Yazar, mütefekkir ve din bilgini (D. 1875, Rostovna / Don /
Rusya - Ö. 28 Ekim 1949, Kahire / Mısır). Kazan Türklerindendir. Dedesi Abdülkerim Efendi Devlikamoğulları
soyundan geliyordu. Babası Yarullah,
hocası Şeyh Habibullah Efendi’nin
Kızı Fatıma Hanım ile
evlenmişti. Moskova ve Rostov kentleri arasında döşenen demiryollarında
müteahhitlik yapan babası sonraki yıllarda Rostav’a yerleşti. Annesi, Küçük
Musa’ya, eski usulle
yazılmış kitaplardan ders vererek gerekli ilk bilgileri öğretti. On bir
yaşındayken onu Rostov’daki Real
Devlet Lisesi’ne verildi.
On üç yaşındayken buradan alınarak Kazan’daki Gölboyu Medresesi’ne,
ağabeyi Zahir’in yanına
gönderildi. Ancak medrese yaşamına uyum sağlamayınca tekrar Rostov’a dönerek
yarım kalan lise öğrenimini orada tamamladı. Matematik
ve fen bilimlerine ilgi duyduğu için, daha sonra Rusların Real Mektebi’nde
okudu.
Musa Carullah, Buhara’ya giderek Arapça, Farsça ve İslamî ilk bilgileri öğrendi. Buhara’da yenilik taraftarı olan Damolla İkram Efendi ile Damolla İvaz Efendi’den fıkıh (İslam hukuku) ve felsefe dersleri aldı. Matematik ile astronomi bilgilerini Damolla Şerif Efendi’den okudu. Euklides, Pisagor ve Arşimet’in matematiğini, Platon, Aristoteles, Descartes ve Bacon felsefelerini inceledi. Matematik alanında yazılan kimi Rusça kitapları hocası Mir Şerif için Türkçeye çevirdi. Bu arada matematiğe olan ilgisi gittikçe artmaya başladı. Öğrenimine devam etmek için İstanbul’a geldi. Mühendislik Mektebi’ne kaydolduysa da Mülkiyeyi Şahane (Siyasal Bilgiler Fakültesi) ve Harbiye Mektepleri (Harp Okulu)’nde Rus Dili ve ve İlm-i Servet (Fen Bilgisi) öğretmenliği yapan hemşerisi Musa Akyiğitzade onu bu fikrinden vazgeçirerek başlattığı İslami öğrenimini tamamlamasını önerdi.
Bunun üzerine
Mısır’a gitti, ancak radığını Kahire’de de bulamadı. Medreselere güveni
kalmadığı için, bağımsız olarak çalışmaya karar verdi ve ayrı ayrı hocalardan
dersler aldı. Abduh’un
derslerine katıldı, Şeyh Bahit
Efendi’den dersler aldı. Öte yandan Daru’l-Kütübi’l-Mısriyye’de bulunan Kur’an’lar ve Kur’an tarihi
üzerinde araştırmalara başladı. Mısır’da birkaç ay
kaldıktan sonra Hicaz, Mekke ve Medine’ye geçerek, Hindistan üzerinden 1904
yılında Rostov’a döndü. Bu tür bilim yolculuğundan dönenlerin yaptığı
gibi hocalığa başlamadı. Bu arada Kahire’de tanıştığı Kazan’ın Çistay
Kasabası’nda imam ve müderris olan Şeyh
Zahir’in kızı Esma Aliye Hanım’la
evlendi (1905). Eşini annesinin yanına bırakarak Petersburg’a gitti. Rus Hukuk
Fakultesi’ne kaydoldu. Kazan’da konuk olan Faslı Ahmed eş-Şankıti ile tanıştı. Onunla birlikte Cahiliye dönemi
(İslamiyet öncesi) şairlerinden Tarafe
ibnu Abd’ın (Ö.564) ünlü Divan’ı üzerinde çalıştı. Bir süre Petersburg Hukuk Fakültesi’ne devam etti. 1909
yılında Orenburg’daki Hüseyniye Medresesi’nde Arapça ve din tarihi dersleri
verdi.
Rus-Japon Savaşı’nın Rusya’nın yenilgisiyle sonuçlanması üzerine başlayan ayaklanmalar, Çar II. Nikolay’ın meşrutiyete dönmesine ve 1905 İhtilali de Müslümanların özgürlüklerinin genişlemesine yol açmıştı. Carullah bu özgürlük ortamını gazete çıkararak değerlendirdi. “el-Asru'l-Cedid” ve “Vakit” gazetelerinde yazılar yazdı. Kadı Abdurreşid İbrahim ile işbirliği yaparak “Ülfet” gazetesini çıkardı. Türkçe “Tilmiz” gazetesinde yazılar yazdı. Bu arada politik ve toplumsal alanlarda da çalışmalar yaptı. 16-21 Ağustos 1906’da Nijni Novogorod’daki Müslüman Kurultayı’nda yazmanlık yaptı. Daha sonra toplantı tutanaklarını kitap olarak yayımladı. Onun “Islahat Esasları” adlı eseri bu alanda sağlam bilgiler verir. Bu 3. Kurultay’da “Müslüman İttifak” adlı bir siyasi partinin kurulmasına karar verildi.
1907’de özgürlükler geri alınınca “Ülfet” gazetesi kapatıldı. Abdurreşid İbrahim Japonya’ya kaçtı. Carullah da Kazan’a geçerek Şark Kütüphanesi’nin sahibi Ahmed İshaki Efendi ile tanıştı. Burada 1917 Devrimi’ne kadar yirmiye yakın kitap yayımladı. 1910’da yeniden düzenlenen medreselerden, Hüseyniye Medresesi’nde Arapça ve Dinler Tarihi derslerini vermek üzere Orenburg’a davet edildi. Ancak hocalık yaşamı uzun sürmedi. İbn-i Arabi’nin (1164-1240) “Rahmeti İlahiyye’nin Umumiyeti”nde müşrikler (Tanrı’ya eş koşanlar) dahil, hiç kimsenin cehennemde sonsuza dek kalmayacağı görüşünü anlatmasıyla ipler kopar. Rızaeddin ibnu Fahreddin Efendi'nin çıkardığı “Şura” dergisinde bunları yayınlayınca medrese, hoca ve yönetimle arası açıldı. Orenburg Cemiyeti Hayriyye Salonu’nda bunları anlatınca halktan da tepkiler aldı. Medrese müdürü ve hocaları, aleyhinde büyük kampanyalar başlattılar. Dersler yarıda bırakıldı, fazla kargaşaya yolaçmamak için istifa edip Oranburg’dan ayrıldı. Ancak aleyhinde yazılar yazılmaya devam etti. Kendisi konuyu “Rahmeti İlahiyye Burhanları” adlı kitabında anlatmaktadır. 1910’da Lutfullah İshaki ile birlikte Finlandiya’ya gitti. Bu geziyi “Uzun Günlerde Kuze”de; kuzey kutbunda akşam, yatsı ve sabah namazı ile oruç meşakkatlerinde isabetli bir içtihada varmak için, batmayan güneşi görmek üzere yaptını söyler.
Bigiyef, 1913’te Petersburg’ta Emanet Matbaası’nı kurdu. Ayaz İshaki ile birlikte “İl”
gazetesini çıkardı. Haziran 1914’te toplanan Rusya Müslümanları 4. Kurultayı’na katıldı. Mayıs 1917’de toplanan
5. Kongre’ye katıldı. Burada sunduğu “İslam'da
Kadın Hakları” başlıklı bildiri büyük yankılara yolaçtı. Önceleri 1917 İhtilali’nin özgürlük getireceğini düşünürdü. 1915’te satışa çıkaramadığı “Islahat Esasları” kitabına yazdığı yeni önsözde, “Esaret bitti ta ebed dönmez” der. İhtilalden sonra koşullar değişir, yüzlerce
aydın ülkeden kaçar, o içerde kalarak mücadele kararı alır. İslam
dünyasına birçok eser kazandıran Bigiyef, daha
öğrencilik yıllarında yazılar yazmaya başlamıştı. İlk yazısı “Ülfet” gazetesinde çıkmıştı. Daha
sonra “Şûra” dergisinde
yazılarını sürdürdü. “Tarihü’l
Kur’an vel Mesahif” önemli eserlerinden birdir.
1917 Bolşevik İhtilâli’nden sonra Taşkent’e yaptığı bir gezi sırasında
tutuklanarak on bir ay hapis yattı.
Musa Carullah Bigiyef, 1918’de Petersburg’da “el-Minber” adında bir dergi çıkardı. İç savaşın alevlendiği günlerde ve daha sonra hep bu kentte kalıp ara sıra Moskova’ya gidip geldi. 16-20 Eylül 1920’de Ufa’da toplanan ve binlerce kadın ve erkeğin katıldığı kongreye katıldı. Burada Ziyaeddin Kemali ve Kırım Müftüsü İbrahim Efendi’nin konuşmalarından sonra Rusya Müslümanları’nın Halife’ye bağlılıklarını resmen ilan edildi. 1922’de Mısır’da basılan “TBMM’ne Müracat” adlı eserini yazdı. Meclis’e Müslümanlar lehine yön vermeye çalıştı. 1921’de Türkistan’a giden milletvekili Suysallı İsmail Subhi Bey’e bu eserini vererek, Mustafa Kemal’e ulaştırılmasını istedi. Anayasa niteliği taşıyan “İslamiyet’in Elifbası”nı kaleme aldı. İlk 68 maddesi Rusya Müslümanları’nın durum ve gereksinimlerine, 168 maddesi ise bütün Müslümanları ve İslam ülkelerini ilgilendirmekteydi. İçinde; Hilafet, İnsan Hakları, Savaş Hukuku, Sözleşmeler, Kadın Hakları başlıkları yer alıyordu. Eseri basmadan önce Ufa’da toplanan ulemaya (ileri gelenlere) okumuş ve takdir toplamıştı. Bu eser “Dini Edebi İçtimai Siyasi Meseleler Tedbirler Hakkında İslam Milletlerine” (1923) adıyla Berlin’de basıldı. Carullah bu nedenle Petrograd’dan Moskova’ya götürülerek birçok Müslüman’la birlikte zindana atıldı.
Bigiyef’in Lenin’inle aralarında geçen uzun bir konuşmadan sonra kısmen azalan izlenmeler, Lenin’in ölümünden (1924) sonra yeniden başlamıştı. Bunun üzerine Finlandiya’daki Müslümanlar, TC Dişleri Bakanı olan İsmet İnönü’ye telgraf çekerek, Sovyet Hükümeti katında girişimlerde bulunmasını istediler. Telgraf İstanbul’da “Vakit”, Ankara’da “Hakimiyeti Milliye” ve “Yeni Gün” gazetelerine de çekilmişti. İnönü’nün girişimiyle üç ay sonra serbest bırakıldı.
Bigiyef,
1926 yılında Mekke İslâm Kurultayı’na katıldı. Yaşamının tehlikede olması nedeniyle
Doğu Türkistan’a, gitti ve oradan da Afganistan’a sığındı. 1931 yılında
Hindistan ve Mısır üzerinden Finlandiya’ya geçti. 1932 yılında Ankara’da
toplanan I. Türk Tarih Kongresi’ne dinleyici olarak katıldı. Türkiye’den
ayrıldıktan sonra Ortadoğu’da İran, Irak ve Mısır gibi ülkelerini dolaşarak,
1933’te Finlandiya’ya döndü. 1938’de Japonya’ya ve Çin’e geçti; İkinci Dünya
Savaşı’nın başlaması üzerine Hindistan’a gitti. Afganistan’a yerleşmeyi
düşündü; ancak, sömürgeci İngilizler kendisinden kuşkulanarak onu tutukladılar
ve on sekiz ay hapsedildi. Hapisten, Behopal hükümdarı Muhammed Hamidullah’ın
yardımı ile kurtuldu ve Saray’a alındı. 1947’de Türkiye’ye gelerek Türk
uyruğuna geçmişti. Bir ara Ankara’ya gitti. Hastalığı nedeniyle, düşündüğü Rusya
gezisinden de vazgeçip Kahire’ye döndü ve orada öldü.
BAŞLICA
ESERLERİ:
TELİF: Rusya
Müslümanlarının 3. Nedvesi (1906), Müslüman
İttifakının Programı ve Şerhi (1906), Rahmet-i İlahiye Burhanları
(1911), Uzun Günlerde Ruze (1911), Uzun Günlerde Oruç (1975), Siyonizm
(1911), Nazimetü’z-Zehra (1912), Islâhat Esasları (1914), Zekât
(1916), Şeriat Esasları (1916), Tarihü’l-Kur’an ve’1-Mesahif
(1923), Nizamü’t-Takvim fi’1-İslâm (1935), Eyyamu Hayatı’n-Nebiy
(1935), El-Kanunu’l-Medeni fi’1-İslâm (1946), Kitâbu’s-Sünne (1998),
İslâm’ın Elifba’sı (2000).
ÇEVİRİ: el-Luzumiyyat (Ebu'l-Ala el-Maarri’den), el-Muvafakat (eş-Şatıbi’den), Mecelle-i Ahkam-ı Şeriyye (Qawaid-i Fıqhıyye, Rızaeddin Fahreddin Efendi’den).
KAYNAKÇA: Mehmet Görmez / Musa Cârullah Bigiyef
(1994), Ertuğrul Yaman / Türkiye’deki Türk Dünyası (A.K. Bolaç ve A. Esatoğlu
ile, 1998), Ölümünün 50. Yıldönümünde Musa Cârullah Bigiyef ‘1875-