Seza Kutlar Aksoy

Yazar

Doğum
15 Şubat, 1945
Eğitim
İstanbul Kız Lisesi
Burç

 Yazar. 15 Şubat 1945, Gaziantep doğumlu. Yazar Onat Kutlar‘ın kız kardeşi. İstanbul Kız Lisesi (1963) mezunu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümündeki öğrenimini yarıda bıraktı. Ankara‘da Devlet Planlama Teşkilatı Tercüme Bürosunda çalıştı (1968-70). Daha sonra İstanbul‘a yerleşti. Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çocuk Yazarları Derneği üyesidir.

Çocuk edebiyatı alanındaki ürünlerini Kırmızı Fare, Milliyet Çocuk dergilerinde yayımladı. Aylık Virgül dergisinde çocuk kitapları üstüne tanıtıcı yazılar yazdı. ‘Memo’nun Serüvenleri’ adlı arkası yarın programı, TRT Türkiye’nin Sesi yurtdışı Yayınlarında 2000 yılında, 10 bölüm olarak yayımlandı. Bir öyküsünden oyunlaştırılan Mavi Kuş, Tiyatrom Grubu tarafından sahnelendi. 1990 Sıtkı Dost Çocuk Öyküleri Yarışması’nda Mansiyon, 1992 Kırmızı Fare Öykü Yarışması’nda Büyük Ödül kazandı.

 “Çocuk yazınımızın en büyük sorunlarından biri olan çocuk bakışının yeterince ele alınamayışı Seza Aksoy’un kitabında aşılmış görünüyor. Çünkü yazarın gerek dili, gerek biçimi çocuklaşmadan, basitliğe kaçmadan çocuksu dünyayı getiriyor gözlerimizin önüne.” (S. Dilidüzgün)

ESERLERİ:

ÇOCUK ROMANI: Arsa (1981), Tomurcuk ve Pembe Kedi (1996), Tomurcuk ve Pembe Kedi Altın Peşinde (1999), Akıllı Anka (2002), Nun Gelince (2002), Güvercin’in Saati (2003), Şişko Patates (2006).

ÇOCUK ÖYKÜSÜ: Büyülü Bahçe (1993), Küçük Prenses ve Kardelen (1995), Güneşe Köprü (2003).

OKUL ÖNCESİ: Uyku Ağacı (1996), Nil Soru Soruyor (1999).

GENÇLİK ROMANI: Aşk Kalır (2004).

HAKKINDA: Doç. Dr. Selahattin Dilidüzgün / “Seza Aksoy - Büyülü Bahçe” Çağdaş Eğitimde Sanat (s. 149, 1994), Aytül Akal / Akıllı Anka (Cumhuriyet Kitap, sayı: 625), Muzaffer Uyguner / Seza Aksoy’dan Çocuklara Armağan Büyülü Bahçe (Cumhuriyet Kitap, 19.8.1990), Aytül Akal / Küçük Prenses ve Kardelen (Cumhuriyet Kitap, 8.12.2001), Prof. Dr. Sedat Sever / “Uyku Ağacı” Çocuk Edebiyatı (S. Dilidüzgün, Sedat Sever, Ali Öztürk, Ömer Adıgüzel’le ortak, s. 61-63, 2002), Nur İçözü / Çocuk Bu, Güneşe Bile Ulaşır! (Radikal Kitap, 30.3.2001), Muzaffer Uyguner / Tomurcuk ve Pembe Kedi Altın Peşinde (Türk Dili Dergisi, sayı: 88, 2002), S. Dilidüzgün / İletişim Odaklı Türkçe Derslerinde Çocuk Kitapları (2002), TBE Ansiklopedisi (c. 1, 2001), Nilay Yılmaz / Nun Gelince (Cumhuriyet Kitap, 20.2.2003), Burcu Aktaş / Gençler İçin Avrupa Meseleleri-Aşk Kalır (Radikal Kitap, 25.11.2004), Ercan Şengezer / Akıllı Anka (Cumhuriyet Kitap, 18.11.2004).

 

KUM SAATİ

    Masanın üstünde küçük bir kum saati vardı.İçindeki kumlar kırmızı, sarı ve mavi renkteydi. Minik ve sabırsızdılar. Üst bölümden alta düşerken, ‘Hooopp..’ diye bağırıyorlardı. Keyiflerine diyecek yoktu doğrusu. Bazen kırmızı ile sarı olanlar alt bölümde buluşuyordu. Elele tutuşup, ‘Turuncu olduk. Birinci olduk,’ diye şarkı söylüyorlardı. Sarı ve maviler buluşunca, ‘Yeşiliz, eşsiziz,’ diye zıplıyorlardı. Kırmızı ve maviler yanyana gelince şamata daha da artıyordu. ‘En güzeli mor. Birinciyi bize sor.’

    İşte böyle hoplayıp, gün boyu dansediyorlardı. Bütün kumlar aşağı inince bir gün geçmiş oluyordu. O zaman ters çevriliyordu kum saati. Hoplamalar, şarkılar yeniden başlıyordu. ‘Zıp, zıp, zıp...’

    Burası bir ressamın atölyesiydi. Duvarlar resimlerle doluydu. Kocaman bir kutuda renk renk boyalar vardı. Cıvıl cıvıl cıvıldadılar. Samur fırçaya: ‘Beni de sür. Önce beni,’ diye yalvardılar. Samur fırça kalın ve görkemliydi. Beyaz paletin üstünde ciddi ciddi boyaları karıştırıyordu. Palet kahkahadan kırılıyordu. ‘Gıdıklanıyorum, yeter! Gülmekten çatlayacağım neredeyse.’

    Ressam resmi bitirmek üzereydi.Resim ressamın gözünün içine bakıyordu. ‘Bir ayna olsaydı burada. Kendimi bir görebilseydim,’ diyordu. İkide bir samur fırçaya sorup duruyordu: ‘Güzel oldum mu? Neler var üstümde? Anlatsana!’ Fırça, ‘Kaygılanma. Güzel olacaksın,’ diyordu. Kendini ressamın becerikli ellerine bırakmıştı. Usta bir dansçı gibi kıvrılıp bükülüyordu. Resme şöyle diyordu: ‘Kocaman bir deniz var üstünde. Küçük bir de sandal. Kıyıda bir adamla, küçük bir çocuk balık tutuyorlar. Oğlanın saçları kırmızı. Oltanın ucunda da bir balık var.’ ‘Hadi, hadi, durma! Boyarken anlatırsın,’ dedi resim. Öylesine sabırsızdı.

    Fakat o da nesi! Ressam birden fırçayı bıraktı. Geriye çekildi. Resme yeniden baktı.Suratı asıldı. ‘Bir şeyler eksik,’ dedi yüksek sesle. ‘Görünüşte güzel gibi ama eksik olan nedir?’

     Resim, ressamın çatık kaşlarını görünce boyalara bağırdı: ‘Sizin yüzünüzden, sizin yüzünüzden..’ Boyalar suçlanınca sinirlendiler: ‘Samur fırça yeterince karıştırmadıysa, suç bizim mi!  Bize kızacağına ona kız. Eksik resim!’ Samur fırça yerde yuvarlanıp, homurdandı. Ne dediği bile anlaşılmadı.

    Stüdyonun havası birden gerginleşti. Kum saatinin kum taneleri sıralarını şaşırdılar. Kırmızı, sarı ve mavi aynı anda ince borunun ağzına geldiler. Mavi olan, ‘Sıra bende. Ben hoplıyacağım,’ diye bağırdı. Kırmızı, ‘Hayır efendim, önce ben atlıyacağım,’ dedi. Sarı kum tanesi cıyak cıyak bağırdı: ‘Benden önceki de sarıydı. Sıra benim. Sıra benim..’ Üçü de yerinden kıpırdamadı. Kum saati tıkandı kaldı. Hiç biri aşağı inemedi. Zaman durdu sanki.

     Ressam kırmızı sakalını çekiştirdi. Gitti pencereden dışarı baktı. Resmi inceleyip, suratını buruşturdu.

    İşte tam o sırada atölyenin kapısı çalındı. ‘Kapı açık,’ dedi ressam. ‘Girin!’

     On yaşlarında küçük bir oğlan girdi içeri. Saçları kırmızıydı. Elinde bir olta vardı. Küçük çocuk pırıl pırıl kahverengi gözleriyle babasına baktı. ‘Daha bitmedi mi?’ dedi. ‘Balığa gidiyoruz değil mi baba?’ ‘İstersen biraz oyalan,’ dedi ressam. ‘Biliyorsun, sergiye yetiştirmem gerek.’

    Çocuk önce eksik resme baktı. Kum saatinin yanına giderken kızıl saçları, ateş böcekleri gibi bir yandı, bir söndü. Kum saatini salladı çocuk. Önce sarı olan aşağı atladı. ‘Hoopp..’Ardından mavi, sonra kırmızı. Kum taneleri eski neşelerini buldular.

    Ressam fırçayı eline aldı. Resimdeki çocuğun saçlarına bir kaç günışığı kondurdu. Ardından balığa. Balık oltanın ucunda çırpınmaya başladı. Gün ışıkları kıyıya vurunca denizin dibi göründü. Kum taneleri neşeli çığlıklar attılar. ‘Hoopp...Birinci dalga. Hoopp..İşte ikincisi. Ne kadar eğlenceli değil mi!’

    Çocuk oltasını hazırladı. Resimdeki balığa baktı. Küçük balık denizin derinliklerine kaçtı. Baba oğul atölyeden elele çıktılar.

                                                                      (Küçük Prenses ve Kardelen)

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör