Refik Halit Karay

Roman Yazarı, Öykü Yazarı, Yazar

Doğum
15 Mart, 1888
Ölüm
18 Temmuz, 1965
Burç

Öykü ve roman yazarı (D. 15 Mart 1888, Beylerbeyi / İstanbul - Ö. 18 Temmuz 1965, İstanbul). Babası, Mudurnulu Karakayışoğulları olarak bilinen eski bir aileden, Maliye baş veznedarı, Mevlevî tarikatının tanınmış siması Mehmed Halid Bey, annesi, Kırım Han sülalesi Giray’lardan Nefise Hanımdır. On iki yaşına kadar kışın, Vezneciler’deki Şemsülmaarif Mektebine, yazın Göztepe’deki Taş Mektebe devam etti. On iki yaşında, Galatasaray Lisesi yatılı kısmına verildi. On sekiz yaşında, okul müdürü ve Fransızca öğretmeni ile aralarında geçen bir olay sebebi ile, okuldan ayrıldı (1904). Dışarıdan lise olgunluk imtihanını verip, babasının da isteğine uygun olarak Hukuk Mektebine girdi. Sınavla girdiği Mekteb-i Hukuku (Hukuk Fakültesi) ikinci sınıfta iken yarım bıraktı. Aynı yıllarda başladığı Maliye Merkez Kalemindeki kâtipliği görevinden de ayrıldı.

İlk hikâyesi “Ayşe’nin Tâlii”nin (1909) yayımlandığı Servet-i Fünûn’a staj yapmak üzere girdi, burada aylıksız çevirmen ve yazar olarak çalıştı. 31 Mart (1909) Olayı’nda burada idi. Sonra geçtiği Tercüman-ı Hakikat’te (1909) baş makaleler yazdı. Ardından kendi kurduğu Son Havadis gazetesini on beş sayı çıkarabildi. Sada-yı Millet’te, ardından Cem’de başyazar olarak çalıştı ve sonraki yıllarda başına işler açacak olan “Kirpi” imzalı yazılarını Kale dergisi ile Şehrah gazetesinde de sürdürdü, bu yazılarla ün kazandı. Fecr-i Ati topluluğuna katıldı. İtilaf ve Hürriyet Fırkası hükümeti sırasında Beyoğlu Altıncı Belediye Dairesi başkâtibi oldu (1912, 7 ay). Bu görevde iken Kirpinin Dedikleri adıyla kitaplaşan yazıları yüzünden tehditler almaya başladı, ancak İttihad ve Terakkicilere karşı eleştirilerini sürdürmekten vaz geçmedi. İttihad ve Terakki Fırkası işbaşına geçince Sinop’a sürüldü (1913), oradan Çorum’a (1916), Ankara’ya ve Bilecik’e nakledilerek beş yıl sürgünde tutuldu. Bu arada Sinop’ta Cemal Paşa’nın kızı Nazmiye Hanım’la nikahlanarak, Ankara’da gizlice evlendi.

Ziya Gökâlp’in aracılığıyla İstanbul’a döndükten (1918) sonra Robert Kolejde Türkçe öğretmenliği yaparken gazetelerde makaleler yazmaya devam etti. Mütareke döneminde Hürriyet ve İtilaf Fırkasına üye oldu. Posta-Telgraf Umum Müdürlüğüne (1919) atandı. Ocak 1922’de kendi mizah dergisi Aydede’yi çıkarmaya başladı. Büyük bir ün yaptığı bu gazetede Mustafa Kemal’e muhalefet etti. Devrin önemli mizah yazarlarını topladığı bu dergide “Nakş-ı ber âb” (suya çizgi) başlığı altında başyazılar yazdı. Millî Mücadele’ye karşı yazıları nedeniyle “150’likler” listesine alınarak, Piyer Loti gemisi ile, 9 Kasım 1922 tarihinde yurdu terk etmek zorunda kaldı. Bu ikinci sürgünlüğünde Beyrut yakınlarındaki Cumiye kasabasına gitti. Yakup Kadri’nin anlatımına göre; “Refik Halid’in oralarda çekmediği kalmamıştı. Kırılan gururu bir yandan, geçim sıkıntıları ve vatan hasreti öbür yandan onu hem maddi, hem manevi ıstıraplarla kasıp kavurmuştu.” İlk sürgünlüğünde evlendiği Nazime Hanım, bu ikinci sürgüne dayanamayıp, dört yaşındaki oğlu Ender’i de yanına alarak onu terk etti. Refik Halit, Halep’te yayımlanan Doğru Yol gazetesine haftada iki makale yazarak geçimini sağlamaya çalıştı. Daha sonra, yine bu şehirde çıkan Vahdet gazetesinde Türkiye ve Atatürk inkılâpları lehinde yazılar yazdı. Deli adlı piyesi de bu gazetede yayımlandı. Burada, aslen Ankaralı olan Nihal Hanım’la evlendi ve 1933’te Ömer Uğur adlı oğlu dünyaya geldi. Beyrut ve Halep’te on beş yıl gurbet ve sürgün hayatı yaşadıktan sonra, 17 Temmuz 1938 tarihinde “150’likle”rin affedilmesiyle yurda dönerek İstanbul’a yerleşti (1938). Aktif politikaya girmeyerek Aydede gazetesini ikinci defa çıkardı (1948-59). Geçirdiği bir ameliyat esnasında öldü. Zincirlikuyu Mezarlığına gömülüdür.

Bu sürgün hayatı ve seyahatleri, Memleket Hikâyeleri adlı eserindeki hikâyelerin yazılmasına malzeme hazırladı. Bazı hikâye ve sohbet yazılarını 1917-18 yılları arasında İttihad ve Terakki’nin kültür dergisi Yeni Mecmua’da yayımladığında büyük ilgi uyandırdı. Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin, onun, Türkçeyi en iyi kullanan yazar olduğu görüşünde birleştiler. Vakit, Tasvir-i Efkâr, Tan ve Zaman gazetelerinde makaleler yazdı. Alemdar ve Peyam-ı Sabah gazetelerinde yazdı. Sabah gazetesinde başyazarlık yaptı.

Hikâye ve romanları kadar güçlü mizah yazarlığıyla da tanınmış olan Refik Halit Karay, en çok roman alanında eser verdi. Memleket Hikâyeleri’nde daha çok kadın karakterleri, orta sınıfı ve kenar mahalleyi işledi. Gurbet Hikâyeleri’nde memleket özlemi dile gelir. Arı dil ve Millî Edebiyat hareketinin oluşmasında önemli payı oldu. Türkçeye temiz, kıvrak, sade ama ışıklı bir üslûp getirdi. Böylece haklı olarak “İstanbul Türkçesini en iyi kullanan yazar” olarak değerlendirildi. Gerçekçidir. Eserlerinde, kişiler yaşadıkları çevre içinde tanıtıldı. Romanlarında, toplumun geçirdiği sosyal değişmeleri ve bunların insanlarımızdaki yansımalarını, çatışmaları, çeşitli çevrelerden aldığı karakter ve olaylar çevresinde işledi. Hemen bütün eserlerinde, en az bir mirasyedi, bir eski devirde yaşamış insan, bir sonradan servet ve mevki sahibi olmuş şahsı işledi. Romanlarında hareketi sağlayan unsur aşktır.

İlk romanı İstanbul’un Bir Yüzü’nde, Meşrutiyet (1909) öncesi zenginleri ile Meşrutiyet sonrasında servet ve mevki sahibi olanların yaşayış ve anlayışlarını karşılaştırdı. Çete’de, farklı sosyal çevrelerden gelen, farklı amaçları olan iki insanın aşkı ve bir Türk çetesinin Fransızlarla olan mücadelelerini anlattı. Yezid’in Kızı adlı romanda, Güneydoğudaki Yezidileri anlayış ve hayat tarzları itibariyle tanıttı. Anahtar, çözümlemeci roman türünün çok başarılı bir örneğidir.

Refik Halit, “Yalnız Türk edebiyatında değil, Rus ve Amerikan edebiyatlarından sonra, hikâyecilikte cihan ölçüsünde ön plânda bir yer işgal edebilecek bir hikâyecimiz”dir. (Halide Edip Adıvar)

“Refik Halid’in bütün hamule-i edebiyesi Maupassant’ın romanlarından ibarettir... O zaten, Fransız ve Osmanlı muharrirîni ve üdebası içinde hiç kimseyi sevmez. Onun için sadece bir Maupassant mevcuttur. Çünkü Maupassant’da hayat ve cinnet vardır. Refik Halid ise deli olmadan ölen kimselere akıllı diyemez.” (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

“Onun zeki ve usta kaleminden, ışıklı bir hareket güzelliği ile raks eder gibi dökülen duru ve şeffaf nesir, dili, yirminci asır Türkçesinin ‘örnek dili’ olabilecek derecede güzel ve sağlam bir mimariye sahiptir.” (Nihad Sami Banarlı)

Eseri okuyanlar, bu eserde yıkılan eski yerine kaim olan yeninin getirdiği müspet bir tip bulmasını ve hiç olmazsa eserin ön planını teşkil eden bu inhidam arkasında; doğanı sezebilmesini istemekten kendilerini men edememektedirler.” (Suat Derviş, Sürgün hakkında)

“Refik Halid, her günkü hayatımızın tekdüzeliğine, yasaklarla donanmışlığına, kalıplaşan özelliklerine iddiasız romanlarıyla karşı koyuyordu. Sakıncalı kimliği de zaten daha ötesini gerçekleştirmesine zaten olanak tanımayacaktı. Fakat yalnız bu kadar mı? Hiç sanmıyorum. Refik Halid yeniliklerimizin yalınkatlığına yaman eleştiriler getirmiştir. Bir yandan hayatın renksizliğinden, basitlik ve küçüklüklerinden yorulmuş insanımızı, sıcak Türkçesiyle kucaklamış, en acı bir ayrılık ya da ölüm sahnesini bile matem havalarından arındırarak okuru bir kitap boyunca sürecek mutluluklara çağırmıştır. Bir yandaysa, iğneliyici ifadesi, ince mizahı simsiyah sürüp gitmiştir.” (Selim İleri)

ESERLERİ:

HİKÂYE: Memleket Hikâyeleri (1919), Gurbet Hikâyeleri (1940).

ROMAN: İstanbul’un İçyüzü (1920, İstanbul’un Bir Yüzü adıyla, 1939), Yezidin Kızı (1939), Çete (1939), Sürgün (1941), Anahtar (1947), Bu Bizim Hayatımız (1950), Nilgün (3 cilt, Türk Prensesi Nilgün, 1950; Mapa Melikesi Nilgün, 1950; Nilgün’ün Sonu, 1952; tek cilt olarak 1960), Yer Altında Dünya Var (1953), Dişi Örümcek (1953), Bugünün Saraylısı (1954), 2000 Yılın Sevgilisi (1954), İki Cisimli Kadın (1955), Kadınlar Tekkesi (2 cilt, 1956), Karlı Dağdaki Ateş (1956), Dört Yapraklı Yonca (1957), Sonuncu Kadeh (1965), Yerini Seven Fidan (1977), Ekmek Elden Su Gölden (1980), Ayın On Dördü (1980), Yüzen Bahçe (1981).

FIKRA: Bir İçim Su (1931), Bir Avuç Saçma (2. bas. 1939), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makiyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944).

MİZAH-HİCİV: Sakın Aldanma İnanma Kanma (1915), Kirpi’nin Dedikleri (1916), Agop Paşa’nın Hatıraları (1918), Ay Peşinde (1918), Gukuklu Saat (1922), Tanıdıklarım (1922).

ANI: Minelbab İlelmihrab (1924’te tefrika edildi, bas. 1946), Bir Ömür Boyunca (Tarih ve Toplum dergisinde tefrika, 1985, bas. 1996).

OYUN: Deli (bir perdelik oyun, 1929), Kanije Müdafaası ve Tiryaki Hasan Paşa (oynandı, basılmadı).

HAKKINDA: Ruşen Eşref Ünaydın / Diyorlar ki (1972), Cevdet Kudret / Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman (c. 2, 3. bas. 1979), Nihad Sami Banarlı / Refik Halid (Kitaplar ve Portreler, 1985), Selim İleri / Seni Çok Özledim (1986), Mehmet Kaplan / Şeftali Bahçeleri (Hikâye Tahlilleri, 3. bas. 1986, s. 85-99), Şerif Aktaş / Refik Halit Karay (1986), Ahmet Oktay / Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950 (1993), Mehmet Nuri Yardım / Refik Halit Karay (1997), Semih Gümüş / Öykülerde İstanbul (2002), İhsan Işık / TEKAA (2006).

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör