Refik Ahmed Sevengil

Siyasetçi, Yazar

Ölüm
13 Eylül, 1970
Diğer İsimler
Şefik Ragıp

Yazar, siyaset adamı (D. 1903, Bingazi / Libya - Ö. 13 Eylül 1970, Ankara). Şefik Ragıp imzasını da kullandı. Özel öğrenim görerek yetişti. İstanbul’daki yabancı okullarda öğretmenlik, Darulbedayi (İstanbul Şehir Tiyatrosu) Edebî Heyet (1927, 28) ve Şehir Meclisi (1938) üyeliği yaptı. 1943 yılında Tokat’tan milletvekili seçilen Refik Ahmed, daha sonra Basın Yayın Genel Müdürlüğü, TRT Yönetim Kurulu üyeliği (1964-68) görevlerinde bulundu. Çeşitli gazetelerde tiyatro ve kitap eleştirileri yayımlandı. Tiyatro tarihi araştırmalarıyla tanındı. Radyoda edebiyat söyleşileri yaptı.

ESERLERİ:

ROMAN: Çıplaklar (1936), Açlık (1937), Perdenin Arkası (1941).

HİKÂYE: Köyün Yolu (1937).

İNCELEME: İstanbul Nasıl Eğleniyordu (1927, yeni basımı 1985), Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu (2 cilt, 1943), Hüseyin Rahmi Gürpınar (1944), Türk Tiyatrosu Tarihi (5 cilt: Eski Türklerde Dram Sanatı, 1959; Opera Sanatı ve İlk Temaslarımız, 1959; Fatih Devrinde Alimler Sanatkarlar ve Kültür Hayatı (1961); Tanzimat Tiyatrosu, 1961; Saray Tiyatrosu, 1962; Meşrutiyet Tiyatrosu, 1968),  Kafes ve Ferace Devrinde İstanbul (2001).

SOHBET (Radyo Konuşmaları): Bizim İstediğimiz Edebiyat (1933), Eski Şiirimizin Ustaları (1964), Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri (1965), Ça-ğımızın Halk Şairleri (1967).

KAYNAK: Afşin Oktay - Kemal Bağlum / Biyografiler Ansiklopedisi (1959), TDE Ansiklopedisi (c. 7, 1976-98), Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1982), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Mehmet Behçet Yazar / Edebiyatçılar Alemi - Edebiyatımızın Unutulan Simaları (yay. haz. Mustafa Everdi, 1999), Kafes ve Ferace Devrinde İstanbul / Ahmet Refik (Cumhuriyet Kitap, 14.12.2001), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

ORTAOYUNU NE ZAMAN KURULDU, YERLEŞTİ?

Eski İstanbul'u yıllarca eğlendiren eğlencelerden biri de ortaoyunudur. Bugün artık tarihin tozlu ciltleri arasında sonsuz bir uykuya terkedilmiş olan ortaoyunu, gerçekte perdeden inmiş Karagöz'dür.

Ortaoyunu hiç kuşkusuz ülkemizde seyirlik oyunlar için Karagöz'den sonra bir gelişme aşaması sayılır. Birincisi hayal idi? İkincisinde hiç olmazsa kişiler canlıdır...

Ortaoyunu, Karagöz oyunundan yüzyıllarca daha yenidir.

Eski yaşayış biçimimize ait bilgilerin eksikliği, tarihsel belgelerin noksanlığı ortaoyununun ülkemizde ne zaman ve nasıl başladığını saptama olanağı vermiyor. Ancak, kesin olan yön onaltıncı yüzyıldan önce bu oyunun var olmadığı ve bilinmediğidir.

Onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda İstanbul'da tanınmış eğlence topluluklarından söz etmiştik. Bu topluluklara katılan şu'bedebazlann çok çeşitli, gösterdikleri becerilerin de değişik olduğunu söylemiştik. Daha sonra bu toplulukların ortaoyunu koluna dönüştüğü, daha doğru bir anlatımla ortaoyuncuların da bu koldan yetişip topluluk halinde oyun gösterdikleri anlaşılmaktadır...

Eski yöntem ve biçime göre ortaoyunu şöyle başlardı: Oyun alanına seyirciler için çadırlar kurulur, seyirciler buralarda yer alıp güneşten korunurlar, ortaoyunu da seyir­cilerin önünde oynanırdı. Bir yanda zurna çifte nağra ve davuldan oluşan bir saz top­luluğu bulunurdu. Alanda henüz oyunculardan kimsenin bulunmadığı bir sırada saz köçek havaları çalmaya başlar, on iki kişilik tam takım bir raks topluluğu hoplayıp sıç­rayarak alana girer. Rakkaslar bir süre müziğe uyarak oynar, göbek atar, boyun kırar, cilve yaparlardı.

Bunların arkasından yüzü kahve telvesiyle boyalı, üzerinde şaldan yapılan boy en­tarisi, ayağında kırmızı yemeni, belinde şal kuşak, başında eğri bir külah bulunan Tir­yaki, elinde lülesi kısa, sapı iple beline bağlı bir çubukla alana gelir, köçeklerle birlikte dolanır, raks sırasında tuhaflıklar yapıp seyircileri güldürürdü. Daha sonra kol takımının tümü acayip giysiler, türlü türlü külahlarla alana gelir, müziğe uyarak hoplayıp sıç­rar, rakseder, hep bir ağızdan şarkı söylerlerdi.

Dağda bir keçi,
Sivridir kıçı
Kahpenin piçi                        

Bunda bir iş var!

Bunlar raks sırasında türlü maskaralık da yaparlar, köçeklerden sonra gelen bu genel fasla curcuna denilirdi. Bu kalabalık çekildikten, alan tenhalaşıp saz sustuktan sonra Pişekâr başında dilimli kavuğu, elinde şakşakla ağır ve onurlu bir edâ ile alana gelir, yerlere kadar eğilir, halkı selâmlar, oynanacak oyunun adını söyleyerek; "Oyu­nun taklidini aldım çalsın çalgılar, usul ve ahenkle efendilerime seyrettireyim" derdi. Bir yandan saz başlar, bir yandan oyun kişileri birer birer alana gelirler, ancak bu za­man oyuna başlanılmış olurdu.

Daha sonra ortaoyunu çeşitlendirilip değiştirilirken ilk fasılada köçeklerle birlikte çıkan Tiryaki de Kavuklu ve Nekre adlarıyla anılan tiple değiştirilmiştir. Nekre başında sivri bir külâh, elinde şakşakla alana gelir, rakkasları izler, güldürü sanatçıları ile bir­likte seyircileri güldürürdü. Sonraları curcunaya çıkmak alışkanlığı da kaldırılmıştır.

 

(İstanbul Nasıl Eğleniyordu, haz. Sami Önal, 1985)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör