Sezer Odabaşıoğlu

Çizer, Öykü Yazarı

Doğum
01 Temmuz, 1948
Ölüm
31 Ocak, 2015
Burç

 Çizer, öykü yazarı (D. 1 Temmuz 1948, Akşehir / Konya – Ö. 31 Ocak 2015, İzmir). Sanat çalışmalarını, öğretmenlikten emekli olduktan sonra yerleştiği İzmir’de sürdürdü. Çeşitli sanatsal etkinliklerde bulunan sanatçının ilk karikatürü Gırgır adlı mizah dergisinde yayımlandı. Daha sonraları Akbaba, Zühtü, Çivi, Yeni Çuval, Karakare, Zeytin Ülkesinde Sanat, Tebessüm, Balyoz ve Süzgeç adlı mizah dergilerinde ve çeşitli edebiyat dergilerinde, ulusal ve uluslararası karikatür sergi ve albümlerinde yer aldı. On üç kişisel karikatür sergisi açtı. Karikatürleri, başta Tolentino Dünya Karikatür Müzesi olmak üzere, çeşitli dünya karikatür müzelerine alındı. Karikatürist, şair ve yazar Sezer Odabaşıoğlu 31 Ocak 2015 günü İzmir hayatını kaybetti. Karikatürcüler Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Şair ve Yazarlar Derneği ile MESAM üyesiydi

Şiir ve öyküleri; Gırgır, Başkent Ankara, Ana, Öğretmen Dünyası, Eğitim Alanı, Gülpınar, Başak Çocuk, Yücel, Türkiye, Güneysu, Kıvılcım, Yeşil Akşehir, Hür-Sel, Akşehir Millî Eğitim, Tını, Sanat Rehberi, Ozan, Bizim Kuşak, Bizim Ece, Mısra, Beşparmak, Nisan Bulutu ve Damla dergilerinde yer aldı. Odabaşıoğlu, katıldığı ulusal ve uluslararası karikatür yarışmalarında çeşitli ödüllere değer görüldü. Ayrıca, birkaç karikatürünün satış bedelinin açlıkla mücadele alanında kullanılmasından dolayı Waddingtons Cartoon Awards tarafından Onur Sertifikası ile ödüllendirildi. Akşehir ilçesi öğretmenlerarası anı-öykü yazma yarışmasında birincilik ödülü (1984), Şair ve Yazarlar Derneğinin düzenlediği öykü yarışmasında dördüncülük ödülü (1992) aldı.

ESERLERİ:

KARİKATÜR-MİZAH: Durakta Çizgi Var (albüm, 1989), Yaşayan Mizah Nasrettin Hoca (albüm, 1998), Nadir Bey Gibi Döverim Ha (mizah öykü, 1999), Konuk Sevmez Konuk Zihni (mizah öykü, 1999), Temiz Çevre Temiz Yaşam (albüm, 2000).

ÇOCUK ÖYKÜSÜ: Kız Önlüğü Uzun Olur (1996), Yeşim ile Çevreci Hüsnü Bey (1999), Yeşim ile Aranan Hırsız (1999), Yeşim ile Depremzedeler (1999), Yeşim ile Sokak Köpeği (1999), Çuval Kütüğü (1999), Temiz Çevre Temiz Yaşam (2000), Yeşim ile Yavru Kuşlar (2002), Yeşim ile Kar Topu Savaşçıları (2002), Yeşim ile Bisiklet Yarışçıları (2002), Yeşim ile Kaçak Çocuk (2002).

DERLEME: Tekerleme Mekerleme (1992), Bir Avuç Tekerleme (1997), Hayvan Bilmeceleri - Doğa Bilmeceleri - Sebze Bilmeceleri - Meyve Bilmeceleri - Giyecek Bilmeceleri - Organ Bilmeceleri - Eşya Bilmeceleri - Taşıt Bilmeceleri (2002).

ÇOCUK ROMANI: Çuval Kütüğü (1999).

MASAL: Kız Gülü (2001).

Ayrıca Bil Boya boyama kitapları yayımlandı.

KAYNAK: Sezer Odabaşıoğlu / Çuval Kütüğü (1999), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), Sezer Odabaşıoğlu (sezerodabasioglukarikaturist.tr, 16.7.2015).

 

VALİZ

Eşim, pencere kenarından bir türlü ayrılamıyordu. Dahası, kendi kendine de konuşup duruyordu:

- Allah, Allah...Valla sapasağlam valiz, bu. Sapasağlam valiz, çöpe atılır mı hiç? Ver bir yoksula sevabına, kullansın...Değil mi ama? Ceviz yeşili rengi de pek güzelmiş. Çok da sağlam bir şeye benziyor. Sapı da sağlam inan olsun.Dışı sağlam olanın içi de sağlamdır kesin. Eee, varsıllık işte...Varsılın  çöpü de, böyle sağlam bir valiz olur; değil mi ama. Eee, doğru tabiî, varsılın çöpü bizimkiler gibi çerçöp olacak değil ya. Niyazi Bey, gel bir de sen bak, Allah aşkına.

Yanına gitmesem olmazdı şimdi. İncinip kırılabilirdi. Umarsız kalkıp yanına gittim.

- Şu valizin güzelliğine bir bak, Niyazi Bey, dedi. Yepyeni valiz, çöpe atılır mı hiç? Müsrif, valla müsrif bunlar. Kendin kullanmayacaksan, bari birilerine ver de sevaplan... Değil mi ama.

Çöp niyetine atılan valiz benim de ilgimi çekmişti. Valiz, gerçekten de yeni ve çok güzeldi. Şaşkınlıkla burnumu cama dayadım ve birden onu sahiplenme düşleri kurmaya başladım.

Eşim:

- Birazdan yok olur bu valiz, valla...İnip alsak mı? Ne dersin bey? Çöp karıştırıcıları alıp giderse üzülürüm, valla. Bir yoksul alıp kullansa neyse ne de, şimdi onu çöp karıştırıcıları alıp giderler...Kendileri de kullanmazlar, gidip eskicilere satarlar. En iyisi, aşağıya inip onu oradan almak. N’olacak sanki? Biz almasak mutlaka birileri gelip alacak onu, oradan. Dahası, bize çok gerekli. Biz kullanmasak da olur. Ama, kızın valizi yok...O kullanır. Git!..Şunu al, gel bari Niyazi Bey, deyince şaşkına döndüm.

Dahası, çok  heyecanlandım ve korktum:

- Kim?... Ben mi onu oradan alıp geleceğim, dedim korkuyla. Sen, bunu benden nasıl istersin? Şaşırdın galiba sen, Tülay Hanım. Mümkün değil, bu! Cıık, cıık, cıık.

Eşim, tepkime şaşırdı. Biraz da çekindi:

- Komşulardan utanmasam, çekinmesem  ben alıp gelirim. Ama, ne yapayım, utanıyorum işte, dedi.

- Sen utanırsın da ben utanmaz mıyım, hanım? Dün bir, bugün iki... Yeni taşınmışız şuraya. Bir gören olsa hakkımızda ne düşünür, ne der  sonra? Emekliysek o denli de değil. Bizim de bir onurumuz var... Değil mi ama. Hem, pek de yeniye benzemiyor. Yeni olsaydı, atarlar mıydı hiç? Eskidir, mutlaka eskidir bu. Yoksa, bu  insanlar çıldırmış mı ki, yeni valizi sokağa atsınlar, diyerek karşı çıktım ve yerime oturdum.

Eşim Tülay, oldu bitti ısrarcının biriydi zaten:

- Atar, atar bu insanlar. Varlık bu. Varlık, insanı böyle şaşırtır işte. İnsanlar, modası geçti diye koltuklarını yenilemiyorlar mı? dedi.

Sonra, karşıdaki apartmanların pencerelerini  kolaçan etti:

- Bir de sen bak bey... Komşular bakıyorlar mı, diyerek gözlüğünü düzeltti. Gözlerim pek iyi görmüyor. Bakan yoksa, ben inip alacağım valizi. Şimdi çöp karıştırıcıları gelir, alıp giderler. Bize de üzülmek kalır.

- Şaşırma hanım!... Çekil pencerenin önünden.. Otur bir yere. Komşulara dedikodu malzemesi olacağız.. Bir valizdir tutturdun, gidiyorsun. Hem, eskidir o valiz. Eski olmasa atmazlar, dedim.

Ama, o umursamadı ve pencerenin önünden çekilmedi:

- Sen öyle san, bey, dedi. Gıcır gıcır, yepyeni bir valiz bu. Hem, varsın eski olsun. Bir, iki yerini onarıp yamadık mı, al sana yeni bir valiz. Kıza veririz, kullanır. Fena mı? Valizi yok işte, çocuğun. Yolculukta kullanmasa bile içine öteberilerini koyar, saklar.

Aslında, hiç de fena olmazdı hani. Dediği gibi kızımıza bir valiz bile alamamıştık. Üç aylık bir maaşla bir çocuğu üniversitede okutmak, kolay mıydı? Ne yalan söyleyeyim, eşime de hak ver-miyor değildim. Ama ne var ki, onurum valizi alıp gelmeme engel oluyordu. Valiz, çok da eskiye benzemiyordu. Rengini de çok beğenmiştim.

Eşim, yine duramadı. Burnunu cama dayadı:

- Bey, sence kim atmış olabilir bunu? dedi.

- Kim  atmışsa  atmış, Tülay  Hanım... Bize  ne? Aklından  çıkar artık, şu valizi. Gel, otur, işine bak. Yavaş yavaş sıkıntı basar oldu, bana.

- Tabiî sıkıntı basar...Senin de aklın valizde, çünkü. Haksız mıyım?

- Haklısın hanım...Benim de aklım valizde kaldı. Ama, ne çare... O valizin bize bir yararı ol-maz, diyerek ayağa kalktım.

Daha fazla kendimi tutamadım. Yine Tülay’ın yanına gittim. İç geçirerek valizi seyretmeye başladım. Ceviz yeşili renkli valiz, daha bir albenili görünüyordu. Gözümü bir türlü ayıramı-yordum, valizden. Gerçekten yeniye ve sağlama benziyordu. Onurumu çiğnesem, cesaretimi bir toplasam beş kat aşağı inip alacağım onu oradan... Ama, bir yandan da, ya beş kat yukarıya çıkarken kalbim tekler durursa, diye korkuyordum.

Tülay Hanım, valize gösterdiğim ilgiden memnun olarak gülümsedi:

- Ne dersin Niyazi Bey? dedi.

- Komşuların çok dedikoducu, Tülay Hanım. Öyle olmasalardı, dedim.

Tülay Hanım:

- Yanlış anlamıyorum ya, Niyazi Bey, dedi, sevinçle.

- Neden olmasın? Sen, çok istedin diye söylüyorum. Ama bak, çok eskiyse aldığın gibi yerine koyacaksın... Tamam mı, dedim.

Tülay Hanım, birden şaşırdı. Dahası telaşlandı:

- Ne yani? Sen, şimdi benim inip almama mı istiyorsun? Dünyada olmaz, bu. Ben nasıl beş kat inip çıkarım, bey, dedi.

- Benim de kalbim  var,  Tülay   Hanım. Öyleyse, valizi unutalım gitsin. (…)

 

Aradaki kara domuz gribi 1

lc-2

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör