Halil Özaydın

Müftü, Alim

Doğum
Ölüm
-
Diğer İsimler
Müftü Halil Efendi

Âlim, Diyarbakır müftülerinden (D. H. 1320/M.1904, Diyarbakır - Ö. 1960). Alimlerden Muhammed Ubeydullah Efendi'nin oğludur. Halk arasında Müftü Halil Efendi lakabıyla tanınır. Dicle Üniversitesi'nde rektörlük yapmış olan Prof. Dr. Mehmet Özaydın’ın babasıdır. Memeddin Mahallesindeki evde dünyaya geldi. Diyarbekir Şu’le-i Terakki İlkokulu ve Diyarbakır Askerî Rüştiyesi (ortaokul)’ni bitirdikten sonra İslâmî ilimlerde öğrenimini tamamlamak için Hazro ve Silvan medreselerinde okudu. Bir süre Diyarbakır’da H. Abdurrahman Efendi’den, bir süre de Hazrolu Abdülfettah Efendi’den özel dersler alarak bilgi ve görgüsünü arttırdı. 1922’de Silvan Müftüsü Seyyid Abdurrahman Efendi’den icazet alarak aynı yıl Diyarbakır Ulu Camiinde Şafiiler İmamı olarak göreve başladı. 1937’de Diyarbakır Merkez Vaizliğine, 1939’da Müftülük Fetva Müsevvidliğine, 1946 yılında Diyarbakır Müftülüğüne atandı. Daha sonra Malatya Müftüsü olarak görev yaptı. Bu görevdeyken vefat etti.

Müftü Halil Efendi, Diyarbakır'ın yakın geçmişinde halkın sevip saydığı efsane şahsiyetlerden olup; bilgin, hatip, gerçek anlamıyla "Diyarbakır Efendisi" tarifiyle müsemma değerli bir zattı. En verimli çağında ve genç sayılacak bir yaşta vefatı Diyarba­kır'da büyük üzüntü yaratmıştı.

ESERLERİ:

Hutbelerim (1960), Şafii İlmihali (1960).

KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 2, 1997, s. 385), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009) - Diyarbakır Ansiklopedisi (2013).

 

AYDIN BİR DİN BİLGİNİ

Eskiden daha bir başkaymış. Bizim kuşak güzelliklerin sonunu yaşadı denilebilir. Sonra kayboldu, unutuldu her şey.

Kentin saygıdeğer büyükleri vardı. Bunlar örnek insanlardı. Bazı özellikleri dilden dile dolaşır, insanlar onlara özenir, babalar çocuklarına onları örnek gösterirlerdi. Örneğin, bir Müfti Molla Halil (Özaydın) Efendiyi anlatmak o kadar zor ki. Ermiş bir din bilginiydi. Alanında yetkindi. Yürüttüğü müftülük görevinin yanında iyi bir vaizdi de... Ramazan ayı boyunca, her ikindi namazı sonrasında Ulu Cami avlusunda kürsüye çıkar saatlerce, avluyu dolduran binlerce Müslüman'a gür sesiyle vaaz verirdi. O yıllarda ses yayın cihazları camilere henüz girmemişti. Müezzinler minarelere çıkıp şerefenin dört bir yanını dolaşıp sela ve ezan okurlardı. Ezan'dan yarım saat kadar önce ise sesleri gür münadiler çarşıyı, pazarı gezerek esnafı ve tüccarı namaza hazırlıklı olmaya çağırırlardı.

Mevsim yaz olduğunda Müfti Halil Efendi, vaazlarını avluda verirdi. Mikrofonsuz kürsüye çıkar tüm camiyi sesiyle çınlatırdı. Her gün, kadınlı erkekli binlerce kişi Ulu Cami avlusuna koşar, bu vaazları huşu içinde dinlerdi. Caddeden geçtiği zaman tüm esnaf işyerinden çıkar saygı ile eğilir selam verirdi. Gençler, çocuklar koşar ellerini öpmek için yarışırdı.

Müfti Halil Efendi'nin tüm vaazları, insanların birbirini sevmesi, ahlak, dürüstlük, saygı ve sevgi ilişkileri, çalışmak, okumak, hurafelerden sakınmak üzerineydi. Dinin cahil, bilgisiz ve softalar tarafından sömürülmesine şiddetle karşı çıkar, bu tip kimseleri karşılaştıkça azarlar, halkın da bunlara itibar etmesine tepki gösterirdi. Ona göre, cami önlerinde, namazdan çıkmış müminlerin önünü kesip "Allah'ın adını zikrederek" dilenmek din ve inanç sömürüsüydü. Özellikle Cuma günleri cami önlerinin dilenci akınına uğramasına müthiş sinirlenir, kendisini dinleyen cemaati, sokakta, cami önlerinde dilenenler yerine mahallelerindeki yoksul ailelere, dilenmeye utanan dul ve yetimlere, sakatlara yardım etmeye teşvik ederdi. Vaazlarında hep Kur'an-i Kerim'den ve hadislerden örnekler verirdi.

Aynı mahallede, Fatihpaşa'da otururduk. Çocukluk ve okul arkadaşım Yahya'nın babasıydı. Bu nedenle bizim mahallenin çocukları daha büyük saygı gösterirdik bu din büyüğümüze. Müfti Halil Efendi'hin çocukları da eğitimli saygın insanlar oldular. Ailece aydın insanlardı. Çocukları arasında, rahmetli arkadaşım Yahya, babası gibi Ulu Cami'de imamlık yaparken, Nafiz Özaydın öğretmen oldu. Cemaleddin Özaydın 1960'1ı yıllarda Diyarbakır'da kurulan ilk özel tiyatronun oluşumunda yer ve görev aldı. Bazı oyunlarda roller bile alıyordu. Mehmet Özaydın ise askeri doktor, profesör oldu. Albay rütbesinde iken askerlikten ayrıldı ve Dicle Üniversitesi rektörlüğüne seçildi. Prof Dr. Mehmet Özaydın bu görevinde, doğup büyüdüğü, ekmeğini yediği, suyunu içtiği, havasını soluduğu Diyarbakır'a özellikle de bölgeye yıllarca yararlı hizmetler verdi.

KAYNAK: Mehmet Mercan / Diyarbakır Türküsü (2002).

 

Yazar: Mehmet MERCAN
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör