Şair ve
yazar, sanat tarihçisi, akademisyen, profesör, deneme yazarı, milletvekili (D.
1903, Urfa - Ö. 18 Nisan 1980, Ankara). Babası Meşrutiyet ve Cumhuriyet
dönemlerinde milletvekilliği yapmış, Meclis-i Meşayih başkanlığında bulunmuş, tasavvufla
ilgili eserler ve şiirler de yazmış olan Urfalı Şeyh Saffet Kemaleddin’dir.
İstanbul Numune-i Tatbikat Mektebi, Galatasaray Lisesi (1924) mezunu. İlk olarak İstanbul Edebiyat Fakültesi’ne,
sonrasında da Hukuk Fakültesine yazıldı; ancak bu fakültelerdeki öğrenimine
devam etmeyip felsefe öğrenimi almak üzere Fransa’ya (Ağustos 1925) gitti. Önce
Sorbonne, daha sonra Rennes üniversitelerinde felsefe, estetik, sanat tarihi ve
pedagoji öğrenimi gördü. 1930’da yurda dönmesinin ardından sırasıyla, Konya ve
Ankara erkek liseleri, Gazi Terbiye Enstitüsü, Edirne Muallim Mektebi ve Edirne
Lisesi’nde felsefe öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. 1933’te İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde estetik ve sanat tarihi doçenti (1933)
oldu. Daha sonra Ankara Mülkiye Mektebi’nde (Siyasal Bilgiler Fakültesi)
Fransızca öğretmenliği, Ankara Kız Lisesi’nde müdürlük yaptı (1936-38). Bir
süre de Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Umum Müdürü olarak (1938-41)
çalıştı.
Suut Kemal
Yetkin, 1943-50 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listedinden Urfa
milletvekili seçilerek TBMM’de bulundu. Parlamenterlik görevi bitince Ankara
Üniversitesi’ne dönerek İlâhiyat Fakültesi İslâm tarihi profesörlüğü (1950),
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü (1959-63), görevlerinde bulundu. Bu görevleri sırasında
zaman zaman Columbia ve Sorbonne üniversitelerine davet edilerek oralarda Türk
mimarisi, Türk resim sanatı, Türk kültürü gibi çeşitli dersler verdi.
Yurtiçinde ve yurtdışında uluslararası birçok ilmî kongreye katılarak bildiriler
sundu. Ayrıca Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi ile Hacettepe Üniversitesi Fen
ve Sosyal Bilimler fakültesinde sanat tarihi dersleri verdi. Ordinaryüs
profesör unvanı alarak 1973’te emekliye ayrıldı. Öğretim üyeliğinin yanında
estetik ve şiir sanatı üzerine yazdığı yazılarıyla da tanındı.
Edebiyata
Suat Saffet imzasıyla yazdığı şiirlerle giren Suut Kemal Yetkin’in ilk şiiri Yarın
(1921) dergisinde yayımlandı. Şiir sevgisini tasavvuf kültürüne sahip olan
babasından aldı. Edebiyat zevkinin gelişmesinde öğretmeni Ali Ekrem
(Bolayır)’in önemli rolü oldu. İlmî araştırmaları ile sanat, felsefe, kültür
sorunları üzerine denemeleri Servet-i Fünûn, Görüş, Varlık, İnsan, Kültür
Haftası, Türk Dili, yönettiği Sanat ve Edebiyat, Hisar gibi
dergilerde yer aldı. Şiir-i Leyâl adlı şiir kitabının yayımlanması
üzerine Yahya Kemal onun hakkında Yirmi Yaş Şiirleri başlıklı bir yazı
yazdı. Ancak Yetkin bu alanda başarılı olamayacağı düşüncesiyle şiiri bıraktı.
Fransa’dan dönüşünde felsefe ile ilgili ders kitapları da yazdı. Daha sonra
felsefe, sanat tarihi, estetik, güzel sanatlar, sanat eserlerinin yorumu, büyük
sanatkârların hayat ve eserleriyle ilgili monografik çalışmalar yaptı. Türk
edebiyatında deneme yazarları arasında önemli bir yere sahip oldu. Fransızcadan
Spinoza, Leibnitz, Eflatun, Deschamps, Heidegger ve Andre Cresson’dan felsefî;
Duhamel, Montherland, Colette, Calvet ve Gide’den edebî eser çevirileri yaptı.
Ölümünün ardından Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, Yıllık
Araştırmalar dergisinin III. cildini (1981) ona ayırdı, Hacettepe
Üniversitesi de Suut Kemal’e Armağan (1984) adlı bir kitap yayımladı.
“…gibi yapıtlarında ise yurt içinde ve yurt dışında büyük ölçüde ihmâl
edilmiş olan İslâm ve Türk Sanatları’nı betimlemeye ve tanıtmaya yönelik yoğun
araştırmalarının sonuçlarını yayımladı. Meselâ resim sanatı ile ilgili olarak
şunu savlıyordu: Çeşitli dinî yapılardaki bitki ve hayvan tasvirlerinden de
anlaşılacağı üzere, İslâm Sanatı’nda resim yasağı bulunmaz; ancak Tanrı
anlayışının soyut olması nedeniyle, somut tasvirlerden kaçınılır; özellikle
insanlar, minyatür sanatında olduğu gibi iki boyutlu olarak resmedilir. Bu
durum ressamın bilgisizliğinden veya yeteneksizliğinden değil, resim anlayışını
belirleyen ve yönlendiren dinî duyarlılığından kaynaklanır.” (Remzi
Demir - Doğan Atılgan)
ESERLERİ:
ŞİİR: Şi’r-i
Leyâl (Gecelerin Şiiri, Suud Saffet adıyla, 1923).
DENEME: Manzara
Üzerine Bir Deneme (1942), Edebiyatta Millî Benliğe Dönüş (1942), Edebiyat
Konuşmaları (1944), Edebiyat Üzerine (1952), Günlerin Götürdüğü (1958),
Düş’ün Payı (1960), Zamanımızda Kitap ve Kütüphaneler (1961), Yokuşa
Doğru (1963), Baudelaire ve Kötülük Çiçekleri (1967), Şiir
Üzerine Düşünceler (1969), Denemeler (1972).
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Felsefe
ve Estetik (1931), Büyük Mustaripler: Schopenhauer Nietzsche Tolstoy (1932,
Büyük Tedirginler adıyla, 1976), Metafizik (1932), Sanat
Felsefesi (1934), Filozofi ve Sanat (1935), Estetik (1936), Ahmet
Haşim ve Sembolizm (1938), Edebî Meslekler Tarihi (1941, Edebiyatta
Akımlar adıyla, 1967), Estetik Dersleri (1. cilt: Estetik Tarihi,
1942), Sanat Meseleleri (1945), Sanat Tarihi (1945), Leonardo
da Vinci’nin Sanatı (1945), İslâm Mimarisi (1954), Büyük
Ressamlar (1955), İslâm Sanatı (1959), Beylikler Devri Sanatından
Klâsik Türk Sanatına (1960), Architecture Turque en Turquie (Paris,
1962), Turkish Architecture (1965), İslâm Türk Sanatı (1965), Baudelaire
ve Kötülük Çiçekleri (1967), Türk Mimarisi (1970), İslâm Sanatı
Tarihi (1970), L’Ancienne Peinture Turque (Paris, 1970), Estetik
Doktrinler (1972), İslâm Ülkelerinde Sanat (1974), Barok Sanat (1976),
Estetiğin Ana Sorunları (1979).
ÇEVİRİ: Etika (Spinoza’dan, 1934), Laocoon (Lessing’den,
1935), Metafizik Nedir? (Heidegger’den, 1935), Monadoloji (Leibniz’den,
1935), Estetik (Hegel’den, 1936), Marksizm: Tahlil ve Tenkit (A.
Deschamps’tan, 1937), Felsefe Meselelerinin Bugünkü Durumu (A.
Cresson’dan, 1943), Phaidon (Eflatun’dan, 1943), Dünya Edebiyatının
Ölmeyen Üç Tipi: Hamlet Don Kişot Faust (J. Calver’dan, 1945), Sevmek
Korkusu (Colette’ten, 1945; Avare Kadın adıyla 1992), Seçme
Yazılar (A. Gide’den, 1948), Santiago Şövalyesi (H. de
Montherlant’tan, 1950), Doğu İslâm Memleketlerinde Minyatür (E.
Kühnel’den, 1952), İslâm Dünyası Kısa Kronoloji (J. Sauvaget’den,
1951).
KAYNAKÇA: Ö.F. Özçelik / Prof. Suut Kemal Yetkin Diyor ki (Hisar,
sayı: 25, 1952), Mehmet Seyda / Edebiyat Dostları (1970), Yurt Ansiklopedisi
(c. X, 1984), S. Ahmet Kaya / Urfa Şairleri - Cumhuriyet Dönemi (1998), İhsan
Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001,
2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007) – Ünlü Bilim
Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of
Turkey’s Famous People (2013), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda Kurdakul /
Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Mehmet Nuri Yardım /
Edebiyatımızın Güleryüzü (2002), TDE Ansiklopedisi (c. VIII), Orhan Okay /
Büyük Türk Klâsikleri (c. 14, 2002), Remzi
Demir - Doğan Atılgan / Elli Portre (2008).60
“Aucun livre n’est dangereux, s’il est bien écrit”*
Flaubert
Son günlerde yabancı gazetelerin bildirdiğine
göre romancı Henry Miller ağır bir cezaya çarptırılmış, kitaplarının basılması
ve satılması Amerika’da yasaklanmış. Bir romanının Fransızca çevirisine de böyle bir yasağın
uygulanması bazı Paris yazarları tarafından isteniyormuş. Gelen haberler
arasında, Jean-Paul Sartre’ın Paris sahnelerinde oynanan existentialiste piyeslerine
de artık son verilmesi gerektiğini okudum. Bu haberler, çoktandır unutulan,
sanatın ahlâk baskısına girip girmiyeceği üzerindeki tartışmaları bana
hatırlattı. Kimi tenkitçilerin, bazı romanları ahlâk bozuculukla suçlamaları,
savcıların onları ahlâk adına kovuşturmaları görülegelen olaylardandır.
Vaktiyle Kötülük Çiçekleri ile Madame Bovary’nin sebep oldukları gürültülü
mahkeme oturumları unutulmamıştır. Bizde de 1924 yılında Hüseyin Rahmi
Gürpınar’ın Son Telgraf’da tefrika edilen Ben Deli miyim? romanını âr-ü
hayaya mugayir bulan savcılık, romancıya karşı dava açmamış mıydı? Birkaç
yıl önce de Nasuhî Baydar’ın Pierre Louys’den çevirdiği Afrodit’in böyle bir dâva konusu olduğu
hatırlardadır.
18 inci yüzyılda bütün şiddetiyle hüküm sürmüş
olan ve sanata bir takım ahlâk hedefleri gösteren anlayıştan bugün uzağız.
Sanatın yaratıcılık, yaratıcılığın da özgürlük olduğunu artık bilmiyen
kalmamıştır. Sanat adamına bir takım sanat dışı sınırlar çizmek, güdümcüler
dikkate alınmazsa, artık kimsenin aklından geçmiyor. Sanat Özgürlüktür, ama
sırf ahlâksızlık için yazılmış kitapların olduğu da bir gerçektir. Bu ‘bakımdan
savcıların da, yargıçların da bu gibi kitapları toplumun selâmeti adına kovuşturmaları
haklı görülebilir. Böyle olmakla beraber, eleştirmenlerin veya savcıların sanat
eserleri hakkında yanıldıkları da olmuştur. Bana öyle geliyor ki, bazı halis
sanat eserlerinin ahlâk bozucu sayılmaları, sanat eserinde şekilden ayrı
bir muhteva’nın varlığına
ve onun tek başına bir değer veya değersizlik taşıdığına inanıştan ileri
gelmektedir.
Sanat eserinde şekille
muhtevanın bir ve aynı şey olduğunu, büyük edebiyat eserlerinin, özlerini
kaybetmeden başka dillere çevrilemeyişlerinden de anlıyoruz. Bundan dolayı
değil midir ki, aslında hiç bir ahlâksızlık duygusu uyandırmıyan bazı sanat
eserleri kötü çevirilerinde şekil gittiği, muhteva yalnız kaldığı
için açık saçık görünmüşlerdir. Sanat karşısında büyük bir sorumluluk
yüklenmiş olan çevirmenin bu bakımdan toplum karşısında da büyük bir
sorumluluğu vardır. Bir eseri sanat eseri yapan üslûbudur. Onun ahlâk
karşısındaki durumunu şeklinden, sanatçının niyetini, dediklerinden çok
deyişinden anlarız. Bununla beraber mesele, eser açısından değil de okuyucu
açısından dikkate alınırsa, edebiyatla ahlâk arasındaki alâkanın, sanıldığı
kadar basit olmadığı da görülür. İnsanların aynı bilgi ve duygu seviyesinde
olmadıklarına göre bir romanın veya şiirin her insanda yapacağı telkinin başka
olmasından tabii bir şey olamaz. Laclos’dan dilimize çevrilmiş olan Tehlikeli
Alâkalar’ın bazı okuyucularda
ince bir sanat zevki uyandırmasına karşılık bazı okuyucularda da kaba duygular
uyandırması uzak bir olasılık değildir. Aksine, birinde tiksinme uyandıran açık
saçık bir eserin bir başkasında kaba duygular uyandırması da mümkündür, tıpkı
bir seromun bazı vücutlarda kurtarıcı, bazı vücutlarda da öldürücü tesir
yapması gibi. Bu bakımdan bir sanat eserinin kişiler ve topluluklar üzerindeki
etkisi veya tepkisi çok değişiktir.
Bir yandan sırf sanat endişesi ile yazılmış
eserlerin bir kısım oyuncularda kaba duygular uyandırabilmesi, öbür yandan
ahlâksızlık için yazılmış bazı eserlerin kapalı olmaları yüzünden gözlerden
kaçabilmesi, toplum düzenini korumakla ödevli savcılığın bu alanda tesirli bir
rol oynamasına tabiatiyle engel olacaktır.
Toprağın verim imkânlarını bilmeden, bir
tohumun sonucu hakkında önceden bir şey söylenemeyeceği gibi, bir toplumun
ortalama kültür durumunu bilmeden bir eserin ahlâk bakımından olumsuz etkileri
hakkında da bir şey söylenemez. Sonucun müsbet olması, sanat eserinin
kendisinden çok okuyucuların düşünüşte ve duyuşta olgunluğuna dayanır. Demek
oluyor ki, sanat ile ahlâk konusunda asıl ehemmiyetli nokta, vatandaşlara
gerekli olan en az bir sanat eğitiminin sağlanmasıdır. Bu olmadıkça, toplum
ahlâkının korunması yolunda gösterilen çabalar yalnız sanata değil, ahlâka da
zarar vermiş olurlar.
*
İyi yazılmışsa, hiçbir kitap tehlikeli değildir.
(Edebiyat Üzerine Denemeler, 1978)