Hasan Karakaya

Köşe Yazarı, Yönetici, Gazeteci

Doğum
Ölüm
31 Aralık, 2015
Eğitim
Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu

Gazeteci, köşe yazarı, yönetici (D. 1954, Manisa – Ö. 31 Aralık 2015, Medine). Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu mezunudur. Mesleğe öğrencilik yıllarında başladı. Bir süre Ankara’da yayımlanan Barış gazetesinde çalıştıktan sonra yazı işleri müdür yardımcısı olarak Yenigün gazetesine geçti. Daha sonra da Başkent gazetesinde çalıştı. Bir yıl sonra 22 yaşında yazı işleri müdürü oldu. Burada iki yıl görev yaptıktan sonra Milli Gazete'ye geçip 8 yıl orada, ardından 9 yıl da Türkiye gazetesinde çalıştı. 1988 yılında Cuma dergisine ve akabinde o zamanki adıyla Vakit'e geçti ve yazılarına burada devam etti. Yeni Akit gazetesinde son olarak Genel Yayın Koordinatörü olarak görev yapıyor, günlük köşe yazıları yazıyordu. Karakaya, ayrıca birçok televizyon kanalında haber ve tartışma programlarına katılıyor, bunlardan bazılarını kendisi yönetiyordu. Karakaya, 3 Nisan 2013 tarihinde Ak Parti Hükümeti tarafından açıklanan ve barış sürecini yönetecek olan 63 kişilik Akil insanlar listesine de Ege Bölgesinden girmişti.

Aralık 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın resmi Suudi Arabistan gezisini izleyen ekipte yer alan Hasan Karakaya, gezinin son durağı olan Medine'de, kaldığı otelde kalp krizi geçirdi. Otelde ilk müdahaleyi, Cumhurbaşkanlığı sağlık ekipleri yaptı. Kral Fahd Hastanesi'ne kaldırılan Hasan Karakaya, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Karakaya'nın ölüm haberini almasının ardından, Karakaya'nın eşi Aysel Karakaya ve Yeni Akit'in sahibi Mustafa Karahasanoğlu ile birer telefon görüşmesi yaparak taziyelerini iletti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, acı haber sonrası Suudi Arabistan ziyaretini erken tamamlayarak yurda dönme kararı aldı. Hasan Karakaya’nın cenazesi, Cumhurbaşkanlığı’na ait "TC-TUR" uçağı ile Medine’den İstanbul’a getirildi. Hasan Karakaya için 1 Ocak 2016 günü önce İstanbul'da Karakaya'nın cenazesi önce evine, oradan da Halkalı'daki Akit Medya Grubu Merkez binasına götürüldü. Karakaya için gazetenin önünde bir tören düzenlendi, gazete önünde dua edildi. Gazete önündeki törene Hasan Karakaya'nın oğlu Fatih Karakaya da katıldı. Karakaya'nın Fatih Camii'nde Cuma namazı ardından kılınan cenaze namazına ise, gazeteci dostları ve sevenleri ile birlikte başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu olmak üzere Ak Parti hükümeti bakanlarından tam kadro katılım vardı. Karakaya, kılınan namazdan sonra Edirnekapı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Karakaya'nın tabutunu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu da omuzladı. Erdoğan, bizzat cenaze aracına binerek Edirnekapı Mezarlığı'na gitti, oradaki törene de katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, güzel bir vefa örneği de göstererek, Hasan Karakaya'nın Türkiye'den Suudi Arabistan'a giderken uçakta oturduğu koltuğu boş bıraktırdı. Karakaya'nın notlarını aldığı defteri ve kalemini ise koltuğunun önündeki masanın üzerine koydurdu. Erdoğan, dönüş yolunda Hasan Karakaya'nın cenazesinin de yer aldığı uçakta Yasin-i Şerif okuttu.

İstanbul'dan Suudi Arabistan'a hareket eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, dakikalar sonra gazeteci heyetin yanına gelerek tüm isimlerle tek tek tokalaşmış, Hasan Karakaya ile daha samimi bir diyalog yaşamıştı. Erdoğan, Karakaya’nın vefatını öğrendiğinde kısa bir açıklamada bulunarak; "Değerli kardeşim Hasan Karakaya yol arkadaşımdı. Hemen hemen her seyahatimde yanımdaydı. Güçlü bir kaleme sahipti" demişti.

Hasan Karakaya’nın vefat haberi, ertesi günkü gazetelerin neredeyse tamamında ve ana sayfada yer aldı. Köşe yazarları o günkü yazılarını Hasan Karakaya’ya ayırıp ondan övgüyle söz ettiler. Köşe yazarlarından Reha Muhtar da, yazısında Karakaya’dan sitayişle söz ederek, Karakaya’nın kendisine büyük bir iyilikte bulunduğunu açıklamıştı.

KAYNAKÇA: Erdoğan'dan Hasan Karakaya'ya büyük vefa (haber7.com, 1.1.2016), Hasan Karakaya toprağa verildi – Hasan Karakaya kimdir? (haber7.com, 1.1. 2016), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (12. Cilt, 2018).

YAPTIN YİNE ŞAKANI HASAN ABİ…

Cumhurbaşkanımızla katıldığımız Suudi Arabistan gezisi bugüne kadar iştirak ettiğim en renkli, en bereketli gezilerden biri oldu. Resmî görüşmeleri müteakip Riyad’dan Cidde’ye, oradan da Mekke’ye geçtik. Cumhurbaşkanımızla birlikte dolu dolu, harika bir umre yaptık. Dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanların Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gösterdikleri sıcak ilgi ve tezahürat arasında umremizi tamamladık. Kâbe’nin içerisine girip namaz kılma ve dua etme imkânı bulduk. Çok şükür, sabah, öğle ve ikindi namazlarını yüzümüz Beytullah’a dönük idrak ettik. Mekke’den çarşamba günü ayrıldık.

 

Peygamber Efendimizi ziyaret etmek üzere Medine’ye doğru yola koyulduk.

 

Medine havaalanından otelimize doğru giderken, otobüste Akit Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Abi’yle yan yana oturduk. Bana “Bir derdin mi var? İki gündür yüzün gülmüyor” dedi. Bir sıkıntımın olmadığını, ortamın manevi havasından çok etkilendiğimi söyledim. Kendisi de son derece iyi ve sağlıklı görünüyordu. Otelimizde abdestlerimizi tazeledikten sonra Cumhurbaşkanımızla birlikte Mecsid-i Nebi’ye gittik. Peygamber Efendimizi ziyaret ettik. Onun yanı başında namaz kıldık, dua ettik. İbadet ve dua ile geçen bir gecenin ardından otele döndük. Otelin restoranında bir tas çorba içtikten sonra da odama çekildim...

 

Sabah 05.45’te Mescid’i Nebi’de sabah namazı kılmak için lobiye indiğimizde Hürriyet gazetesi yazarı Vahap Munyar’la karşılaştım. Vahap Bey, "Herhalde haberin yok. Hasan Ağabeyi kaybettik" dedi. Dondum kaldım. Gece otele dönerken biraz yürümüşler. Hasan Abi’nin kalbi sıkışmış ve otelin lobisine kendisini zor atmış. Hastaneye kaldırmışlar ama maalesef kurtaramamışlar. Haberi alan Sayın Cumhurbaşkanımız da gece hastaneye gitmiş.

 

Şoke oldum, kendime gelemedim. Hasan Karakaya yani bizim Hasan Abimiz daha orta yaşta bir insandı ama kalp rahatsızlığı vardı. Sanırım iki kez de ameliyat olmuştu. Çok sevdiği sigarayı bırakmıştı. Sağlıklı görünüyordu. Hatta ben "Abi iyi ki bıraktın bu mereti, bak yüzüne kan-can gelmiş" dedim.

 

Umre sevincimize hüzün düştüğü için üzüntülüyüm. Hasan Abi’yi kaybetmek acı. Daha gençti. Bizim camiamızda yeri doldurulamayacak bir kalemdi. Artık, yazılarından mahrum kalacağız. Mert, delikanlı, eğilip bükülmeyen, mücadeleci, davasının sağlam bir neferi, cesur bir yazarımızı-abimizi kaybettik...

 

Kutsal topraklarda umre vazifesini yapıp, sevgili peygamberimizi ziyaret edip ondan sonra Medine gibi bir diyarda dünyaya veda etmek de her kula nasip olabilecek bir şey değil herhalde. Ne yaptın be Hasan Abi? Durdun durdun yine yaptın şakanı. Bizi öksüz bırakıp gidiyorsun. Kime dertleneceğiz, kim teselli edecek bizi? Kim bizi derleyip toparlayacak? Bundan sonra kiminle dertleşip, kiminle şakalaşacağız? Kimi kızdıracağız?

 

2002 yılında yine bir yurt dışı seyahatinde tanıştım kendisiyle. O günden bu yana hep yol arkadaşlığı ve dostluk ettik. Hiç incinmedik kendisinden. Mekânı cennet olsun. Ailesine ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Türk basını değerli, usta bir kalemini kaybetti. Onun mücadele azmi, cesareti, kararlılığı ve dava bilinci genç nesillere örnek olacaktır. Birçok tehditlere-davalara ve sindirme çabalarına pabuç bırakmadan inandığı yolda cesurca yazılar yazdı. Pes etmedi-yılmadı-sinmedi. Yüce Rabbim taksiratını affetsin. Allah gani gani rahmet eylesin. Başımız sağ olsun. Hasan Abi, son hazırlıklarını tamamlayıp bize veda etti. Hazırlıklı ve eli dolu gitti.

 

Hayatımın en güzel, en bereketli ve en keyif aldığım gezisinde Hasan Abi’ye veda ediyoruz. Mekânın cennet olsun Abi...

01.01.2016

KAYNAK: Nuri Elbol / Yaptın yine şakanı Hasan Abi… (http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/nuri-elibol/589512.aspx, 1.1.2016)


Yazar: NURİ ELİBOL

DÜN ÖLEN HASAN KARAKAYA’NIN KUMPASLA GÖZALTINA ALINDIĞI GÜN...

Televizyonda genel yayın  yönetmenliği yaptığım günlerdi...

Türkiye’de insanların, iftiralarla “suçsuz yere içeri alınmasının olağan” sayıldığını “sol dünyanın kitaplarından, romanlarından, hikayelerinden” yeterince okumuştum...

Biliyordum...

Ancak sanki bu olaylar anlatıldıkları 12 Mart; 12 Eylül gibi darbe dönemlerinde kalmıştı...

Kitaplaştırıldıkları, romanlaştırıldıkları, öyküleştirildikleri için, artık bu uygulamalar Türkiye’de göz göre göre pek yapılamazdı...

Saftım; öyle inanıyordum...

 

***

 

Hasan Karakaya’yı yakından tanımıyordum...

 

Fakat yazılarını hiç kaçırmazdım...

 

Polemikçi, sert ve çok akıcı bir uslubu  vardı...

 

En zıddım olan görüşleri, “en muhteşem lezzetle okuduğum yazardı...”

 

***

 

Hayata görüşlerime yakın olanlar ve uzak olanlar diye hiç bakmayan bir adamdım...

 

Bir arkadaşıma göre, siyasi olaylara yakınlığım ve siyasi duruşlardaki tavizsizliğime karşın “tamamen apolitiktim”... 

 

Hasan Karakaya’nın da yazılarını birçok konuda çok farklı düşünmeme rağmen, çok lezzetli buluyor, seviyor ve polemikçiliğini takdir ediyordum...

 

***

 

Bir akşam üstü haber geldi Hasan Karakaya’yı cinayete azmettirmekten gözaltına almışlardı...

 

Güya Hasan Karakaya Anayasa Mahkemesi’nin o sırada Başkan Yardımcısı olan Yekta Güngör Özden’i öldürmek için Kasım Gençyılmaz isimli biriyle konuşmuş ve onu suça azmettirmişti...

 

***

 

Hasan Karakaya’yı bire bir tanımıyordum...

 

Öldürmeye azmettirdiği söylenen Yekta Güngör Özden ise yakın bir dostumdu...

 

Fakat iddia bana hiçbir açıdan inandırıcı gelmiyordu...

 

Kalemini böylesine şehvet ve ustalıkla kullanan yazıyı hayatında bu derece içselleştirmiş bir adam, “cinayet gibi olayların içinde olamazdı...”

 

Hayat tecrübem bana bunu söylüyordu...

 

***

 

Akit ya da o sıralardaki adıyla Vakit gazetesinin, iktidarla ağır meseleleri vardı...

 

Hasan Karakaya da, o gazetenin en etkili yazarıydı...

 

Bir kumpas kokusu seziyordum olayda...

 

***

 

-“Bizim haber bültenlerinde hiç bir şekilde yer almasın bu haber...” dedim...

 

Hasan Karakaya’yı tanımıyordum...

 

Olayı bilmiyordum...

 

Ama sezgilerim “kumpas kokusu” alıyordu...

 

Ben sezgilerimin kumpas kokusu aldığı bir haberi yapmayacaktım...

 

***

 

Gazeteler ve televizyonlar haberi geniş verdiler...

 

“Vakit gazetesi Başyazarı Hasan Karakaya cinayete azmettirmekten gözaltında...” diye... Biz tek satır girmedik...

 

 

HASAN KARAKAYA SERBEST KALIYOR...

 

Birkaç gün sonra Hasan Karakaya’yı serbest bıraktılar...

 

Amaç hasıl olmuş; o saate kadar Hasan Karakaya sanki cinayet işlemiş gibi kamuoyunda itibarsızlaştırılmıştı...

 

***

 

Serbest bırakıldığı haberi tek sütuna giriyor, televizyonlar tek bir haber olarak geçiyor ve karakter suikasti profesyonelce işleniyordu...  

 

Akit gazetesinin yayın politikası ve attığı manşetler ayrıydı...

 

Hasan Karakaya’nın yazıları ayrı...

 

Kaldı ki, manşetlerine karşı çıksanız da, kimselere bir “kumpas yapma hakkına” sahip olamazdınız...

 

Bir süre sonra telefonda kendisiyle ilk kez konuşmuş;

 

“yazı üslubunu beğendiğimi” söylemiş, “Geçmiş olsun” demiştim... 

 

 

HASAN KARAKAYA’NIN BEŞİKTAŞ’I BIRAKMASI...

 

Üzerinden yıllar yıllar geçti...

 

Dönem değişmiş, AKP iktidara gelmişti...

 

Bu sefer bir zamanlar muktedir olanlar altta kalmaya başlamış, hayat tersine dönmüştü...

 

***

 

Beşiktaş’ta yönetcilik yapıyordum...

 

Hasan Karakaya da sıkı bir Beşiktaş’lıydı... Ancak Beşiktaş; tıpkı Fenerbahçe, Galatasaray gibi 80 milyonun takımıydı...

 

Radikal laik tavırlarıyla bilinen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de Beşiktaş’lıydı...

 

Abdullah Gül de...

 

Hasan Karakaya da...

 

Ben de...

 

***

 

Hasan Karakaya o günlerde Ahmet Necdet Sezer’in Beşiktaş’lılığını öne sürerek; “Beşiktaş’lılığımı bir süreliğine askıya alıyorum...” dedi...

 

Sabah gazetesinde yazı yazıyordum...

 

“Hasan Karakaya...” dedim...

 

Beşiktaş 1903’de kuruldu...

 

Kurulduğunda Türkiye Cumhuriyeti kurulmamıştı...

 

Osmanlı İmparatorluğu vardı...

 

İki devlet üzerinde hayatiyetini devam ettiren bir kulüble, şimdiki Cumhurbaşkanı tutuyor diye ilişkini kesmen doğru değil... Sen Beşiktaş’lısın... Hep de öyle kalacaksın...”

 

HASAN KARAKAYA BANA YAPILAN KUMPASI AÇIĞA ÇIKARTIYOR...

 

Gün geldi; benim Hasan Karakaya’ya yönelik kumpası kabul etmediğim günler geçti, bana yönelik inanılmaz bir kumpas girişimi başladı...

 

28 Şubat davasının başladığı günlerdi...

 

Şimdi kapanmış olan bir siyasi parti; 28 Şubat’ın basın ayağı diyerek bazı gazeteciler hakkında suç duyurusunda bulundu...

 

***

 

Suç duyurusu listesini Cumhuriyet Savcılığı’na ilettiler...

 

Akit gazetesinde haberi görmüştüm...

 

Birkaç gazetecinin adı vardı...

 

Hiçbir derin güçle ilişkisi olmayan benim ismim bulunmuyordu...

 

***

 

Ancak ne olduysa oldu, 15 gün sonra, o listede suç duyurusunda bulunulan gazetecilerin beşinin adı silindi; yerine benim adım kondu...

 

Şaka gibi bir durumdu...

 

Diğer gazetecilerin adı siliniyor benim adım özenle yerleştiriliyordu...

 

Korkunç bir kumpastı...

 

O günlerde; kimin yaptığını bilmiyordum...

 

Neyin döndüğünün de farkında değildim...

 

***

 

Çaresiz Hasan Karakaya’yı aradım...

 

-“Sevgili Karakaya sizin gazetede, o partinin ilk suç duyurusunun belgesi olmalı... Haber sizde çıktı çünkü... Acaba bana o orijinal belgenin bir kopyasını gönderebilir misin” dedim...

 

-“Ne demek?..” dedi...

 

- “Tabii gönderirim... Biz o belgeyi görüp haberi yaptık... İsimler değişmiş... Seninki konmuş... Acayip bir şeyler dönüyor...”

 

***

 

Hasan Karakaya belgeyi hemen gönderdi bana...

 

Bugün kimlerin bu kumpası yaptığını 5 senelik çalışmamın sonunda deşifre ediyorum...

 

Maalesef hayatta hiç tahmin edemeyeceğim, abi dediğim, meslektaş olarak bildiğim, siyasi hiçbir yönü olmayan, salt kişisel mesleki ihtiras ve çıkar amacıyla yapılmış kirli bir suikastti...

 

***

 

Beni, içeri attırmaya çalışan, benim “30 yıl meslektaşım olarak bildiğim” birisiydi...

 

Hasan Karakaya; bana o gün belgenin orijinalini göndererek yardımcı olmuş, kirli kumpasın karşısında “dost bir insanın varlığının” sımsıcak etkisini yüreğimde hissettirmişti...

 

Ölümünü duyduğumda “yüreğim sıkıştı, sızlamaya başladı...”

 

 

ADAM GİBİ ADAM; HASAN KARAKAYA...

 

Dost insanların, aynı görüşten olmalarının şart olmadığını anlatan en önemli insanlardan biriydi Hasan Karakaya...

 

“İyi insan” olmayla, “kötü insan olmak” arasındaki ayrımın;

 

Laiklik, Cumhuriyetçilik, muhafazakarlık, İslamcılık, başörtüsü, açık baş, kapalı baş, sıkma baş, fötr şapka ya da bol paça pantolonla ilgisi olmadığını anlatan en müstesna örneklerden biriydi...

 

***

 

Beni “zindanlara sokmaya çalışan insan ve yakın çevresi” güya laikti...

 

Ya da gazeteci görünüyordu...

 

Bana o sırada yardım elini uzatan adam ise, “Siyasi İslamcı” gözüküyordu...

 

Gerçek şuydu...

 

Hasan Karakaya adam gibi bir adam ve iyi bir insandı...

 

Dostluğunu hiçbir zaman unutmam...

 

Allah mekanını cennet etsin...

 

Allah rahmet eylesin...

 

KAYNAK: Reha Muhtar / Dün ölen Hasan Karakaya’nın kumpasla gözaltına alındığı gün... (http://www.gazetevatan.com/reha-muhtar-900406-yazar-yazisi-dun-olen-hasan-karakaya-nin-kumpasla-gozaltina-alindigi-gun-/ 1 Ocak 2016).

Yazar: REHA MUHTAR

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör