Nevin Koçoğlu

Gazeteci, Yazar, Şair

Doğum
05 Kasım, 1966
Eğitim
Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü
Burç

Şair, yazar, gazeteci. 5 Kasım 1966, Gaziantep doğumlu. Çocukluk yılları İstanbul’da geçti. Profesör ve romancı Suzan Mustafa ile kuzendirler. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimlerini Gaziantep’te yaptı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi (2008) Bölümü’nü bitirdi ve hâlen de Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ikinci bir fakülteye devam ediyor. 

Almanya’da faaliyet gösteren “DPV- Deutscher Presse Verband” adlı basın kuruluşuna bağlı bulunan Nevin Koçoğlu,  Uluslararası Basın Kartı’na sahip bir gazeteci olarak çok sayıda gazetede köşe yazarlığı yaptı, politik makalelerin yanında daha çok çevre duyarlılığı konusunda yazdı ve sivil toplum kuruluşlarında aktivist olarak görev aldı. Hâlen “Gaziantep Haberler” gazetesinde yazıyor. “Güney” Dergisinde yöneticilik, Yazgam Edebiyat Sitesi’nde genel yayın yönetmenliği yaptı.

Nevin Koçoğlu’nun ilk şiiri 2008 yılında Forum Edebiyat dergisinde yayımlandı. Sonraki yıllarda Güney, Eliz Edebiyat, Kurgu, Karşın, Mavi, Ekin Sanat, Siyah Beyaz, İlkinci, Tmolos gibi dergilerde yayımlandı. İsviçre- Zürih / Radyo Lora’da konuk olarak üç programa çıktı.

Tanrının Vişne Bahçesi (2013) adlı kitabının tamamı Kürtçeye, ayrıca çok sayıda şiiri ise İngilizce, İspanyolca ve İsveççeye çevrilmiştir. “Mor Haziran Ölüsü” başlıklı şiiri ile “2012 Vahattin Bozgeyik  Şiir Ödülü İkinciliği”ni aldı. Çağdaş Şair ve Yazarlar Derneği (ÇAĞŞAD) Yönetim Kurulu üyesi olan Koçoğlu Ankara’da yaşamaktadır. : Kâzım Koçoğlu ile evli; Burcu, Onur ve Billur adlarında üç çocuk annesidir.

Şiir, edebiyatın asi yönüdür. Dizginlenmesi, belli bir kalıba girmesi zordur. Her şair; kendi iç dünyasındaki coşku, duygu, düşünce, hayal, isyan, his, algı ve sezgiyi, ritim ve müziği ya da yalnızlığını başkalarına anlatmak, onlarla paylaşmak ve kendi dünyasına davet etmek için yazmaya çalışır, üretir. Üretirken de kendi farklılığını ortaya koyar; ‘Tanrının Vişne Bahçesi’nin bahçevanı Nevin Koçoğlu gibi…” (Necati İltaş)

ESERLERİ:

Tanrının Vişne Bahçesi (2013), Tuz Bahçesi (2015).

KAYNAKÇA: Tanrının Vişne Bahçesi / Vildan Sevil / Gaziantep Haberler (Nisan 2013), Milliyet Sanat (Nisan 2013), Cumhuriyet’ten Günümüze Gaziantepli Şairler Ansiklopedisi (2013), Hürriyet Haber (2013), Bircan Çelik / Tanrının Vişne Bahçesi (Kurşun Kalem Dergisi (0cak- Şubat 2014), Necat İltaş / Nevin Koçoğlu Şiiri Üzerine Birkaç Söz (Kurgu, Mart 2014), Orhan Bahçıvan / Nevin Koçoğlu ve Tanrının Vişne Bahçesi (Almanya / Güney Dergisi, Nisan 2014), Bilgi Formu (2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2018).

LILITH

                            bir damla gözyaşıydım tanrının gözünde

                          cennete düştüm elma çekirdeğinin üstüne

 

 

alnı güneşe düşerdi lilith’in

gölgesi sebe'ye

altın çerağlarda yıldızlar yanardı

baharat kokardı

meryem’in habercisi

 

uzun kuş uçumu yolların yolcusu hüdhüd

esirgeyip bağışlayan allah’ın adıyla

mühürlendi döşek

açtı kapıyı tanrı’nın anası

 

billur bir denizde topladı eteklerini lilith

ıslanmadı halhalı

ve hiç bir balık onu ısırmadı

boynuna inci tanesi taktı en usta kuyumcu

terli taylardan kandı lilith’in susuzluğu

 

ram öncesi an’ın denkliğindeydi zaman

gülümsedi süleyman!

ÖNSÖZ YERİNE

soysuzluğu dölleyen tohumlar içinden geçtim de ateşi ağlar gördüm utancından.

ve ona dedim: ateş ve gözyaşı sendendir.     

        dedi: ikisi de bedeninde akan kan nehrindedir.                                                  

        toprağın tenindeki yaraya dokundum ve kuşun kanadındaki tufana,

        seni buldum. ocağın külünden geçtim, çocukların gözyaşından.

 

 

bakır halkayla sımsıkı bir kafeste kilitlendim ateşi göğsüme, külü zamana kattım.

kalbine attım mızrağı kitabın, bütün bildiklerimi unuttum.

       soğuk nefesli bir gecede uğurladım gözlerinizi içimden

       çağın suyuna girdim çırılçıplak kutsandım.

       tersine akan âsi bir nehir oldum ve şafağın teninde rüzgâr gülü.

VİŞNE BAHÇESİ

bana ne cennetinden cehenneminden

 


u
ğultulu bir vadi derinliğiyim sanki
içimde diktiğim kumdan heykeller
heykeller ki dik başlı asi
heykeller ki korkusuz rüzgâr sevişgeni

avuçlar
ımda istemsiz mevsim geçişleri
sırtımın yivinden ateşçe akıyor her yıkılış 
tepetaklak dönüyor zihnim dıştan içe
tutunmak iş değil sırça bir fanusun beline 

akl
ımın labirentinde yorgun kısraklar
ıslak tenimde av tedirginliği
dizginlerimi kaçırdım dün gece
öldürdüm tanrıyı gizlice

dilin şarabi denizin med-cezir vurgunu 
kulaklar
ım kızıl temmuzla küpeli
ki ağzından öptüm cehennemi
tanrının vişne bahçesine gömün beni

YARALI BAYKUŞ

                                        metanetine sığındım

                                      ateşiyle kavuran hüküm

 

farkındayım


yaralı bir baykuş kemiriyor şah damarımı

içimden bir tırpan geçiyor geceden daha soğuk

ve bulutlardan ağıyor verimli bir delilik

 

tozlu çölü ve ateşi giyiniyor tenim

akmayan o nehrin gölgesinde serinliyorum

kalbimden besleniyor bir semender

 

kapatıyorum kahinliğin kitabını ve gözlerimi

toprağa gömdüğüm yüzüğün gerisinden

ateşe ve küle haykırıyorum kemiklerin diliyle

 

ejderha eşiğindeyim!

ŞAİR NEVİN KOÇOĞLU HAKKINDA

Şiir, edebiyatın asi yönüdür. Dizginlenmesi, belli bir kalıba girmesi zordur.

Her şair; kendi iç dünyasındaki coşku, duygu, düşünce, hayal, isyan, his, algı ve sezgiyi, ritim ve müziği ya da yalnızlığını başkalarına anlatmak, onlarla paylaşmak ve kendi dünyasına davet etmek için yazmaya çalışır, üretir. Üretirken de kendi farklılığını ortaya koyar; ‘Tanrının Vişne Bahçesi’nin bahçevanı Nevin Koçoğlu gibi…

Üretim sürecinde vezin, kafiye, redif veya diğer ahenk ve dil unsuları, şairin kelime seçiminde ve cümle düzeninde önemli bir unsuru oluştururken asla sınırlayıcı olmaz, olmamalıdır!.

Zaten her şair de kendini bu sınırlar içerisine hapsetmez. Sınırlama gereği de duymaz, Şair Nevin Koçoğlu gibi…

 

“dilin şarabi denizin med-cezir vurgunu

Kulaklarım kızıl temmuzla küpeli

ki ağzından öptüm cehennemi

tanrının vişne bahçesine gömün beni”

 

Şair; hemen hemen bütün şiirlerinde görüntü ve ses öğeleri üzerinde sağlam bir etkileşim kurarak, imgeler ve oluşturduğu metaforlarla ulaşmak istediği bir amaç oluşturur. 

 

“ateşe ve küle haykırıyorum kemiklerin diliyle”

 

Şair Nevin Koçoğlu aynı zamanda kendi poetikasını belirleme ya da şiirini anlamamıza yardımcı olacak ipuçları vermeyi de ihmal etmez. İlk şiirden başlayarak okuru ile çok sağlam bir bağ kurmaya çalışır. Şiirlerini okumaya devam ettiğinizde artık şiirin içinde olduğunuzu fark etmeye başlarsınız.

 

“ayın çıplak kaldığı gece

ateş de tükendi

taşlar yasla kuşandı

adsız kuşlar sustu

bin bir testi kızıl şarapta

kentin ve aşkın kalbi boğuldu”

 

Şair Koçoğlu, şiirindeki estetiği denge unsuruna dayandırır. Hem Dil’de, hem de imge ve ses yapısında bu dengeyi hissedersiniz. Çünkü Borges’in dediği gibi, “gerçek, simetrilerden yanadır”

Şiirde önemli olan, tıpkı müzikte olduğu gibi, onu

okuyanda belirli bir haz duygusu yaratmasıdır. Dolayısıyla şiirde

estetik, semantiğe göre çok daha önde gelir Nevin Koçoğlu’nda…

 

“çırılçıplak soyuyorum yargıları”

 

Şiir dilindeki sadelik, ahengindeki mükemmellik, tamamına hakim olan kompozisyon bakımından ayırt edici bir özellik oluşturur.

 

“kalabalığında susan şehir

mührünü vuruyor sırtıma

 

-tektir, görülmüştür-“

 

Her şairde olduğu gibi Nevin Koçoğlu da okurla karşı karşıya geldiğinde, üretim süreci bu sefer tersine işlemeye başlar. Okur; şairin hayal gücündeki resmi, kendi muhayyilesinde canlandırmaya çalışarak yorum sürecini başlatır ve şiire yolculuk başlamış olur.

 

Şair şiirsel yolculuğunu kitabında, bir ‘saflaşma süreci’ olarak kullanarak kendine özgü bir ses, imge ve anlam düzenine ulaşmıştır.

 

“düştüm, ağır bir yüktüm denize

karanlık bir ölüm kadar soğuk

dilimde sayısız nun-zal boğuldu

yıkanırken ay ışığında ninova

beni çırılçıplak bir balık doğurdu”

 

Şair; Söz’ü, bütün şiirlerinde ön planda ve net olarak görünür kılmıştır.

Mukarovski , “Standard Language and Poetic Language” adlı makalesinde dili, standart dil ve şiir dili olarak ikiye ayırır ve şöyle der: “Şiirsel dilin işlevi, Söz’ü azami ölçüde öne çıkarmaktır” (Easthope)

 

 “ten hep mi dar gelir tin’e

hep kırkikidiye mi gebedir gözler

çok kalabalık da yalnızlıktır roja

kimsesizliğin nüshası yafta boynumuzda

 

yakalayamadım zamanı saçlarından

alamadım sunağından ömrümü”

 

 

Şair Koçoğlu’nda ten ve beden faktörlerini yaratıcı bir şekilde görmek mümkün. Şiirlerinde ten, metni, beden ise gövdeyi imler.

 

“sabır taşımı yontarken cinnetim

Ölüm düşse tenime bil ki sessizim”

 

 

Tanpınar;

“Parmaklarının arasında dili, şekil vereceği bir madde gibi görmeyen şair, hiçbir surette şair olamaz” (Edebiyat Üzerine Makaleler )

 

ışığı çalınmış fener olsaydım keşke

ölümü sırtlamış balık

ya da dizginlerini yitirmiş gece

 

kanımda yıkasaydı hançerini deniz

insanlık mazgala düşmeden önce”

 

Bana göre Nevin Koçoğlu şiiri ‘Modern Şiir’in karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Zira Şair, modern şiirde öne çıkan iki unsur olan ses’i ve görsel imgeyi ustaca birleştirmeyi başarmıştır.

 

“güneşi yitik bir tapınaktan geliyorum

Geçmiş zaman izleri avuçlarımda kına”

Sesin öne çıkarılması sayesinde ise Nevin Koçoğlu şiiri, müziğe yaklaşarak “saflaşma”yı yakalamıştır.

 

“ibrişimden düğümler atmalı şafağa

bir tutam dağ tütünü basıp gözlerine”

Şiirde müzik, notalarla değil de, sözcüklerle kurulacaktır elbette. Ancak şiirin ritmini oluşturan, onun ikili karşıolumlara dayanan ses yapısıdır. Şair, şiirlerini tekrarlayıp çoğaltmıyor, yeniden üretiyor.

 

“içimizden güneşi taşıyor kırlangıçlar

tenimizde aşkın kış hali

kasıklarımızda kadife bir kar

zaman sabır ötesi

dalında çatlıyor nar”

 

Bu durumda şairin yolculuğu da her okumada yeni bir yolculuk tadı veriyor okuruna.

 

 “haykırıyorum dünyanın bütün erkeklerine

kadınım ama;

ağzımdan çıkan her söz ayet hükmünde!”

 

Şiir, düşünceyi mümkün olduğunca az sözcükle ama güçlü olarak ifade edebilme sanatı olarak tanımlana bilinirse, Nevin Koçoğlu şiiri bu duruma iyi bir örnektir.

“acı incir tadı sinmiş gecenin tenine

usulca akıyor ölgün aydan karanlık

bir bıçak düşüyor sessizliğin pasına

yırtılıyor dünyanın rahmi”

 

Nevin Koçoğlu şiirinde; insanın kendisini keşfetmesi ve kendi ekseninde diğer insanlara değer vermesini net olarak görürsünüz.

 

“elif masumluğundaydı sevda

İlla ki la dediniz”

 

Nevin Koçoğlu şiirinde; derin bir yalnızlık duygusunu hissedersiniz. Kadın sorunları, toplumdaki ayırımcılık ve eşitsizliklere karşı çıkışları hemen kendini gösterir. Ve aynı zamanda bu unsurlar şairin poetikasını oluşturur. Arkadaş Z.Özger tadı var şiirlerinde…

“esirgeyip bağışlayan aşkın adıyla

dudaklarımızda iki yeşil zeytin tanesi

gecenin kalbinde paramparça nar

ağzımızda cehennemin meyvesi

 

yakın bizi!”

 

        İyi şair, bir sözcüğe bin anlam yükleyebilen şairdir. Bir kaç senedir şiirlerini büyük bir zevk ve merakla izlediğim Nevin Koçoğlu; bana göre yeni bir Füruğ Ferruhzad…

Yazar: NECAT İLTAŞ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör