İsmail Kılıçarslan

Senaryo Yazarı, Yönetmen, Gazeteci, Yazar, Şair

Doğum

Gazeteci, şair ve yazar, senarist, yönetmen. 1976, Ankara doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini bu şehirde tamamladı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat ve iletişim alanlarında yükseköğrenim gördü, ancak tamamlamadı.

İlk şiiri Kaknüs dergisinde yayımlandı. Daha sonra şiirleri Hece, Yedi İklim, Kaknüs, Kırkayak, Fayrap, Dergâh, Kırklar, İtibar ve Atlılar gibi dergilerde de şiirleri yayımlandı.

Kanal 7'de metin yazarlığı, çeşitli radyo ve televizyonlarda programcılık, senaryo yazarlığı, belgesel ve televizyon filmleri yönetmenliği yaptı. Halen Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

 “Aliya”, “Cahit Zarifoğlu-Yaşamak” ve “Roger Garaudy” gibi belgesel senaryolar da yazdı. Bu belgesellerden “Aliya”, TYB Yılın Belgeseli Ödülünü aldı. “Cahit Zarifoğlu-Yaşamak” ise Antalya Film Festivalinde finalde yarıştı. Kılıçarslan, Ablam Uzak Ülkede ile 2004 Cahit Zarifoğlu Ödülüne layık görüldü.

 

Ödülleri:

 

İsmail Kılıçarslan’a, Yeni Şafak’taki yazıları ve Cins dergisinin Genel Yayın Yönetmenliği nedeniye TYB tarafından 2016 yılı "Yılın Yazarı" ödülü verildi.

KİTAPLARI:

 

Şiir:

 

Portakal Turta Bir de Kirpi (2001), Ablam Uzak Ülkede (2003), Portakal turta bir de kirpi ve Ablam Uzak Ülkede... İkisi (2013), Amerika Sen Busun (2013).

 

Araştırma-Düşünce:

 

Başka Masallar (2002), Gelecek ve Diğer Meseleler (2014), Benim Meselem (2015), Sokakta (2017), Böyle Şeyler Filmlerde Olur (2018), Ortasından Bir Hikâye - Rahatsızım Çok Şükür (Konuşturan Yusuf Genç, 2018).

 

Hikâye: 

Kara Dursun ve Diğer Ankara Söylenceleri (2018).

 

 

SİNEMA ÇALIŞMALARI:

 

Yönetmeni Olduğu Belgesel Filmler.

Milletin Adamı: Erdoğan (2017)

Bir Masal Denizi: Haliç (2013)

Osmanlı'yı Kuran Şehir: Bursa (2011

 

Yönetmeni Olduğu Tv Filmleri.

 

Vatan Yarası (2011)

 

Senaryosunu Yazdığı Belgesel Filmler:

 

Bir Masal Denizi: Haliç (2013)

Osmanlı'yı Kuran Şehir: Bursa (2011)

Bir Medeniyet Rüyası (2010)

Aliya

Cahit Zarifoğlu -Yaşamak

Roger Garaudy

 

Senaryosunu Yazdığı Tv Filmleri:

 

Vatan Yarası (2011)

İstiklal: Şehit Şerife Bacı (2007)

İstiklal: Söğütlü Hacer Ana (2007)

İstiklal: Kara Yılan (2007)

İstiklal: Akbaş Baskını (2007)

Susuzluk (2006)

Baba Evi (2006)

Ödül (2005)

Dönüş (2005)

 

Senaryosunu Yazdığı Sinema Filmleri:

 

Uzak İhtimal (2008)

Kuşku (2005)

 

Yapımcısı Olduğu Sinema Filmleri:

 

Uzak İhtimal (2008)

 

Yazım Ekibinde Yer Aldığı Tv Filmleri:

 

Baba (Tretman, 2005)

 

 

KAYNAKÇA: Mehmet Çetin / Tanzimattan Günümüze Türk Şiiri Antolojisi (c. 3, 2002), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007), Yılın yazarı İsmail Kılıçarslan, TV programı Kitap Kokusu (tyb.org.tr, 02.01.2017), İsmail Kılıçarslan (yenisafak.com.tr, 26.11.2017), İsmail Kılıçarslan (sinematurk.com, 28.05.2019), İsmail Kılıçarslan (beyazperde.com, 28.05.2019), İsmail Kılıçarslan (sinemalar.com, 28.05.2019), İsmail Kılıçarslan kitapları (dr..com, idefix.com, 28.05.2019).

NEY NEVA

NEY NEVA

 

İsmail KILIÇARSLAN

 

Ah, sizin o havalı havalı ‘ençok İstanbul’a dönüşünü’ sevdiğiniz şehrin içinde sakladığı öyküleri bir bilseniz… Bir bilseniz, bozkırın ortasında, hak ettiğinden fazlaca büyüyen bu şehir irisinin insana neler ettiğini. Bilmezsiniz. Bilseniz, düşmanlık etmezsiniz.

Kaç yaşındayım? Ombir. Bir gram fazlası değil. Ankara’nın Eski Garajları’nda, şimdi sonradan görmelerin ‘asıl mutluluk budur’ zannederek yemek yemeye gittikleri o karmakarışık cangılda geçiriyorum yaz tatilimi.

Amcam, büfemizin hemen yanına demirden, camekanlı küçük bir kulübe yapmış. İçine Kur’an başta olmak üzere dini kitaplar, dergiler, tespihler, takkeler ve sair eşya doldurmuş. ‘Buraya sen bakacaksın yaz boyunca’ diyor bana, ‘harçlığını da alacaksın.’

Eski Garajlar’ın hızlı zamanları. Kırıkkale, Nallıhan, Beypazarı, Kalecik gibi Ankara ilçelerinin de; Çankırı, Çorum, Nevşehir, Kırşehir gibi Orta Anadolu şehirlerinin de Ankara’ya giriş-çıkış kapısı burası. Hele yaz tatili olunca ortalık ‘melmekete giden’ insan dolu.

O demirden, camekanlı kulübedeki ilk günümü size imkanı yok anlatamam. İçerde sıcaklı bin derece falan. Bunaldıkça biyol büfeye gidip gazoz açıyorum kendime. Gazozdaki şeker tere, ter suya dönüşüyor dakikalar içerisinde. Bu böyle olmayınca, hacı dedemden öğrendiğim ‘harareti çay keser’ formülüne dönüyorum. Çaya devam etmeye başlıyorum. Kesiyor mu harareti? I-ıh, ne gezer. Çin işkencesine şapka çıkartacak bir formül bulmuş amcam bana. Belki de, ‘bu çocuktan derviş olmaz, en iyisi erbainini güneşin alnında çıkarsın bilmeden’ diye düşünmüştür. Bilemedim.

İşler iyi. ‘Bubama bir iyisinden tespih alalım’ diyen işçi abiler en pahalısını alamıyor elbet, ama ucuzuna da varmıyor eli. ‘En iyisi şondan alak’ diyerek ortalama fiyatlı birine yapışıyor. Bir de herşeyden acayip çok anlayan memur tayfası var. ‘Tespih dediğin kuka olacak. Sen kuka satmıyon ki’ deyiveriyor. Bende cevap hazır, ‘kuka pahalı geliyor abi millete, sedef var alırsan.’ Almıyor elbette. Çin işi taş tespihlerden birine kıyıp da para verirse ne saadet.

Hanım ablalara güllü Yasin, günlük dualar, nazar duası levhası veriyorum. Bazen garajların taksici esnafı karınca duası alıyor. Ama ben ençok, ‘selamün aleyküm, bir İslam Dergisi verir misin?’ diyen abilerin yüzündeki gülümsemeyle, ‘bir Mavera alabilir miyim?’ diyen adamların yüzündeki o asil ciddiyeti seviyorum.

Az kalsın unutuyordum. Bir de kaset işimiz var. Amcam, ‘arada ilahi de çalsana oğlum’ diyor ama ben sürekli ‘ezgi kasetleri’ çalıyorum. Hele ‘Ney Neva’ diye bir kaset var ki, off.

Temmuz başına kadar böyle ilerliyor mesele. İşler iyi. Ter dışında herşey yolunda…

O gün amcam dergilerin yeni sayılarını getiriyor. Mavera’yı açıyorum hemen. Seviyorum karıştırmayı. Bazen müslümanların yaşadığı ülkeler hakkında yazılar oluyor. Bayılıyorum onlara. Ama bu kez Cahit Zarifoğlu’nun öldüğünü öğreniyorum Mavera’dan. Rasim Özdenören’in, İhsan Işık’ın yazdıklarından anlıyorum ki büyük adammış rahmetli. Serçe Kuş’unu okumuştum geçen yaz. Çok şahane kitaptı. Üzülüyorum çok. Hatta nedense içimde bir yer eziliyor.

Öyle üzgün üzgün namaza gidiyorum. Dönüşte Malatyalıların dükkânda kıymalı pideyle doyuruyorum karnımı. Kulübeye döndüğümde namazda taktığım sarığı başımdan çıkarmadığımı fark ediyorum. Tam kenara koyacakken elinde fotoğraf makinesiyle biri yaklaşıyor. ‘Delikanlı, sarıklı halin çok hoşuma gitti; bir fotoğraf çekebilir miyim?’ diye soruyor.

Kulübenin önünde, fonda tespihler, dergiler, kitaplar birkaç pozumu çekiyor adam.

Ertesi gün ‘Eski Garajlarda gerici kitaplar satılıyor - Çocukların bu yobazlığa alet edilmesine kim dur diyecek?’ başlığıyla Ulus Gazetesi’nin ikinci sayfasında görüyorum kendimi. Başımda sarık, elimde İslam Dergisi’nin son sayısı var.

 

Bir yandan ağlarken bir yandan da, ‘şerefsiz herif söylemedi gazeteci olduğunu. ‘Sarığını sevdim’ dedi it. İslam düşmanı’ falan diyorum amcama. Amcam acı acı gülümsüyor.

Kulübeyi kapatıyoruz elbette. Malları iade etmek için gittiğimiz dükkândan amcam bana Cahit Zarifoğlu’nun diğer çocuk kitaplarını da alıyor. Sarıklarımızı sarıp durduğumuz ikindi namazının farzında gözümden iki damla yaş akıyor. Zarifoğlu’na mı üzülüyorum yoksa artık bir kulübemin olmamasına mı, anlayamıyorum.

KAYNAK: İsmail  Kılıçarslan / Ney Neva (yenisafak.com.tr, 26.11.2017).

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör