Hukukçu Âmidî

Fıkıh Bilgini

Doğum
Ölüm
-

12.-13. Yüzyıl fıkıh bilginlerinden (D. H. 511 / M. 1156, Amid [Diyarbekir] - Ö. H. 631 / M.1233). Genel hukuk tarihi, soyut hukuk düşüncesi, teoloji, felsefe ve nihayet Diyarbekir merkezli bir ilim tarihi çalışması söz konusu olunca, hemen hatıra gelecek isimlerin başında, bu bölgeye nispetle Âmidî diye anılan Ebu'l-Hasen Ali b. Ebi Ali gelir.

Artukoğullan döneminde 551/1156 yılında Diyarbekir havalisinin büyük yerleşim yerlerinden biri olan Âmid'de doğan Ebu'l-Hasen, doğulu-batılı birçok araştırmacı tarafından bir "Müslüman ilmi" olarak nitelenen ve hüküm çıkarma kaynaklan, yöntemleri ve felsefesini inceleyen fıkıh usûlü ilminin zirve bilginlerinden biridir. Bunun yanında o, kendine özgü bir hılâf yani hukuk ekolleri arasındaki farklılıkları tartışmaya dair bir cedel yöntemi de geliştirmiş polemik ustası bir düşünce adamıdır. Öyle ki, yine hukuk felsefesinin önde gelen simalarından çağdaşı İz b. Abdisselam (v. 660/1262), araştırma ve tartışma yöntemleri konusunda Âmidî'ye çok şey borçlu olduklarını söyler.

Gerçekten de fıkıh usûlü alanındaki el-İhkâmfi usûli'l-ahkâm başta olmak üzere, bunun özeti sayılan Müntehe's-sûl, Lübâbü'l-elbâb ve deliller arası çatışmaları inceleyen Tereîhât isimli eserleriyle Amidî, pratik hukuk çözümlemelerinden bağımsız olarak soyut ve aklî temellendirmeye dayalı hukuk yöntemine önemli katkılarda bulunmuş bir bilgindir.

Âmidî'nin bu başarısının arkasında, önce doğduğu topraklarda, ardından gençlik yıllarında gittiği Bağdat ve takiben Şam'da aldığı temel İslamî altyapı ile birlikte özellikle son iki merkezde edindiği felsefe ve mantık birikimi yatmaktadır. Bir taraftan döneminin büyük fıkıh üstadlan olan Hanbelî Ali b. Menî ve Şafiî Ebu'l-Kâsım b. Fadlân ile hadis âlimi İbn Şâtil'den okurken, diğer taraftan Yahudi ve Hristiyanlardan da felsefe ve mantık dersleri almıştır. Aldığı bu eğitimle birlikte teorik düşünmeye yönelik kabiliyeti onu aklî ilimlerde kendi zamanının önde gelen isimleri arasına sokmuştur. Dekâiku'l-hakâık fı'l-mantık, el-Mübînfi meânî elfâzı'l-hukemâ ve'l-mütekellimîn, Keşfü't-temvîhât, el-Bâhirfı ulûmi'l-evâil ve'l-evâhir ile Rumûzü'l-künûz gibi eserleri bu gerçeği teyit etmektedir.

Felsefeyle bu denli uğraşmasını yadırgayanlar onu, önce Şam'da daha sonra da öğretim için gittiği Mısır'da inanç bozukluğuyla itham etmişlerdir. Hatta Mısır'da iken, ölümü hak ettiğine dair raporlar tanzim edilmesi üzerine gizlice oradan ayrılmak zorunda kalmış, tekrar Şam'a dönmüştür. Bu defa da Dımaşk'taki (Şam) Aziziye Medresesi'ndeki hocalığı yine benzer suçlamalarla sona erdirilmiş ve adeta ev hapsine mecbur edilmiştir.

Doğduğu ve ilk eğitimini aldığı Diyarbekir toprağına olan özlemi, Âmidî'yi hayatı boyunca sarmıştır. Ömrünün uzlet içinde geçen son demlerinde memleketine dönmek istediyse de içinde bulunduğu çapraşık şartlar buna izin vermemiştir.8

631/1233 yılında Şam'da vefat eden Diyarbakırlı bu büyük âlimin olgunluk dönemi eseri sayılan el-îhkâm fî usûli'l-ahkâm'ı özelinde, onun hukuk felsefesine dair şunlar söylenebilir:

Hukukun mahiyeti ve temel açılımı olan adalet üzerinde yoğunlaşmak demek olan hukuk felsefesi, Âmidî'nin en fazla emek ve ürün verdiği alanlardan biridir. O, kendisinden önceki âlimlerden tevarüs ettiği birikime dayanarak yaptığı tespit ve teklifleriyle, bir anlamda olması gereken hukuk idealine katkıda bulunmuştur. Âmidî, hukukun temel itibariyle insanüstü yani ilâhî bir iradeye dayandığını kabul eder. Fakat, bu iradenin akıl ile kavranabilir ve gerekçelendirilebilir keyfiyette bulunması sebebiyle müctehidlerin yani insanların çabalarıyla sosyal hayatı düzenlediğini de söyler.

Onun bu yaklaşımı, hukukun temeli konusunda ileri sürülmüş kuramlardan hiç birisine tam olarak uymaz. Zira bu kuramlardan pozitivist olanı aşkın iradenin kaynaklığını reddederken, teolojik ve tabiî hukuk kuramları da insanın ve toplumun hukukun gelişimindeki rolünü reddetmektedirler.

Hangi medeniyet havzasına dahil olursa olsun, herhangi bir hukukçunun, gerek hukukun niceliği ve sorunları gerekse normatif düzenlemede bulunma teknikleri alanında mutlaka müracaat etmesi gereken bir hazine olarak Âmidî, bu toprakların bir övünç kaynağı olmaya devam edecektir. Bu önemli konuda açık örneklerle konuşmayan Âmidî, yukarıdaki teorik tespitle yetinmektedir. Esasen o, açık, munzabıt ve bu arada hikmeti de içeren vasıfla yani illetle ta'lîlin daha güvenli bir yol olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu vurgusu sırasında hikmetin gizli değil açık, muzdarip değil munzabıt olması halinde dikkate alınacağını söylemektedir ki, bu da bizi, sonuçta illet ile aynı kapıya çıkaran bir içeriğe götürmektedir.

KAYNAK: Vecdi Aral / Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları (İstanbul 1982, s. 137-144), Necip Bilge / Hukuk Başlangıcı (1987, s. 177-182, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Konya), İbn Hallikân / Vefeyâtü'l-a'yân (Beyrut ty, Dâru's-sekâfe, 3/293-294), Yâfiî / Mir'âtü'l-cinân (Kahire 1993, 4/73-75, ), Sübkî / Tabakâtü'ş-şâfıiyyeti'l-kübrâ (yy., ty., 8/306-307), İbnü'1-İmâd / Şezerâtü'z-zeheb (Beyrut, Dâru'1-fikr, 5/144), İsnevî, Tabakâtü'ş-şâfiiyye, Beyrut 1987, 1/73-74; M.Ş.Yaltkaya / "Âmid" (İ.A., 1/400-1401), Emrullah Yüksel / "Âmidî, Seyfeddin" (DÎA., 3/58), Prof. Dr. Ahmet Yaman / "Hukuk Felsefesine Katkıları Bağlamında Diyarbakırlı Hukukçu Âmidî" (I.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır sempozyumu, 2004, s. 629; Bu madde, yazarın bu yazısından, kaynakçası da kısaltılarak özetlenmiştir), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) – Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör