyarbakır’da şeriatçılar nasıl miting yaptılar!.. Bu, yapılmak istenenin nüvesidir. Laikliği kim koruyacak...’ Kaplan, başörtüsünün serbest bırakılmasına da karşı olduğunu söyleyerek ‘AKP türban istismarı yapmaktadır. Dini radikal örgütlenmelere alan açılmamalıdır’. Kaplan aslında bu söylemiyle bölge halkıyla aralarını açan derinliği de tarif ediyor ve 22 Temmuz seçimlerinde AK Parti’nin bölgede bu kadar güçlenmesinin temel nedenini görmezden geliyordu. Oysa bölgede eski siyasi anlayış yerini farklı ve bir o kadar da renkli bir alana bırakmıştı. Bunu sağlayan da bölgede susan silahlardı.

 

Nokta dergisinde yayınlanan ‘Yeraltında Kürt İslam’ı bitti’ kapak dosyasında Kürtlerde yeni bir toplumsal gerçekliliğin habercisi olarak bölgede aktif çalışmalar içinde yer alan sivil toplum kuruluşlarını incelemiştik. Bölgede bulunan DTP temsilcileri de Kaplan ve Dicle ile benzer görüşler ileri sürmüştü. DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu ‘Demokratik Kürt hareketine karşı gerici bir yapı ortaya çıkarabilmektir. Halkın dinsel kimliği kullanılarak bir alternatif yaratılmaya çalışılıyor. Sistem de bunu tercih ediyor. Hem kontrol altında tutacak hem de sisteme karşı hareketler oluştuğunda bir alternatif olarak demokratik kimliklere alternatif olarak bunları kullanacaktır. Sistemden besleniyorlar ve sisteme hizmet ediyorlar’ diyordu. Ak Parti Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt ise ‘Bölgenin hassasiyetlerini iyi okumak gerek. Burada İslami hassasiyetler son derece yüksek, İslam’a dayanan geniş bir siyasi taban var. Demokratik süreç geliştikçe, bu kesimler de kendilerini herkes gibi sivil toplum örgütleri çerçevesinde ifade etmeye başladı. Bundan önce ise bu bölgede yeraltı örgütlenmeleri dışında kimseye hayat hakkı tanınmıyordu. Mesele aslında bundan ibaret.’ diyordu. Bütün bu tartışmalarla birlikte 22 Temmuz seçimlerinde ortaya çıkan yeni tablo bölgeyi ve bölgedeki siyaseti yeniden tahlil etmemizi zorunlu kıldı.

 

Yeni bir siyaset gelişiyor

 

DTP’nin mecliste temsil edildiği yeni dönemde bu yapıların kendilerinden menkul yapılar olmadığını ve farklı dinamikler tarafından palazlandığını iddia eden kesimler bulunmakta. Ama seçim sonrasında bütün analizlerimizi yenilememizin vaktidir. Son seçimde Kürt bölgesi’nden seçilen Ak Partili milletvekillerinin profili önceki dönemlerden epey farklı. Çoğunlukla seçildikleri il, kendi illeri ve bu yüzden yerel dinamikleri de epeyce iyi biliyorlar. Bu durumun kendisi de bize siyasal tablonun değişim sürecine girdiğini gösteriyor. Yani Kürt bölgesi’nde DTP’nin yeterince destek bulamaması, konjonktürel bir durum mu olduğu yoksa politik tercihlerdeki bir değişikliğin yansıması mı olduğu sorusuna hemencecik cevap vermek mümkün değil. Ancak gelişmelere bakıldığında bölgede yeni bir siyasetin geliştiğini görmek mümkün. Bu yeni siyaseti seküler Kürt milliyetçileri ile dindar Kürtler belirliyor. Bölgenin hassasiyetlerini iyi okuyan dindar Kürtler özellikle AB sürecinde demokratikleşme yönünde adımların atıldığı 2003 -2004 döneminde ardı ardına ortaya çıkan ve hızla gelişen İslami STK’larla bölgenin siyasetine yön vermeye başladı. Ak Parti’nin de bu kesimlerle çok iyi ilişkiler geliştirmesi, örgütlü dindarları kendi yanına çekmesi neticesinde çok ciddi bir seçim başarısı elde etti. Bölgede ilk defa Nakşiler Ak Parti’nin etrafında birleşti ve dolayısıyla bu durum DTP’yi rahatsız etti. Bu rahatsızlık aynı zamanda bir baskı oluşturduğu için DTP’li belediyeleri iftar çadırı kurmaya kadar götürdü. DTP’liler Ak Parti’nin seçim zaferinde, politik ve ekonomik başarılarının yanında, bu gerçekliği çok iyi kavramalı ve buna yönelik bir siyaset yürütmenin yararını kendileri için de anlamalıdır.

KAYNAK: Puşi ve sarık arasında sıkışan Kürt siyaseti (Star gazetesi - nevzatcicek.blogcu.com, 27.11.2017)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör