Şair, yazar, çevirmen (D. 9
Eylül 1869, Arapkir - Ö. 28 Kasım 1932, İstanbul). Zaman zaman Bir Kürd,
Cevdet, Hacı Şakir, İbn-i Ömer Cevdet, Karlıdağ imzalarını da kullandı. Hozat
ve Arapkir iptidailerinde (ilkokullarında) okuduktan sonra Elaziz (Elâzığ)
Askeri Rüştiyesi’ni (ortaokulunu) l885’te bitirdi. İstanbul Askeri Tıbbiyesinin
idadi (lise) kısmına kaydoldu, burayı 1887 yılında bitirdi. Arkasından, o
yıllarda tıp öğreniminin güçlü elemanlarını yetiştirmiş olmasının yanı sıra,
birtakım siyasi faaliyetlerin de ocağı durumunda olan Askeri Tıbbiye’ye girdi,
doktor yüzbaşı olarak (1894) mezun oldu. Ayrıca Mülkiye’de okudu. Sınıf
arkadaşları arasında, ilerde İttihat ve Terakki’nin kurucuları arasında yer
alacak olan Hüseyinzade Ali, Doktor Nazım, Bahattin Şakir gibi gençler vardı.
Göz hastalıkları ihtisası yaparken, siyasi hareketlere karışmış olduğu gerekçesiyle
tutuklanarak, önce Trablusgarb Merkez Hastanesi’ne doktor olarak (1895)
gönderildi, sonra dört ay kalede hapsedildi. Orada iken Fizan’a sürüleceğini
öğrenince, bir fırsatını bulup Tunus üzerinden Avrupa’ya (1897) geçti.
Bundan sonra Abdullah Cevdet
için çok hareketli, çoğu zaman kaçak olarak, gözden kaybolmak için sürekli bir
ülkeden ötekine sürüklenen, doktorlukla yayıncılığı bir arada götüren bir hayat
yaşamaya başladı. Cenevre’de Jön Türkler’den biri olan İshak Sukuti ile
birlikte “Osmanlı” adlı
gazeteyi çıkardı. Bu gazetede
Saray ve hükümet yönetimi aleyhinde yazılar yazdı. Sonra, Sultan II. Abdülhamid’in,
kendisini Viyana sefaret tabipliğine ataması üzerine muhalefetten vazgeçti.
Hatta Saray’a gizli mesajlar göndererek Jön Türkler’i jurnalleme karşılığında
Abdülhamid’den para aldığı da söylendi. Fakat 1900’de yine padişahı ve hükümeti
eleştirici yazılar yazdığından gıyabında mahkûm edildi. 1903’te Cenevre’ye
geçerek burada “İçtihad” dergisini
(1 Eylül 1904) çıkardı. İsviçre’den sınır dışı edildikten sonra dergisinin
yayımını sürdürebilmek için 1905 yılında Kahire’ye gitti. Ancak orada bunu
başaramayınca 1911’de İstanbul’a döndü.
Müsteşrik Dozy’nin İslâmiyet
aleyhinde yazdığı “Tarih-i
İslâmiyet” adlı eseri Türkçeye çevirdi, bu kitaba yazdığı önsöz
tepkiyle karşılandı ve kitap yasaklandı. “İçtihat” dergisi birkaç kez kapatıldı, ancak
değişik adlarla yayınını sürdü. Damat Ferit’in sadrazamlığı sırasında
Bahailik’le ilgili bir yazısında peygambere hakaret ettiği iddiasıyla
yargılandı. Bu sorgulama ve yargılamalar sonraları da hep sürdü. Hayatının
sonuna kadar bir taraftan göz hekimliğini, bir yandan da yayıncılığı birlikte
yürüttü. Olaylı bir cenaze töreninden sonra Merkezefendi Mezarlığı’nda toprağa
verildi.
Abdullah Cevdet’in edebiyatla
ilgisi Askeri Tıbbiye’deyken yazdığı şiirlerle başlamıştı. Ancak mensur
eserleri ve çevirileriyle adından söz ettirdi. Nasyonalizmin ünlü adlarından
Gustave Le Bon’dan yaptığı çevirilerle Türkiye’de milliyetçilik akımının
gelişmesinde etkili oldu. İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni desteklemesi siyasî
tutarsızlıklarının bir göstergesi olarak kabul edildi. Süleyman Nazif’le fikrî
mücadelesi ve bu mücadele ile ilgili fıkralar ünlüdür. İlk şiir kitabı olan Hiç
(1890) tıbbiyede öğrenci iken yayımlandı. İkinci kitabı “Tulûat”ta (1891) eski ve yeni nazım biçimleri
ile yazılmış manzumeleri, Alfrede de Musset, Andre Chenier ve Victor Hugo’dan
çevirdiği mensur şiirler vardır. 1891’de yayımlanan “Ramazan Bahçesi” çeviri, telif şiir-nesir karışımı
bir kitapçıktır. İçinde Ömer Hayyam hakkında, Almancadan çevrilmiş bir makale
ile Goethe’nin “Faust”undan bir sahnenin çevirisi de yer almaktadır. “Masumiyet”
(1893) adlı şiir kitabında yine öğrencilik yıllarının şiirleri var. Bu kitapta
Muallim Naci ve Abdülhak Hamid tarzındaki şiirlerin çoğu dini-ahlâki içerikli
olanlarıyla dikkat çekmektedir. Yine öğrencilik yıllarında, tıp mesleği ile
ilgili kitap ve makalelerinin yanı sıra, düşünsel ve felsefi birtakım denemeleri
de yayımlandı. Trablusgarb’dan Avrupa’ya kaçtığı yıl Cenevre’de, Osmanlı
İttihat ve Terakki basımevinde “Kahriyyat” (1897) adlı şiir kitabını
bastırır. Bu kitabında, istibdat karşısında bir vatan ve hürriyet şairi kimliğindedir.
Namık Kemal’inkine benzeyen şiirler yanında, manzum yergi şiirleri, birkaç tane
de çeviri şiir yer alır.
Abdullah Cevdet, 1890’lı
yılların sonlarında daha yoğun ve hareketli bir siyasî çalışma içine girmişti.
Bu faaliyetlerinin yanı sıra, tek başına çıkardığı “İçtihat”
dergisinin dışında, çoğu siyasî ve düşünsel yapıda, birçok kitap yazdı ve
yayımladı. Bu arada şiir çalışmalarına uzun bir süre ara verdiği veya hiç
değilse kitap yayımlamadığı görülür. Bu uzun susuşunu, ölümünden bir yıl önce
çıkardığı “Karlıdağdan Ses” (1931) ve “Düşünen Musiki” (1932)
adlı şiir kitaplarıyla bozdu. Birincisinde 1907-31 yılları arasında yazdığı
şiirler yer alırken, ikincisi sadece 1931’de yazdığı ve tamamı dörtlüklerden
oluşan şiirleri yer aldı.
Jön Türkler’le ve İttihatçı olmadığı halde İttihatçılarla çalışmış olan
Abdullah Cevdet, benzersiz kişiliği, siyasî, toplumsal düşünce ve
kanaatleriyle, döneminin basın ve fikir hayatında kendine özgü kişiliğe sahip
birkaç kişiden biriydi. Düşünce çizgisinde en büyük değişme, muhafazakâr bir
aileden gelip dini-mistik şiirler yazdıktan sonra, gitgide dini inançlara
aykırı bir tavır takınmasında görülür. Dozy’den çevirdiği “Tarih-i İslâmiyet”
(Kahire, 1908), İkinci Meşrutiyet’in getirdiği kısmen hoşgörülü bir ortamda
bile büyük tepkilere yol açmıştı. Gerek bu çeviri, gerekse diğer çalışmaları ve
eserleriyle 19. yy. Osmanlı aydınları arasında, Beşir Fuat’la başlayıp Tevfik
Fikret’e ve Baha Tevfık’e kadar uzanan düşünce çizgisi üzerinde, ilginç bir
yere sahiptir. İkinci Meşrutiyet’ten sonra ortaya çıkan düşünce ve edebiyat
akımları içinde de ona Batıcılar arasında yer vermek gerekir. Türkiye’de,
Cumhuriyetten sonraki devrim hareketlerinin büyük bir bölümünde onun düşüncelerinin
payı olduğu kimi araştırmacılar tarafından ileri sürülür.
Türkiye’nin en uzun ömürlü fikir
dergilerinden olan “İçtihad”ı,
bütün baskılara karşın, aralıklarla da olsa 28 yılda 358 sayı çıkarmayı
sürdürdü. Yaşamı boyunca telif, çeviri, manzum, mensur, tıbbî, siyasî, felsefî,
düşünsel, edebî türlerde yetmişten fazla eserin sahibi olması, çalışkanlığının
göstergesidir. “İçtihad”
dergisinin bir akademi durumuna getirdiği yönetim yerinde değişik görüş ve
çevreden kişiler toplanırdı. Bunlar arasında Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Süleyman
Nazif (Tepelenlioğlu), Faik Ali, Cenap Şahabettin, Abdülhak Hamit (Tarhan),
Peyami Safa, İsmail Hami, Yusuf Ziya (Ortaç), Halit Fahri (Ozansoy), Necip
Fazıl (Kısakürek) sayılabilir.
Abdullah Cevdet’in birçok şiiri edebi bir değer taşımamakla birlikte,
döneminde ‘milli vezin’ olarak değerlendirilen hece ölçüsüyle ve kolay
anlaşılır bir dille yazılmış olmaları dikkate değerdir. Özellikle son iki şiir
kitabı, yani ömrünün son yıllarında yazdığı şiirlerde onun şair kişiliği
kendini gösterir. Şiiri politikanın emrine vermeseydi daha iyi bir şair
olabileceğini söyleyenler vardır. Yahya Kemal, onun bir şair olarak ruhen
materyalist değil, spritüalist olması gerektiğini ve öyle olduğunu söylerken,
onun bu bakımdan materyalist filozof Büchner gibi değil, idealist Nietzche
gibi, Hayyam gibi olduğunu ifade eder. Şiirlerini daha çok, izlenimlerinin
açıklandığı metinler olarak değerlendirmek gerekir. Arapça, Farsça ve Fransızca
şiirleri de vardır.
“O çilekeş aydının fikir dünyası bir tezatlar mahşeridir. ‘Akl-ı
Selim’ mütercimi çok defa kalbiyle düşünür ve kafasıyla hisseder. Bir yandan
Goethe okutarak içtimai bünyeyi değiştirmek ümidi, bir yandan ırkların önceden
çizilmiş bir kaderi olduğuna inanan Le Bon’a sarılış. Ama tezat tabiatın kanunu
değil mi? Cevdet, o tedirgin zekâ, aradığı büyük ve müebbed vatanı irfanda
buldu.” (Cemil Meriç)
ESERLERİ:
ARAŞTIRMA- DÜŞÜNCE: Mahkeme-i
Kübra (Paris 1895), İki Emel (Kahire1898), Hadd-i Tedîb,
Ahmet Rıza Bey'e Açık Mektup (Paris 1903), Fünun ve
Felsefe ve Felsefe Sanihaları (2. basım, Kahire1906), Uyanınız!
Uyanınız (Kahire 1907), Bir Hutbe: Hemşerilerime (Kahire 1909),
İstanbul'da Köpekler (Kahire 1909), Yaşamak
Korkusu (1910), Cihan-ı İslama Dair Bir Nazar-ı Tarihi
ve Felsefi (1922), Mükemmel ve Resimli Adab-ı Muaşeret
Rehberi (1927).
ŞİİR: Hiç (1890), Tuluat (1891), Ramazan
Bahçesi (1891), Türbe-i Masumiyet (1891), Masumiyet (1893), Kahriyat (Cenevre
1897), Karlıdağdan Ses (1931), Düşünen
Musiki (1932),
FRANSIZCA ŞİİR: Fièvre d'ame (Paris-Viyana,
1901),
ÇEVİRİ: Fizyolociya-i
Tefekkür (L. Büchner’den,
Kraft und Stoffun bir bölümü,
1890), Goril (L. Büchner’den, Natur und Geist, 1894), Giyom Tel (Schiller’den, Guillaume Tell, 1896), İstibdat (V. Alfieri’den, 1899), Hükümdar ve
Edebiyat (Alfieri’den, 1905), Ruhü'l-Akvam (G. Le Bon’dan, 1907), Hamlet (Shakespeare’den, 1908), Jul Sezar (Shakespeare’den, Julius Caesar, 1908), Makbet (Shakespeare’den, Macbeth, 1908), Fenn-i Ruh (L. Büchner’den, 1911), Kral Lir (Shakespeare’den, King Lear, 1912), Asırların Panora yahut Tarih-i Kâinata Bir Nazar (J. Weber’den), Dün ve Yarın Asrımızın Nusüs-ı
Felsefiyesi (Le Bon’dan, 1914), Şiyon Mahbusu (Byron’dan, Prisoner of the ion, 1904), Avrupa Harbinden Alınan
Dersler (G. Le
Bon’dan, 1918), Antuan ve Kleopatra (Shakespeare’den, Antony and Cleopatra), Dilmesti-i Mevlana (Mevlana’dan),
Gazali’de Marifetullah (Gazali’den, 1921), Asırların Panoraması (Weber’den),
Asrımızın Hususu Felsefiyesi (Gustave Le Bon’dan), Dün ve Yarın (1921),
İlm-i Ruh-i İçtimai (G. Le Bon’dan,
1924), Ameli Ruhiyat (Gustave Le Bon’dan, 1931), Ruhul Akvam (G. Le Bon’dan), Tarih-i İslâmiyet (Dozy’den), Gulliame Tel (Schiller’den),
Dilmesti-i Mevlânâ (Mevlânâ’dan Seçmeler), Rubaiyat-ı Ömer Hayyam (Ömer
Hayyam’dan), Rahip Mesliye’nin Riayetnamesi Hakkında (Voltaire’den, 1924), Bir Zekâ-yı Feyyaz (Baron Moròno’dan, 1925), Umumi
ve Âli ika Terbiye Usulleri (O. Buyse’den, 1925-26), Harp ve Sözde İyilikler (J. Novicow’dan), Akl-ı Selim (J. Meslier’den, Le Bon Sens, 1928), Filozofun
Şiirleri (J. M. Guyau’dan, 1930), Ameli (G. Le Bon’dan, 1931).
KAYNAKÇA: Şerif Mardin / Jöntürkün Siyasi Fikirleri: 1895-1908
(1964), Hilmi Ziya Ülken
/ Çağdaş Türk Düşüncesi Tarihi (s. 387-405, 1966), Şükrü Hanioğlu / Doktor
Abdullah Cevdet ve Dönemi (1981) - TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 1, 1988), İhsan
Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001,
2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas.
2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3,
2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), İbnülemin Mahmud Kemal
İnal / Son Asır Türk Şairleri (c. I, 1999), Hüseyin Akar / Dersim’den Portreler,
1999), Abdülhay Sâdık / Abdullah Cevdet ve Dilmestî-i Mevlânâ’sı (Özlenen Fark,
sayı: 53, 2000), Cemil Meriç / “İrfan’a Kaçış” (Bu Ülke, 2004).
Kış gelince âlem kara bürünür
Heryerde durgunluk, keder görünür
Sisler çöker dağa bulutlar ağlar
Kefenlenir gûyâ ovalar, bağlar
Mahzun mahzun durur evinde herkes
Türlü türlü gelir kulaklara ses
Düşkünlerin düşkünlüğü çoğalır
Her nefes aldıkça sanki gam alır
Güneş hem geç doğar, hem batar erken
Solgun solgun ziya saçar giderken
Ey zemin nerede güller, çiçekler?
Ne zaman bir daha görünecekler!
16 Ocak
1890
*) Dihkan: Köylüler
Bu gece eylerken göğü temâşâ,
Düşündüm hilkati ben baştan başa.
Gecenin o azametli sükûnu,
Yadıma getirdi nice şüûnu;
Lâyetenâhiyet oldu hande-ver,
Yokluk fikri ise oldu mükedder;
Beynimin zerrâtı edip intizâz
Söyledim şu yolda bî-sûz u güdâz:
Ezeliyyet sözü gerçi karanlık
Odur yine ancak hürmete lâyık.
Vardı var eşya, her zaman olacak;
Milyarlarca âleme can olacak.
Değişir görünür, değişmez cihan;
Mahvolmuyor bir şey oluyor nihan.
Harekettir hulâsa-i kâinat;
Kîmya etmede bu kavli isbat
Bir şey, ki olamaz adîm-i mutlak;
Olur mu hiç ona bidâyet olmak!
Bugün, yarın demek nedir ki zâten:
Doğar bir fikrettir her hareketten.
Ey zemin sen bizim mâderimizsin,
Ey zemin sen bizim makberimizsin.
Diyemem ki fakat diğer küreler,
Üzerinde bizim gibiler besler.
Ey bu küremizi kaplayan nesîm!
Ey güneşten gelen ziyd-yı besîm!
Türlü türlü hasâiste mikroplar,
Ki her zî-hayat eder şîvezâr!
Sizsiniz bizlere menba-ı hayat.
Sizsiniz bizlere dâi-i memât.
5 Haziran 1891
*) Tefekür-i Dûrûdûr: Uzaktan uzağa düşünmek