Hüseyin Besli

İş İnsanı, Gazeteci, Siyasetçi, Yazar

Doğum
18 Nisan, 1953
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enst
Burç

Gazeteci - yazar, iş ve siyaset adamı. 18 Nisan 1953, Görele / Giresun doğumlu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü (1974) ve aynı üniversitenin İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü (1976) mezunu.

Eksen Ltd. Şti. Davut Dalcı ile ortak olarak ticaretle uğraştı. SSK Gedikpaşa Dispanserinde, Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura, Sümerbank Defterdar Yünlü Dokuma kuruluşlarında çalıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler danışmanı (1994-98) görevinde bulundu.

Yeni Şafak gazetesinde genel yayın yönetmenliği, Recep Tayyip Erdoğan'ın basın danışmanlığı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Danışmanlığı yaptı. 22. ve 23. dönem genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisinden İstanbul milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. Evli ve 2 çocuk babasıdır.

Yazıları Düşünce, İstanbul Bülteni, Girişim, Gerçek Hayat, Yeni Zemin, Yeni Devir, Yeni Şafak, Akşam vb. gazete ve dergilerde yer aldı.

ESERLERİ:

DENEME - İNCELEME: Hayata Derkenar (1999), Bir Liderin Doğuşu - Recep Tayyip Erdoğan (Ömer Özbay ile, 2010).

GEZİ: Yol Boyunca Gezi Notları (1999). 

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007).

BENİM BOSNALI KAHRAMANLARIM...’dan

Kuşkusuz Bosna'da herkes kahraman. Ölenler yiğitçe gitmiş birer masal kahramanı. Daha şimdiden adlarına ağıtlar yakılmış. Savaşlarda nasıl kükredikleri anlatılıyor evlerde, kahvelerde, kaç meleğin koluna girdiği fısıldanıyor kulaktan kulağa. Belli ki tılsım bozulmasın diye...

Ama bu kahramanlıkların nesilden nesile ulaşması için bazılarının, bütün halk adına öne çıkması gerekiyor. Ben, bunlardan sadece bir kaç tanesini sizlere takdim edeceğim.

İlk kahraman yıllar önce yaşamış, bütün Bosna'nın ortak kahramanı Gradaçaşlı Hüseyin Kaptan  Paşa; 1800'lü yılların ikinci yarısında yaşamış, Bosna-Hersek'ten sorumlu Osmanlı Paşası. Osmanlı'nın Balkanlarda gücünün azaldığını gören Paşa; Saray'dan otonomi ister. Ancak; isteği kabul edilmez ve tutuklanıp İstanbul'a getirilir. Rivayetlere göre son sözü "Sultan'a söyleyin, belki ben göremeyeceğim ama Bosna bir gün devlet olacak" olur. Bugün Bosna'da herkes, Hüseyin Paşa'yı anarak, "Evet Paşam sen görmedin ama biz nihayet devlet olduk" diyorlar ve bütün halk, devlet olmayı abartılı bir biçimde önemsiyorlar. Neredeyse devlet olmanın herşeyi çözeceğine inanıyorlar.

Sizlere takdim edeceğim, benim sizler için seçtiğim kahramanlardan ikincisi; Dr. Sadık Rakanoviç. Dr. Sadık; 1942 doğumlu, 1966 yılında Belgrat Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Kendi halinde bir tıp adamıyken, savaş başladığında, bir çok benzerleri gibi, her şehir, hatta her mahalle kendini korumaya çıktığında oda komutan oluvermiş. Ne zaman ki; düzenli ordu kurulmuş, doktor, askerliği bırakmış. Şimdi bir nevi sivil savunmacı olarak bir sürü iş yapıyor. Doktordan size daha önce bahsetmiştim. Split'ten itibaren rehberimizdi o. O'nu benim özel kahramanım yapan şey; zor, meşakkatli ve uzun süren dağ yolculuğumuz da hep ciddiyetini koruyan dostumuzun ne zaman ki Sarayova şehri görülür görülmez geçirdiği değişimdi. O halini görmeliydiniz. Hiç oturmuyordu. Araçtaki herkesin elini sıkıyor; kısık sesiyle bildiği bütün şarkıları boğazı yırtılırcasına söylüyordu. Anlaşılan misafirlerini ve emanetlerini önemsemiş ve yol boyunca bunun sıkıntısını çekmiş olacak ki; şehir görülür görülmez bütün baskıları üzerinden atmış ve coşmuştu. Dostum; belki o anda coşkunu yeterince paylaşamadım. Belki ben, o anda, Sarayova'yı görmeyi kiminle paylaşmak istediğimi düşünüyordum. Ama seni hiç unutmayacağım; ismini unutsam bile coşkunu ve sevincim asla...

Size getirdiğim üçüncü kahraman, şimdi adını bile hatırlamadığım, dönüş yolunda tünelin başında tanıştığım bir genç subay. Sevgili Kansu'nun yardımıyla tanışmış, hem vaktin geçmesini, sıramızın gelmesini bekliyor; hem de sohbet ediyorduk. Dedesinin her yıl bir ayı İstanbul'da geçirdiğini; bunun için bütün yıl para biriktirdiğini ve diğer on bir ayda da kendilerine masal anlatır gibi İstanbul'u anlattığını söylüyordu. Kendisinin hiç İstanbul'a gelip-gelmediğini sordum, hiç gelmemişti. Saf saf   davet ettim kendisini. İşte   O'nu   gözümde kahramanlaştıran şey o zaman gerçekleşti. Davetimi; "Bu savaş bitmeden ben hiç bir yere gidemem" diye cevapladı. O an yüreğim titredi, gözlerim buğulandı. Sohbeti sürdüremedim. Cevabımı şimdi vermek istiyorum: İnanıyorum ki; hangi yolla olur bilmem, ama sözlerim sana ulaşacaktır. "Genç dostum; bu savaş bitecek, hem de zaferle. Seninle ister İstanbul'da, ister Sarayevo'da oturup kahve içeceğiz. 'Eminim birbirimize anlatacak çok şeyimiz olacak, ama ben şimdiden tedirginim. Sen bir ulusun kurtuluşunu anlatırken ben ne anlatacağım diye. Yıllar sonra da bugünkü saplantılarımdan, güya insani yanımdan mı bahsedeceğim."…

 (Yol Boyunca, 1999)

ERDOĞAN'IN DANIŞMANI HÜSEYİN BESLİ'DEN GÜLEN BOMBALARI

ERDOĞAN'IN DANIŞMANI HÜSEYİN BESLİ'DEN GÜLEN BOMBALARI

 

Başbakan Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminden beri yayında bulunan danışmanı Hüseyin Besli'den gündem yaratacak Fethullah Gülen açıklamaları

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşma metinlerini yazan Başdanışmanı Hüseyin Besli, hükümet-cemaat savaşıyla ilgili olay açıklamalar yaptı.

17 ve 25 Aralık operasyonlarının asıl amacının "Fethullah Gülen'i sistemin başına getirmek" olduğunu söyleyen Besli, cemaatin niyetinin Oslo görüşmeleri sonrası deşifre olduğunu söyledi.

 

UYKUYA YATACAKLAR!

Devletin içindeki paralel yapılanmanın temizlenmesinin güç olduğunu söyleyen Besli, "İşin içine takiye girdi mi problem büyük. En kötüsü de uykuya yatmaları" diye konuştu.

Habertürk gazetesinden Balçiçek İlter'in sorularını yanıtlayan Besli'nin açıklamalarından önce çıkan bölümler şöyle:

 

EŞİNE AZ RASTLANIR DARBE GİRİŞİMİ!

17 ve 25 Aralık... Sadece Türkiye'de değil, dünyada çok az rastlanacak darbe çeşididir. Bu kadar açık ve net söylüyorum. Bizim açımızdan okursanız.

Mütedeyyin, İslamcı, muhafazakâr... Bakın ta Osmanlı'dan beri uğraştığımız bir karşı taraf olmuştur. Hep ötekidir, dışarıdadır, kendimizden olmayandır. Ama ilk kez kendi dilimizi kullanan, kendimiz gibi yaşayan, aynı mahallede oturan, aynı camiyi paylaşan insanlar söz konusu.

 

EN BÜYÜK ZARARI BİZE OLDU

Bunların hedefi Devlet de olsa, Devlet nihayetinde kendisini korur, rehabilite eder. Aslında bu hareketin en büyük zararı bize oldu. Öyle bir tablo ortaya çıktı ki... Bir anlamda idealize ettiğiniz bu camianın da içinden böyle şeyler çıkabiliyor, nasıl bunu telafi edeceğiz? Çok zor bir soru... Nasıl temizleneceğiz?

 

TEMİZLİK NASIL YAPILACAK?

Temizlik bitmedi ve hiç bir zaman da bitmez. Bu yapıların kökü kazınmaz. Paralel içinden bile paralel çıkar. O da var, pratikte karşılaşıyoruz. Sürekli listeler dolaşıyor. Biri birine liste götürüyor, "Bunlar paralelci" diye... Bir araştırıyorsun, listeyi götüren kişi kendi paralelci. İşin içine takiye girdi mi problem büyük. En kötüsü de uykuya yatmaları... Tarihte örneğini gördük...

 

UYKUYA YATACAKLAR

Evet, uykuya yatacaklar. Uygun zamanı kollamak adına. Yapabilecekleri tek şey bu.

 

ERDOĞAN'A NASIL ZARAR VERDİ?

Bu tür suçlamalarda hiç gerçek barındırmayan şeyler sabun köpüğü olur. Ama eğer içinde ufacık kırıntı da olsa, gerçeklikler vardır. Zaten olmasa karşılığı olmaz. Doğrusu buradaki niyete bakmak lazım.

Yokmuş gibi değil kuşkusuz ama onu ikinci ya da beşinci mesele olarak görerek. Ama bir mesele olarak görür. Evet bu bir meseledir ve uygun zamanlarda uygun zeminlerde mutlaka o meselenin de konuşulup halledilmesi gerekir. Ama asıl niyet gözden kaçırılmamalıdır. Niyet darbeydi. Bunun tartışması yok. Evren'in de gerekçesi vardı. Ertuğrul Özkök yıllarca söyledi "12 Eylül'ü destekliyorum çünkü kan akıyordu" diye. Bu anlamda bu tip işlerde o gerçeklikler, kırıntı da olsa vardır. Ufak da olsa gerçeklik vardır.

 

CEMAATİN ASIL HEDEFİ NEYDİ?

Bütün kurumlar kontrol altına alınacaktı. Bir gün Fethullah Gülen'i helikopter ya da uçakla getirip sistemin başına oturtma girişimiydi bu yapılanlar. Ha o kadarına müsaade ederler miydi bilemiyorum tabii. Ama niyet buydu.

 

CEMAAT NE İSTEDİ?

Kanımca Oslo'da koptu işler. Bu yapının Devlet'i ele geçirmek gibi bir niyeti olduğu gibi, nasıl bir Devlet olacağı tasavvuru vardı. Oslo sürecini o tasavvur edilen Devlet'i dönüştürmeye ya da bozmaya yönelik bir şey gördüler. Anlaşılıyor ki, Kürt barışını istemiyorlardı. Oslo'yla bunun bozulacağını gördüler.

Bilinseydi. O tedbir alınırdı. Hatta tam tersine bölgede okullarının açılması sürece destek olur gibi bir okuma yapılmıştı. Yanlış bir okumaymış. Kişisel olarak, bu tür açık olmayan yapılara teorik olarak karşı birisiyim ve hiç bir dönem sıcak bakmadım, mesafeli durdum bütün cemaatlere. Ama dostlarım var içlerinde. Bu uzaklığın verdiği avantajla bu gidişin kaçınılmaz bir çatışmaya gittiğini görenlerdenim. Ve bunu da dillendirenlerdenim.

 

BAŞBAKAN'I UYARDI AMA...

Başbakan Erdoğan'ı da cemaat yapılanması konusunda teorik olarak uyardığını söyleyen Besli, karşılığında "Hayır, arkadaşlarımız bizim gibi düşünüyorlar, aynı kıbleye bakıyoruz..." yanıtını aldığını açıkladı.

 

ERDOĞAN PİŞMAN MI?

Bu cümleden değil, insanların bunu istismar ettiğini görmemiş olmaktan pişmanlık duymuştur. Ben de bu boyutta bir şey beklemiyor, ummuyordum. Ama tabii bir şey yapmaya niyet ettiyseniz yaparsınız. Pensilvanya dediğimiz yer eski Cizvit papazlarının yeridir. Bunlarla aynı bakış açısı... Onların da temeli eğitim ve gizlilikti. Eğittikleri adamları aynen şimdiki gibi bir takım kurumlara yerleştirip onlara ''Sen bizimle irtibat kurmaya çalışma biz zamanı gelince seninle kontağa geçeriz. Belki de hiç gelmeyiz'' derlerdi. Aynı durum. İşte bu yüzden bu yapının temizlenmesi zor. Alttan alta o damar uykuya yatar.

 

FETHULLAH GÜLEN ETKİLEYİCİ AMA PARANOYAYA KAYAN BİR YAPISI VAR

Ona da çok ilgi var. Bu tür kişilikler sıradan değildir. Vücut dilleri, konuşmaları sıradan insanlar gibi değildir, etkileyicidir. Bazılarının alay konusu yaptığı ağlamalar birçok insanı da uçuruyor. Yani bu tipler bir zaman sonra yaptıkları tırnak içindeki ''olağanüstü şeyler''e kendileri de inanmaya başlıyor. O zaman bir kavim toplumuna dönüşüyorlar ve besleniyorlar. Gülen, gençliğinden beri etkileyici ama biraz da paranoyaya kayan bir yapısı var.

Mesleğim değil ama yakınlarından duyduğum şeylere dayanarak söylüyorum. "Ben peygamberden sonra seçilmiş kişiyim, benden sonraki seçilmişlerin listesini de yazabilirim" diyorsa eğer, buna inanıyor demektir, artistlik olsun diye yapmaz. Çünkü bu tipler ancak kitlesel anlamda etki yaratabilir.

 

ERDOĞAN'I EN ÇOK NE ÖFKELENDİRDİ?

Hakan Fidan'ın alınmaya çalışılması sanırım. Ve 25 Aralık... 17 Aralık demiyorum bakın, 25 Aralık... Ailesini işin içine soktular çünkü. Hedef kendisi ve çocuklarıydı.

 

HÜSEYİN BESLİ KİMDİR?

1969'dan beri aktif siyasetin içinde. İstanbul Büyükşehir Basın Danışmanlığı da yaptı, partinin Genel Başkan danışmanlığını da, Başbakan'ın konuşma metinlerini de yazdı, milletvekili de oldu. Ayrıca Yeni Şafak Gazetesi'ni de yönetti. Bugün "Başbakan'ın Başdanışmanı" unvanı sürüyor.

 

KAYNAK: Erdoğan'ın danışmanı Hüseyin Besli'den Gülen bombaları (internethaber.com, 18.08.2014).

 

Yazar: internethaber.com, 18.08.2014

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör