İlahiyatçı,
gazeteci yazar. 1956 senesinde Uşak’ta dünyaya geldi. İlkokulu 1967 senesinde,
İmam Hatip’i 1974’te ve Yüksek İslam Enstitüsü’nü 1978 senesinde tamamladı.
1981
senesine kadar Diyanet’te vaiz olarak çalışan Latif Erdoğan, askerliğini 1983
senesinde yaptı. 1994 senesinde, Gazetecilik ve Yazarlar Vakfı’nın kurucuları
arasında yer aldı ve üç sene buranın Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlendi.
1997-2000
yılları arasında Akademik Araştırmalar Vakfı’nda yöneticilik yapan Latif
Erdoğan, 2001-04 yılları arasında da özel eğitim çalışmalarını gerçekleştirmek
maksadıyla Arjantin’de bulundu.
Yeni
Akit’te köşe yazılarına devam eden Latif Erdoğan, “Şeytanın Gülen Yüzü”
kitabında, FETÖ elebaşının geçmişten bugüne terör örgütünü nasıl örgütlediğini,
örgütün neler planladığını anlatmıştır.
Latif
Erdoğan, evli ve üç çocuk babasıdır.
ESERLERİ:
Kırık
Tayflar 1 (1997), En
Güzel Kıssa ve Gerçekleşen Rüya (1997), Kırık Tayflar 2 İzler-İzlenimler,
1998), İman Ahlak Aksiyon (2007), Şeytanın Gülen Yüzü (2016).
KAYNAKÇA:
Gazeteci, yazar Latif Erdoğan'ın hayatı (yeniakit.com.tr, 02.12.2018), Latif
Erdoğan kimdir? (haber7.com, 02.12.2018), Latif Erdoğan kimdir (star.com.tr, 02.12.2018),
Latif Erdoğan (gazeteoku.com, 02.12.2018).
Dünya hayatı, ahirete kıyas edildiğinde oyun ve oyuncak. Her
şeyden önce, fani ve geçici. Baki alemin bir anı, dünya hayatının binlerce
yılından daha kıymetli, daha değerli. Çünkü kesintisiz, çünkü devamlı.
Ahirete iman olmasa, dünya hayatının sadece ıstırapları,
musibetleri değil, zevkleri, mutlulukları dahi elem verici. Zira zevale mahkum
lezzetler, zevkler, fanilik mührünü de beraberinde taşıdıklarından aynı elem,
aynı ıstırap sayılmak durumunda.
Bedeni haz ve lezzetlerin ömrü geçmiş ve gelecek arasında
yaşanılan bir andan ibaret. Geçmişi geri getirmek mümkün olmadığı gibi,
geleceğin gelmesi de bizim için garantili değil. Bir an sonra yaşayacağımızı
garanti edemeyeceğimize göre, her şey maddesi itibariyle yaşanılan anla
sınırlı. Bize bu sınırlılık cidarını aştıracak olan aşkın bir hayata intikal
etmek. Kalbin ve ruhun hayat derecesine sıçrayabilenler için bu aşkınlık bu
fani alemde dahi kısmen mümkün. Fakat sınır tanımayan aşkınlık gerçek hayatın
kendisi olan ahiret hayatında gerçekleşecek.
Bir ölümlünün, bu turnikeye kendisinden önce girmiş bir başka
ölümlü için taziyede bulunması… Bütün taziye mesajlarının sabit hükmü bu.
Bizden önce vefat edenler için biz taziyede bulunuyoruz; bizden sonra vefat
edecekler de bizim için taziyede bulunacaklar. Ecel gizli olduğundan bu durumun
kimin için nasıl gerçekleşeceğini ancak ölüm vaki olduktan sonra bilebiliyoruz.
Önemli olan şu gök kubbede hoş bir seda olarak anılabilmek. Çünkü müminlerin
birbirini hayırla yâd etmesi, Cenab-ı Hak katında da önemli bir referans.
Onun içindir ki, Hadis-i Şerifte “ölülerinizi hayırla anın,
kötülükleriyle anmayın” buyrulur. Ne ki yaptıklarıyla, işledikleriyle topluma
mal olmuş kişiler için bu tercih oldukça zor. Böylesi kişilerin hayırla yâd
ediliyor olması ne büyük bahtiyarlık. Rabbim cümlemizi onlardan eylesin.
Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu) büyüğümüzün vefatı bana bunları
düşündürdü. 90 yıllık ömrünü hak ve hakikat çizgisinden zerrece sapmadan
geçirebilmek, ömrünün bütün an ve zamanlarını hak ve hakikatin neşrine
vakfedebilmek Cenab-ı Hakk’ın özel bir
lütuf ve ihsanıdır. Padişahın atiyelerini ise ancak matiyeleri taşıyabilir.
Asker kökenliydi. Askeriyeyi onun için çok önemsiyordu. Bu sebeple
de bir yazısında, İmam Hatip mezunları da askeriyeye alınsın teklifinde
bulundu. Bu teklif onun senelerce hapishanede yatmasına yetti. Ama o, çilesini sevenlerdendi. Hapishaneden
çıkınca kaldığı yerden yoluna devam etti,
aynı ton, aynı kararlılıkla yazılarını sürdürdü.
FETÖ olayları patlak verince, yine hak ve hakikatten ayrılmadı.
Hakkı tutup kaldırmanın çarelerini aradı. Sağlığı el verdiği ölçüde,
sevenlerine uyarı ve ikazlarını sürdürdü.
Hekimoğlu İsmail velüt bir kalemdi. Aynı zamanda nüktedandı.
Kendisi anlatmıştı: Bir gün, yakın dostlarından bir doktor elindeki tahlillere
bakarak kanser teşhisinde bulunmuş. Hekimoğlu doktora “daha ne kadar yaşarım”
diye sormuş. O da “üç sene kadar” cevabını vermiş. Bunun üzerine “Benim hiç
olmazsa üç sene garantim var, sizin için o da yok” demiş. Bu olaydan sonra daha
otuz yıl yaşadı.
Hekimoğlu İsmail kendini aşmış bir insandı. Zaman gazetesinde uzun
yıllar köşe yazarlığı yaptı. Bir ara gazetenin yayın yönetmenliğine baktım. O
sıralarda yazdığı bazı yazılar, Ahmet Şahin’le zıtlaşma anlamına gelecek
yazılardı. Adeta birbirlerine cevap yetiştiriyorlardı.
Ziyaretime gelmişti. Kendisine, “Abi Ahmet Şahin’le aranızda bir
şey mi var?” diye sordum. “Asla, benim kendisine hem muhabbetim hem de hürmetim
vardır” dedi. “Birkaç haftadır birbirinize cevap yetiştiriyorsunuz da..” dedim.
Hayretle yüzüme baktı, “benim hiç öyle bir kastım olmadı” dedi. Yazıları
çıkarıp kendisine takdim ettim. Okudu. “Gerçekten çok üzüldüm” dedi. Ve devam
etti: “Ben senelerdir gazetede yazarım, fakat hiç gazete okumam. Bu yazılarımın
hiç birinde de özel bir maksadım yoktur. Ben Ahmet hocamı arar kendisinden özür
dilerim. Siz bugünkü yazımı koymayın, ben başka bir yazı yazayım.”
Görüşemesek de var olduğunu bilmek bizim için teselliydi. Şimdi
bir tesellimizi de kaybettik. Ruhu şad, makamı cennet olsun, nurlar içinde
yatsın.
KAYNAK: Latif Erdoğan / Hekimoğlu İsmail’in Ardından (yeniakit.com.tr,
22.01.2022).