Hülya Aktaş

Öykü Yazarı

Doğum
28 Kasım, 1956
Eğitim
Elazığ Kız İlköğretim Okulu
Burç

 Öykü yazarı. 28 Kasım 1956, Refahiye / Erzincan doğumlu. Öykü yazarı Cihan Aktaş‘ın kız kardeşi. Öğretmen babasının görevi nedeniyle ilkokulu Refahiye‘nin çeşitli köylerinde tamamladı. Elazığ Kız İlköğretim Okulunu bitirerek (1974) Sakarya merkez ve köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. Başörtülü olması nedeniyle 1983‘te görevinden istifa etmek zorunda kaldı. 1985‘ten itibaren yine İstanbul‘daki özel bir kuruluşta çalışmasını sürdürdü.

Yeni Devir  ve Millî Gazete‘de kadın sayfaları (1983-85) hazırladı. Öyküleri Aylık Dergi, Bu Meydan, Hüner, Dergâh, Kafdağı, Avrupa Günlüğü dergilerinde yayımlandı. Bu Meydan dergisinde kadın ve çocuk bölümünün sorumluluğunu üstlendi. Öykülerinin bir bölümünü 2003‘te Ter ve Tempo adlı ilk kitabında topladı.

“Köy ile kent arasında, kentin bunalmışlığında, köyün sadeliğinde ve sıradanlığında bir yaşamın panoramasını sunuyor Hülya Aktaş”. (A. Haydar Haksal)

“Ürünlerde hep izlenimcilik egemen. Olay öykülemesine rastlamıyoruz. Anlatılanlarda, öykülenenlerde bizi içine çeken, bizi kuşatan bir gerilim yok. Yakınmanın getirdiği yoğunluk, eleştirel yahut ileriye dönük bir bakış açısının, bir iç görünün filizlenmesine izin vermiyor. Bu durum küçük ölçekli de olsa bir ‘trajedi havası’ da doğurmuyor elbette. Yazar, hikâyelerde yer alan karşılaştırmalar, ruh tahlilleri ve mekân betimlemeleri ile aşk, merhamet, nefret, acı, özlem, şaşkınlık gibi kimi duyguları içtenliği ve kabullenmişliği sürekli gözeten bir yaklaşımla yaşatmak istiyor okuyucusuna.” (Mukadder Değirmenci)

HAKKINDA: Ali Haydar Haksal / Öykü Sadeliğinde: Ter ve Tempo (Yedi İklim, Şubat-Mart 2004), Mukadder Değirmenci / Ter ve Tempo (Heceöykü, Ekim-Kasım 2004).

 

METEOR YAĞMURU’ndan

Tatilimi köyde geçiriyorum bu sene de. Her zaman yaptığım gibi geceleri ikinci katın balkonunda oturuyorum titreyerek, İstanbul sıcağına inat. Evde hırka kazak cinsinden ne bulmuşsam üst üste sırtıma geçirdiğim halde soğuk içime işliyor ama bundan rahatsız olmuyorum. Aksine garip bir haz duyuyorum. Şu anda batı ve güney bölgelerdeki insanların sıcaktan bunalıyor olması inanılmaz gözüküyor. Evlerin sokağa benzer aralarında in cin top oynuyor bu saatlerde. Köy konağında tv seyreden gençler dışında sosyal hayat içinde yer alan kimse yok gecede. Yaşı daha küçük olanlar evde tv seyrediyorlar. En küçükler ve yaşlılarsa çoktan ikinci uykularına geçmişler bile. Havada akşamın serininde çekilen patostan kalma küçük saman tozlarının kokusu var. (...)

Bilincim eskilerdeyken gökyüzünün koyu mavi derinliğinde yıldızların göz kırpışına dalıp gidiyorum. Bana kalanın daha çok uykusuzluk olacağını bilsem de özellikle bu gece yoğun bir şekilde yaşanan meteor yağmurunun cazibesinden çekip alamıyorum kendimi. Kainat taş yağmuruna tutuluyor adeta. Hızla kayan ışık topları karşımdaki evin çatısında kayboluyor. Evde yalnız başına yaşayan ve artık orta yaşı bir hayli gerilerde bırakmış olan kadının saatler önce başlayan uykusunda bir nur topuna dönüşüyor. Yıllardır gerçekle rüya iç içe geçmiş onun yaşamında. Gündüz sonuçlandıramadığı ne varsa rüyasına taşımaya başlamış. Orada dertlerine çözüm bulamasa da kendisini rahatlatacak simgeler, bir takım uhrevi imalar bulmuş. Bunları yorumlayarak yaşamış. Bu arada bazen görüntünün değil, onun arkasında saklı duran gerçeğin önemli olabileceğini sezmiş. Rüyaların dilini kaşfetmeye ve yaşamını buna göre yönlendirmeye başlamış. Her ne kadar sıkıntılı ve zor günler geçirse de gözü bunları değil, arka planda yer alması gereken ikincil anlamları görmüş. Bu nedenle gerçekte zor bir hayat olsa da yaşadığı, herkes bunu böyle bellese de, aslında o kendi çapında huzurlu sayılabilecek bir yaşamı sürüklemiş peşinde bugünlere dek. (...)

 Genç kadın gündüz bağda bahçede, derede tepede erkek gibi çalışırken onu da yanında var saymış. Köy yerinde eksik olmayan kötü niyetli erkeklerin tacizlerini sineye çekerken arkasında O varmış, tarlada tırpan sallarken yorgunluktan ayakta duramaz hale gelince de O. Belki kimse inanmazdı anlatsa ama bazen tırpanın elinden alındığını, bir süre belini dinlendirirken tarlaların biçildiğini bile görmüş. Yazın sıcağında, gençliğini ve güzelliğini kamufle edebilmek için üst üste giydiği çula benzer giysilerin içinde pişerken eline buz gibi ayranları veren de O’ymuş! Bu şekilde birliktelikleri sürüp gitmiş yıllar boyunca. Ta ki çocuklar büyüyünceye, baba ocağını terkedip gurbet ellere gidinceye kadar. Onların peşine düşüp gitmemiş, ocağını, bağını bahçesini bırakamamış, hepsinden önemlisi genç yaşta toprağa verdiği ama manevi dünyasında hala yaşayan eşini. (...)

Yün yorganın sıcaklığını özlerken ve sırtımın bütünleşmek için kıvrandığı yatağımı, belki de bir yanılsama içinde olabileceğimin ayırdına varıyorum ansızın. Tepeden tırnağa…
Metropolün orta sınıfı barındıran bir semtinde yer alan evinde, derin uykusunda şimdi o; yatmadan önce cep telefonun alarmını kurmuş olmanın rahatlığı içinde. Sabah hatırlayamayacağı rüyalar görüyor. Akşamları hem yorgun olup hem de geç bir saatte yattığı için olsa gerek deliksiz bir uykuya dalıyor, telefonun alarmı çalıncaya dek süren. Alarm çaldığında fırlamasa, cazibesine dayanamayıp başını iyice yastığa gömse, yeniden uykuya dalıp kuşluk vaktine kadar kalkamayacağını biliyor. Doğrulduğunda bir süre yatağın kenarında oturuyor, kendini toparlayacak kadar. (...)

Başkalarının acılarıyla dertlense de, zaman zaman, duygusal açıdan zayıf düştüğü dönemlerde kendi içine döndüğü de oluyor. Bunca yıldır çalışmasına, yaptığı işle birlikte sosyal aktivitelerini de sürdürmesine rağmen bir türlü kurtulamadığı bu tatminsizlik neden? Yıllar geçtiği halde hala sorguluyor; hayatına başka bir şekilde yön vermiş olsaydı daha mı mutlu olacaktı bugüne göre? Bunu bilebilir miydi denemeden? Çocuk yapmayı ertelese miydi, hiç evlenmemiş mi olsaydı; hangisi daha doğru olurdu, bir türlü karar veremiyordu, sanki onca yıldan sonra mutlaka bir karara varması gerekiyormuş gibi. Derinlemesine düşündüğünde bu kuşku ve sorgulamalarının kendi beyninden değil, etrafındaki insanların konuşmalarından,yargılarından kaynaklandığını farkediyor. Ne kadar kararlı ve kendinden emin gözükse de “kınayıcıların kınamalarından” soyutlayamıyor kendisini. (...)

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör